> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İslâm da hukuk devleti kavramı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâm da hukuk devleti kavramı  (Okunma Sayısı 833 defa)
16 Eylül 2010, 21:33:45
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Eylül 2010, 21:33:45 »



İslâm'da Hukuk Devleti Kavramı

Hukuk Devleti Kavramı

Bugün birçok anayasanın bir ilke olarak benimsediği hukuk devleti kavramı, demokrasinin ayrılmaz bir unsuru olarak telâkki edilmiştir. Buna göre fertlerin, vazgeçilmez, hiçbir şahıs ve kurum tarafından çiğnenemez, ihlâl edilemez temel hak ve hürriyetleri vardır. Fertler gibi devlet de bütün faaliyetlerinde hukuka tabi olacak, gücüne dayanarak fertlerin hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırmak, yahut sınırlamak bir yana, bunları korumakla yükümlü bulunacaktır. Devletin hukuka tabi olması, hukuk karşısında fert ile eşit durumda bulunmasını ifade etmektedir; bu ise ferdin, gerektiğinde devlete karşı da korunacağını göstermektedir.

Hukuk dışı veya hukuk üstü bir gücün, ferdin hak ve hürriyetlerine tecavüz etmesini, hukuk alanına giren ilişkilerde, hukuk yerine keyfîliğin hüküm sürmesini önlemek üzere geliştirilen hukuk devleti kavramının, demokrasilerde önemli bir çıkmazı vardır: Hukuku belirleyen, vazeden kanunları yapma selâhiyeti. Bu selâhiyet devlete ait olduğuna göre, devletin âdil olmayan, hukukî eşitliğe aykırı bulunan, ferde nisbetle kendisine üstünlük sağlayan kanunları yapmasını kim önleyecektir? Başka bir ifade ile hukuk devleti ilkesinin teminatı nedir? Anayasa hukukçularının gösterdiği çözüm ve çıkış kapısı, "devletin hazırladığı kanunların, anayasaya uygun olması mecbûriyetini getiren" prensiptir. Devletin kanun koyma fonksiyonu, böyle bir kontrol mekanizmasına tabi olduğuna göre, anayasa çerçevesi dışına çıkılmadıkça hukuk devleti ilkesi korunmuş olacaktır.1 Kanaatimize göre bu çıkış kapısı da kapalı gözükmektedir; çünkü demokrasiyi ve hukuku koruması beklenen anayasalara da birçok antidemokratik maddelerin girebildiği gerçeği ile karşı karşıya bulunuyoruz. Anayasaları bizzat halk yapmadığına, şu veya bu şekilde temsilciler tarafından yapıldığına, halk oylamalarına -özellikle genç demokrasilerde- çeşitli baskılar, yönlendirmeler, telkinler, köşeye sıkıştırmalar karıştığına göre anayasaların doğrudan halk menfaatini ve fertlerin hukukunu temsil edebileceği, koruyabileceği beklentisi boşa çıkma tehlikesine maruz bulunmaktadır.

Tarihî Arkaplan

Milattan önceki asırlarda hukuk devleti kavramı ve uygulaması söz konusu değildi. Devletin başında bulunan şahıs, hiçbir kaide ve sınıra tabi olmaksızın tasarruflarında hür ve serbest idi; hiçbir kimse bunları tartışma konusu yapmaya cesaret edemezdi. Müstebid hükümdarlar ile halk arasında sürüp gelen mücadelenin baskısı altında zamanla birtakım örf ve gelenekler, devletin selahiyetine bazı sınırlar getirdi ise de bunlar kaale alınacak ölçü ve nitelikten uzak bulunuyordu. Hıristiyanlık, toplum içinde ve toplum karşısında ferdin varlık ve kişiliğini ön plana çıkardı, ancak ferdin haklarını belirleyen ve devletin selahiyetlerini sınırlayan açık seçik kaideler getiremedi. Bu sebeple devlet başkanları, eskiden olduğu gibi sınırsız selahiyetlerini kullanmaya devam ettiler. Kısmen kilise, diğer hak ve hürriyetlere açılamadan yalnızca inanç hürriyetine çağrı ile yetinmek durumunda kaldı.

Ortaçağ boyunca Avrupa'da feodal sistem hâkim olduğu için, hükümdarların, kayıtsız ve sınırsız selahiyetleri genişleyerek devam etti. On altı ve on yedinci asırlarda ortaya çıkan sosyal teoriler, gücünü halkın iradesinden alan yeni bir devlet kavramı getirdiler. Bunların tesiri ile halk, yönetici gücün sınırlanması suretiyle, elinden alınmış bulunan birtakım haklarına kavuşmak üzere ayağa kalktı. İngiltere, Amerika ve Fransa'da meydana gelen hareket ve ayaklanmalar, büyük fedakârlıklara malolan mücadeleler sonunda halk, istibdâdı yenmeyi, demokrasiyi kurmayı, hak ve hürriyetlerine kavuşmayı başardı. Artık yeni devlet hak ve hürriyetlere saygı temeli üzerine kuruluyor, bunları korumak devletin varlık sebebini teşkil ediyordu. Devletin çeşitli güç ve fonksiyonları birbirinden ayrılarak bağımsızlık kazanıyor, birbirini murâkabe ederek istibdad ve istismarı engellemeye yöneliyordu. Bundan böyle en büyük güç kanuna ait bulunuyor, devlet bütün kuruluşları ve fertleri ile kanuna tabi hale geliyordu. Bu gelişmelerden sonra hukuk devleti kavramı tartışma konusu olmaktan çıkmış, teori ve münakaşalar bu ilkenin dayanağı ile teminatı gibi konulara intikal etmişti.

İslâm'da Hukuk Devleti


İslâm amme hukuku ile ilgili klasik kaynaklarda "hukuk devleti" terimine rastlanmaz; ancak bu, İslâm'da hukuk devleti kavram ve ilkesinin bulunmadığını da göstermez. Devletin bütün organları, kurum ve kuruluşları ile hukuka bağlı ve tabi olduğunu ifade eden bu kavram, en kâmil mânâsıyla İslâm amme hukukunda söz konusu edilmiş, özellikle örnek çağlarda uygulamaya konmuştur. Kaynaklarımızda bu kavram "halîfenin vasıfları, vazifeleri, ülü'l-emre itâatin şartları, Kitâb ve Sünnet nasslarının bağlayıcılığı, halîfenin azli, azil karşısında direnen halîfeye isyan..." gibi konularda ele alınmış ve işlenmiştir.

Diğer sistemlerde ısrarla devlet başkanının selahiyetlerinden bahsedilirken, İslâm amme hukukunda özellikle halîfenin vazifelerinden, sorumluluklarından (vâcibât) bahsolunmaktadır. Bunun da, incelendiği zaman, "icrâ" çerçevesine oturduğu görülmektedir. Kaynakların ortak tespitlerine göre halîfenin vazifeleri şunlardır: Toplumu (ümmeti) temsilen amme menfâatini korumak, vatanın müdâfasını, İslâmî hükümlerin uygulanmasını, adâletin tevzîini, vergilerin toplanıp mahalline sarfedilmesini, amme hizmetlerinin gerektirdiği vasıf ve sayıda görevliyi tayin ederek halka hizmet etmelerini sağlamaktır.

İslâm'da vazife ve selahiyetler birer emanet olarak kabul edilmiş, herkesin idaresi altında bulunan kimselere nisbetle bir çobanın sürüsünden sorumlu olduğu gibi sorumluluk taşıdığı, bu bakımdan "devlet başkanı, aile reisi, kadın, çocuk, işveren, işçi" arasında fark bulunmadığı bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından ifade buyurulmuştur.2 İslâm amme hukuku yazarlarından İbn Teymiyye, devlet başkanının vazife tevzî ederken ehliyet ve liyâkate riâyet mecbûriyetinden bahsettikten sonra şu satırlara yer vermektedir:3 "Devlet başkanı vazife verdiği, tayin ettiği kişi ile arasında bir akrabalık, dostluk, başkaca bir yakınlık, mezheb, tarikat, ırk birliği gibi bir ilişki olduğundan dolayı; yahut ondan bir menfâat sağladığı, rüşvet aldığı, yahut lâyık olana karşı kin ve düşmanlık duyduğu için ehliyet ilkesinden sapar, görevi ehli olandan başkasına verirse Allah'a, Resûl'üne (s.a.v.) ve müminlere hıyânet etmiş, şu âyete muhatap olmuş bulunur: Ey iman edenler! Allah'a ve Resûl'e hıyânet etmeyin, (sonra) size emânet edilen şeylere hıyânet etmiş olursunuz."4

Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok âyet, Resûlullah (s.a.v.) da dahil olmak üzere, bütün hüküm ve idare edenlerin, Allah'ın gönderdiği ve koyduğu hükümler (kanun) ile hükmetmek mecbûriyetinde olduklarını açık ve kesin bir şekilde ifade etmektedir.5

Bir huzur ve nizâm dîni olan İslâm Allah ve Resûl'ü (s.a.v.) yanında ülü'l-emre (yöneticilere) de itâat edilmesini emretmektedir.6 Ancak gerek ilgili âyetler ve hadîslerin ve gerekse uygulamanın ortaya koyduğu bir ilke "Allah'ın emri ve irâdesi (kanunu) ile çatışan ve çelişen başka bir irâdeye itâat edilemeyeceğidir." Bu prensibi, şu hadîs-i şerîf, daha açık ve kesin bir üslûb içinde dile getirmektedir: "Kişi, hoşuna gitse de gitmese de, yöneticilerin, -Allah'ın kanununa aykırı olmayan- emirlerine itâat edecektir; eğer Allah'ın emir ve kanununa aykırı bir emir söz konusu olursa dinlemek ve itâat etmek yoktur!"7

İslâm'da bir şahsın devlet başkanlığına seçilebilmesi için aranan şartlar vardır. Bunlardan biri de "adâlet" şartıdır. Burada adâletten maksat, devlet başkanının yalnızca yönetimde ilâhî kanuna tabi ve bağlı olmasından ibâret olmayıp, onu her şeyden önce bizzat kendi hayatında uygulaması, bütün yasaklardan ve haramlardan uzak kalmasıdır. Devlet başkanının ilâhî kanuna aykırı davranması, yasakları çiğnemesi onun adâlet vasfını ortadan kaldırır; artık "fâsık" sayılan başkan, başkanlık ehliyet ve liyâkatini kaybetmiş olur. Müslümanların vazifesi onu, makamından uzaklaştırmak ve yerine, adâlet vasfı başta olmak üzere diğer ehliyet vasıflarını taşıyan birisini seçip getirmektir.8

İslâm'a göre gerek fertlerin ve gerekse bütün kurum ve kuruluşları ile devletin tabi olduğu hukuku belirleyen, çerçeveleyen kanunların temeli, anası Kur'ân-ı Kerîm'in ilgili âyetleridir. Bu âyetler genellikle çerçeve hükümleri ihtivâ etmekte olup, ancak gerektiğinde detaylara inmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'den sonra Allah Resûlü'nün (s.a.v.) Sünnet'i gelir. Sünnet hem ana kanunu açıklama ve uygulama örnekleri verme, hem de boşlukları doldurma fonksiyonlarını îfâ etmektedir. Kitap ve Sünnet'in kesin nasslarına dayalı hukuk karşısında hiçbir kimsenin, hiçbir özel ve tüzel şahsın imtiyazı veya seçeneği yoktur. Bunlardan sonra içtihada dayalı hukuk kaideleri ve hükümler gelir. Genellikle Müslümanlar, içtihada dayalı alternatif hükümler karşısında -birini seçip uygulama konusunda- serbest olmakla beraber, amme nizâmını ilgilendiren sâhada, ülü'l-emrin seçip usûlüne göre kanunlaştırdığı hükümlere uymak durumundadırlar.

Hukuk Devletinin Teminatı


Demokrasiler hukuk devletinin işleyişini sağlamak, sapmaları önlemek üzere birtakım tedbirler geliştirmişlerdir: Kanunların anayasaya uygunluğu, mevzûat hiyerarşisi, meclis ve yüksek yargı organlarının murâkabesi bu tedbirler arasındadır.

İslâm'da devletin bütün tasarruflarının hukuka tabi ve uygun olması, demokrasilerde söz konusu olan tedbirler yanında ve bunların da üzerinde yönetilen halkın katkısı ile sağlanmaktadır. Halk devlet başkanını seçerken (bey'at) Allah'ın, İslâm toplumuna verdiği vazifeleri, onları temsilen îfâ etmesini şart koşmakta, başka bir deyişle bütün fertlere yüklenmiş...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâm da hukuk devleti kavramı
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:39:28 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâm da hukuk devleti kavramı rüya tabiri,İslâm da hukuk devleti kavramı mekke canlı, İslâm da hukuk devleti kavramı kabe canlı yayın, İslâm da hukuk devleti kavramı Üç boyutlu kuran oku İslâm da hukuk devleti kavramı kuran ı kerim, İslâm da hukuk devleti kavramı peygamber kıssaları,İslâm da hukuk devleti kavramı ilitam ders soruları, İslâm da hukuk devleti kavramıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes