> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İslam a icmâli bir bakış 1
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam a icmâli bir bakış 1  (Okunma Sayısı 915 defa)
04 Ekim 2010, 18:14:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 04 Ekim 2010, 18:14:10 »



İslam'a İcmâli Bir Bakış -1

İslâm, silm u selâmet maddesinden gelip kulun Allah'a teslim olması, O'nun buyruklarına inkıyad etmesi, sâlim ve emin bir yola girerek selâmete yürümesi, herkese hattâ her şeye güven vaad etmesi, elinden-dilinden kimsenin rahatsız olmaması mânâlarına gelir.
İslâm'ın temeli ve mebdei iman ve iz'an, müntehâsı da ihsan ve ihlâstır: Ulûhiyet hakikatine, aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanıp gönlünü Hakk'a bağlamak; sorumluluklarını O'nu görüyor ve O'nun tarafından görülüyor mülâhazasıyla kemâl-i hassasiyetle yerine getirmek ve yaptığı/yapacağı her işini rıza eksenli götürmeye çalışmak, İslâm hakikatinin icmâlî ifadesidir.
İslâm'ı, insanın Allah'a teslim olup, kavlî, fiilî, hâlî şükürlerle, O'na bağlı ve medyun bulunduğunu ifade etmesi; hemen her zaman rağbet ve rehbet içinde bulunması şeklinde özetleyenler de olmuştur. İşte böyle davranan birine mü'min veya müslim denir (İslâmcı değil) ve böyle biri ebedî saadete de namzet kabul edilir.

Esasları Allah'ın mesajlarına dayanan ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından tebliğ ve temsil edilip yaşanan ve yaşatılan İslâm semavî bir dindir.. ve bu dini inanarak hayatına hayat kılan da mü'min ve müslimdir. Onun temel ve bâtınında iman, iz'an ve teslim; zâhirinde de itaat, inkıyad ve sâlih amel vardır. Selef, bu dini; "İnsanları kendi irade ve ihtiyarlarıyla bizzat hayra sevk eden İlâhî kanunlar mecmuası" şeklinde tarif etmişlerdir ki, işte böyle dinamik bir sistemin, hayata hayat kılınıp temsil edildiği ölçüde dünyevî-uhrevî semerelerinden söz edilebilse de; aksine, hayattan dışlandığı takdirde onun hakkında müspet herhangi bir şey söylemek zor olsa gerektir.

Lûgat itibariyle, iman ve İslâm arasında bir fark söz konusu olsa da; İslâm'ın imansız, imanın da İslâm'sız olamayacağı kabul edilen en sağlam görüştür. İman bir bâtın, İslâm ise onun kavlî, fiilî, hâlî ortaya konması mânâsında bir zâhirdir.. ve işte din-i hak dediğimiz İlâhî nizam da bunların mecmuundan ibarettir.. evet din; iman ve İslâm'ın bütün şube ve fakültelerinin hayata hayat olmasının İlâhî unvanıdır ve bu sistemin böylece kabul edilip yaşanması mü'mince bir tavır ve onu bu şekilde temsil eden de (dinci değil) dindardır. Bu itibarla da, dini sadece inançtan ibaret görenler de, onu bütün benliğiyle kabul edememiş kültür Müslümanları da aldanmış sayılırlar. Her iki zümrenin de, Allah'ın dine, diyanete vaad ettiği dünyevî-uhrevî mükâfatlardan mahrum kaldıkları/kalacakları açıktır.

Ancak bu mütalâalara dayanarak ameli imanın bir parçası saymak da doğru değildir. Amelin farz olduğuna inandığı halde onu tam yerine getiremeyenler günahkâr olsalar da yine mü'min kabul edilirler.. ve böyle düşünmenin Mürcie mülâhazasıyla da hiçbir alâkası yoktur. Zira, inanıyorum deyip günahı önemsememe başka, onu "Allah dilerse affeder, dilerse azap eder" mazmunu çerçevesinde değerlendirmek ise daha başkadır. Kur'ân'a göre iman, olmazsa olmaz bir asıl ve bir esas; İslâm ise onun, insan tabiatının bir derinliği haline gelmesinin biricik yoludur. İmansız amel nifak, imana rağmen amelsizlik de bir fısktır. Nifak, gizli bir küfür olması itibarıyla affı kâbil olmamasına karşılık; fısk ya da fücur tevbe, istiğfar ve yeniden Hakk'a inabe ile her zaman mağfiret edilebilme ihtimaline açıktır. Bu itibarla, herhangi bir kimse, amel etmese de onu hafife almadığı veya önemsemezlik etmediği takdirde hakkında hep olumlu düşünülmeli ve hemen onun küfrüne hükmedilmemelidir. Aksine, bir kimse, amel etmemenin yanında Müslüman olmalarından ötürü inananları tahkir ve tezyif ediyorsa, elbetteki onun için aynı şeyleri düşünmek mümkün değildir. Burada şu hususu da hatırlatmakta yarar var: İmanın temeli ve mahall-i inkişafı kalb ve vicdan olmakla beraber, İslâmiyet adına Allah nezdinde aranan diğer bir önemli esas da, vicdanî böyle bir kabulün yanında sâlih amel ve ahlâk-ı hasenedir. Bu açıdan da, hem nazarî hususlarda hem de amelî konularda, herhangi bir zorlama olmadığı sürece mü'minin her zaman inanıp kabullendiği şeylerin arkasında durması şarttır.

Evet, Müslüman olabilmek için, her türlü şirk ve şirk şâibesinden uzak durmak gerektiği gibi; samimiyetle kalbini Allah'a bağlama, ibadetlerini Allah'ı görüyor veya O'nun tarafından görülüyor olma mülâhazasıyla yerine getirmek, içtimaî davranışlarını İslâm'ın öngördüğü ahlâk-ı hasene çerçevesinde ortaya koymak da İslâmî ruhun insan hayatına değişik tecelli boyundaki yansımalarından ibarettir. Aslında, Cibril hadisinde de ifade buyurulmuş olan, iman, İslâm ve ihsana ircâ edebileceğimiz yukarıdaki hususlar aynı hakikatin zâhir, bâtın farklılığı çerçevesinde, birbirinin lâzımı ve bir vâhidin -imanın temel esas olması mahfuz- ayrı ayrı derinliklerinden ibarettir. Bâtın zâhiri istemekte, onunla beslenmekte; zâhir de bâtına dayanıp onun üzerinde temellenmekte ve amelî olan her zaman nazarînin ruhunu, özünü seslendirmektedir.

İşin esası böyle olunca, dini sırf bir vicdanî meseleymiş gibi göstermek, onun ruhuna karşı bir saygısızlık olduğu gibi, aynı zamanda bir haddini bilmezlik demektir. Dini -işin hakikatini Allah bilir- kabulleniyormuş görünüp "Sen benim kalbime bak" diyenler, bununla da kalmayıp onun amelî yanlarıyla meşguliyeti aşırılık sayanlar, boş kuruntularla kendilerini avutmakta ve mü'minlere karşı da "takiyye" yapmaktadırlar. İman ve İslâm'ın, şahısların hevâ ve heveslerine göre yorumlanması, onu semavî bir din olmadan çıkarır; beşerî bir sistem haline getirir. Aslında İslâm, insanları hevâ ve heveslerinden kurtarıp Hakk'a ve Hakk'ın hidayetine bağlamak için gönderilmiş bir vaz'-ı İlâhîdir. Tabir-i diğerle o, insanları hayvaniyet mahpesinden, cismaniyet darlığından çıkarıp kalb ve ruhun ferah-feza ikliminde seyahate hazırlamak için gönderilmiş bir İlâhî kanunlar mecmuasıdır.. ve bu eşsiz nizamın ruhu iman, cesedi İslâm, şuuru ihsan, unvan-ı muazzezi de dindir.

Din, başta da işaret edildiği gibi, akıl ve şuur sahiplerini muhatap alır; onları kendi ihtiyar ve seçenekleriyle, dünyevî-uhrevî hayra yönlendirir ve icabet edenlere de ebedî saadetler vaad eder. Din karşısında mükelleflerin yeri, onların bazı sorumluluklar altında ezilmeleri değil; "Yaratan bilir" esprisinden hareketle, iyinin, güzelin, hayrın ve ebedî mutluluğun, Allah'ın ilim, irade ve takdiriyle -şart-ı âdî plânında- onların iradelerine bağlanması gibi küllî meşîetin, önceden onlara bahşedilmiş cüz'î ihtiyara bir teveccühü ve bir iltifatıdır. Bu yönüyle de o, değişik din şeklindeki organizasyonlardan çok farklı, ulûhiyet edalı ve ubudiyet ifadelidir. Bir kere her şeyden evvel, bu dinin muhatapları akıl ve irade sahibidirler ve Allah'ın vaz'ettiği nizamı yaşamaya ve temsile çalışırlar. Bu itibarla da dini, özel bir donanıma karşı özel bir teveccüh şeklinde yorumlamak da mümkündür. Zira akıl ve irade mahrumları onunla mükellef tutulmamışlardır ve onlar için bizzat hayra sevk gibi bir iltifat da söz konusu değildir.

Evet akıl ve irade, dinin ilk şartı ve İslâm'ın hayata hayat olması mânâsına "diyanet"in de en hayatî rüknüdür. Bu da, akl u iradesi olmayanlara, hayrı, şerri temyiz kabiliyeti isteyen din gibi bir sorumluluğun teklif edilemeyeceği demektir. Evet böyleleri için, ne akl u ihtiyarı ilk şart kabul eden İlâhî kanunlar mecmuası din, ne de Allah'ın yaratması ve beşerin kesbiyle meydana gelecek olan diyanetten söz etmek mümkün değildir.

Bu din, Yarattıklarını Bilen'in vaz' u teklifi olması itibarıyla her zaman hayrı gösterir, hayra sevk eder, hüsn-ü âkıbet vaadiyle gönülleri şahlandırır ve belli ölçüde onlarda sû-i âkıbet endişesi uyarmakla da onları temkinli olmaya çağırır. Onun bu çerçevedeki emir ve tavsiyeleri hep kalıcı, değişmez ve tazedir. Zira bu emir ve tavsiyeler ezel edalı ve ebed endamlıdırlar. Bütün nizamların, sistemlerin eskiyip partallaşmasına karşılık onlar -önyargılı olmayanlar nazarında- hemen her zaman yeni ve imrendiricidirler.. şöyle ki; insan düşüncesinin ürünü ne kadar hayır, saadet ve mutluluk vesilesi ya da yolu varsa bunların hemen hepsi muvakkat ve eskimeye mahkûmdur. Bu kabil yol ve vesileler, her zaman insandan insana, toplumdan topluma değişip duran, zamanla deformasyona uğrayan, sürekli yanılma ve tashih ameliyeleriyle aşınan, nisbî, izafî, konjonktürel hayırlar vaadeden, hattâ vaadediyor görünen bir kısım sistemciklerdir ve insanoğlunun beklentilerini kat�iyen verememişlerdir ve veremezler de.

Din-i hakka gelince o, ebed için yaratılan, ebede namzet bulunan ve sonsuz saadet hülyalarıyla oturup kalkan insanoğluna, bütün isteklerini karşılayabilecek bişaret mesajlarıyla gelmiştir; gelmiş, ne insanın mahiyet ve özüne ters bir teklifte bulunmuş ne de onun arzu ve isteklerinden herhangi birini ihmal etmiştir. Evet, selim akıl ve müstakim düşüncelere göre, bu dinde insanoğlunun arzu, istek ve beklentileri konusunda herhangi bir boşluk ve cevapsızlık bulunmadığı gibi, tekvînî emirler ve onların yorumlanmalarında da herhangi bir çelişki söz konusu olmamıştır. Ayrıca, bütün bunların yanında, uhrevî saadet, Hak rızası ve Allah'ı görebileceğimiz vaadleriyle o, mahiyetlerimiz, kabiliyetlerimiz, emellerimiz ve temayüllerimize göre plânlanmış müstesna bir İlâhî sistemdir.

Bir insan, hayatını İslâm Dini'ne göre yaşadığı sürece, hem bu dünyanın meşru bütün nimetlerinden istifade eder hem de ötede tasavvurları aşkın sevap ve mükâfatlara nâiliyetiyle beraber, günü gelince, mutlaka Cenab-ı Hakk'ın ekstra teveccühlerine mazhar olacağı mülâhazasıyla ömrünü hep Cennet'e götüren koridorlarda yürüme neşvesi içinde geçirir. Hele bir de hayatını, sürekli Hak rızasına bağlı yaşayabiliyorsa -ki diyânette esas olan da budur- böyle birinin, meleklerle atbaşı olduğunu söylemek mübalâğa olmasa gerek. Buna karşılık din-i hakkı tanımayıp akl-ı meâşın rehberliğinde ha...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam a icmâli bir bakış 1
« Posted on: 24 Nisan 2024, 05:55:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam a icmâli bir bakış 1 rüya tabiri,İslam a icmâli bir bakış 1 mekke canlı, İslam a icmâli bir bakış 1 kabe canlı yayın, İslam a icmâli bir bakış 1 Üç boyutlu kuran oku İslam a icmâli bir bakış 1 kuran ı kerim, İslam a icmâli bir bakış 1 peygamber kıssaları,İslam a icmâli bir bakış 1 ilitam ders soruları, İslam a icmâli bir bakış 1 önlisans arapça,
Logged
04 Ekim 2010, 18:22:46
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 04 Ekim 2010, 18:22:46 »

Allah razı olsun inşAllah ablam emeğine sağlık inşAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes