> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Cihad sabır ve mükafat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Cihad sabır ve mükafat  (Okunma Sayısı 650 defa)
25 Eylül 2010, 17:23:46
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Eylül 2010, 17:23:46 »



Cihad Sabır ve Mükafat


"Muhammed, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi O ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. Allah'ın izni olmadan hiçbir kişi ölemez. (Ölüm), belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya sevâbını (menfaatini) isterse, kendisine ondan veririz; kim âhiret sevâbını isterse, kendisine ondan veririz, şükredenleri mükâfatlandıracağız. Nice peygamber (gelip geçmişti ki), kendileriyle beraber birçok âlimler çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler. Allah sabredenleri sever. İşte onların sözü; "Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işimizde taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sağlam tut, kâfir topluma karşı bize yardım et." demelerinden başka birşey değildi. Allah da onlara, hem dünya karşılığının, hem âhiret karşılığının en güzelini verdi. Çünkü Allah, güzel davrananları sever." (Âlu İmrân, 3: 144-148).
Uhud Gazvesi..
Bu âyetler; nüzulü itibarıyla Uhud Gazvesi'nde geçici bir süre için çözülen sahabeye geçmişten bir ibret için inmiştir. Ama, umumiyetine bütün Müslümanlar dahildir. Rabbimiz, bize daha önce geçen peygamberler ve tâbîlerinin cihad esnasındaki sabır ve sebatlarını, duâ ve niyazlarını ve bunun neticesi olarak nail oldukları büyük muvaffakiyetleri, bir örnek olması açısından ve onlar gibi olmaya teşvik için beyan etmektedir.

İlk âyet (144. âyet), Uhud Gazvesi'nde meydana gelen belli bir olaya işaret etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s)'in bizzat kendisinin yerleştirdiği ve hiçbir şekilde ayrılmamalarını kesinkes tenbih ettiği okçular, bulundukları tepedeki mevzilerini terk edince, savaş, Müslümanların aleyhine dönmüştü. Müşrikler, Müslümanları arkadan kuşatınca, iki ateş arasında kalan mü'minler birbirlerine vurmaya başladılar. Bu arada yapılan saldırılar sonucu Resûlullah (s.a.s)'ın mübârek dişini kırıp, yüzünü yaralamışlardır. Hatta, başındaki miğferin yan kenarları mübarek yanağına batmış, onu çıkarmaya çalışan Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın iki ön dışı kırılmıştı. Bu esnada her şey birbirine karışmıştı. Müslümanlar öylesine dağılmışlardı ki, kimse bir diğerinin nerede olduğunu bilmiyordu... Birbirlerini tanımak için belirlenen parola bile bir anda unutulmuştu. Bu arada birisi "Muhammed öldürüldü!" diye bağırmıştı. Bu ses, Müslümanlar üzerinde korkunç bir tesir yaptı. Birçoğu Medine'ye geri dönmeye, yenilgiyi kabullendikleri için dağa çıkmaya ve büyük bir ümitsizlikle savaşı bırakmaya başlamıştı. Şayet Resûlullah (s.a.s), beraberindeki pek az kimse ile sebat edip, yaşadığını gösterip geriye çekilen Müslümanları yanına çağırmasaydı ve Allah-u Teâlâ kalblerini sebat ettirip, emniyet ve itminanını indirmeseydi, bozgunun önünü almak mümkün olmayabilir, Müslümanlar büsbütün dağılıp, mahvolabilirlerdi.

Uhud'daki hezîmet; Ashâb-ı Kirâm'ın karşılaştığı ilk hezîmetti. Halbuki Bedir'de sayıca az ve zayıf olmalarına rağmen muzaffer olmuşlardı. Belki, zaferin, her yerde ve her zaman müyesser olan kevnî bir kanun olduğu gibi bir his içlerine yerleşmişti. Onun için Ashâb-ı Kirâm Uhud'da sadme yeyince, sanki hiç beklemedikleri bir belâ ile ansızın karşılaşmışlardı.

Herhalde bunun için Uhud Vak'ası ile ilgili Kur'ân âyetleri uzayıp gidiyor. Allah-u Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de Müslümanların tasavvurunu düzeltip, nefislerini terbiye etmek ve cihada iyice hazırlamak için, bazen celâlini göstererek, bazen kızarak, bazen hükümler koyarak, bazen de meseller vererek devam ediyor.

Gerisin Geriye Dönme
"Gerisin geriye dönme", esasen; ökçeler üzerinde dönmek demektir ki, asker yürüyüşünde olduğu gibi tam sağdan veya soldan geriye dönmektir. Kur'ân'ın kullandığı bu ifade, ya savaşta firardan kinâye veya dinde irtidattan (dönmekten) mecaz olmak üzere iki mânâya muhtemeldir. Burada dinden irtidat, kuvvetli ihtimaldir.

Münâdî: "Muhammed öldürüldü!" diye bağırdığı zaman, bu haber yıldırım hızıyla yayıldı ve şok tesiri yaptı. Henüz îmanın zevkini kalblerinin derinliğine yerleştiremeyen bazı zayıf iradeli Müslümanlar ve daha çok münafıklar: "Keşke Abdullah b. Ubey aramızda olsaydı da bizim için Ebû Süfyan'dan eman dileseydi." diye hayıflanmaya başladılar. Münafıklardan bir kısmı ise: "Eğer Muhammed peygamber olsaydı, öldürülmezdi. Muhammed'in ölümüyle bu dinin işi bitti, eski dostlarınıza ve eski dininize dönmenizin zamanı geldi. Artık; müşriklerle çarpışmaya lüzum yok" diyor, durmadan şüphe ve tereddütler doğuruyorlardı. Onların bu sinsi ve hâince yaygarasını duyan büyük mücahid Enes b. Nadr (r.a) öne atılıp şöyle seslendi:

"Ey Müslüman cemaati! Eğer Muhammed (s.a.s) öldürüldüyse, Muhammed (s.a.s) 'in Rabbi diridir. O ölmez. Siz Resûlullah (s.a.s)'tan sonra dünya hayatını ne yapacaksınız? Ondan sonra yaşamanın ne tadı ve değeri var? Onun davâsı uğrunda savaşın, canını verdiği din için, siz de canınızı verin."

Hz, Muhammed (s.a.s) Sadece Bir ResûldürŞüphesiz ki, Hz. Muhammed (s.a.s) bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geçmiş ve ölmüşlerdir. Kendisinden önceki peygamberler gibi Muhammed (s.a.s) de ölecektir. O, Allah tarafından Kur'ân'ın tebliği için gönderilmiştir. Allah ise bâkîdir, ölmez. Onun kelâmı da bâkîdir, zâil olmaz. Kendilerine bu kelâmı tebliğ eden peygamber öldürülür veya ölürse mü'minlerin geriye çekilmesi gerekmez. Çünkü dâvâ, onu yürütenden daha büyük ve daha ebedîdir. Dâvâ adamları gelip geçerler, fakat dâvânın kendisi asırlar ve nesiller boyu devam eder. O dâvâya tâbi olanlar, ilk kaynağa bağlı olarak ebediyen kalırlar. Resûllerin gönderildiği o kaynak; ebedîdir ve mü'minler her zaman ona yönelirler. Bu yüzden hiçbir mü'minin, peygamberin ölmesiyle gerisin geriye dönüp Allah'ın hidâyetinden irtidad etmesi mümkün değildir...

Korkunun Ecele Faydası Yoktur
"Allah'ın izni olmadan hiçbir kişi ölemez. (Ölüm), belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya sevabını (menfaatini) isterse, kendisine ondan veririz; kim âhiret sevabını isterse, kendisine ondan veririz, şükredenleri mükâfatlandıracağız."

Münâfıklar, Hz. Muhammed (s.a.s)'in öldürüldüğü haberini yaymışlardır. Bundan dolayı Allah-u Teâlâ, hiçbir insanın Allah'ın izni, kaza ve kaderi olmaksızın ölemeyeceğini söylemiştir. (Bu âyetler bize remzen, henüz davâ tam manâsıyla yerleşmediği için Efendimiz (s.a.s)'in ölümünün henüz olmayacağını ifade ediyor olabilir. Yıllar sonra gelen Nasr suresi Efendimiz (s.a.s)'e istiğfar etmesi gerektiğini beyan ediyordu.) Binâenalayh Hz. Muhammed (s.a.s)'in öldürülmesi, ancak Allah'ın takdîr ve tayin etmiş olduğu vakitte meydana gelebileceği için, vefat etmesi gibidir. O, nasıl evinde ölmüş olsaydı, bu onun dininin bozukluğuna delâlet etmeyecek idiyse, aynen bunun gibi, öldürülmesinin de dinin çürüklüğünü göstermede bir tesiri yoktur. Bundan maksat, münâfıkların, zayıf Müslümanlara, "Muhammed öldüğüne göre, daha önce benimsemiş olduğunuz dininize geri dönünüz." şeklindeki sözlerini iptâl etmektir. Ayrıca bu âyet, savaşa katılmayıp Medine'de kalan münafıklara da cevap vermektedir. Çünkü sahâbe, içlerinden bazıları öldürülmüş olduğu halde dönünce, münafıklar, "Şayet onlar bizim yanımızda yer almış olsalardı, ne ölür, ne de öldürürlerdi." demişlerdir. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, ölmenin ve öldürmenin ancak Allah'ın izni ve ecelin gelip çatmasıyla olduğunu haber vermiştir. Allah doğruyu en iyi bilendir.

Her nefsin belirtilen müddete kadar bir eceli vardır. Bu tayin edilen ecel dolmadan hiç kimse ölemez. Savaşa gitmekle illâ da ölmek gerekmez. Korku ve çığırtkanlık, hırs ve kaçma da bu müddeti asla uzatamaz. Zira korkunun ecele faydası yoktur. Şecaat ve sebât, ileriye atılmak da ömrü kısaltmaz. Eğer insanın vâdesi dolmuşsa, savaşa gitmese de ölür. Tayin edilen müddet, ne öne alınır ne de geriye bırakılır. Bu gerçeği idrâk eden kişi; ölüm endişesini bir tarafa bırakıp hesaba katmamakta ve imanının gereği olan mes'ûliyetlerini hakkıyla yerine getirmeyi düşünmektedir. Bununla, korku ve dehşetin doğurduğu ürkekliği üzerinden attığı gibi, cimrilik ve ihtirasın boyunduruğundan da kurtulur. Bu sayede insan, sabırla ve eceli elinde tutan Allah'a tevekkülle, sorumluluk ve görevlerini yerine getirerek korkusuzca yoluna devam eder.

"Ameller niyetlere göredir." (Buhari'nin ilk hadisi) hadisinin fehvâsınca; cihâdında (ganîmet almak ve şecaat arzetmek vs. gibi) ve diğer amellerinde dünyevî bir menfaat bekleyen dünyada karşılığını görür. Allah'ın rızâsını ve âhiret sevâbını isteyen kimse de, âhirette sevâbını, cihâd ve amelinin karşılığını görür.

Alınacak Ders
Kur'ân-ı Kerîm'deki meseller umumî mâhiyettedir. Ne bir peygambere, ne de bir millete mahsustur. Sadece bu mesellerle onları îman kervanına bağlamakta, kendilerine imanın adabını öğretmekte, belaların her dâvâ ve her dinde aynı şekilde geldiğini onlara tasvir etmektedir. Kendileriyle, daha önce geçen peygamberlerin tabileri arasında mü'minin mü'mine yakınlığı hissini yerleştirmek, bütün dinlerin aynı esasa dayandığını anlatmak için aralarında irtibat kurmaktadır.

Kur'ân'da geçmiş ümmetlere ait anlatılan kıssaların anlatılış gayelerinden biri de; "muhatapların ders almalarını sağlamaktır." Zira insan, kıssalarda anlatılan iyi kişileri takdir edip onlara benzemek ister; kötülerden nefret edip huylarından sakınmak lüzumunu hisseder. Çünkü tarihin işleyişinin, her iki grubun âkıbetini açıkça ortaya serdiğini görür.

Kur'ân kıssalarının gâyelerinden en önemlisi ve bu zikrettiğimiz âyet-i kerîmelerle de yakından alâkalı bir diğer gâyesi de; Hz. Peygamber (s.a.s) ve mü'minlerin kalplerini takviye...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Cihad sabır ve mükafat
« Posted on: 19 Mart 2024, 12:03:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Cihad sabır ve mükafat rüya tabiri,Cihad sabır ve mükafat mekke canlı, Cihad sabır ve mükafat kabe canlı yayın, Cihad sabır ve mükafat Üç boyutlu kuran oku Cihad sabır ve mükafat kuran ı kerim, Cihad sabır ve mükafat peygamber kıssaları,Cihad sabır ve mükafat ilitam ders soruları, Cihad sabır ve mükafat önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes