๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 04 Ekim 2010, 17:17:28



Konu Başlığı: İslam inancında şeytan 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 04 Ekim 2010, 17:17:28
İslam İnancında Şeytan 2

d. İsyanı ve İnadı

Şeytan için bitişin başlangıcı isyanı; bitişi geri dönülmez hale getiren de inadı olmuştur. O, Hz Âdem’e secde etmemiş, Allah’ın sözünü tutmamıştı. Rabbin emrine muhalefet etme manalarına gelen isyan, şeytanın birinci yanlışlığı oldu. O, emir geldiği zaman, diretip kibirlenmiş, küstahlaşarak emre karşı gelmişti. Allah: “Emrettiğim halde secde etmekten seni alıkoyan nedir?” diye sorgulayınca da Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın onu çamurdan deme cüretini göstermişti. Secde etmediğine pişman olmamıştı ki Allah’a karşı böyle küstahça karşılık veriyordu. Bu da onun ikinci yanlışlığı oldu. İsyan etmiş, sonra da inat etmişti. Diretip inat etmeseydi belki de kurtulabilirdi. Nitekim Hz Âdem, hatasını anlayınca derhal Allah’a yönelmiş ve affa mazhar olmuştu. İblis bunu yapmamış, hatasını unutturacak bir hayır da işlememişti. Bu yüzden isyanı, onu başkalarından ayıran önemli bir özelliği oldu. Hakka muhalefet söz konusu olunca isyan; isyan söz konusu olunca şeytan akla gelir oldu. Hz İbrahim, putperest olan babasını tevhit dinine davet ederken: “Babacığım, şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman’a isyan etmişti” diyerek şeytanın başka değil, sadece bu yanına dikkat çekmekteydi.
Allah’a asi olan şeytana itaat edip onu dost edinme, bir kafir sıfatıdır. İsyankar şeytana uyma, insanı Allah’a isyana götürür. Düşmanın dostu da düşmandır. İnsanın şeytanla olan irtibatı, imanı ölçüsündedir. İmandan hiç nasibi olmayanların dostları, amirleri başlarına tebelleş olmuş arkadaşları ise şeytanlardır: “Şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yapmışızdır.” İmansızlık ile şeytanet arasında bir cazibe vardır. Korumasız bahçeye zararlı böcekler hücum eder. “Biz kafirlerin üzerine kendilerini iyice isyana sevk eden şeytanları gönderdik” ayetinde de ifade edildiği gibi, imansız kalblere şeytanlar sataşır. Kafirler şeytanları sever, şeytani hasletlere, hareketlere tutkundurlar. Hayırsız, hayırsızla düşer kalkar. İmansızların bütün temayülleri, şeytanette olduğundan önlerine şeytanlar düşer, başlarına şeytanlar geçer ve artık onları diledikleri yere sevk ederler.

Şeytan, insanı fakirlikle korkutur, sadaka vermekten alıkoymaya çalışır. Kötülük adına ne varsa hepsinin yapılmasını emreder. Bunları allayıp pullayarak insanlara çok cazip gösterir. Bunların yanında bir de insanları namazdan alıkoymaya çalışır. Zira namazlarını kılan kimse, şeytanın en çok rahatsızlık duyduğu bir işi yapıyor demektir. Onun kötülükleri emretmesine bedel “namaz, fuhşiyattan ve hoş olmayan her şeyden nehyeder.”

Şeytanın daha birçok özelliği vardır ve bunları hedefine ulaşabilmek için kullanır. O, vesvese verdiği yerde süsler . Kötülüğü emrettiği yerde korkutur. O, körelttiği iyi hasletlerine bedel, bütün kötü sıfatları kendinde toplamış ve onları inkişaf ettirmiştir. Tıpkı bir insanın iradesini şer ve kötülük adına kullanıp, zamanla tüm hayır ve iyiliklere kapanması gibi. Şeytanın kendi gayesine ulaşması adına kullandığı bu hususiyetlerinin yanında onun zatıyla alakalı iki özelliği daha vardır: O, mel’un ve racimdir: Allah’ın huzurundan kovulmuş, hakarete maruz kalmış, rezalet ve helakete uğramış, horlanmış, lanetlenmiş, derdest edilerek kapı dışarı edilmiştir.
Şeytan, Hz. Âdem yaratılmadan önce de bu özelliklere sahipti. Fakat, o vakte kadar bunları kullanacak zemin oluşmadığından dışa vurmamıştı..

KUR’ÂN’DA ŞEYTAN

Kur’ân-ı Kerim, insanlara hem rehberdir, hem de rahmet. Şeytan hakkında bilgi vermesi onun rehberliği, vartalarına karşı insanı uyarıp, alınması gereken önlemler üzerinde durması da onun rahmet yanıdır.

Kur’ân: “Ne zaman, şeytandan bir dürtü seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın, çünkü O, işitendir, bilendir. Müttakiler, kendilerine şeytandan bir hayal iliştiğinde Allah’ı hatırlarlar ve hemen gözlerini açarlar. Şeytanların kardeşleri ise onları azgınlığa çeker, sonra da hiç mi hiç yakalarını bırakmazlar” buyurarak bu çok önemli korunmayı hatırlatır.

Hayatı gelişi güzel ve heves ağırlıklı yaşama, şeytanın insan üzerindeki tesirini artıracaktır: “Kim Rahmanın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse, ona bir şeytanı sardırırız. (Artık onun yanından ayrılmayan, sürekli kötülükleri pompalayan bir arkadaş olur.) O şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoydukları halde onlar kendilerini hidayette sanırlar” ayetleri bu gerçeğe işaret eder.

Şeytan, kıskançlığı, ve kıskançlıktan doğan kini, nefreti ve öfkeyi kullanarak kardeşi kardeşe vurdurur. O, Hz Yusuf’un kardeşlerinde bu duyguları öylesine körüklemiştir ki, kalkıp Yusuf’u kuyuya atmışlardı.
Hz Eyyüb (aleyhisselâm): “Şeytan, bana zahmet ve acı ile dokundu” diye Cenab-ı Hakk’a dua etmiştir. Buradaki dokunma daha ziyade şeytanın vesveseye yol bulması şeklinde tefsir edilmiştir.

İsraf ve saçıp savurma yasağını Kur’ân ifade ederken: “Saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridirler. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür” der.
Allah’tan başkasına perestij edip, şeytanlık yapıp duranlarla mücadele edilmesi istenirken, özellikleri söylenen bu insanlar, şeytanın dostları olarak nazara verilir. Ayetin devamında da şeytanın tuzak, hile ve aldatmalarının zayıf olduğu belirtilmiştir.

Şeytanın istilası altında kalarak Allah düşüncesini unutanlar da şeytanın takımına üye olmuşlar demektir.

HADİSLERDE ŞEYTAN

Peygamber Efendimiz, yeri geldiğinde şeytandan bahisler açarak onun hakkında bilgi vermiş, ona karşı alınacak tedbirler üzerinde durmuş, bazı fenalıkları ona nispet etmiş ve çok defa da ondan Allah’a sığınmanın lüzumuna değinmiştir.

a) Şeytan insanın damarlarında dolaşır:

Efendimizin eşi Hz Safiye anlatıyor: “Allah Rasûlü itikafa girmişti. Bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. O’nunla konuştum, sonra eve dönmek üzere kalktım. O da beni kapıya kadar uğurladı. Tam kapının önündeyken iki kişi oradan geçiyorlardı. Hz Peygamberi görünce hızlandılar. Allah Rasûlü onlara: “Olduğunuz yerde kalın” dedi sonra da “Bu eşim Safiyye b. Huyey’dir” dedi. O iki zat “Sübhanallah Ya Rasûlallah” dediler. Allah Rasûlü: “Gerçekten de şeytan insanın damarlarında dolaşır. Ben, şeytanın içinize kötü bir zan atmasından korktum” buyurdu.”
Bu hadisi bazıları Allah şeytana insanın damarlarında dolaşma imkan ve kabiliyetini vermiştir şeklinde anlamışlardır. Bazılarına göre de bu üslup, şeytanın vesvese ve kandırmasının çokluğundan kinayedir. Yani şeytan insanın kanı gibidir, ondan hiç ayrılmaz.

b) Öfkeyi kullanarak insanı dengesizliğe iter:


Hz Peygamber (sas): “Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş su ile söner. Sizden biriniz kızdığında abdest alsın” buyurmuştur.
Birgün Allah Rasûlü’nün yanında iki kişi birbirlerine sert sözler söylerler. Biri diğerine aşırı kızdığından kıpkırmızı kesilir. Hz Peygamber (sas) bir söz bildiğini, bu sözü kızgın birisinin söylediğinde o halinin ondan gideceğini ifade eder ve “Eûzu billahi mineş-şeytanir racim” der. O kızgın adama “Allah Rasûlü’nün dediğini duymadın mı!” diyenlere adam “Ben deli değilim” diye karşılık verir.

Öfkesini yenenin, hem öfkelendiği kimseye, hem o şahsın şeytanına hem de kendi şeytanına üstün geleceği haber verilmiştir.

c) Rüyalara tesir eder:

Arapça’da uykuda görülen güzel ve hayırlı şeylere rüya; çirkin ve şer şeylere de hulûm denir. Türkçe’de Arapça’dan alınan rüya kelimesi her iki durumda da kullanılır. Hz Peygamber iki kelime arasındaki nüansı da ifade ederek: “Rüya Allah’tan, hulûm ise şeytandandır. Sizden biriniz hoşlanmadığı bir düş görürse sol tarafına üç defa tükürsün ve onun şerrinden Allah’a sığınsın. Böyle yaparsa o düş kendisine zarar vermeyecektir” buyurur. Başka bir hadiste de “Sizden biriniz hulûm görürse şeytanın uykusunda kendisiyle oynamasını kimseye söylemesin” buyurur.

İnsanın uykusunda gördükleri de tabiiki Allah’ın yaratmasıyladır. Onların şeytana nispet edilmesi hayırsız ve çirkin olduklarından ötürü mecazidir.

d) Akşam vaktinde etrafa yayılırlar:

Peygamber Efendimiz(aleyhissalatu vesselam): “Çocuklarınızı ve suya giden hayvanlarınızı güneş battığında, yatsının karanlığı kayboluncaya kadar dışarıya çıkarmayın. Zira güneş batıp da yatsının karanlığı kayboluncaya dek şeytanlar etrafa yayılırlar” buyurur.

Konuyla alakalı bir başka hadiste: “Hava karardığında çocuklarınızı tutun, çünkü o vakitte şeytanlar etrafa yayılır. Geceden belli bir vakit geçtiğinde onları salıverin. Bismillah diyerek kapılarınızı kapatın. Çünkü şeytan kapalı kapıyı açamaz. Su testilerinizin ağzını besmele çekerek bağlayın. Kaplarınızın üzerine enlemesine birşey koymak suretiyle dahi olsa örtün ve besmele çekin, kandillerinizi de söndürün” buyurulur.

Bu hadislerde, dünya hayatını yaşarken, ona bir ukba buudu kazandırma dersi verilmektedir. Kapıları kapatma, testilerin ağızlarını bağlama, yemek kaplarının üzerlerini örtme gibi dünyaya ait işler yapılırken, Allah’ın adı anılmakta, böylece şeytanın vereceği rahatsızlıktan kurtuluşun yegane vesilesinin Allah’a sığınmak olduğu gösterilmektedir. Bu görüşü destekleyen bir hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Kişi evine geldiğinde, içeri girerken ve yemek yerken besmele çekerse şeytan yardımcılarına “Size yatacak yer ve akşam yemeği yok” der. O kimse evine geldiğinde Allah’ı anmazsa, şeytan avanesine “Yatacak yere yetiştiniz” der. O zat yemek yerken besmele de çekmezse “Hem akşam yatacak yere hem de akşam yemeğine kavuştunuz” der.”
Şeytanlar ışığı ve aydınlığı sevmez, aksine bunları uğursuz sayar ve karanlıktan medet umarlar. Zira onlar, hava karardıktan sonra daha rahat hareket etme imkanı bulabilirler. Anlaşılan o ki şeytanlar bu vakitte dört bir yanda cirit atmakta ve insanları yoldan çıkarma işlerine hız vermektedirler. Halk arasında söylenen “akşam şer olur” sözü, bu manadaki hadislerin enfes bir üslupla kendi dilimizdeki ifadesidir.

e) Diğer Hususlar

Şeytan, yemeye içmeye karışır. İnsanlığın İftihar Tablosu (sas): “Şeytan her halinizle sizinle beraberdir. Hatta yemek yerken bile. Biriniz bir lokma yere düşürdüğünde pislenen yeri temizleyip yesin, onu şeytana bırakmasın. Yemek bitince de tabağını güzelce sıyırsın. Zira insan, bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemez” buyurmuştur.

Ebu Hüreyrenin rivayetinde Hz Peygamber: “Çan şeytanın çalgısıdır” buyurmuştur.
Efendimiz, ölenin arkasından ağıt yakılması konusunda da şeytanı anmıştır. Ümmü Seleme: “Kocam gurbet elde bir garip olarak vefat ettiğinde, vallahi onun için dillere destan olacak bir şekilde ağlayacağım deyip hazırlanmıştım. Bir kadın da bana bu konuda yardımcı olacaktı. Allah Rasûlü: “Sen Allah’ın çıkardığı şeytanı eve tekrar mı sokmak istiyorsun!” buyurdu. Ben de “artık ağlamadım” demiştir.”

Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) acele etmenin şetana ait bir özellik olduğunu vurgulamış: “Düşünüp taşınarak iş yapma Allah’tan, acele etmek şeytandandır” buyurarak bizleri dikkatli olmaya teşvik etmiştir.

Bazı hadislerde yabancı bir erkeğin yabancı bir kadınla yalnız kalmamaları salık verilmiş: “Bir erkek, yabancı bir kadnla başbaşa kalmasın, aksi takdirde onların üçüncüleri şeytandır” buyurulmuştur.

Peygamberimiz, eşeğin anırmasını şeytanla, horozun ötmesini melekle irtibatlandırmış: “Geceleyin horozun ötmesini işittiğinizde Allah’ın fazlından isteyin, zira horozlar o anda melek görmektedirler. Gece vakti eşeğin anırmasını duyduğunuzda da Allah’a sığının, çünkü eşek o esnada şeytanı görür” buyurmuştur.

Allah Rasûlü, deve ile şeytan arasında da bir bağ kurmuş: “Deve ağıllarında namaz kılmayın, çünkü deve şeytandandır” buyurarak devenin tabiatı icabı insana zarar verebileceğine işarette bulunmuşlardır.
Hasılı, Allah Resülü (aleyhissalatu vesselam) birçok sözlerinde şeytandan bahsetmiştir. Bazen gerçek şeytana atıfta bulunmuş, bazen de şeytanın işi gücü şer olduğundan, şer ve hayırsız işleri şeytan diye isimlendirmiş, onun adını mecazen zikretmiştir.

ŞEYTANDAN KORUNMA YOLLARI

Şeytanın şerrinden korunmak için alınması gereken belli başlı tedbirler şunlardır;

a) Kur’ân-ı Kerim Okuma

Yüce Allah, kendi kitabını bize anlatırken: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan (sıkıntı)lara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiştir” buyurur. Bu ayete göre Kur’ân; insanları kötülük ve günahlara karşı uyaran, ikaz eden bir öğüt; insanın ruhi-bedeni her türlü rahatsızlıklarını giderici bir şifa; insanların dünyada değişik saplantılara girmeden, istikamet üzere yaşamalarını temin eden bir kılavuz ve rehber; içindekileri okumak, anlamak, yaşamak ve başkalarının da yaşamasına vesile olmak suretiyle, Sonsuz Merhamet Sahibi’nin affını ve müsahamasını celbeden bir rahmettir.

Allah Rasûlü (sas) de: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, şüphesiz ki şeytan, içinde Bakara süresi okunan evden kaçar” buyurarak Kur’ân okumayı teşvik etmiştir.

Şeytan, insana değişik yollar kullanarak yaklaşır. Onu değişik stratejilerle baştan çıkarmak ister. Sinesine vesvese verir. Hayır yapmasına engel olur. Nerede şer ve hayırsız işler varsa onları gönlüne güzel gösterir. Değişik baskılar yaparak ruhi ve kalbi rahatsızlıklara iter, bunalımlara sürükler, karanlık düşüncelere salar. Ebediyet için yaratılan insan, şeytanın peşisıra giderken aradığı mutluluğu ve huzuru bulamaz. Arzularının çoğuna yetişemediğinden, psikolojik sıkıntılara maruz kalır. İşte tam bu anda Kur’ân onun imdadına koşar. Ondaki ebed arzusuna cevap verir. Burada ulaşamadığı arzularına, öte tarafta kavuşabileceğini fısıldar. İçini huzur ve itminanla doldurur. Hem dünya hem ukba mutluluğuna erdirir. Şeytanın devamlı aldatma yörüngeli vaadlerine karşılık Kur’ân, ona saadet vaad eder. İnsanın maddi-manevi hastalıklarına Allah’ın izniyle şifa olur.

b) Takva Sahibi Olma

Hakkın en çok beğendiği iş takva, en temiz, en nezih kulları da müttakilerdir. Takva adına müttakilere en saf, en duru mesajı da Kur’ân’ı Hakim’dir. Bütün hayır vesilelerini değerlendirme, bütün şer yollarına karşı kapalı kalma veya kapalı kalmaya çalışma manalarına gelen takva sayesinde insan, aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan kurtulur ve alâ-yı illiyyin yolcusu olur.
Hayatlarını takva yörüngeli sürdürenler, şeytanın bir hücumuna maruz kaldıklarında yaşadıkları hayat seviyeleri, onların bu vartaya düşmelerine engel olur. Tıpkı kamil manada eda edilen namazın, sahibine büyük kusurları yaptırtmadığı gibi.

“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir hayal sinyali ilişince hemen düşünüp kendilerini toparlarlar, basiretlerine tam sahip olurlar” ayetinde anlatılan da budur. Onlar böyle bir durumda derhal kendilerini yoklayıp, nerede hata ettiklerini düşünürler, şeytanın hilelerini farkeder ve gerekli tedbiri alarak Allah’a sığınırlar.
Hayatlarını bu çizgide devam ettirmeyenlerin ise böyle bir avantajları yoktur. Şeytan, her zaman için onları kandırıp başaşağı getirebilir. Onun peşisıra sürüklenir giderler ki bunlar Kur’ân’da şeytanın kardeşleri olarak tavsif edilmişlerdir: “Şeytanların kardeşlerine gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra yakalarını hiç mi hiç kurtaramazlar.”

c) İbadet Etme

Peygamber Efendimiz, bir kudsi hadiste Allah (c.c.)’ın şöyle buyurduğunu haber verir: “Kim beni tanıyan ve ihlasla ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulum, kendisine yapmasını farz kıldığım ibadetlerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. O kulum, nafilelere devam etmek suretiyle de bana yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık ben onu severim. Sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden birşey isterse, onu veririm. Bana sığınırsa onu korurum...”
Allah kendisine ibadet edenlere “kullarım” diyerek sahip çıkmaktadır. Farzları tastamam yerine getirmenin yanında nafilelerle de ciddi meşgul olma, beraberinde Allah’ın sevgisini getirecektir. Yüce Mevla tarafından sevilen bir insanın, şeytanın yalan vaadlerine kanması, onun vartalarına düşmesi ihtimali yok gibidir. Zira artık onu Allah tutuyor, her türlü fenalıktan korumaktadır. Öyle ki artık o kişi hep doğruyu görür, doğruyu tutar, hak ve istikamet üzere hayat çizgisini devam ettirir. Bu insan, Allah’ın halis bir kuludur ki şeytan ona tesir edemez. O, bunu ağzından kaçırmış: “Rabbim, beni azdırmandan ötürü, andolsun ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım, ancak içlerinden ihlasa erdirilenler müstesna” demiştir. Allah da: “İşte benim korumayı üzerime aldığım yol budur. Benim ihlaslı kullarıma karşı senin hiçbir gücün yoktur. Sen, sadece sana uyan azgınları saptırabilirsin” buyurur.

d) Az Yeme

Şeytana karşı pratikte alınabilecek tedbirlerden birisi de yemeye içmeye dikkat etmektir.

Yeme-içmede dengeyi yakalama, hayatı sağlıklı, rahat, iktisatlı ve enerjik geçirmenin belki de birinci şartıdır. Ölçüsüz yeme içme, dünya hayatını olumsuz açıdan etkilediği gibi, dini hayata da olumsuz tesirleri vardır. Beraberinde fazla uyku, gaflet, lüzumsuz konuşma, çok gülme, unutkanlık, zihinsel faaliyetlerde donukluk, ibadetlere karşı arzusuzluk gibi istenmeyen şeyler getirir.

Şeytanın en güçlü silahlarından olan şehvetin önünü alabilmek için en pratik çözüm, alınan kalori miktarını azaltmaktan geçer. Allah Rasûlü’nün (sas) insanların şehevi duygularını dengelerken, gücü yetenlerin evlenmelerini, evlenemeyeceklerin ise oruç tutmalarını salık vermesi bundan ötürü olsa gerektir.

e) Allah’a Sığınma

Şeytandan korunma deyince ilk akla gelen, ondan Allah’a sığınmadır. Çünkü Kur’ân’da iki yerde bizzat Allah Resülü’ne hitap edilerek: “Ne zaman şeytandan bir kötü düşünce seni dürtüklerse derhal Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işiten, herşeyi en iyi bilendir” buyurulmuştur. Bu işin ehemmiyeti sadece bu iki ayetle kalmamış: “Ve de ki Rabbim, şeytanların dürtmelerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim” şeklinde dua bize öğretilmek suretiyle meseleye bir kez daha dikkatler çekilmiştir.
İstiaze, Eûzu billahi mineşşeytanirracim diyerek Allah’ın huzurundan kovulan şeytanın şerrinden, Allah’ın koruması altına girmek, Ona sığınmak demektir.
Şeytan, hiç olmadık zaman ve mekanlarda bile insanların göğüslerini zararlı düşüncelerle doldurmanın planlarını yapar. Kur’ân okurken akla türlü türlü şeyler getirir. O esnada bile Kur’ân dışı şeylerle meşgul eder. Ayetler üzerinde düşünüp manasında derinleşmekten insanı alıkoymaya çalışır. Bundan ötürü Cenab-ı Hak, Kur’ân okumaya başlamadan önce ondan kendisine sığınılmasını: “Kur’ân okuyacağın zaman, racim şeytandan Allah’a sığın” buyurarak salıklamış, şeytanın, Kur’ân okuma esnasında da, kalbe olumsuz dürtülerde bulunabileceğini ihtar etmiştir.

Peygamber Efendimizin hayatında da istiâze çok önemli bir yer işgal eder. Hayatının hemen her safhasında duaları işiten ve yerine getiren Cenabı Hakk’a, ya bir duası veya bir istiazesi vardır. Biz burada, O’nun istiâzelerinden birkaç misal vermek istiyoruz:

1- Sizden birinize şeytan gelir: “Şunu kim yarattı, bunu kim yarattı der durur, hatta en sonunda Rabbini kim yarattı der. Bu hal kime gelir ulaşırsa hemen Allah’a sığınsın ve o hali terketsin.”

2- Efendimiz: “İnsanoğlu için hem şeytanın ve hem de meleğin telkini vardır. Şeytanın telkini şerri vaad etmesi, hakkı yalanlaması, meleğin telkini ise iyiliği vaad edip hakkı tasdik etmesidir. Kim vicdanında meleğin telkinini duyarsa bilsin ki bu Allah’tandır. Bundan ötürü Allah’a hamdetsin. Kim de diğerini hissederse, hemen o kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın demiş, sonra da “Şeytan size fakirliği vaad eder, fuhşiyatı emreder” ayetini okumuştur.

3- Ebu Bekir (ra): “Ya Rasûlallah, bana sabah-akşam okuyacağım bir dua söyler misin?” deyince Allah Rasûlü: “Şöyle de: Ey görüneni de, görünmeyeni de bilen, gökleri ve yeri yoktan vareden, herşeyin terbiyecisi ve sahibi! Şehadet ederim ki Senden başka ilâh yoktur, nefsimin ve şeytanın şerrinden, onun beni şirke düşürmesinden Sana sığınırım dedi ve bunu sabah-akşam ve yatağına uzandığında oku buyurdu.”

4- Peygamber Efendimiz, ölüm anında şeytanın aldatmasından da Allah’a sığınmıştır. O, yüksekten düşmekten, yıkık altında kalmaktan, suda boğulmaktan ve yanmaktan Allah’a sığındığı aynı yerde “Ölüm anında şeytanın çarpmasından Sana sığınırım” diye dua ederdi.

5- Efendimiz mescide girerken: “Racim şeytandan, Azim Allah’a, O’nun pek yüce Zatına, O’nun ezeli saltanatına sığınırım” derdi. Aynı hadisin devamında: “Birisi bu duayı mescide girerken okursa, şeytan: “Günün sair vakitlerinde benden korunmuş oldu” der” buyurulmaktadır.

6- Allah Rasûlü, sizden biriniz hanımına yaklaşacağı zaman: “Allahım, şeytanı benden de, bana rızık olarak lütfedeceğin çocuktan da uzaklaştır der, çocukları da olursa, şeytan ona zarar veremez, o çocuğa musallat edilmez” buyurmuştur.

Ayrıca Felak ve Nas sûrelerine muavvizeteyn, ihlas sûresiyle beraber muavvizât denilir ki sığındırıcı sûreler demektir. Allah Rasûlü, bir rahatsızlık duyduğunda ve her gece yatmadan önce bu üç sûreyi okuyup ellerine üfler, sonra başından başlayarak aşağıya doğru ellerinin ulaştığı her yerini sıvazlar ve bunu üç defa tekrarlardı.

Şeytandan Allah’a sığınma, aynı zamanda Allah’a olan tevekkülün de ifadesidir. İnsanın bu en büyük düşmanına karşı, Allah’ın korumasını istemesi, o kişinin Hakk’a olan itimadını gösterir. İstiâze eden birisi bilmekte ve inanmaktadır ki Allah’ın herşeye gücü yeter. İsterse kendisini şeytandan korur, onun bütün tesirlerini kırar. Bu mana: “Aslında, iman edip Rabblerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfûzu yoktur” ayetinde açıkca görülmektedir.


SONUÇ


Şeytan, Allah’a isyanında ne kadar hatalı ve haksız ise, Âdem’e (aleyhisselâm) olan düşmanlığında da o kadar yanlış ve haksızdır.
Yaptığı yanlışlıklar, onu rahmetten uzaklaştırmış, rahmetten uzaklaşma da ona başka hataları yaptırtmış, hasılı çıkamayacağı bir kısır döngüye kendini kaptırmış gitgide bütün iyi özelliklerini körelterek, hayra hasenata bütün bütün kapanmıştır.

Aslında o, rahmetten uzak yaratılmamış, kabiliyetlerini kötüye kullanarak kendi sonunu kendisi hazırlamıştır.

İnsanlardan ve cinlerden, ruhunu öldürmüş, vicdanını bozmuş, fıtratını tahrip etmiş olanları kendine yardımcı ve yandaş edinmiştir. Âhirette kendine yardım edenleri de yarı yolda bırakarak, vefasızlığın en büyüğünü yapacaktır.

Mahşer gününde Yüce Yaratıcının engin rahmetini görünce herkes gibi o da ümitlenecek, kurtuluş yollarını beyhude arayacaktır. Şeytan, herşeye rağmen, işin sonunda Allah’ın kendisini affedeceği ümidiyle yaşamaktadır ki buna şeytanın cennet ümidi denir.

Şeytanın şerrinden korunma reçetesi, Kur’ân’da ve Sünnette verilmiştir. Şeytana karşı bir müslümanın zırhı, Kur'ân tezgâhında yapılan takvâ; siperi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhı ise, istiâze, istiğfar ve hıfz-ı İlâhiyeye ilticadır. Bu kutlu kaynaklara uyulduğu sürece, Allah’ın izniyle şeytanın tesiri kırılacak, insan Rabbinin razı olacağı hayat ufkunda hayatını devam ettirecek ve ebedi âlemde sonsuz mutluluğa erecektir.



Mehmet Şeker