๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Kasım 2010, 17:02:47



Konu Başlığı: İslam toplumunun karakteri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Kasım 2010, 17:02:47
İslam Toplumunun Karakteri


“Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman kardeşine zulmetmez ve onu düşman eline vermez, himaye eder. Her kim müslüman kardeşinin yardımında bulunur ve onun ihtiyacını temin ederse Allah da ona yardım eder. Her kim müslümanın sıkıntılarından birini giderir, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah Teala ahirette onun ayıbını örter.

Müslüman, Rabbine teslim, ondan aldığı emirlerle mutmain olan ve yaşamıyla mutmain kılan, ahlakını Kur’an’a uyduran ve içinde bulunduğu toplumu Kur’an’dan aldığı emirlerle şekillendirmeye çalışan kişidir.

Müslüman, kardeşliğin kan bağından daha önce akide bağıyla oluştuğunun bilincinde olandır. Onun için ensar olarak muhacire kucak açmış, evini, bağını, bahçesini ve zamanını paylaşmaktan çekinmemiştir. Müslüman kardeşini kendisine tercih eder. İsarın ne kadar büyük bir fazilet olduğunun bilincinde olarak ihtiyacı olan bir bardak suya kardeşini tercih edebilecek yürekte olandır müslüman.

“Birbirini sevmedikçe cennete giremeyeceğinin” bilincinde olarak kardeşini Rabbi’nin rızasına götüreceği için sevmektedir. Ve sevdiğini ona haber vermekte de gecikmemektedir. Çünkü o, yüce Resul’ün: “Bir kimse din kardeşini severse sevdiğini o kimseye haber versin” dediği rivayeti duymuştur.

Sevmeden, sevilmeden ve yaşanması gereken ilkeleri benimsemeden olması gereken toplumu nasıl oluşturacaktır ki. Bunun için sevmeyi önemsemekte ama gerektiğinde Rabbi’nin rızasına ulaştıracak nefreti de bünyesinde taşımaktadır. Ki oluşturduğu toplumda kötülükler makes bulmasın. Hz. Ali’nin tembihi bu anlamda çok önemlidir: “Sakın adamın iyisi ile kötüsü indinde bir olmasın. Zira bu müsavat iyileri iyilikten soğutur. Kötülerin de fenalığa meylini idame eder.”

Bilenlerle bilmeyenlerin Allah indinde bir olmadığını bildiğinden, cehalet denilen yüzkarasından kurtulmak için ilmin arkasından koşturup, ilim sahibi bir toplum oluşturmak için Kur’an’ı anlama ibadetini teşvik edecektir. Bilgisi ile amel eden bir topluma Cenab-ı Allah’ın bilmediği şeyler hakkında bilgi ihsan edeceğini ümit etmektedir.

Vahyin şekillendirdiği bir toplumda zalim barınamayacaktır. Müslüman bilir ki, “zalim olsun, mazlum olsun kardeşine yardım edecektir. Zulme meyleden kişiye en büyük zulmü kendisine yaptığı ikazında bulunacaktır. Zulmü bertaraf etmek için “Müminin derdini, kendine dert edinmeyenler onlardan değildir” kelam-ı kibarı üzerinde düşünerek el birlik müslümanların dertleriyle dertlenecektir. Yardıma ihtiyacı olan kardeşlerine, zekâtıyla, infakıyla, sadakasıyla, bilgisiyle, gücüyle yardım edecektir. Ki Allah’ın yardımını celbede bilsin. Bunun için donanımlı bir müslüman olmaya gayret edecektir. Zekât verecek konuma gelinceye kadar helalinden çalışacak, “kavi müminin zayıf müminden daha hayırlı ve Allah katında daha sevgili” olduğunu bildiği için ataletten, gevşeklikten, becerisizlikten arı duru bir birey ve toplum oluşturmaya çalışacaktır.

Doğru insanlarla cemaat oluşturmanın gerekliliğini, cemaatle yapılan ibadetlerin tek başına yapılan ibadetlerden daha efdal olduğunu bildiğinden, doğrularla beraber olun, emr-i ilahisine itaat etmekte hassas davranır müslüman. “Cemaatten ayrılarak ölen kimse cahiliye zamanında ölmüş gibidir” rivayetinden hareketle müslümanlardan ayrı kalmaktan büyük endişe duyar. “Ayrılık saçanlar bizden değildir” hitabına maruz kalmamak için tefrikaya sebebiyet verecek zanlardan imtina eder.

Aldığı “haberiniz olsun ki Allah kendi yolunda kurşunlu bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Haberine itibar eder ve haber verir.

Bu mü’minlerden olmak zor olmasa gerek iman sahiplerine.

 

 

 

 

 

 

 

 “Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman kardeşine zulmetmez ve onu düşman eline vermez, himaye eder. Her kim müslüman kardeşinin yardımında bulunur ve onun ihtiyacını temin ederse Allah da ona yardım eder. Her kim müslümanın sıkıntılarından birini giderir, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah Teala ahirette onun ayıbını örter.

Müslüman, Rabbine teslim, ondan aldığı emirlerle mutmain olan ve yaşamıyla mutmain kılan, ahlakını Kur’an’a uyduran ve içinde bulunduğu toplumu Kur’an’dan aldığı emirlerle şekillendirmeye çalışan kişidir.

Müslüman, kardeşliğin kan bağından daha önce akide bağıyla oluştuğunun bilincinde olandır. Onun için ensar olarak muhacire kucak açmış, evini, bağını, bahçesini ve zamanını paylaşmaktan çekinmemiştir. Müslüman kardeşini kendisine tercih eder. İsarın ne kadar büyük bir fazilet olduğunun bilincinde olarak ihtiyacı olan bir bardak suya kardeşini tercih edebilecek yürekte olandır müslüman.

“Birbirini sevmedikçe cennete giremeyeceğinin” bilincinde olarak kardeşini Rabbi’nin rızasına götüreceği için sevmektedir. Ve sevdiğini ona haber vermekte de gecikmemektedir. Çünkü o, yüce Resul’ün: “Bir kimse din kardeşini severse sevdiğini o kimseye haber versin” dediği rivayeti duymuştur.

Sevmeden, sevilmeden ve yaşanması gereken ilkeleri benimsemeden olması gereken toplumu nasıl oluşturacaktır ki. Bunun için sevmeyi önemsemekte ama gerektiğinde Rabbi’nin rızasına ulaştıracak nefreti de bünyesinde taşımaktadır. Ki oluşturduğu toplumda kötülükler makes bulmasın. Hz. Ali’nin tembihi bu anlamda çok önemlidir: “Sakın adamın iyisi ile kötüsü indinde bir olmasın. Zira bu müsavat iyileri iyilikten soğutur. Kötülerin de fenalığa meylini idame eder.”

Bilenlerle bilmeyenlerin Allah indinde bir olmadığını bildiğinden, cehalet denilen yüzkarasından kurtulmak için ilmin arkasından koşturup, ilim sahibi bir toplum oluşturmak için Kur’an’ı anlama ibadetini teşvik edecektir. Bilgisi ile amel eden bir topluma Cenab-ı Allah’ın bilmediği şeyler hakkında bilgi ihsan edeceğini ümit etmektedir.

Vahyin şekillendirdiği bir toplumda zalim barınamayacaktır. Müslüman bilir ki, “zalim olsun, mazlum olsun kardeşine yardım edecektir. Zulme meyleden kişiye en büyük zulmü kendisine yaptığı ikazında bulunacaktır. Zulmü bertaraf etmek için “Müminin derdini, kendine dert edinmeyenler onlardan değildir” kelam-ı kibarı üzerinde düşünerek el birlik müslümanların dertleriyle dertlenecektir. Yardıma ihtiyacı olan kardeşlerine, zekâtıyla, infakıyla, sadakasıyla, bilgisiyle, gücüyle yardım edecektir. Ki Allah’ın yardımını celbede bilsin. Bunun için donanımlı bir müslüman olmaya gayret edecektir. Zekât verecek konuma gelinceye kadar helalinden çalışacak, “kavi müminin zayıf müminden daha hayırlı ve Allah katında daha sevgili” olduğunu bildiği için ataletten, gevşeklikten, becerisizlikten arı duru bir birey ve toplum oluşturmaya çalışacaktır.

Doğru insanlarla cemaat oluşturmanın gerekliliğini, cemaatle yapılan ibadetlerin tek başına yapılan ibadetlerden daha efdal olduğunu bildiğinden, doğrularla beraber olun, emr-i ilahisine itaat etmekte hassas davranır müslüman. “Cemaatten ayrılarak ölen kimse cahiliye zamanında ölmüş gibidir” rivayetinden hareketle müslümanlardan ayrı kalmaktan büyük endişe duyar. “Ayrılık saçanlar bizden değildir” hitabına maruz kalmamak için tefrikaya sebebiyet verecek zanlardan imtina eder.

Aldığı “haberiniz olsun ki Allah kendi yolunda kurşunlu bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Haberine itibar eder ve haber verir.

Bu mü’minlerden olmak zor olmasa gerek iman sahiplerine.


 
Ferda Kılınç