๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 04 Kasım 2010, 11:07:43



Konu Başlığı: İslam Evrensel ve Son Dindir
Gönderen: Zehibe üzerinde 04 Kasım 2010, 11:07:43
İslam Evrensel ve Son Dindir

Abdurrahman Candan



İslam dini, diğer dinlere karşı daima hoş görü ile yaklaşmış ve onlara da var olma hakkı tanımıştır. Ama bu İslam’ın son din olduğu ve diğer bütün dinleri ilga ettiği gerçeğini değiştirmez. Evet diğer dinler de kendilerinde hakikatten birer parça taşırlar ama İslam güneşinin doğmasıyla insanlığa onu kabul etmekten başka bir yol kalmamıştır. Bu konuda sufilerin hoşgörülü tutumu zaman zaman yanlış anlaşılmış ve dinlerin birliği gibi inançlar sufilere sıkça atfedilir olmuştur. İmam Rabbanî bu konuda son derece hassas olup 79. mektubunda bu konuyu şöyle açıklığa kavuşturur:

Allah subhanehû ve Teâlâ sizleri Şeriat-ı Mustafa caddesinde istikamet ve sebat sahibi olmakla rızıklandırsın ve sizleri tamamen kendine yönelen kullarından eylesin.  Şurası sabittir ki Hz. Muhammed (s.a.v), isimlere ve sıfatlara ait bütün kemâlâtı şahsında cem etmiştir. O tüm peygamberlerin mutedil bir zuhur noktasıdır. Ona indirilen kitap diğer semavi kitapların özetidir. Ona verilen şeriat geçmiş şeriatların özüdür. Bu şeriatın gerektirdiği ameller, diğer şeriatların hatta meleklerin amellerinden seçilmedir. Peygamberimiz ve tüm diğer peygamberlere salât u selam olsun. (79. Mektup)

İbn Arabî hazretlerinin Füsûs’unda da ifade ettiği gibi Hz. Peygamber önceki peygamberlerin üstün vasıflarını mutedil bir şekilde kendinde toplamıştır. İsa (a.s)’ın zühdü, Musa (a.s)’ın şer’î duyarlılığı, İsmail (a.s)’ın teslimiyeti, Yusuf (a.s)’ın güzelliği hep onda (s.a.v) en dengeli oranda tecelli etmiştir. Bu sebeple diğer din saliklerine ona inanmamak için bir bahaneleri kalmamıştır. İmam’a göre Hz. Peygamber nasıl diğer peygamberlerin hulasası ise İslam da aynı şekilde diğer dinlerin özüdür. Bu sebeple İslam hem meleklerin hem de diğer dinlerin sahip olduğu ibadet şekillerini içine almıştır:

Çünkü meleklerin bir kısmı rükû, bir kısmı secde ile bazıları da kıyam ile emrolunmuştur. Geçmiş ümmetler de böyledir. Bir ümmet sabah namazıyla emrolunurken diğeri, başka bir vakit namazla emrolunmuştur. Bu şeriatta gelen emir ise bütün geçmiş ümmetlerin ve melaike-i mukarrabînin amellerinin hulasasından seçilmiş amelleri yerine getirmekle ilgilidir. (79. Mektup)

İmam’a göre İslam’ın en hayırlı din olması onun bütün dinlerin hülasası olması sebebiyledir. Bu sebeple insanlar İslam’a karşı ciddi bir sorumluluk içindedirler; Bu dini tasdik etmek bütün dinleri tasdik etmek ve bu dinin emirlerini yerine getirmek bütün dinlerin ahkâmını yerine getirmek demektir. Müslümanların en kıymetli ümmet olmaları da bundan dolayıdır.

İmama göre Hz. Peygamberi inkâr etmek de bütün peygamberlerin güzelliklerini inkâr etmektir. Hz. Peygamber (s.a.v) kâinatın kendisi için yaratıldığı habîbullahdır. Rabbimizin bütün isim ve sıfatları onda tecelli etmiştir. Onu kabul etmek bütün güzellikleri kabul etmektir. Dolayısıyla onu inkâr edenler ve dinini yalanlayanlar en şerli ümmettir. Bu yüzden Allah Teâlâ onu inkâr eden Arap müşrikleri hakkında şöyle buyurmuştur: “Bedevîler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beterdirler.” (Tevbe, 9:97) İmam’a göre bu ayette Allah Teâlâ, Hz. Peygamberi ve onun dinini inkâr etmenin ne büyük bir suç olduğunu bizlere bildirmektedir. (79. Mektup)

İmama göre böylesine güzel ve üstün bir dine mensup olmak bedelsiz değildir. Diğer peygamberler bile Hz. Muhammed’e (s.a.v) ümmet olmayı arzu ederken, Müslümanlar kendi dinlerini bırakıp ta diğer din saliklerinin peşinden gitmemelidir. Özellikle kendi döneminde Hinduizm karşısında Müslümanların içine düştüğü acziyeti kastederek bir idareciye yazdığı mektubunda şöyle der:

Allah Teâlâ İslami hamiyetinizi ve heyecanınızı artırsın. Bir asırdır İslam’ın garipliği sürmekte ve bu gariplik varabileceği son noktaya varmış bulunmaktadır. İslam’ı inkâr edenler İslam topraklarında küfür ahkâmını istedikleri gibi uygulamakla yetinmeyip, bunun da ötesinde İslam’ın bütün izlerini yok etmeye çalışmaktadırlar. İşler o noktaya vardı ki eğer bir Müslüman İslam’ın temel bir emrini yerine getirecek olsa (Hindular) ona ölüm acısını tattırırlar. (81. Mektup)

İmam Rabbanî görüldüğü üzere mektuplarında sadece tasavvufi konuları işlememiş, ayrıca ümmetin ortak dertleri konusunda da kafa yormuş ve bu sahada da Müslümanlara yol göstermeye çalışmıştır. İmam’ın o gün için söylediği sözler bu gün de bütün geçerliliğini korumaktadır. Müslümanlar sadece Hindistan alt kıtasında değil bütün dünyada yabancı kültürlerin saldırısı altındadır. Nasıl ki diğer din salikleri kendi dinlerinin kutsallarını canla başla koruyorsa, Müslümanlar da en az onlar kadar dinlerini ve kültürlerini korumakla mükelleftir. Hinduların bu konudaki hassasiyetini İmam şöyle açıklar:

Ancak kâfirler belki cizye vermeye razı olurlar ama inek kesilmesine asla razı olmazlar. Saltanatın başlangıcında İslam ve Müslümanlar güç ve kuvvet bulursa ne güzel, yoksa işimiz daha da müşkül olacak. Yardım et Allah’ım, Yardım et Allah’ım, yardım et Allah’ım. (81. Mektup)

Hindular kendi kutsallarını korumak için maddi manevi bu kadar çaba sarf ederken gerçek hakk dine sahip olan Müslümanların dinlerini muhafaza etmek ve yaşamak için ciddi bir fedakârlıkta bulunmaması acaba nasıl açıklanabilir? İmam Rabbanî İslam’ın garip olduğu günlerde din gayreti içinde olanları şöyle över:

Bu mutluluğa talip olan kişinin saadeti ne büyük bir saadettir. Ve bu devleti avlayan şahinin bahtı ne yücedir. İşte bu Allah’ın dilediğine vereceği bir lütuftur. Allah büyük bir lütuf sahibidir. (81. Mektup)

Netice olarak dini koruma sorumluluğu Cenâb-ı Hakk’ın müslümana lütfettiği en büyük ayrıcalıktır ve bu gayretler asla bir külfet değildir. Mektubumuzu İmam Rabbanî’nin 88. mektubundaki sözleri ile sonlandıralım:

İman ve itaat uğrunda saçın ve sakalın ağarmasından daha büyük nimet var mıdır? Efendimiz (s.a.v) saçını ve sakalını İslam yolunda ağartan kişi affolunmuştur buyurmaktadır. (Tirmizi, Cihad, nr. 1638)

Rabbimiz cümlemize İslam yolunda çalışmayı, dinimizi yaşamayı ve yaymayı nasib eylesin…