๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 01 Temmuz 2010, 04:26:31



Konu Başlığı: istanbul nasıl anlatılabilir ki...
Gönderen: Sefil üzerinde 01 Temmuz 2010, 04:26:31
  İstanbul nasıl anlatılabilir ki...
   
Prof. Dr. İbrahim Özdemir Bey ile Osmanlı'nın ilk New York başkonsolosu üzerinde sohbet ediyorduk. Bu hususta kitap yazan Prof. Dr. Ömer Faruk Abdullah'tan (Wymann-Landgraf) söz açıldı.

Kendisi, Chicago'da Nevevî Vakfı Başkanı olan Dr. Ömer, mezkûr Başkonsolos Muhammed Alexander Russel Webb üzerine bir araştırma için İstanbul'a gelmek istiyor. Kanadalı mühtedî bir akademisyen, "Kardeşimiz İbrahim Bey sizlere yardımcı olur." diyerek onun telefonunu veriyor. Böylece İstanbul'da buluşuyorlar...

Dr. İbrahim Bey, İstanbul'daki görüşmelerini şöyle anlattı:

"Kendisini karşılayıp bir otele yerleştirdikten sonra, onu Eyüpsultan Camii'ne götürdüm. O gece de tevafuken bir kandil gecesiydi. Samanyolu Televizyonu da canlı yayın yapıyordu. Yayıncılara Dr. Ömer F. Abdullah'tan bahsettim. Türbenin önünde, tarihî çınarın yanında, Dr. Ömer Bey'e, 'İstanbul'u anlatır mısın?' diye bir soru sordular. O da 'Ben İstanbul'a henüz yeni geldim; ben nasıl anlatabilirim ki, İstanbul'a bize işte şurada yatan, Efendimiz'i (sas) hicrette evinde misafir eden Ebu Eyyûb Ensarî anlatsın... Onu bize yüzlerce hadiseye şâhit olan şu mübarek, yaşlı tarihî çınar anlatsın...' diye bir başladı anlatmaya, beş dakika düşünülen röportaj yirmi beş dakika sürdü... Ama çok hoş ve sürükleyici, harika bir konuşma oldu. Öbür gün bizi câmi ziyaretlerinde görenler onu tanıyıp yanımıza sokuluyorlardı. Bir vatandaşımız ellerini öpmek isteyip 'Dün gece Samanyolu'nu seyrederken gördüm. O nasıl konuşma idi. Kendimden utandım. Ben oturmuş mübarek geceyi evimde televizyon başında idrak ediyorum. Bu zat da tâ Amerika'dan kalkmış gelmiş vaktini Eyüpsultan'da geçiriyor.' dedi. Çarşıya çıktık. Alışveriş yapıyoruz, kadirşinas esnafımız, para almıyor. Demek Samanyolu'ndan seyretmişler ki, Dr. Abdullah'ı hemen tanıyorlar. O da bu misafirperverlik ve cömertlik karşısında çok duygulandı. Sonra onun asıl araştırma mevzuu üzerinde durduk. Ben kendisine 'Başkonsolos Muhammed Alexander ile ilgili arşivlerimizde mutlaka pek çok belge olacaktır. Çünkü Osmanlılar bilhassa Sultan Abdülhamit arşiv konusunda çok hassastır.' dedim. Gerçekten onun New York'a başkonsolos olarak görevlendirmesi konusunda arşivlerdeki tanıdıklarımız çok belge buldular ve kısa zamanda kendisine teslim ettiler. Sonra eline Muhammed Alexander'in tuttuğu günlük de geçmiş. Bunun üzerine bir kitap yazmış, bana da teşekkür etmiş. Ben de tercümesini yaptım."

Ben Dr. Ömer Faruk Abdullah'ı seneler önce bir röportajından tanımıştım. Hatta orada Müslüman müctehidlerin hep dâhî şahsiyetler olduğunu söylüyor, misal olarak da üzerinde çalıştığı Mâlikî müctehidlerden olan Karafî'den bahsediyordu.

Dr. Ömer Abdullah, aslen Amerikalı bir Müslüman'dır. Protestan bir ailenin çocuğu olarak 1948'de Nebraska'da doğmuştur. Babası organik kimya doktorasını tamamlamış bir veteriner profesör, annesi de İngiliz edebiyatında master yapmış bir öğretmendi. Dr. Ömer 1970'te Müslüman oldu. 1978'de 'İslam Hukukunun Kaynakları' konulu teziyle doktorasını tamamladı. Yurtdışında bulunduğu esnada geleneksel İslam alimlerinden ders almıştır. Arapça ve İngilizce yazmaktadır. Bunların yanında kadim ve modern olarak birkaç dil daha bilmektedir. Şimdilerde Chicago'da öğretim faaliyetlerine devam etmektedir. Kitabının başına "Vakti gelen bir fikir, karşı konulmaz kudretli bir ordudan daha güçlüdür. Bir millet yabancı bir orduyu sınırda durdurabilir; ancak vakti gelmiş bir fikri hiçbir şey durduramaz." diyen Victor Hugo'nun bu sözünü koymuştur. Zaten kendisi de "İslam fikrinin de vakti gelmiştir. Artık onu da kimse durduramaz." demektedir...