> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır?  (Okunma Sayısı 660 defa)
23 Kasım 2010, 18:16:13
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 23 Kasım 2010, 18:16:13 »




İslam Yönetiminde Yetki Nedir Ve Kimden Alınır?


Bu konuda bize sorulan soru şudur: Gücü nasıl anlamalıyız, gücü halktan veya Hak'tan almak ne demektir, halktan veya Hak'tan alma işi nasıl ayrılır?

Konuya girmeden önce burada bir düşüncemi okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Doğu ile batının, Rönesans medeniyeti ile İslam medeniyetinin siyasete yani yönetime bakışlarında benzerlikler olduğu gibi, çok önemli farklılıklar da vardır. Siyaset, idare veya yönetim ne derseniz deyiniz, bu anlamı ve teorik düşünceyi ortaya koymak için kullanılan kelimeler, terimler, üslup ve anlatım tarzı ana fikri de ortaya koyuyor. Bu da yönetim felsefesinin ne ve nasıl olduğunu açıkça gösterip meydana çıkarıyor. İşte sizlerle asıl paylaşmak istediğim düşüncem şudur: Batı medeniyetinin yönetimi ifade etmek üzere ürettiği terminolojiye baktığımız zaman bunların güç, kuvvet, kuvvetler ayrılığı, iktidar ve otorite gibi kelimeler olduğunu görürüz. Buna karşılık İslam medeniyetinde ise imam, halife, veli, emir, iş, idare, siyaset ve mülk gibi kelimeler kullanılmıştır. Bu kelimelerden yola çıkarak bu iki görüş arasında mukayese yaptığımız zaman batıda devlet güce dayanan bir zorba, vuran öldüren bir kuvvet ve korkulan bir kurum olarak görünmektedir. Devlet sanki tabir caiz ise vuran bir yumruktur. Çünkü güç esastır. Hâlbuki bizim eski Türkçemizde bile güç'ün anlamı yani güç şiddet ve zulüm demektir. Oysa İslami terminolojiye baktığımız zaman sanki devlet önümüzü açan ve yol gösteren bir örnek ve öncül, anne ve baba kadar velayet kanatlarının altına sığındığımız bir veli, baba ocağı ve ana kucağı, sonumuzu düşünen ve bize arka çıkan bir yardımcı, ortak işimizi iş edinen ve bize kendi işimizi öneren bir önerici ve nihayet toplumun sevk ve idaresinde neyi nerede ve nasıl yapacağında örnekler sunan bir yönlendirici olarak ortaya çıkmaktadır. Yani bugün yeryüzündeki insanlar sanki ailenin çok çok büyütülmüş bir şekli olan bir devlet ocağında değil de üvey evlat olarak yabancı bir aileye verilmiş, beslengi muamelesi gören bir zavallı durumundadır. Evin sahipleri vardır, evin tapusunu elinde tutanlar söz sahibidirler, sığıntıların ise söz söylemeye hakları yoktur. Eğer konuşacak olursa konuşmada biraz haddi de aşarsa evden kovulup sınır dışı da edilebilir.

Evet, sanki halklar ve vatandaşlar, gücü elinde tutan kuvvet sahibi, eli beli tabancalıların yanında bir sığıntı durumundadırlar. Öyle olmasaydı halkın başında olan ve cumhurun başkanı denilen şahsın sorumsuz olmasını nasıl açıklayabilirsiniz. Hâlbuki bizim anlayışımıza göre makamlar yükseldikçe sorumluluk da artar. Onun için Rabi İbn Ziyad el-Harisi Hz. Ömer'e gelip "Fırat kenarında bir koyun kaybolsa, Kıyamet günü senden onun mutlaka sorulacağını bil" demişti. Milli şairimiz Mehmet Akif de bu konuyu mısralarında şöyle dile getirmektedir.

"Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,

Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer'den onu"

 Tek cümleyle ifade etmek gerekirse İslam'ın devlet-sorumluluk anlayışı ile bugünkü anlayış ve uygulama arasında dağlar kadar fark vardır. Evet, aynen öyledir: Anne ve babanın evlatları vardır, devletin ise evlatları vatandaşlarıdır. Acaba devleti temsil edenler bunu bilirler mi?   

Gücü nasıl anlamalıyız meselesine gelince, yukarıdan beri ifade etmeye çalıştığımız gibi aslında ortada güç diye bir şey yok, bu insanı devleti ve toplumu eşya seviyesine indiren veya ona ağaç gibi görüp şekil vermek isteyenlerin kaba kuvvetçilerin görüşünden başka bir şey değildir. O yüzden hukuk dışı her türlü muamele zulümden ibarettir. İnsan ve toplum hukuka ait olduğu gibi, hukuk da insana mahsus olan bir düzenlemedir. İslam'da tabir caiz ise herkesin yöneticiler bile mevzuata tabi olması bakımından yönetilen durumundadır. Bugün yöneticilerin istek ve arzuları kanun olduğu için kanun yapanlar yönetenler, kanun yapmayanlar ise yönetilenler olmaktadır. Yani eli sopalı bir çoban sığırları gütmüyor ve gütmemelidir. Ortada ortak bir iş vardır veya bu mekândan yeryüzü dünyasından ötelere doğru uzayıp giden yolda birlikte yolculuk vardır. Yol bellidir ve yolcular, önde gidenler, arkada gidenler ve ortada olanlar gibi oldukları yerlerde bulunanlar ile birlikte bu yolculuklarını yapmaktadırlar. İşte güç denilen şey yolu belirlemedir. Biz ise buna yönetim ve yönlendirme diyoruz ve herkes yolcudur. Burada ehemmiyet arz eden yolculuk ve vatandaşlık sıfatı çok çok önemlidir. Çünkü başka sıfatlara, ayrı sınıflara ve sınıfçılığa dayalı her türlü anlayış ve uygulamalar zulümden ibarettir. Zira devlet, tüm vatandaşların ortak noktalarının bileşkesidir. Burada   yüreğimin sızısı ile ifade etmek isterim ki, bu cennet vatanda bugün ayrımcılık yapılarak üç çeşit hukuk uygulanmaktadır. Asker, sivil ve azınlıklar diye üç kısma ayrılan vatandaşlar arasında bölücülük yapılmaktadır. Bu gruplar her bakımdan birbirinden tamamen ayrıdırlar. Uzun uzun örnekler vererek konuyu dağıtmak istemiyorum.

 Kuran'da bu yolculuğa "ve emruhum şura beynehum" (yani onların işleri aralarında danışma iledir) denilerek " işleri" kelimesiyle ifade edilmiştir. Yani nasıl yollar yürüyerek birlikte kat ediliyorsa, siyasi veya idari alanda da birlikte üretim yapılır. Mesela bir adalet işi tüm vatandaşları ilgilendiren bir konu iken ve herkesin omuzlarına ihtiyaç duyacak kadar ağır bir yük iken bu iş savcıların işi, kimse karışmasın veya herkes her mahkemeye başvuramaz gibi görüş ve uygulamalar, her zaman hâkim ve savcıların bu ağır taşın altında nasıl ezildiklerini bize göstermektedir. Herkesi ilgilendiren bir şeyi nasıl olur da siz bir kesime ve bir kısıma verebilirsiniz. Yoksa adalet ve zulüm olgusunu eşyanın tabiatına ve insanın fıtratına siz mi koydunuz?           

Ağız-giriş kapısından giren girdiler üzerinde çalışarak-anüs çıkış kapısından atıkları atarak üretim yapan vücut mekanizması ne ise insana daha doğrusu bireylere ve vatandaşlara bir birliktelik sağlayan toplum veya devlet de o olmalıdır. Vücutta kavga yok, hücreler vuruşup çatışmıyor, sınıfçılık ve ayrımcılık da yok, hele güççülük ve kuvvetçilik ise hiç yoktur. Tam tersine vücutta topluma örnek olacak kadar üstün derecede tam bir iş bölümü, üretim, dağıtım-paylaşım ve tüketim vardır. Hücre-doku-organ ve organizma hiyerarşisi yani iş bölümü çerçevesinde her kişilik sahibi iş gören, çalışıp üretim yapan birim kuvvet kullanmıyor, kendine düşen işi yapıyor. Her birimin de işinden, yaptığı üretimden ve bu birliktelikten çok memnun olduğunu sanıyorum. Ama topluma gelince bu üretim biçimi, bu paylaşım şekli ve bu tüketim anlayışı yanlıştır. Mesela kişinin sahip olduğu malın fiyatını kim belirleyecek, tarlasına pamuk eken kimse benim pamuğum şu fiyata diyecek mi, yoksa merkezde siyaset koltuğunda oturanın ağzından çıkan rakama göre mi hareket edecek? Burada asıl görevli kim, bu iş kimin işi? Burada doğru bir iş bölümü var mı? Hükümet fındık fiyatlarını belirledi haberini veren gazeteler sadece bu bilgiyi vermekle kalmıyor, aynı zamanda bir zulmün işlendiğini de duyurmuş oluyorlar. Çünkü düşük fındık fiyatı, fındık yetiştirilmesi gereken bahçeye çay ektirir ki, bu aynen ata et, ite ot kabilinden doğaya ters düşen bir şeydir. Burada işlerin kimler tarafından yürütüleceği ve iş bölümü konusuna örnek olması bakımından bir meseleye daha değinmek istiyorum. Dün köle ticareti vardı, insanların fiyatları belirlenip alınıp satılırdı. Bugün ise modern çağda, modern toplumun modern ekonomisinde işçilerin emeklerinin ücretleri üzerinde modern bir şekilde pazarlık yapılarak sendika ağaları tarafından sözleşmeler yapılıp imzalar atılıyor. Kişinin malının fiyatını kendisi belirlediği gibi, işçi de emeğinin ücretini ancak kendisi tayin eder ve isterse çalışır, istemezse çalışmaz. İşin doğalı ve doğası budur! Durun ey kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak!

Burada kullandığım kelimeler teknik olarak ekonomik olabilir. Ancak ben toplumu meydana getiren tüm alanları kastediyorum. Evet, bu düzen bozuk, mesela bir din adamları camiası var. Bunlar baştan sona bir kurum, bunlara bu iş niye verildi ve kim verdi. Hz. Peygamber böyle bir şey yaptı mı? Onun kurduğu toplum düzeninde bunarlın yeri var mıydı? Bu iş bölümü yanlış olup eşyanın tabiatına ters düşmektedir. Çünkü asaletle yürütülmesi gereken işler vekâletle idare edilmektedir. Hâlbuki toplumdaki işler daha çok asaletle yürütülmelidir. Diyanet camiasında olduğu gibi işler hepten vekâlete havale edilmiş olur ki bu da zarar getirmese bile faydayı tümüyle alıp götürür.     

Gücü Hak'tan veya halktan almak, yine bizim terimle söyleyecek olursak yöneticiler yetkiyi kimden alıyorlar, Hak'tan mı yoksa halktan mı? Bu mesele üzerinde çok şiddetli tartışmalar olmuştur. Özellikle batı dünyasında dinin ve din adamlarının ve kilisenin düzenin dışına çıkarıldığı yerlerde yeryüzü gökyüzüne karşı isyan bayrağını çekmiştir. Hatta Hak ile halkı ayırmak isteyenler ve yeri gökten koparmak isteyenler tamamen havada kalan insan merkezli bir dünya hayal ve seraplarının arkasından 3 asırdır koşturup duruyorlar. Tabi bu durum dünkü uygulamanın tam tersine başka bir şeydir ve tamamen yeni bir şeydir. O sebeple bu konuda hemen pat diye bir şey söylemek yanlış olur. Bunun için önce bu konuda takip edeceğimiz yolu açıklayalım.   

   Yeni bir mesele ile karşılaştığınız zaman eğer onun hükmünü bilmiyorsanız bulup öğrenmeniz de mümkün değilse yapılacak şey esaslara gitmek ve temele inmektir, Halik ve mahlûk irtibatı ve ilişkisine yeniden başvurmaktır. Bir de meydana gelen bu yenilenme ve yenilik, başkalaşma ve değişimin de nasıl olduğunu ve hangi yolları takip ederek bu noktaya kadar geldiğini izlemekte fayda vardır. Bunu yaparsak araştırdığımız konunun hükmünü kolayca bulur ve meselesini rahtlıkla çözebiliriz. Tam burada sırası gelmişken hemen soralı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır?
« Posted on: 20 Nisan 2024, 10:09:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? rüya tabiri,İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? mekke canlı, İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? kabe canlı yayın, İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? Üç boyutlu kuran oku İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? kuran ı kerim, İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? peygamber kıssaları,İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır? ilitam ders soruları, İslam yönetiminde yetki nedir ve kimden alınır?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes