๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Eylül 2010, 18:10:36



Konu Başlığı: İslâm ve evrensellik 1
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Eylül 2010, 18:10:36
İslâm Ve Evrensellik -1  


İslam, Hz. Âdem’le başlayan ve Son Nebi, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) ile kemale ulaşan hak dinin, tek dinin ve tevhid dininin adıdır. Toplumların kültürel açıdan ilerlemelerine paralel olarak, bazı şekli ve fürûata dayalı değişikliklerin dışında tüm peygamberlere gelen dinin özü hep aynı kalmıştır. Tüm Peygamber efendilerimiz, ümmetlerini daima Allah'a teslim olmaya davet etmişlerdir. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yakub ve Hz. Yusuf gibi pek çok peygamber ümmeti, Müslüman olmakla emrolunmuşlardı. Demek, İslam, İzzet Begoviç'in de dediği gibi, bir kutlu teslimiyetin adıdır.
Yazımız, bu bölümünde yukarıda zikrettiğimiz hususları nazara vermiş ve ilgili ayetleri bir arada değerlendirmiştir. Böylece, evrensel dinin adının İslam olduğu bir daha vurgulanmıştır.

GİRİŞ

"İSLÂM" Arapça bir kelime olup, sözlükte; barış, anlaşma, boyun eğme, itaat etme, ihlâs, samimiyet gibi anlamlara gelmektedir. Aynı kelime barışa kavuşturmak, barışa girmek, selam vermek anlamlarını da ihtiva etmektedir.1

Sözlük anlamı itibarıyla İslam kelimesinin bir batıla, bir kötülüğe, bir zalime boyun eğme ve samimi olmada da kullanılması mümkündür. Ancak ıstılahta veya Kur'anî literatürde İslam deyince, mutlak olarak boyun eğmek, itaat etmek anlamına gelmeyip, sadece Allah'a boyun eğmek demektir.2

O halde Kur'anî literatüre göre İslam, özel veya yeni bir dinin adı olmayıp, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (a.s)'den Hatemu'l-Enbiya olan Hz. Muhammed (s.a.s)'e kadar gelip geçen bütün peygamberlerin insanlığa tebliğ ettikleri ve bu peygamberlere uyanların hepsinin bağlandığı ortak bir dinin adıdır.3 Fakat daha sonra insanların örfünde "İslam" kelimesine özel bir anlam yüklenerek bu kelime ile ilk etapta Hz. Peygamber (s.a.s)'in getirdiği şer'i hükümlerin, İlahi mesaj ve öğretilerin tümü
kastedilmiştir.4 Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş o yüce Peygamber (s.a.s)'in insanlığa tebliğ etmiş olduğu, öncekileri tasdik edip doğrulayan, sonradan arız olan noksanlık ve ilave yönlerini açıklayan, eksik yönlerini tamamlayan en son din için özel isim olmuştur.

Al-i İmran suresi 18 ve 19. ayetlerdeki ifadeye göre de İslam; yüce Allah'ın, meleklerin ve adaleti şiar edinen insaflı ilim sahiplerinin şahitlik ettikleri; Allah'ın birliğine boyun eğmek, O'na yönelerek itaat edip teslim olmak demek olan Allah katındaki yegâne din "İslam Dini" demektir.

Hz. Âdem’den Beri

Kur'an'ın birçok ayetlerinde de açıklandığı gibi İslam dini, asıl ve öz itibarıyla yalnız Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatından sonra başlamış değildir. En son olarak Hatemu'l-Enbiya tarafından insanlığa tebliğ edilen İslam, aslında peygamberler babası Hz. İbrahim (a.s)'in tek Allah inancı temeline oturan ve "Haniflik" adı verilen dindir.5 Ahirzaman peygamberi bu dinle belli bir millet veya toplumu değil, bütün insanlığı kapsayan bir din ve dindarlığın asıl ruhunu canlandırmıştır. Hatta "Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Allah'ın Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğini, size dinden şeriat olarak koymuştur. (İşte Allah'ın gönderdiği bütün dinlerin temeli budur.)..."6 ayet-i kerimesi vb. ayetlerin7 ifadesine göre gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin temeli "Allah'ın birliği=Tevhid" inancına oturmaktadır. Bütün resul ve nebiler bu tevhid inancı üzerinde birleşmişler, hepsi de milletlerini aynı gerçeğe davet etmişlerdir.8

Ancak ilk peygamberden son peygambere kadar gelip geçmiş bütün peygamberler tarafından insanlığa tebliğ edilen semavi dinlerdeki şeriat ahkâmı arasında zaman ve mekânın farklılığına paralel "füruat'la ilgili veya metot yönünden birtakım farklılıkların bulunması gayet tabiidir. Bunu da insanlık âlemindeki varlığı hiçbir akıl sahibi tarafından inkârı mümkün olmayan gelişmeye paralel dini bir gelişme olarak değerlendirmek gerekmektedir. Fakat bununla beraber her hak dinde daima muhafaza edilen, hiçbir zaman değişmeyen temel özellikler ve müşterek noktalar bulunmaktadır. Bu temel esaslar ve ortak noktalar bakımından bütün semavi dinlerin aynı olduğunda herhangi bir şüphe yoktur.9

Farklı peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin şeriat hükümlerindeki farklılıkların sebebi, peygamberliğin asıl gayesinin insanlığın nefislerini ıslah edip, iyileştirme, adetlerini ve ibadetlerini düzeltme olmasıdır. Bu asla göre peygamberler gönderildikleri kavim ve milletlerin örf ve adetlerinden, inançlarından, ibadetlerinden hiçbir zaman değişmeyen inanç, ahlak ve ibadet prensiplerine uygun olanları bırakmalarından, diğerlerini ise yasak etmelerinden ileri gelmektedir. 10 Bu ıslah, irşad ve uyarı yapılırken de her kavmin ve milletin anlayış, idrak ve kültür seviyesine uygun bir üslup ve metot kullanılmış, dinin aslı değişmediği halde füruatta farklılıklar meydana gelmiştir.

O halde İslam dini, hiç şüphe yok ki, eski devirlerdeki peygamberler tarafından da tebliğ ve neşredilmiştir. Her peygamberin tebliğ ettiği din, önceki peygamberin tebliğ ettiği dini tamamlayan, zamanın şartlarına cevap vermeyen hükümleri değiştiren bir yapıdadır. Her hak din yeni ihtiyaç ve gelişmelere uygun temel itikat, ahlak ve ibadet kurallarına ters düşmeyen, dinin özü ile ilgili hususlarda diğer hak dinlerini de daima ve mutlaka teyit ve tasdik eden bir hüviyete sahiptir.11

Söz konusu gerçeklere uygun olarak Hz. Peygamber (s.a.s) de birçok sebeplerin tesiriyle zaman içinde tahrif ve değişikliklere uğramış dini esasları asli değerlerine döndürmüştür. Aynı değişmez hakikatleri ilmi değerlerle zenginleştirerek kıyamete kadarki muhataplarının anlayış ve idrak seviyelerine uygun bir üslupla, tam bir açıklıkla ispat ve izah etmiştir. İkinci derecedeki birçok meselelerde zamanın ve mekânın şartlarını nazara alarak insanlığın ortak ve devamlı bir ruh içinde yükselip ilerleyebilmesini temin edebilecek şer'i hükümlerde yenilikler getirmiştir. Böylece Allah katında yegâne din olan İslam'ı sadece kendisine hasretmeyip bütün semavi dinlerdeki ortak olan sönmüş, unutulmuş veya karanlıklara gömülmüş tarihi değerleri yenilemiş ve kuvvetlendirmiştir. Hepsinin tek bir esasta "Tevhid=La ilahe illallah" esasında birleştiklerini açıklamıştır.12

Bu sebepledir ki, "İtikad, ibadet ve ahlakla ilgili konularda, mukaddes kitapların getirdikleri hükümler arasındaki bu benzerlik, hepsinin de tek bir kaynaktan neş'et ettiklerini ve hepsinin de tek bir gayede birleştiklerini gösterir. Gerek Tevrat, gerekse İncil ve Kur'an, hepsi de Allahu Teala tarafından indirilmiş olmaları dolayısıyla menşeleri, insanları Allah'ın tek olan dinine davet etmeleri dolayısıyla de gayeleri bir olan kitaplardır ve hiçbir din mensubunun bu gerçeği inkâr etmemesi gerekir."13

Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.s) bir rivayette; "Biz Peygamberler topluluğu aynı dine sahip bir neslin çocuklarıyız."14 buyurmuşlardır.

Kur'an-ı Kerim bu gerçek üzerinde önemle ve ısrarla durmuştur. O bütün peygamberlerin sadece Allah'ın himayesinde tek ve bölünmez bir cemaat teşkil ettiklerini değil,15 aynı zamanda bu birliğin başlangıçta bütün insanların birliği olduğunu, ancak aralarındaki anlaşmazlıkları16 ve sonrakilerin, ilahi emirlerden bir kısmını unutmaları veya bu emirleri eksik bir şekilde takdim etmeleri,17 yahut da hırs ve menfaatleri peşinde koşmaları yüzünden ihtilafa düşüp bölündüklerini (Bakara : 144,174,253; Yunus:19) kesin bir şekilde belirtmiştir.18

İLK VAZİFE TEVHİDİ TEBLİĞ

Peygamberlerin tebliğ ettikleri ilahi dinlerin birliği gerçeği, gerek Kur'an'ın mücerret ayetleriyle, gerekse Kur'an'da önemli yer tutan peygamber kıssalarıyla açıklanan, ispat edilen, imanla ilgili, zamanların değişmesiyle değişmeyen bir hakikattir.19

Daha açık bir ifade ile peygamberlik, vahiy ve din birliğine iman, müslümanın temel iman esaslarından birisi, hatta imanın temel rükünlerinden en önemli olanıdır.

Kur'an-ı Kerim söz konusu gerçeği özetle; "(Ey peygamber!) senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ancak ona "Benden başka ilah yoktur, sadece bana kulluk ediniz." diye vahyetmiş olmayalım." (Enbiya:25) şeklinde veya benzer ifadelerle açıklamaktadır.20 Aynı konuda Bakara suresinde de mü'minlerin özellikleri anlatılırken şöyle buyrulmaktadır:

"(Ey resulüm!) onlar (hem) sana indirilen kitaba ve hem de senden önce indirilenlere iman ederler. Ahirete de sadece onlar kesin olarak inanırlar." (Bakara:4) Aynı surenin sonunda da yine; "Peygamber ve inananlar ona rabbinden indirilene (Kur'an'a) iman etti. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmiştir. Ve peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz, işittik, itaat ettik. Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sana'dır." derler. Aynı gerçeğe işaret eden daha birçok Kur'an ayetlerini göstermek mümkündür.21 Bu bağlamda vurgulanması gereken önemli bir nokta da, yaklaşık olarak Kur'an'ın yarısından fazlasını teşkil eden Kur'an kıssalarının önemli gayelerinden birisinin şüphesiz âdem (a.s)'den Nuh (a.s)'a, Hz. Nuh (a.s)'tan Hz. Peygamber (s.a.s)'e kadar gelen bütün dinlerin ve bütün şeriatlerin birliğini ve aynı kaynaktan geldiğini ortaya koyması gerçeğidir.

Mesela Hud suresinden öğrendiğimize göre Nuh (a. s) kavmine sadece Allah'a ibadet etmeleri gerektiğini öğütlerken (Hud :25-26) aynı surede Hud, Salih ve Şu'ayb (Aleyhimüsselam)'da milletlerine aynı tevhid inancını; "Ey kavmim! Sadece Allah'a kulluk ediniz. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur." (Hud: 50, 61, 84) hitabı ile tebliğ etmişlerdir. A'raf suresinde de Hud suresinde zikredilen aynı peygamberlerin, kavimlerine Tevhid inancını tebliğ ettikleri anlatılmakta,22 Şuara suresinde de Lut (a.s) ilavesiyle bu peygamberlerden her biri aynı ibadetlerle; "... Siz (hiç Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Muhakkak ki ben emin bir elçiyim. Allah'tan korkun ve bana itaat edin."(Şuara; 106, 108, 124, 126, 142, 144, 161, 163, 177, 179) sözleri ile tevhidi ilan etmişlerdir.

Kur'an'ı dikkatle okuduğumuzda bütün peygamberlerin, onlara tabi olanların ve bir Allah'a inanan Tevhid dini mensuplarının Müslüman oldukları ifade edilmektedir. İşte Nuh (a.s) kavmine "...Ben Müslümanlardan olmakla emrolundum. (Yunus:72) demiştir. Allahu Teala Hz. İbrahim'e "Müslüman ol" diye emredince "âlemlerin Rabbine teslim oldum (müslüman oldum)." (Bakara:131) demiş, oğlu İsmail (a.s)'la birlikte Ka'be'yi inşa ederlerken yaptıkları dualarında Allah'a, "Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim (olup müslüman) olanlardan kıl ve neslimizden de sana teslim (olup müslüman) olan bir ümmet çıkar..." (Bakara: 127-128) diye niyazda bulunmuşlardır.

Hz. İbrahim ve Hz. Ya'kub evlatlarına vasiyet ederlerken, "Evlatlarım! Allah sizin için (İslam) dinini seçti, bundan dolayı sadece Müslümanlar olarak ölünüz" (Bakara: 132) demişlerdir. Aynı siyakta Ya'kub (a.s) vefat ederken evlatlarına sorduğu, "Benden sonra neye ibadet edersiniz?" sorusuna karşılık "Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına, tek bir Allah'a ibadet edeceğiz ve biz ancak O'na teslim olanlardanız." (Bakara: 133) cevabını vermişlerdir. Yusuf (a.s) da Allah'tan müslüman olarak vefat etmeyi istemiş, (Yunus: 101) Musa (a.s) kavmine, "Eğer müslümanlardan iseniz sadece Allah'a tevekkül edin" (Yunus: 84) demiştir.

Firavun'un huzurunda Hz. Musa'nın asasının Allah'ın izniyle bir yılana dönüşmesi mucizesiyle (Araf: 107, 117; Taha:20; Nemi: 10) sihirbazların sihirlerini yutması karşısında hakkı görüp Musa'ya iman eden sihirbazlar, Firavun'un işkencesine maruz kalmışlardır. Bu esnada Allah'a ve Hz. Musa'ya iman eden sihirbazlar; "Ey Rabbimiz! Bize bol sabır ver ve bizi Müslümanlar olarak öldür." (Araf: 126) diye dua etmişlerdir.

Havariler de Hz. İsa (a.s)'ya "Biz Allah'a iman ettik, şahit ol biz Müslümanlarız" (Alu İmran: 52; Maide:11) demişlerdir. Hz. Süleyman ve İslam'a davet ettiği Yemen Melikesi Belkıs'ın da müslüman olduğunu23 kısacası İsrailoğulları'nın ve İsrailoğulları içinde gönderilen bütün peygamberlerin müslüman olduklarını Kur'an'dan açık bir şekilde öğrenmekteyiz.24 Hatta Ehl-i Kitaptan bir grup, Kur'an'ı işitip dinledikleri zaman; "Biz o (Kur'an)'a inandık. O Rabbimizden gelen gerçektir... Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik." (Kasas:52-53) demişlerdir.

Yine Kur'an'dan bizzat cinlerin kendi ifadelerinden, içlerinde Hak'tan sapanların varlığıyla beraber, müslümanların da bulunduğunu öğrenmekteyiz.(Cin: 14-15)

Firavun bile, kendisine yeis halindeki imanı bir fayda sağlamamışsa da, suda boğulurken, "Ben de İsrailoğulları'nın kendisine inandığından başka bir ilah olmadığına iman ettim, ben de müslümanlardanım." (Yunus: 90-91) diyerek evrensel din İslam'ı ve müslümanlığı itiraf etmiştir.

Kısacası Abdullah Draz'ın dediği gibi, "Kur'an-ı Kerim'de "İslam" ifadesi tarihin en eski devirlerinden başlayıp Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliği asrına kadarki bütün peygamberlerin ve onlara tabi olanların dillerinde dönen genel bir "parola"dır. Sonra görüyoruz ki, Kur'an-ı Kerim, bütün bu geçmiş peygamberlerin tebliğ ettiği hükümleri, prensipleri toplayıp tek bir hüküm halinde Hz. Peygamber'in muhataplarına, bütün insanlığa yöneltmiştir."25 Kur'an bu noktada da birçok ayetlerden birisinde gayet açık olarak "Şüphesiz bu (hüküm) ilk sahifelerde, İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde de vardır."26 buyrulmaktadır. Kur'an açıkça insanlığa yeni bir din getirmediğini, getirdiği dinin daha önceki peygamberlerin de dini olduğunu vurgulamaktadır.27

Hepiniz Aynı Ümmetsiniz  

Kur'an geçmiş peygamberleri ve onlara tabi olanları anlatırken onların hepsini, tek bir ilahı olan ve aynı hükümlere bağlı tek bir ümmet olarak kabul etmektedir. Çünkü inanç konusunda temel görevler ve ahlaki prensiplerde hiçbir peygamber bir diğerinden farklı bir şey getirmemiştir.28 Bütün peygamberler aynı esasları tebliğ etmişlerdir (Mu'minun:51-52). Hepsine helal kazanç, ibadet ve salih amel emredilmiştir.29 Namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibadetler daha önceki peygamberler tarafından da ümmetlerine farz kılınmıştır. 30 Maddecilik, aşırı dünya sevgisi, düşmanlık, ahlaksızlık, ticarette hile yapmak vb. kötülükler daha önceki peygamberler tarafından kınanmış ve yasak edilmiştir.31 İnsanları hayra yönlendirme, iyiliğe teşvik, hayır yolunda meşakkatlere katlanma, merhametli, yumuşak huylu ve mütevazı olmak gibi daha birçok konularda geçmiş ümmetler peygamberleri tarafından uyarılmıştır.32

Bütün bu gerçeklerin sonucu olarak Kur'an Enbiya suresinde Musa, Harun, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub, Lut, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya ve İsa (Aleyhimüsselam) gibi bir grup peygamberi zikredip anlatmaktadır.33 Adı geçen peygamber kıssalarından sonra da kıssaların bu siyakta anlatılış gayesini ifade eden "Gerçekten bu peygamberler topluluğu tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir. (Onların getirdiği din sizin de dininizdir.) Ben de sizin Rabbinizim, öyle ise (yalnız) Bana kulluk edip ibadet ediniz." (Enbiya:92) mealindeki ayet-i kerime zikredilmektedir. Burada bir grup peygamberin toplu olarak anlatılmasındaki gaye, birinci derecede, Kur'an muhataplarına bütün peygamberlerin ve getirdikleri dinlerin birliğini göstermektir. İkinci derecede de diğer birçok dini değerleri kıssalar arasında, olayların akışı içinde vermektir.

Aynı konuda Şuara suresinde peş peşe anlatılan kıssalarda da önemli bir inceliğin, muhatapların dikkatine sunulduğunu görmekteyiz. Bu incelik de, surede anlatılan Nuh, Ad, Semud, Lut kavimleri ve Şu'ayb (as)'ın kavmi olan Eykelilerin, peygamberlerini inkâr ettikleri ifade edilirken her defasında Arapça'da elçi (peygamber) anlamındaki kelimenin çoğulu olan, "el-Murselin=Elçiler yani peygamberler" kelimesi kullanılarak anlatılmak istenmiştir.34 Gerçekte her kavim, sadece kendi peygamberini inkâr ettiği halde bütün peygamberleri inkâr ettiklerinin açıklanması bir rastlantı değildir. Bunun tek sebebi; bütün peygamberlerin ve getirdikleri vahyin esasta değişmediğini, aynı olduğunu, dolayısıyla peygamberlerden birini inkâr edenin bütün peygamberleri inkâr etmiş olacağı gerçeğini Kur'an muhataplarının dikkatine önemle sunmaktır. Kaf ve Kamer surelerinde de benzer ifadelerle aynı gerçeğe dikkat çekilmektedir.35

Şu halde İslam bütün nebilerin, resullerin müşterek dinidir. Kur'an'ı okuyan kimse bu dinin ne olduğunu kolayca anlar. Ona göre bu din; herhangi bir şirk karışmaksızın halis bir itaatle âlemlerin rabbi olan Allah'a yönelmektir. Hangi dilde, ne zaman ve nerede olursa olsun Allah'tan gelen vahyin bütününe, gönderdiği kitaplar ve peygamberler arasında ferdi, grupçuluk veya ırki kaygılarla bir ayrılık gözetmeksizin, O'nun hükmüne karşı diretmeden gönül hoşluğuyla ve güvenilir bir şekilde inanmaktır. 36

Başka bir deyişle İslam; Tevhid esasına dayalı bir düşünce ile insanoğlunun hem yeryüzünü en güzel bir şekilde imar etmesi, hak ve adalet ölçüleri içerisinde huzurlu bir hayatı tesis etmesi, hem de Yaratıcısı'nın rızasını kazanarak ebedi mutluluğu elde edebilmesi için Allah tarafından -özde aynı, ancak füruatta farklı olarak- peygamberleri aracılığıyla insanlığa gönderdiği, insanlığın gelişmesine paralel bir gelişme çizgisini göstermiş ve nihayet Hatemü'l-Enbiya olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) aracılığıyla 23 senelik peygamberlik hayatı içinde tamamlanmış, kemale ermiş olarak insanlığa tebliğ edilen, öğretilen ve bizzat tatbik edilerek gösterilen ilahi mesajlar bütününün adıdır.

Bunun içindir ki, Kur'an; "(Tarih boyunca) kitap verilenler, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. (Onların hiçbiri) Dini sadece Allah'a halis kılarak ve hanifler (bir Allah inancı üzerinde) olarak Allah'a ibadet etmelerinden başka bir şekilde emrolunmamışlardır..." (Beyyine:4-5) buyurmaktadır. Başka bir yerde de; "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a ve torunlarma indirilene, Musa ve İsa'ya verilene ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık, onlar arasında bir ayırım yapmayız, "Ve Nahnu Lehu Müslimun = Biz Allah'a teslim olanlarız" deyin." (Bakara: 136) demektedir.

İfade açısından bir iki lafız farklılığından başka, mana itibarıyla tamamen aynı olan Âlu İmran süresindeki bir ayette37, sonra da Allah Teala, "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır."38 buyurmuştur.

Bütün bu Kur'ani çerçevedeki açıklamalardan anlıyoruz ki, Hz. Peygamber (s.a.s)'in Kur'an'ı tebliğ etmesinden sonra örfi anlamın dışında İslam veya Müslüman olmak demek, sadece Hz. Peygamber'e ve O'nun getirdiği Kur'an'a inanmak demek değil; aynı zamanda Hz. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a, O'nun torunlarından gelen peygamberlere, Musa'ya, İsa'ya, kısacası insanlığın yaratılışından bu yana gelmiş geçmiş bütün peygamberlere, onların tebliğ etmiş oldukları şeriatlere, aralarında herhangi bir ayırım gözetmeksizin iman etmek demektir.

Elhasıl

Allahu Teala insanlığa farklı devirlerde birçok dinler değil, esasta değişmeyen tek bir din göndermiştir. Hz. adem (a.s)'le başlayıp temeli atılan bu hak din, ilk temelleri üzerine yükselmiş, devirlerin değişmesiyle veya bir önceki devir için lüzumlu olup, sonraki devirlerde gerek kalmayan teferruata ait hükümlerin tasfiyesi ile, nihayet Hz. Peygamber'le (s.a.s) Allah'ın Kıyamete kadarki bütün insanlar için seçip razı olduğu hak din İslamiyet, evrensel mahiyetteki kemal ve safiyetine ulaşmış, Kıyamete kadar insanlığa nurlu hidayet yolunu göstermek üzere tebliğ edilmiştir.

İnsanlık tarihinin akışı içinde aynı temel esasları ihtiva eden İslam'ı tebliğ eden peygamberlerin hepsi de bir önceki peygamberin tebliğ edip, zamanla tahrife uğrayan esasları yeniden asliyetine döndürmeleri, tahrif sebebiyle ortaya çıkan ihtilaf ve tefrikayı kaldırıp inananları İslam'da birleştirmeleri için gayret sarfetmişler, tevhide çağırmışlardır. Demek oluyor ki gerçek İslam, bütün peygamberlerin hak davetlerini teşkil etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in risaleti de bütün geçmiş peygamberlerin davetlerinin tamamlayıcısı ve onların bir uzantısıdır.39




* A. Ü. İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğr. Ü.

DİPNOTLAR

1)Bkz. el-Cevheri, es-Sıhah, silm mad.5/1951-1952; el-Firuzabadi, el-Kamusu'l-Muhit, 4/131-133; İbn-u Manzur, Lisanu'l Arab, 2 / 190-195; Tefsiru'l Menar; 3/257,Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, 3 / XII; el-Mevdudi, Ebu'l-A'la, Comprendre L'İs-lam, Daru'l-İfta, Suudi Arabistan, Riyad-1984, s. 16.; İslam Ansiklopedisi, M.E.B.,İslam mad. 5/11, s. 1093.
2)Bkz. Elmalılı, a.g.e.a.y.
3)Bkz. Tefsiru'l-Menar, 3 / 257.
4)Draz, a.g.e. s. 184.
5)Bkz. 2 / Bakara: 135; 3 / Al-i İmran: 67, 95; 4/Nisa: 125; 6 / En'am: 79, 161; 10/Yunus: 105; 16/Nahl: 120, 123; 30/Rum: 30;22/Hac:31;98/Beyyine:5.
6)42/Şura 13
7)Bkz. bu konuda geniş bilgi için; el-'Adevi,Da'vetu'r-Rusul ilallahi Teala, s. 10-12; Tefsiru'l-Menar, 1/477-478, 482-483, Elmalılı, 3 / X; Seyyid Kutub, et-Tasvir, s.149; en-Nedvi, en-Nübüvvet-u ve'l-Enbiya, s. 51-56; Şedid, Muhammed; Menhecu'l-Kıssa, s. 22-23; 118-119; M. Kutub; Dirasat Kur'aniyye, s.102-104; ed-Deylemi,Me'alimu'd-Da've, I / 59-243; Koçyiğit-Cerrahoğlu, K. Kerim Meal ve Tefsiri, I/10; el-Fakihi, Menhecu'l-Kur'an,s.179-200; el-Medhali, Menhecu'l-Enbiya, s.20-26 vd; Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, s. 298-305; Dr. Mahmud b. Şerif,el-Edyan fi'l-Kur'an, Suudi Arabistan -1984, s. 30-33, 223-226; Ateş, Prof. Dr. Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri,2/72-75; Ateş, Kur'an-ı Kerim'in Evrensel Mesajına Çağrı, s. 5-10; Mes'ud, Dr. Cemal 'Abdu'l-Hadi Muhammed-Cum'a, Dr.Vefa' Muhammed Rif'at, el-İslam Dinullahi fi'l-Ardi ve fi's-Semai, Mansure (Mısır) -1990, s. 36-44.
8)Bkz. İbn-u Kesir, 1/192, Muhtasar-u İbn-i Kesir, 1 / 132; Elmalılı, 3 / X; Koçyiğit-Cerrahoğlu.l / 10; ed-Dihlevi, el-Fevzu'l-Kebir, s. 18.
9)Bkz. Ed-Dihlevi, a. g. e. s. 18.
10)Bkz. Koçyiğit-Cerrahoğlu, 1/10; yine bu konudaki ayetler için bkz. 2 / Bakara: 41, 91; 5 / Maide: 44, 46, 48.
11)Bkz. Elmalılı, 3/ X, XI.
12)Koçyiğit-Cerrahoğlu, 1/12.
13)Bkz. İbn-u Kesir, 1 / 192, Muhtasar-u İbnu Kesir, 1/132.
14)Bkz. 21 / Enbiya: 92; 23 / Mu'minun: 52.
15)Bkz. 2/Bakara: 213.
16)Bkz. 2/Bakara: 75; 5/Maide: 13-14,41.
17)2/Bakara: 144, 174,253; 10/Yunus: 19.
18)Draz. Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, tercüme: Yrd. Doç. Dr. Salih Akdemir, s. 74-75. Daha geniş bilgi için bkz. İbn-u Kesir, 1/257, Tefsiru'l-Menar, 2/275-298; fi Zılali'l-Kur'an, 1/215-216.
19)Bkz.Geniş bilgi için,eş-Şevkani İrşadu's-Sikat ila ittifak'ış-Şerai'i Ale't-Tevhid ve'l-Me'ad ve'n-Nubuat, s.3-69 vd; Abbud, Enbiyaullahi ve'l-Hayatu'l-Mu'asıra, s.27-32;eş-Şarkavi, el-Enbiya' fi'l-Kur'ani'l-Ke-rim, s.55-56; Şedid, a.g.e. s.21.
20)Bkz. 41 / Fussilet: 14; 46 / Ahkaf: 21; 109/ Kafirun: 2-3,5.
21)Bkz. 2 /Bakara: 136,138,231; 3/al-u İmran: 3,33,50,84,85; 4/Nisa:47,136,150,152,163,165; 5/Maide:14,46,48,59; 6/En'am; 70,83, 90, 92;29/Ankebut: 46-47; 33/Ahzab: 7;42/Şura:13;46/Ahkaf: 12,30; 51/ Zariyat:36;53/Necm:36; 61/Saf:6-7.
22)Bkz.7/ A'raf:59,65,73,85.
23)Bkz.27/Neml: 30-31,38,42,44.
24)Bkz.2/Bakara: 136; 3/al-u İmran:84.
25)Draz, ed-Din, s. 183.
26)87/A'li:18-19,Yine bkz.53/Necm:36;Ayrıca ayette ifade edilen konunun geniş tefsir ve açıklaması için bkz. Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri ,10/426-438.
27)Bkz.42/Şura:13
28)Bkz. FiZılali'l-Kur'an 1/216-218,5/3136-3144, 3147-3148, 6/3894; Draz,Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, s. 94-95;Safvetu't-Tefasir, 3/550..., Koçyiğit-Cerrahoğlu, 1/11, Draz, ed-Din, s. 183; el-İslam Dinullahi fi'l-Ardi ve fi's-Sema', s.36-43.
29)Bkz. 2/Bakara: 183; 19/Meryem:30-31,55; 20/Taha : 14; 21/Enbiya: 73;22/Hac: 27.
30)Bkz. 2/Bakara: 183; 19/Meryem: 31,55;20/Taha: 14; 21/Enbiya: 73; 22/Hac: 27.
31)Bkz. Şu'ara: 128, 151, 152, 165, 181-183.
32)Bkz. 31/Lokman: 17-19.
33)Bkz. 21/Enbiya: 49-91.
34)Bkz.26/Şu'ara: 105-108, 123-126, 141-144,160-163, 176-179.
35)Bkz.50/Kaf: 12-14; 54/Kamer: 23-33, ayrıca bkz. 38/Sad: 14; 23/Mu'minun: 51-52.
36)Draz: ed-Din, s. 183-184.
37)Bkz. 3/al-İ İmran: 84.
38)3/al-i İmran: 85; aynı konudaki diğer ayetler için de bkz. 2/Bakara: 285; 4/Nisa: 152.
39)Semavi dinlerin hepsinin İslam oluşu konusunda daha geniş bilgi için bkz. Seyyid Sabık, Da'vetu'l-İslam, s. 14; Elmalılı, 6/4228, 7/4615; Doğrul, Ömer Rıza, Kur'an Nedir? (Osmanlıca) İst-1927, s.7; Mevdudi, el-Mebadiu'l-Esasiyye, s. 19-20; Hicazi, et-Tefsiru'l-Vadıh, 2/17, s.33-35, 2/18, s.22; en-Nedvi, en-Nübüvvet-ü ve'l-Enbiya, s.51-56; Şedid, a.g.e, s.23-24; Munazarat Beyne'l-İslam ve'n-Nasraniyye, s.287-292; Koçyiğit-Cerrahoğlu, s. 10-12; Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, 2/72-75; Ramazan el-Buti, Kur'an'da İnsan ve Medeniyet, s.25.
 
 

Doç. Dr. İdris Şengül