> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Fesat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fesat  (Okunma Sayısı 1211 defa)
07 Ekim 2010, 15:27:14
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 07 Ekim 2010, 15:27:14 »



Fesat

Yeryüzünde karışıklık, kargaşa, fitne ve fesat, insanoğlu yaratıldığı günden bu yana her zaman varolmuş ve kıyamete kadar da varolacaktır. Bazen sulh erlerinin karşı koymasıyla duraklayacak, bazen Cenâb-ı Hakk’ın ekstra inayetleriyle engellenecek, ama her zaman yeniden zaaflarımızın, ihtiraslarımızın bağrında boy atıp gelişecektir. Bugüne kadar hep böyle oldu; bundan sonra da böyle olacağa benzer.

Fesat, bazen şahıslar mabeyninde dar alanlı olarak cereyan etmiş, bazen gruplar arasında oldukça geniş bir mahiyette ortaya çıkmış, bazen de bütün bir toplumu sarsacak ve her şeyi alt üst edecek bir vüs’atte meydana gelmiştir. Yerinde akl-ı selim, kalb-i selim ve hiss-i selimle engellenebilmiş, hiç olmazsa tahribatı azaltılmış ise de çok defa en korkunç tsunamiler gibi kontrolsuz yığınları birbirine düşürmüş, kargaşaya sebebiyet vermiş ve arkada bir sürü kinler, nefretler ve kâbil-i iltiyam olmayan iftiraklar bırakmıştır.

Din, fesat çıkarana “müfsit” demiş ve onu lanetlemiş; devletler, milletler değişik kanun ve nizamlarla onu önlemeye çalışmış ve ahlâkçılar da ona karşı sürekli mücadele vermişlerdir; ama, her şeye rağmen o, varlığını sürdüregelmiştir.

Kur’ân-ı Kerim, fesadın insan tabiatında meknî bulunduğuna işaret eder ve ona karşı iman ve amel-i salih yolunu salıklar. İnsan, iman ve salihâtla kalbî ve ruhî hayata yönelerek nefsanî ve hayvanî hislerini baskı altına alabildiği ölçüde fesada karşı başarılı sayılır. Aksine o, din ve diyanet adına tam donanımlı olmazsa, her zaman fesada yenik düşer ve çevresini de ifsat eder.

Kendini ifsada salmış fertlerden sağlıklı bir toplum oluşturmanın mümkün olmadığı/olamayacağı açıktır. Böyle bir toplumda sürekli herc ü merç yaşanır, kaoslar kaosları takip eder, yığınlar heva ve heveslerine göre davranır; anarşi başını alır gider ve müfsitler bir baştan bir başa milleti kendilerine benzetirler. Ne güven kalır ne huzur, ne saygı kalır ne de itibar; bütün değerler alt üst olur, her yanda sadece müfsitlerin edip eyledikleri konuşulur.. ihtimal, meleklerin mahiyet-i Âdem karşısında istifsar edalı endişeleri de böyle bir âkıbete bakıyordu. Eğer, bu endişenin altında, Allah’ın vaz’ettiği teşriî ve tekvinî emirlere başkaldırma, fıtrî ve tabiî nizamı ihlal ve şimdilerde olabildiğine yaygınca görüldüğü gibi kin, nefret, zulüm ve bohemce yaşamanın mevcudiyeti sözkonusu idiyse, bugün bunların hepsi var; olmasını beklediğimize gelince, o da meleklerin göremedikleri ve sadece Allah’ın bildiği kalb ve ruh insanlarının mevcudiyetidir.

Bugün, yeryüzünde Allah’ın tesis buyurduğu ve yaşanmasını istediği hayat tarzına, peygamberlerle gerçekleştirilen semavî anlayış ve telakkiye, insanca yaşamaya ve hayatı ukba derinlikleriyle yorumlamaya karşı ciddi bir tavır var. Bir tavır var lahûtîliğe ve insanın iç derinlikleriyle kendini ifade etmesine.. ve pirim veriliyor âsîye, fesatçıya, bozguncuya. Her yanda kalbini şeytana satmış bir sürü insan bozması var; bunlar, vuruyor-kırıyor, çalıyor-çırpıyor; vicdanlara baskı yapıyor, hakları çiğniyor; meşru sistemleri yıkıyor, yerine despotizmalar ikame ediyor; kinle, nefretle gürlüyor, kan döküyor; sonra da kalkıp bütün bunları insanlık ve insanî değerler adına yaptıklarından dem vuruyorlar.. bin nefrin fesadı salâh sayanlara ve yazıklar olsun bu müfsitlere aldananlara!..

Aslında hiçbir müfsit “Ben müfsidim!” demez ve hiçbir bozguncu kendini bozguncu kabul etmez. Bunlar, ağızlarını her açışlarında ıslahtan, imardan bahisler açar; kendilerini ifadeden, iradelerinin hakkını eda etmekten dem vururlar. Böyle deyip böyle düşündükleri aynı anda vicdanlara baskı yapar, başkalarının hakkını çiğner, zulmün en hunharcasını irtikap eder, insanlar arasındaki münasebetleri kırar döker, azgınlıktan azgınlığa koşar ve herkesi sindirmeye çalışırlar. Dahası, bunca fezayi ve fecâyii mazur göstermek için sürekli paranoyalar icad ederler: “Nükleer santral” der birine saldırır; “Kara tehdit” der, diğerini ortadan kaldırır; “irtica” der, tiranlar döneminde bile eşine rastlanmayan kanunlar çıkarır; gelir gelir meşru ve yerleşik nizamlara toslarlar. İşe vaziyet edince isyanlarına, başkaldırmalarına meşruiyet kazandırmak için demogojilere girer, gerekli görürlerse bütün yasaları temelden değiştirir; kanunlara göre hareket edeceklerine, heva ve heves edalı hareketlerine göre kanunlar çıkarır ve herkesi aldattıklarını sanarlar.. gerçi bütün bunlara hiç kimse inanmaz ama korkudan da sesini çıkaramaz.

Hiçbir zaman meşruiyet tanımayan ve fesat düşüncelerini başkalarına bir nizam gibi dayatan bu müfsitler, kuvvetlerini korudukları ve stratejik davrandıkları sürece mefsedetlerine devam edegelmişler ve kimseye de hesap vermemişlerdir; hatta çok defa bir kısım şakşakçılar tarafından alkışlandıkları dahi olmuştur. Bu şekilde ortamı müsait buldukça bunlar daha da küstahlaşmış, Allah’a isyan etmiş, dine-diyanete sövüp saymaya durmuş, hukuku ve insanî değerleri hiçe saymış, istediklerini ezmiş, istediklerinin sesini kesmiş; kan düşünmüş, kan dökmüş, anarşiye zemin hazırlamış, cismaniyeti şahlandırmış, bohemliği körüklemiş; sonra da bütün bunları yararlı, gerekli ve çağın icapları gibi göstermişlerdir.

Eskiden beri bütün münkiri, mülhidi ve mürtediyle bir kısım din ve iman düşmanları hep böyle davrandılar. İfsadı ıslah gösterdi, fesadı salah saydı; sürekli bozgunculukta bulundu, kitleleri birbirine düşürdü; farklılıkları kavga vesilesi yaptı, tahrik edilebilecek saf yığınları provoke etti; kan, irin ve gözyaşı üzerine saltanatlar kurarak kendi zevk ve sefalarına baktılar.

Müfsit, Allah kuralları dahil hiçbir nizama saygılı olmamış, hep başına buyruk hareket etmiş ve her zaman bir anarşist gibi davranmıştır. O bir dinsizdir ama dindar görünür; tam bir bozguncudur, ancak hep ıslahtan dem vurur. Bir despottur, fakat ağzını her açısında “demokrasi” der durur; sürekli terör estirdiği halde hiç sıkılmadan “insan hakları”ndan söz eder. Aslında farklı coğrafyalarda terörün asıl mimarı da işte odur.. odur yeryüzünde fitne ve fesadı körükleyen; odur masum insanların kanına giren; odur diktatörlük tesis etmek için uluslararası kuralları kendine benzetmek isteyen; odur çıkarları uğruna canlara kıyan ve hanümanları yerle bir eden ve odur siyasî, idarî, iktisadî, kültürel bunalımlara sebebiyet veren..

Hele bir de bunların arkasında –Akif’in ifadesiyle– zulmü alkışlayan, zalimi seven, şirretleri sevindirmek için kalkıp kendi değerlerine söven tali’siz bir güruh vardır ki, onlar da, duruşları itibarıyla öncekilerden daha geri değillerdir; böyleleri, her şeye bir “Evet!” çeker, ellerini göğsünde kenetler, “Eyvallah!” der ve akıllı davrandıklarını, herkesi idare ettiklerini sanarlar.. oysa ki fesadın kanunu, kuralı olmadığı gibi müfsidin de belli bir çizgisi yoktur. O, bugün böyle, yarın başka türlü, öbür gün ayrı bir fanteziye dilbeste ve bir başka zaman da farklı bir hezeyan peşindedir. İşte, bunları alkışlayanların hâlleri bunlardan daha utandırıcı ve daha acıdır.

Bunlar, farkına varmadan bir gün “demokrasi”, “hürriyet” ve “insan hakları” sözcüklerini alkışlarlar; bir başka gün ise, müfsitlerin darbelerine, zalimce savaşlarına, kan döküp kan içmelerine yahşi çekme mecburiyetinde kalırlar.

Öyle görülüyor ki, insanlık Allah’a yönelip, her şeyi bir kere daha Hak divanındaki mukadder duruşuna göre gözden geçireceği âna kadar ne fesat denen bu mel’anet dinecek, ne yeryüzündeki kargaşalar sona erecek, ne de asırlardan beri hayal edip durduğumuz huzur ve umumi saadet rüyaları gerçekleşecektir; zira:

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır,
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havfı Yezdân’ın...
Ne irfanın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdanın.


(M. Akif)


Bu itibarla da bize, verilen çerçevede her zaman fesada karşı, onunla başedebilecek dinamiklerle dimdik durmak, ıslah düşüncesine kilitli bulunmak, zulümden fersah fersah uzaklaşmak, adaletin yanında olmak ve en korkunç fesat girdapları karşısında dahi “pes” etmeden hakkı tutup kaldırmak düşer.



Yeni ümit dergisinden alintidir
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fesat
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:59:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fesat rüya tabiri,Fesat mekke canlı, Fesat kabe canlı yayın, Fesat Üç boyutlu kuran oku Fesat kuran ı kerim, Fesat peygamber kıssaları,Fesat ilitam ders soruları, Fesat önlisans arapça,
Logged
07 Ekim 2010, 16:48:35
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 07 Ekim 2010, 16:48:35 »

Fesat 
 
‘Fesat’, sözlükte bozulma, kokuşma ve orta yoldan ayrılma demektir. Bir şeyin faydalı olmaktan çıkıp zararlı olmaya başlaması fesattır.

       Aynı kökten gelen ‘ifsat’, bozma, kokuşturma, geçersiz duruma getirme anlamına gelir. Müfsit, bozan, bozgunculuk yapan, ifsat eden demektir.

       Fesadın karşıtı sulh ve salahtır. Sulh veya salah, iyi olma, düzelme, iyiliğe aracı olma anlamlarına gelir. Bunun çoğulu maslahattır. Maslahat, iyi olan halleri, düzelmeyi ve faydalı olan şeyi ifade etmektedir.

      Fesat, kavram olarak Kur’an-ı Kerim’de; yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yollarını doğruluktan saptırıp, din ve dünyaya ait çıkarlarını zedelemek anlamında kullanılmıştır.

Evrenin Düzeninde Fesat

       İnsanlardan bir kısmı kendi görüş ve arzularına uyarlar. Allah’tan (c.c.) gelen kuralları ve ölçüleri tanımazlar. Böyle kimseler isteklerine kavuşmak, arzularını gerçekleştirmek için her yola baş vururlar. İnsanların hak ve özgürlüklerine saldırırlar. İşte yeryüzünde fesat bunların yüzünden çıkmaktadır.

       Kendi nefsini ilâh haline getiren insanlar fesada sebep olurlar. Halbuki yerlerde ve göklerde tek bir ilâh vardır ki O da Allah’tır. O Allah (c.c.) yeryüzüne ve gökyüzüne bir düzen koymuştur. İnsan toplulukları da düzen içinde, fesattan uzak yaşasınlar diye peygamberler ve onlarla beraber din göndermiştir. Yani ilâhî kurallar sistemi göndermiştir. Bu ilâhi kurallar, insanlar arasında ve toplumda düzeni sağlar ve fesadı önler.

       “Eğer o ikisinde (göklerde ve yerde) Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, mutlaka fesada uğrarlardı (Bozulur ve kargaşa olurdu).” (1)

       Yeryüzünde fesada sebep olan münafıklar ve inkarcılar korkak ve aç gözlüdürler. Bu yüzden birbirlerine her konuda yardım ederler. Özellikle fesat çıkarma işinde birbirlerinin yardımcısıdırlar. Yeryüzünün huzurunu bozan bu fesatçılara karşı ıslah edicilerin, yani müslümanların da daha fazla işbirliği yapmaları gerekir. Kur’an bunu açıkça emrediyor: “Kâfir olanlar bile birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve bir büyük fesat olur.” (2)

(1) Enbiya sûresi, 21722.

(2) Enfal sûresi, 8/73.

 Fesat olan Eylemler Nelerdir?

       Fesat olan eylemleri üç grupta toplamak mümkündür:       

     1. İLÂHÎ HAKLARI İHLÂL ETMEK

     Alemlerin Rabbi olan Allah’ı (c.c.)  inkar etmek, O’nun birliğini kabul etmemek, ya da insanları O’nun yolundan alıkoymak fesatlıktır ve büyük azabı gerektirir.(Nahl sûresi, 16/88.) Hz. Salih (a.s.), kendi halkına insanları Allah’ın (c.c.) yolundan alıkoymamalarını söylüyor ve böyle bir eylemin fesat olduğunu, fesatçıların sonunun da iyi olmayacağı uyarısında bulunuyordu. (A’raf sûresi, 7/85-87.)

       Allah’ın (c.c.) peygamberler aracılığı ile gönderdiği dini yalanlamak, ona karşı gelmek bir çeşit fesattır. Böyle bir fesada düşenler de zalimlerdir. (Yunus sûresi, 10/39-42.)

       Kur’an, bütün peygamberlerin getirip tebliğ ettiği dine ve onların kurmaya çalıştıkları huzur ve mutluluk düzenine karşı çıkanlara müfsitler, yaptıkları bu bozgunculuk işlerine de fesat demektedir. Bu şekilde fesat çıkaran bütün topluluklar tarih boyunca hep hüsran oldular. Bu bozgunculuk onlara yarar getirmedi. Nitekim Hz. Şuayb (a.s.) kendisine karşı gelen kavmini ‘müfsitlerden olmayın’ diye uyarmıştı. Ancak Medyen halkı O’nu yalanladı. Bu yüzden de cezaya çarptırıldılar. (Ankebût sûresi, 29/36-37.)

       Firavun ve kavminin ileri gelenlerinin Hz. Musa’yı (a.s.) dinlememeleri, kurdukları zulüm düzeni, gönderilen âyetlere karşı haksızlık etmeleri ve kibirlenmeleri de fesattan başka bir şey değildi. (A’raf sûresi, 7/103.)

       Peygamberlerin görevi inançta ve sosyal düzende yerleri ve hedefleri sapmış, bozulmuş, yanlışa dönüşmüş her şeyi yerli yerine koymak, insanı ve onun yaşadığı hayatı ıslah etmektir. Ancak onların bütün bu çabalarına rağmen, her dönemde insanlardan bir grup kendilerine karşı gelmişler ve onları engellemeye çalışmışlardır. Böyle kimseler kargaşa ortamını, düzensizliğin, sömürü ve tahakküm düzeninin devam etmesini isterler. Bu da fesattır. (İslâm’ın Temel Kavramları. H. K. ECE.)

2. İNSANLARIN HAKLARINI İHLÂL ETMEK

       Fesadın en yaygın olarak işlendiği alan insanlara ait haklara tecavüzdür. Bu fesadın en önemlisi de insanın yaşama hakkına yapılan haksız saldırıdır. Kur’an, bir kimsenin haksız yere başkasını öldürmesini ‘bütün insanları öldürmüş’ gibi saymaktadır. (Maide sûresi, 5/32.) İslâm ceza hukukunda, en ağır cezalardan birisi başkasını haksız yere öldürene verilmektedir.

       Fesat; iyilik, güzellik, doğruluk ve adalet ilkeleri esas alınarak oluşturulan ya da oluşturulmaya çalışılan bir sosyal düzene karşı çıkmayı simgeleyen bir kavramdır. Adalet ve huzur düzenine aykırı bütün kötülükler fesattır. Bu bağlamda hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapmak, kamu düzenini bozmak, ticari ve iktisadi hayatı mahvetmek, hak ve adalet sınırlarını aşarak azmak, bozgunculuk yapmak, ya da buna sebep olmak, insanları zayıflatmak için gruplara bölmek, zalim yöneticilerin hükmetme arzusu, iktidar tutkunluğu, her türlü aşırılığa sapmak insanların haklarına zarar veren fesat türlerindendir.

3. AHLÂK AÇISINDAN FESAT OLAN DAVRANIŞLAR

       İslâm’ın koyduğu bazı ahlâk kurallarını çiğnemek de Kur’an tarafından fesat olarak nitelendirilmektedir. Örneğin, büyü yaparak kötülüğe sebep olmak, akrabalık bağlarını koparmak, yalan söylemek, müminlerin birbirlerine yardım etmemeleri, Hz. Lût (a.s.) kavminin çirkin davranışları, mal ve servet biriktirerek onunla övünmek ve insanlara hükmetmeye kalkışmak gibi davranışlar birer fesattır.

       Kısaca can, mal, nesil, din ve akıl güvenliğini tehlikeye sokan her şey fesat, bunu yapan müfsit, bu zararlı işlere mefsedet denir.

Fesadın Sonuçları nelerdir?

       Şüphesiz ki insanlar, hayır veya şer olsun bütün yaptıklarının karşılığını alırlar. Yeryüzünde çeşitli şekillerde fesat çıkarıp ilâhî düzeni, kişilerin ve toplumların ahlâklarını, ürünlerini ve nesillerini bozan, onların haklarına tecavüz edip zulme sebep olan ve saadet halini kargaşaya ve mutsuzluğa çeviren bütün müfsitler cezalarını bulurlar.

       Kur’an, Allah’ın (c.c.) fesat eylemlerini ve bunları yapanları bildiğini, onların yaptıklarından haberdar olduğunu, dolayısıyla onlara hak ettiklerini mutlaka vereceğini bildiriyor. (Âl-i İmran sûresi, 3/63.)

       Allah (c.c.) fesat çıkaranlara, ahdini bozanlara ve birleştirilmesini istediği bağları koparanlara lanet ediyor ve yurdun kötüsünü (Cehennemi) onlar için hazırladığını haber veriyor. (Ra’d sûresi, 13/25.)

        İnsanların yaptıkları fiiller yüzünden hem karada, hem de denizde fesat çıkar. Bununla toplumların huzuru kaçar, haklar ihlal edilir ve hatta tabiatın dengesi bozulur. Bu fesada sebep olanlar, yaptıklarının karşılığının bir kısmını dünyada tadarlar. Bazen bir belaya uğrarlar, bazen helak edilirler. Tarihte bunun pek çok örnekleri vardır. (Rûm sûresi, 30/41-42.)

       Örneğin, Hz. Şuayb (a.s.)’i dinlemeyen ve fesat işlerden vazgeçmeyen Medyen halkı, kendilerini, Allah’a (c.c.) kulluk edin, yeryüzünde fesat çıkarmayın, diye uyaran Hz. Salih (a.s.)’e karşı kibirlenen ve alaya alan Semûd kavmi, kendilerini iffetli olmaya davet eden Hz Lût’u (a.s.) dinlemeyen ahlâksız topluluk çeşitli cezalara çarptırıldılar.

        Allah’ın (c.c.) âyetlerini inkar eden ve davetlerinden yüz çevirip, fesada teşebbüs edenler için ahirette azap üstüne azap verilir. (Nahl sûresi, 16/88.)

        Mü’minler, öncelikli olarak ıslah olmak ve fesat işlerden uzak durmak zorundadırlar. Sonra da birbirlerine destek olarak fitne ve onun bir benzeri olan fesada karşı mücadele vermelidirler. Onlar, fesada ve fitneye yol açacak davranışlara fırsat vermezler. Fesatçılara karşı direnirler, onların ifsatlarını kolaylıkla yapmaları için meydanı boş bırakmazlar. Müslümanlar bu görevi yerine getirmedikleri zaman yeryüzünde fesat giderek yaygınlaşır. (Enfal sûresi, 8/73.)

       Müslümanlar, fitne ve fesadı önlemek üzere müfsitlerin (bozguncuların) peşlerinden gitmezler, onlara ve onların sistemlerine, fikirlerine, eylemlerine hiçbir şekilde destek olmazlar. Onlar akıllı insanların yaptığı gibi yaparlar. Fesat zihniyetini iyi tanırlar ve onunla mücadele ederler. (Ra’d sûresi, 13/22.)


 

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes