๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 22 Kasım 2010, 18:14:14



Konu Başlığı: Kader Nedir? Ne Değildir?
Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Kasım 2010, 18:14:14
KADER NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Dr. Mustafa KARA


İnsanoğlu suçlanmaktan ve suçluluk duygusundan o kadar rahatsızlık duyuyor ki, çoğu zaman nefisini avukat gibi savunuyor. Yaptığımız bir hatanın faturası ağır neticelere yol açıyor. Hele ölüm gibi hiç arzulamadığımız acı sona sebebiyet veriyorsa kaderi çok maharetle paravan ediyoruz.

Başarısız bir ameliyat yapılıp da hastanın ölümüne sebebiyet verilince ya da kırmızı ışıkta geçip de masum bir insanın hayatına hatime çekilince nefis ya da nefsi seven yakın dostlar güya teselli için ne yapalım kader. Sen ne yaparsan yap adam ölecekmiş, ameliyat ya da trafik bahane, ölüm geldi bir kere. İyi kötü ameliyat ya da yeşil, kırmızı ışık farketmez diye aslında ehli sünnet akidesine pek de uymayan ifadeler kullanıyorlar. Aslında şu düşünce kurgusu daha sağlıklı görünüyor; kader sebep ile sonuca aynı anda hükmediyor. Sebep ortadan kalkınca ya da değişince sonucun ne olacağını değişip değişmeyeceğini biz bilemeyiz. Ne Cebriye mezhebi gibi diyebiliriz ki: “İyi de ameliyat yapsan, kötü de, adam zaten ölecekti” ne de Mutezile mezhebi gibi: “Eğer kırmızı ışıkta geçmezse ölmeyecekti” diyemeyiz.

Biz sadece kırmızı ışıkta geçmeseydik ya da kötü ameliyat yapmasaydık ölüp ölmeyeceğini bilemeyiz diye hükmederiz. Bu aslında şuna benzer; Arı olmasaydı bal yine olurdu düşüncesine karşıt; arı olmasa bal da olmazdı yorumu gibi. Arı olmayınca balın olup olmayacağını ya da nasıl sunulacağını biz bilemeyiz. Çünkü eşsiz yaratıcı bal nimetini arı eliyle bize takdim etmiş. Bu düşünce bizi aslında yaptığımız işlerde daha fazla dikkatli olmaya ve yanlış davranışın neticelerinde sorumluluk duygumuzu hatırlatmaya davet ediyor. Fiili dua dediğimiz tevekkülün birincil basamağı olan sebeplere müracaatın önemini vurguluyor.

Öğrencilik yıllarımda beraber kaldığımız bir arkadaşım tavayı ocakta unutup yanmasına sebep olmuştu. Ben de niye böyle yaptığını sorunca hiç nedamet ve üzüntü duymadan gayet pişkin bir şekilde “Mustafacığım, tavanın yanması kaderinde varmış, ben ne yapayım” demişti. Aslında bu o kadar yanlış ve kaderi tersten okuyan bir durumdu ki, bu düşünce ile hiçbir nefis kötü fiilin sorumluluğunu almak istemez. Adam tetiği çeker, masum bir insanın ölümüne sebebiyet verir, sonra da ne yapalım canım kaderinde varmış diye güya mesuliyetten kurtulur. Halbuki kader, iyilikleri Allahtan bilip nefsi gururdan kurtarmak; kötülükleri, şerleri ise cüz-i ihtiyarinin yanlış tercihlerinden bilip insanın mesuliyetini hatırlatmak için imanî mesellere dahil olmuştur.

Güneş  ışığı olsa da olmasa da siyah kazağımız siyah kalır. Ama beyaz kazağımızın beyaz olduğunu anlamak için güneş ışığıyla tanışıp, merhabalaşması lazımdır. Çünkü beyaz kazağımızı karanlıklardan arındırıp ak unvanını veren güneştir. Ama siyah kazağımızın rengi kendi kabiliyetindendir. Aynen öyle de günahlar nefsimizin yanlış tercihi sonucu elde ettiği kendi kabiliyetinden ya da kabiliyetsizliğinden kaynaklanan siyahlıklardır. Sevaplar ve güzellikler ise sonsuz nurun tecellisi sonucu ortaya çıkan parıltılar ve beyazlıklardır.

Cenâb-ı Hak, hayat gömleğinizi beyaz kefenimizden daha ak etsin. Nurunun tecellisini Cennet-i Firdevs’inde daim eylesin. Günahların karanlık yüzlerinden kalbimizi ve kabrimizi uzak eylesin. Kâinatta cereyan eden zıtlar çarpışmasını hayrın zaferi ile neticelendirsin.