Konu Başlığı: İsrafın gözden kaçan bir başka boyutu Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Kasım 2010, 15:00:54 İsrafın Gözden Kaçan Bir Başka Boyutu İsraf; lüzumundan fazla harcamak, sarfetmek, telef etmek, haddi aşmak manalarına geliyor. Malum olduğu üzere; israf dendiğinde ilk akla gelen herhangi bir metaı ihtiyaçtan fazla harcamak, gereğinden fazla tüketmek veya telef etmektir. Mesela bayatlayan bir parça ekmeği çöpe atmak veya tüketemediğimiz için artan yemeği dökmek israf sayılır. Yine bir elbiseyi eskitmeden ikincisini, üçüncüsünü almayı israfa sayarız. Bir hayli deforme olduğu halde yırtılmayan ayakkabıyı atmayı da günah saydığımız olur. Dişerimizi fırçalarken suyu açık bırakmayı, bir odanın veya mutfağın ışığını üç beş dakika açık bırakmayı hep israf olarak görürüz. Daha kapsamlı düşünenlerimiz, israfın, telafisi de mümkün olmayan önemli bir başka boyutuna; sağlığı, zamanı boşa harcayarak, telef etmeye haklı olarak dikkat çekerler. Bütün bu saydıklarımız elbette kısmen veya tamamen israf kapsamı içinde değerlendirilebilir. Fakat, benim dikkat çekmek istediğim israfın pek sözü edilmeyen bir başka yönüdür. Acaba, “… O (Allah) israf edenleri sevmez.” (6/141) Yine, “İsraf edenler Ateş (Cehennem) halkıdır…” (40/43) mealindeki dehşet verici tehditlerin muhatapları bu tarz müsrifler midir? Mesela, hiç ihtiyacı olmadığı halde, sırf hoşuna gittiği için yeni bir elbise alan veya dişini fırçalarken suyu açık bırakan bir müslüman mıdır, bu ayetlerin muhatabı? Hatta gafleti veya tembelliği dolayısıyla boşa zaman geçiren bir mümin ayette belirtilen “Cehennem halkından…” olmaya müstahak mıdır? Ya da “Şeytanların kardeşi sayılmak..” gibi ürkütücü bir cürüm işlemiş sayılmalı mıdır? Tabi, şunu belirtelim ki, yukarıda örneklerini verdiğimiz davranışların – en azından bir kısmının – vebal getirici birer israf olduğundan şüphemiz yoktur. “Onlar harcarlarken ne israf ederler ne de cimrilik ederler…” (25/67) mealindeki emri ilahilerden, müminlerin her konuda vasat ve muktesit insanlar olması gerektiği belirtilmektedir. Bununla beraber, yeri gelmişken bu saydıklarımızın bir kısmının israf sayılmayacağı da söylenebilir. İhtiyacı olmadığı halde vitrinde gördüğü bir giysiyi hoşuna gittiği için alan veya imkânı elverdiği için lüks arabaya binen biri israf ediyor sayılmamalıdır. Bunlar her insanın kendi konumuyla, maddi durumuyla ilgili ve herkesin kendisinin tespit edeceği hususlardır. İnsanların özel zevkleri, arzu ve hevesleri hesaba katılmalıdır. Mal ve dünya sevgisinin fıtri olduğu unutulmamalıdır. Bu heves zevklerin meşru sınırlar içinde tatmin edilmesi ve insanların imkanlarından buna pay ayırması yadırganmamalıdır. Yoksa, insan tabiatına aykırı kimi ideolojilerde; mesela Komünizm’de olduğu gibi insanların özel istek ve zevkleri, meşru heves ve arzuları engellemek fıtratla bağdaşmaz. “(Allah) sizden mallarınızı(n) (tümünü) istemez.” “Eğer O sizden onların (tümünü) istese ve bu hususta sizi zora koşsa, o taktirde cimrilik ederdiniz, bu da kinlerinizi açığa çıkarır(dı).” (47/36-37) mealindeki ayetler, insanoğlunun bu mazur görülen zaafına ve fıtri boyutuna işaret eder. Ayrıca, dünya ve içindeki nimetlerin insanoğluna sevdirildiğini ifade eden ayetler de insanın karakterini tanımlar. Elbette arzu edilen, olabildiğince sade ve mütevazı yaşamaktır. Lüks yaşamaktansa zevkinden fedakârlık edip infak etmek, Allah için sarfetmek ideal olandır ve övülmüştür. Fakat Allah yolunda infak ederken bile aşırı gitmemek, israf etmemek, gözden kaçırdığımız diğer bir husustur. “…Onlar ki; mallarını infak ettiklerinde (bile) israf etmezler. Bunun ortasında bir yol tutarlar.” (25/67) Bunlar bir yana; fakat ben israfın çok daha önemli bir boyutundan söz etmek istiyorum. Yukarıda değindiğimiz ve israf kapsamında sayılacak zaaflar bir müminin ne “Cehennem halkından” olmasını ne de “Şeytanın kardeşlerinden” olmasını gerektirecek oranda büyük suçlar gibi görünmüyor. Şimdi, tehdit içeren bu ayetler ve bunlarla ilintili gördüğümüz; “Yiyin, için israf etmeyin. Çünkü “O israf edenleri sevmez…” (7/31) mealindeki ayetler üzerinde biraz düşünelim. Bu ayetten hareketle Allah’ın nimetlerinden istifade ederek yiyip içebileceğimiz, fakat bunları lüzumundan fazla tüketmememiz gerektiği gibi, çerçevesi dar bir anlam çıkarırız, çoğumuz. Oysa, böyle bir anlam manayı daraltır bence. Hem aynı ayetin baş tarafına hem de müteakip ayetlere baktığımızda, buradaki “israf”ın, lüzumundan fazla yiyip içmekten, tüketmekten çok, Allah’ın helal kıldığı nimetleri haram saymaya yeltenerek haddi aşmayı ifade etmektedir. Bu ayetin baş tarafında; “Her mescitte ziynetlerinizi alın” denerek, Allah’ın lütfu olan nimetler imrendirilirken, bir sonraki ayette; “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır? Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet günü ise sadece onlarındır…” (7/32) denilmektedir. Şayet düşüncem doğru ise, o zaman bu ayeti şöyle anlamalıyız: “Ey Ademoğulları, her mescitte ziynetlerinizi alın, yiyin, için fakat şu helaldir, şu haramdır diyerek israf etmeyin (haddi aşmayın). Yani, israf sayılan şey, lüzumundan fazla tüketmek veya telef etmekten, mesela bayat bir parça ekmeği çöpe atmaktan çok, yeme, içme veya helal nimetlerden istifade etme konusunda tahditler koyarak, insanın haddini aşması israf sayılmıştır. Bu tutum bir metaı çarçur etmekten de, lüks yaşamaktan da daha büyük bir israftır, daha büyük bir cürümdür. Çünkü, birinde bireysel bir zaaf ve belki bir vebal varken, diğerinde Allah’ın yetkisinde ki bir alana müdahaleye yeltenmek, O’nun ilahlığından pay kapmaya heveslenmek, Allah’a rağmen hüküm koymak gibi bir cürüm vardır. İşte mü’min suresinin 43. ayetinde “… israf edenler cehennem halkıdır.” Mealindeki tehdit de; metaı, nimeti telef etmekten çok Allah’ın helal kıldığını haram saymak gibi büyük bir israfı (haddi aşmayı) ifade ediyor olsa gerektir. (Allahu alem) Ey nefisleri aleyhinde israf eden (aşırı giden) kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları mağfiret eder.” (39/53) “… Çünkü siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır siz çok israf eden (haddi aşan) bir kavimsiniz.” (7/81) mealindeki ayetler israfın kapsamının hayli geniş olduğunu ifade eder. Bu yüzden israfı sadece yeme, içme konusuna has kılmak bu kadar kapsamlı bir kavramı iğdiş etmektir. İsrafın en tehlikelisi: “Dillerinizin yalan yere niteleye geldiği şeyler için, “şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Çünkü (o zaman) Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz…” (16/116) mealindeki ayette ifade edilen husustur. Bu sebeple bir metaı lüzumundan fazla tüketmekten çok, Allah’ın helal kıldığı nimetleri züht, takva, riyazet bahanesiyle gerek kendine, gerekse diğer insanlara yasaklamak gibi büyük bir vebalden sakınmaya itina gösterilmelidir. Zira, bu konuda peygamber a.s. bile Tahrim suresiyle uyarılarak, kendiliğinden haram koyma konusu, ihtiyaç yokken yeni bir gömlek almak, diş fırçalarken suyu açık bırakmak evet israftır; ama belki israfın en son ve en küçük halkasıdır. Bu konularda gösterilen hassasiyetin çok daha fazlası helal ve meşru şeyleri haram saymama konusunda gösterilmelidir. “… Allah’ın kendilerine ihsan buyurduğu (helal) rızkı Allah’a iftira ederek haram sayanlar, gerçekten büyük bir zarara uğramışlardır. Şüphesiz onlar sapmışlar ve doğru yolu da bulamamışlardır.” (6/140). Ömer Şevki Hotar |