๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Aralık 2010, 17:22:58



Konu Başlığı: İslami şahsiyete dönüş
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Aralık 2010, 17:22:58
İSLAMİ ŞAHSİYETE DÖNÜŞ


Şahsiyet diğer bir ifadeyle kişilik, insandaki düşünüş ve davranış biçimidir. İnsanoğlunda akıl olmasına rağmen fiil (amel) olmadığı zaman düşünüş (zihniyet) gerçekleşmediği gibi aynı şekilde içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarda fıtratında olmasına rağmen fiil olmadığı zaman da davranış (nefsiyet) oluşmaz. Başka bir deyişle zihniyet ve nefsiyet, ancak insanın fiili ile oluşur. Bu fiilin meydana gelmesi sahip olunan fikirle vakıanın bağlantı kurulmasıyla gerçekleşir. Neye göre vakıa tesbit edilecek veya bağlantı kurulacak? sorusunun cevabına; elbette bazı kaide ve kurallar çerçevesinde bakmak gerekir diyebiliriz. İşte o zaman mesele netleşir ve insanoğlunda mefhum haline dönüşür.

Gerek düşünüşle gerekse davranışla ilgili kaideler birbirinden farklı olmamalıdır. Eğer farklı olursa fikirleriyle davranışları çelişir. İşte o zaman seçkin olmayan bir şahsiyet meydana gelir. Çünkü vakıayı idrak etmekle eşyaya olan meyli farklı bir şekilde olmuş olur. Böylelikle kişiliksiz tabirini kullandığımız bir hal vuku bulur. Böyle bir şahsiyeti düzeltmek ve seçkin bir hale getirmek istediğimiz zaman gerek zihniyeti (yani düşünüşü için) gerekse nefsiyeti (yani davranışı için) aynı anda tek bir kaidenin bulunmasını sağlamak gerekir. İslam, diğer ideolojilerden tamamen farklı ve mükemmel bir şahsiyet oluşturmakla insanı mutena bir hale getirmiştir. Şöyle ki; İslam, İslam akidesinin üzerine fikirlerin, düşüncelerin oturacağı esas ve bu esasın üzerinede bina edilecek mefhumların oturacağı fikri kaide haline getirmiştir. Ölçü belli olunca, (ki, o İslam akidesidir)kişinin fikri sapması ta başta önlenmiş olur. Bozuk fikirleri ve düşünceleri bünyesinde barındırmaz. Bu şekilde doğru bir zihniyetin gerçekleşmesini sağlar. Aynı şekilde İslam, insanın içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarından kaynaklanan davranışlarınıda bu akideden çıkan şer-i hükümlere göre ayarlar. Bu şekilde insanın bozuk ve sapık davranışlara yönelmsini engellemiş olur.

Bu izahlardan hareketle İslam’i zihniyet ile nefsiyetten İslam Şahsiyetinin oluştuğunu görmüş olduk. Zihniyetin gelişmesi için kişinin, İslam kültüründen beslenmesi gerekir. İslam akidesinin üzerine bina edildiği İslam’i fikirlerin mefhumlaşması gerekir. İslam’i nefsiyetin güçlenmesi içinde farzların yanı sıra nafile ibadetleri yapmaya , haramların yanı sıra da mekruhlardan kaçınmaya azami gayret sarfetmesi gerekir. Müslüman’, İslam’i zihniyete ve İslam’i nefsiyete yani İslam Şahsiyetine sahip olduğu zaman dünya hayatının, ahiret hayatı karşısında bir hiç olduğunu anlar ve idrak eder. Böylelikle amellerini tek delil olarak Allah (cc) dan gelen şer-i hükümlere göre tanzim eder. Kimlere karşı merhametli kimlere karşıda sert ve acımasız olacağını bilir. Bu dünyaya geliş gayesini (ki o Allah (cc) ya kulluktur) doğru şekilde idrak eder. İslam’ın bir neferi olarak dünyadaki yaşantısına yön verir.

Allah (cc) ya kul olmak, Allah (cc) nun emir ve nehiylerini yerine getirmekle mümkün olur. Çünkü şahsiyetin meydana gelmesi ancak İslam akidesini ve fikirlerini esas almakla gerçekleşebileceğini söylemiştik.


Resulullah (sav) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmakta:‘’Arzuları benim getirdiğime uygun olmadıkça sizden hiç biriniz iman etmiş sayılmaz.’’ Buradan da anlaşılıyor ki İslam akidesini temel esas almak, düşüncesini ve davranışlarını bu temel üzerine bina etmek gerekmektedir. Şayet temel esas İslam akidesi olmazsa bozuk bir davranış ve fasit bir düşünce ortaya çıkar.

Günümüzde bir çok Müslüman’ın fasit düşüncelere sahip olduklarını görüyoruz. Bunlardan bazıları şunlardır: Demokrasi İslam’dandır, laiklik, Cumhuriyetçilik, Allah ile kul arasına aracı koyma düşüncesi, gaible ilgili fikir yürütme, milliyetçilik, gayri İslam’i metodla İslam’ın getirilme düşüncesi ve dinler arası diyalog ‘’gibi bir çok sapık düşüncelerdir. Ne yazık ki, bu düşünceler günümüzde bir çok Müslüman’ın zihniyeti ve nefsiyetine tesir etmiştir. Bu şekilde temel kaide bozulmuş, mefhumlar aslından sapmış, hedefler değişmiş ve zihinler bulanmıştır. Bunların tezahürü olarakda günümüzün ana meselesi olan (hayati meselemiz) gündemden (yani hayattan) uzaklaştırılmıştır. Uğruna ölümü bile göze aldığımız, can ve malımızdan esirgeyemeyeceğimiz bu büyük mesele, İslam’ Hilafet devletinin tekrar yeryüzüne hakim kılmak ve bu çatı altında Müslüman’larla beraber bütün insanlığı toplamaktır. Bu konunun ölümka-lım meselesi olduğunu, yukarıda bahsettiğimiz gibi insanın İslam’i şahsiyetinin oluşmasını sağlayan temel esası İslam’ın kendisi belirlemektedir.

Resulullah (sav)’in: “Kim boynunda biat halkası olmadan ölürse cahiliyye ölümüyle ölür.’’ hadisi de konunun ehemmiyetini göstermektedir.

Yüce Allah (cc) Haşr suresinin yedinci ayetinde şöyle buyuruyor:

‘’Peygamber size ne getirdiyse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah'tan sakının, doğrusu Allah'ın cezalandırması çetindir.’’

Allah (cc) Maide 44 ayetinde şöyle buyurmaktadır:

‘’Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir’’

‘’Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimdirler.’’ ( Maide 45)

‘’Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır’’ (Maide 47)


Bu ayetlerde açıkça Müslüman’ların İslam’dan başka hükümler altında yaşamalarının haram olduğunu beyan etmektedir. Müslüman’lar her alanda yalnızca İslam’ın emirlerini almakla kayıtlıdırlar. Çünkü İslam hükümlerinin dışındakiler küfür hükümleridir. Ve de alınmaları kesinlikle haramdır. Onun için şu anki meselemiz temelde İslam şahsiyetine sahip olup, İslam’ın devleti Hilafeti tekrar yeryüzüne hakim kılmak ol malıdır. Bunun yoluda sahih bir kitle ile bu büyük davayı yüklenmek olacaktır. Allah (cc) Al-i İmran süresinin 104 üncü ayetinde mealen ‘’Aranızda marufu emreden, münkeri nehyeden bir kitle bulunsun’’ buyurmaktadır. Eğer böyle bir kitle yoksa,ümmete böyle bir kitleyi kurmak farz olur. Veya böylesi bir kitle şu on mevcut ise ümmete düşen o kitleyi arayıp bularak, sabırla, gerekli olan fedakarlıkları göstererek bu mücadelede yerini almalıdır. Aynı anda davayı yüklenenler birbirlerine ve ümmete karşı merhametli, saygılı ve şefkatli olmalıdırlar. Yüce Allah (cc) Müslüman’ların sıfatını Fetih süresi 29 ayetinde beyan etmektedir:

‘’Muhammed Allah'ın elçisidir. O'nun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler’’(Fetih 29)


Bir nebze de olsa İslam şahsiyetinin oluşmasının yolunu ve günümüzde yapılması gereken en acil farziyetin ne olduğunu izah etmeye çalıştık. Allah (cc) dan niyazımız bu ümmetin yeniden İslam şahsiyetine kavuşmasıdır.


ALINTI