> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İslama icmâli bir bakış 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslama icmâli bir bakış 2  (Okunma Sayısı 762 defa)
05 Ekim 2010, 14:25:37
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Ekim 2010, 14:25:37 »



İslam'a İcmâli Bir Bakış -2


Bütün dinler hep aynı temel esaslar üzerinde durmuş ve aynı hakikatlere vurguda bulunmuşlardır. Allah tarafından gönderilen her nebi, temel disiplinler açısından -o günün şartlarına ve zamanın ihtiyaçlarına uygunluk çerçevesinde- bir öncekinin devamı, mükemmili, mütemmimi gibi davranmış, selefinin/seleflerinin mesajını tekrar etmiş, ahvâl ve şerâite göre ikmalde bulunmuş, tafsil isteyen hususları açmış, yenilenmesi gereken mesâilde tecdidde bulunmuş ve hep aynı konular etrafında yoğunlaşmıştır: Tevhid, nübüvvet, haşr ü neşir ve ibadet her peygamberin en birinci meselesi olmuştur; evet, üslûp, ifade tarzı, beyan ve eda farklılığı mahfuz, yukarıdaki esaslar hemen bütün enbiya ve mürselînin mesajının özünü teşkil etmiştir/etmektedir. Diyanetlerdeki farklılık veya bazı meselelerdeki icmal-tafsil, ıtlak-takyid, vuzuh-hafâ... gibi hususlar tamamen insanoğlunun idrak ufku, temeddünü ve gelişmişliğiyle alâkalıdır. Cenâb-ı Hak her milletin ilim ve ihata seviyesine, problemlerinin keyfiyeti ve ihtiyaçlarının türüne göre teferruatta özel direktiflerde bulunmuş, hususi kanunlar vaz' etmiş, tekvînî esaslarla teşrîî disiplinleri muhataplarının idrakleri açısından yeniden açmış ve her dönemde değişik bir tecelli buuduyla tenezzülât-ı kelâmiyesini farklı şekilde ortaya koymuştur. Böylece hep aynı mazmun, aynı mantuk üzerinde durulsa da, icmâlin tafsîli, mukayyedin ıtlakı, hâssın ta'mîmî ve mübhemin tavzîhi.. gibi hususlarda farklılıklar ve yenilikler de devam edegelmiştir. Zira, mübtedî ve bedevîlere göre yeterli sayılan nice meseleler vardır ki, müntehî ve mütemeddinler için onların biraz daha açılmaları şarttır ve zaruridir.

İşte bu temel espriye bağlı olarak ilk peygamberden son Nebiye kadar bütün enbiya ve mürselînin mesajlarında -tâlî konularla alâkalı- hep bir değişim göze çarpmaktadır; ama bu değişimlerin hiçbiri asıl mesajın ruhuna dokunmamakta ve teferruat çerçevesini de aşmamaktadır. Semavî din mensupları arasındaki ayrılıklar, ihtilaflar ve bunlardan kaynaklanan kavga ve muharebelere gelince, bunlar dinden, diyanetten değil; ilâhî mesajın aslına sadık kalamamış kinin, nefretin, menfaat ve çıkarın çocukları olan mübtedî din müntesiplerinin ortaya attıkları yanlış yorumlardan, inhiraflardan, hevâ ve hevesten kaynaklanmıştır/kaynaklanmaktadır. Bu itibarla, dün olduğu gibi bugün de değişik ihtilaf ve iftiraklara düşmeme, düşülmüşse yeniden derlenip toparlanma da ancak ve ancak iman ve islâmı Allah'ın vaz' ettiği esaslar çerçevesinde kabullenip tabiatımızın bir yanı haline getirmekle mümkün olabilecektir. Ne var ki, böyle bir imanın her zaman semeredâr olması ve kendi gücünü göstermesi; tabir-i diğerle, sürekli vicdanlara hayat ifâza edebilmesi için de "amel-i sâlih"e ihtiyaç vardır. İman amel-i sâlihle desteklendiği, mü'min de ibadetle beslendiği nispette ancak Allah'a yakın durabilir, yakınlığını koruyabilir ve O'nun hoşnutluğunu kazanabilir. Aksine, ibadetle beslenip desteklenmeyen bir iman kendi gücünü tam gösteremeyeceği gibi, ubudiyeti olmayan bir mü'minin de hiç devrilmeden hep ayakta kalabilmesi çok zordur. Onun içindir ki Kur'ân-ı Kerim, hemen her zaman, imanın ardından amel-i sâlihi zikreder, bir rükn-ü aslî olan tasdîk-i kalb bâtınının yanında "a'mâl bi'l-erkân" zâhirini hatırlatır ve iç-dış münasebetlerimizi sağlama bağlama hususunda sık sık tenbihte bulunur; bulunur zira iman, amel için olmazsa olmaz biricik esas, amel de imanın suru, serası, şahidi ve sigortasıdır.

İmandan kaynaklanmayan iyi davranışlar bir kısım rastlantıya işlerdir ve temâdîleri de kat'iyen söz konusu değildir.. ve hele asla istikbal vaad etmezler. Amelsiz iman da tamamen desteksiz, sarsılıp yıkılmaya maruz, inkişafı imkânsız ve bir mânâda nazarî bazı kabullerden ibaret sopsoğuk bir taklittir. Din-i hak da dediğimiz İslâm; bu iki hakikatin bütün usûl ve fürûuna yürekten inanmanın yanında, Kur'ân'la gelen her sorumluluğu uygulamanın muazzez unvanıdır. Bu çerçevedeki İslâmiyet, kalbî-rûhî, maddî-mânevî, dünyevî-uhrevî insan mutluluğunun biricik kaynağıdır. Ne var ki, böyle bir kaynaktan tam yararlanabilmek de, daha yaratılırken insanoğluna bahşedilen zâhirî ve bâtınî donanımını iyi kullanmasına bağlanmıştır. İlk mevhibelerini ikinci vâridâta birer çağrı şeklinde kullanabilenler, ömürlerini, güzelliklerle başlayıp güzelliklerle sürüp giden "sâlih daire"lerin masmavi atmosferinde geçirir ve hayatlarının saniye ve saliseleriyle ebediyetleri peyleyecek işler başarabilirler.

İslâmiyet, gönülden ona inanıp yaşayan müntesipleri için her zaman bir güç kaynağı olmuş, intisapları ölçüsünde onları hep güldürmüş ve kat'iyen onlara mütemâdî bir hızlân yaşatmamıştır. Sahâbeden günümüze kadar değişik dönemlerde, onun sayesinde ne altın devirler yaşanmış ve ne farklı medeniyetler teessüs etmiştir. Aksine, dine sırt çevrildiği ve onun hayattan koparıldığı bir kısım meş'ûm zaman dilimlerinde de, yıkılışları yıkılışlar takip etmiş, yığınlar sürekli inkisarlarla inlemiş ve toplum bir türlü belini doğrultamamıştır. Böyle dönemlerde, ona ve onun gücüne bir hayli inanan da olmuştur; ama, onlar da gözlerini hep fevkalâde zuhurlar ufkunda dolaştırarak harikulâdeden inayet hülyalarıyla yatıp kalkmış ve âdât-ı ilâhiyeyi görmezlikten gelmişlerdir. Gerçi mü'minler, Cenâb-ı Hakk'ın ekstradan bir kısım lütuflarının olabileceğine de inanmalıdırlar; ama, böyle bir inayetin çağrı ve vesilesinin de gayret ve mücahede olduğunu asla unutmamalıdırlar. Allah, Kitab'ında, "Uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenleri mutlaka başarı vaad eden yollarımıza ulaştırırız." buyurarak, yaratıp ortaya koyacağı lütuflarının da yine insanın azm ü iradesiyle iktiran içinde olacağını hatırlatmış; şirke yol vermeyip onun önünü kestiği aynı anda, özel teveccühünün bir tecellisi olarak sa'y ü gayretin de önemine vurguda bulunmuştur.
Burada hemen şunu da belirtmeliyim ki; varlık ve hâdiselerin tâbi bulunduğu ilâhî nizam ve bu nizamın ahenkle işleyişini, şu ya da bu sebebe bağlı gibi göstererek izah etmeye çalışmamız, kat'iyen hâdiseleri determinist bir mülâhaza ile değerlendirme mânâsına hamledilmemelidir. Biz sadece, insan davranışlarındaki küllî ve cüz'î iradenin ilâhî meşiet televvünlü bir teveccüh olduğunu ve şart-ı âdî plânında bunun önemini hatırlatmak istedik.. bu arada hatırlatmak istediğimiz diğer bir husus da şudur: İrade ister bir temayül, ister o temayüldeki cüz'î tasarruf olsun, her mü'min, vicdanında hissettiği böyle bir tercih kabiliyetini Hakk'ın isteyip dilediklerini yerine getirme istikametinde kullanmalı ve hep bu tür azim ve kararlılık içinde bulunmalıdır.. evet o, her zaman Şer'in çirkin gördüklerinden uzak durmalı, mârûfun peşinde bulunmalı ve tavırlarıyla kararlı bir şekilde her an İslâm'ı temsil çizgisinde olmalıdır; hem öyle bir olmalıdır ki, hayatının her karesi İslâm'ın bir yanına örnek teşkil etmeli ve o, dinin sadık bir mümessili gibi hep onu göstermeli, onu seslendirmeli, onu temsil etmeli ve Allah'ın kendisine bahşettiği bütün imkânları, onu hayata hayat kılma yönünde kullanmalıdır; kullanmalı ve şöyle-böyle her işinde Rabb'in hoşnutluğunu görüp gözetmeli ve Bediüzzaman üslûbuyla: Allah için işlemeli, Allah için başlamalı, Allah için görüşmeli, Allah için konuşmalı; hep lillâh, livechillâh, lieclillâh dairesinde hareket etmelidir.. etmelidir ki şu fani ömrün gün, saat, dakika ve saniyeleri bekâ yolunun zaman parçacıkları hâline gelsin ve onun ebedî saadetine vesile olabilsin...

Mü'min niyet ve tasavvurlarıyla, irade ve plânlarıyla her zaman imanını besleme gayreti içinde olmalı, Müslüman olmanın hakkını vermeli ve bir dakikacık, bir saniyecik olsun kat'iyen kendini gaflete ve dolayısıyla da kokuşmaya salmamalıdır. Şuur, his, irade mekiğini sürekli imandan aksiyona, aksiyondan imana hareket ettirmeli ve hayat dantelasını gönül inşirahıyla Allah'ın nazar-ı şuhûduna arz edecek şekil, biçim ve desende örgülemeye çalışmalıdır.

İmansızlık gönülde bir cehennem, amelsizlik ise bir gurbet, bir açlık ve bir yalnızlıktır. Bu tür insanlarda zamanla, bir kısım kişilik bozukluklarının ortaya çıkması/çıkacağı ise kaçınılmazdır. Bunlar, azimleri itibarıyla olabildiğine gevşek, düşünceleri açısından tutarsız ve iradeleri yönüyle de âdeta meflûçturlar. Dua ve ibadettir iradeyi güçlendiren; Hakk'a teveccüh ve inâbedir fena duygu ve fena tutkuların kökünü kesen. İslâmî ölçüler içinde Allah'a yönelenlerden hiç yollarda kalan olmamıştır; aralarında, kendi zaaflarından ötürü bazı sarsılanlar bulunsa da, tamamen devrilenler görülmemiştir. Hele bir de yaşamalarını yaşatma duygusuna bağlamışlarsa...

Bir mü'min, ancak kendince yaşama ve yaşatma azmi içinde bulunduğu sürece ayakta kalabilir ve devrilmekten kurtulur. Bu hep böyle olagelmiştir; böyle olması da Allah'ın küllî meşietinin gereği bir âdet-i sübhâniyedir ki, bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmemiştir, yetmez de. Ne var ki, hemen her zaman hayatlarını bu çizgide sürdürenlere mukabil, bir hayli de gayzla köpüren, onları ezmek isteyen, her gün ayrı bir komplo, ayrı bir tehditle karşılarına çıkan düşmanları olmuştur; ancak hemen her zaman hakiki mü'minler, maruz kaldıkları bu şeylerle daha bir bilenmiş, âdeta bütün bütün uhrevîleşmiş ve birer ribbî ve rabbânî hâlini almışlardır. Rıza duygularıyla musibetleri rahmete çevirmiş, belâ sağanaklarını da birer arınma kurnası gibi değerlendirmiş ve hep kendileri gibi düşünmüş ve kendileri gibi davranmışlardır.

Bu itibarla biz Müslümanlara düşen vazife, yeniden kendimize, kendi değerlerimize dönmek, kendimiz olarak kalmaya kararlı bulunmak ve gücümüz yettiği ölçüde kendi kaynaklarımızdan beslenmeye bakmaktır. İslâm dini, Kur'ân ve Sünnet kaynaklıdır; o, onların bağrından fışkırıp gelişmiştir. Müslümanlar bu ilâhî nizama gönülden sahip çıkarak yaşayıp yaşattıkları sürece imren...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslama icmâli bir bakış 2
« Posted on: 30 Nisan 2024, 15:52:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslama icmâli bir bakış 2 rüya tabiri,İslama icmâli bir bakış 2 mekke canlı, İslama icmâli bir bakış 2 kabe canlı yayın, İslama icmâli bir bakış 2 Üç boyutlu kuran oku İslama icmâli bir bakış 2 kuran ı kerim, İslama icmâli bir bakış 2 peygamber kıssaları,İslama icmâli bir bakış 2 ilitam ders soruları, İslama icmâli bir bakış 2 önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes