> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü  (Okunma Sayısı 847 defa)
08 Kasım 2010, 11:32:56
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 08 Kasım 2010, 11:32:56 »



İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü

Doç. Dr. Zekeriya Güler


Yüce Kur’an, “Mutlak hükümranlığın sahibi olan Allah kutludur, yücedir. O, her şeye kâdirdir. Hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur”1 ve “Size verdiği (imkan ve nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur”2 beyanı ile yegâne muhatabı olan insanın varoluş sebebinin ve yaratılış hikmetinin tek kelime ile denemek (sınamak, imtihan etmek) olduğunu öğretir.

Şüphesiz denemenin muhatabı olan varlık, insan olarak doğar. Ancak insan olarak yaşamak ve insan olarak ölmek herkes için mümkün olmamaktadır. “İlk insan ilk unutandır” (Evvelü’n-nâsi evvelü’n-nâsî), “İnsan hata ile nisyândan mürekkeptir” ve “Hâfıza-i beşer nisyân ile ma’lüldür” şeklinde ifadesini bulan sözler, zayıf ve unutkan bir varlık olarak yaratılan insanın, varoluş sebebini ve yaratılış hikmetini hatırlaması gerektiği mesajını verir.

Allah Teâlâ, insanın, akıl ve idrak kabiliyetini tam olarak kullanmadığından /kullanamadığından “çok zâlim ve çok câhil”3 olduğunu bildirir. Hakikaten, üzerinde yaşadığımız topraklarda “çok zâlim ve çok câhil” vasfını taşıyan ve hayli yekun teşkil ettikleri görülen şahıs ve toplulukların, bir bardak suda fırtınalar kopararak dinî gerçeklerin ve doğrularla birlikte, insanî hak ve hürriyetlerin önüne nasıl geçtikleri hep üzülerek müşahede edilir.

Dünya ölçeğinde, yeryüzü halkının ekseriyetinin hidâyet değil dalâlet üzere oldukları da bilinen bir husustur. Nitekim şu âyetler, onların imana ermiş insanları gerçekten ve doğrudan saptırma peşinde olduklarını açıklar:

“Yeryüzündekilerin ekseriyetine uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar”4. “Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet, egonun isteğine (keyfine) uyma, sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttuklarından çetin azaba uğrayacaklardır”5.

Yüce Kur’an’ın dikkatle okunması halinde onun beyanları arasında, insanın varoluş sebebinin ve yaratılışındaki hikmetin, denemek fiilinin fert ve toplum hayatındaki tezahürünün; kulluk (iman ve ibâdet), âdil yönetim anlayışı ve yeryüzünün imar ve ıslahı olduğu görülür. Bu üç misyon, diğer mahlûkâttan farklı olarak mükerrem ve mükemmel bir varlık olmak durumundaki insan tarafından emanet olarak üstlenilmiştir.

Bahis konusu âyetlerin/üç misyonun tahlilinde bize ilham kaynağı olan er-Râğıb el-İsfehânî’nin burada hayır ve rahmetle yâd edilmesi, bir vefa borcu ve kadirşinaslık îcâbıdır. Hicrî 425 tarihinde ebedî hayata irtihal eylediği tesbit edilen er-Râğıb el-İsfehânî’nin verdiği bu malûmat6, orijinal bir tasnif hüviyetinde olmalıdır.

Hatanın ve unutmanın bir ahtapot gibi sardığı günümüz insanının, sınanmak üzere yükümlü ve sorumlu tutulduğu bahis konusu üç misyonu hatırlamak suretiyle güven yenilemesinde fayda vardır:

a) Kulluk (iman ve ibâdet): “Ben cinleri (görünmez varlıkları) ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım”7 âyeti, Allah’a kul olmanın; O’na iman ve ibâdetin alternatifsiz bir görev olduğunu hatırlatır. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm, iman ettiği halde kullukta bulunmayan ve sâlih amel işlemeyen bir insan tipine yer vermez.

Kulluk, iman edilen hakikatlerin fert ve toplum hayatında uygulanması demektir. Kulluğun teorik yönü iman ise, pratik yönü ibâdettir. İnsan, ruh ve beden olmak üzere mâna ile maddeden meydana gelir. Hava, su, ekmek gibi zarurî ihtiyaçlar, onun bedeni için neyi ifade ediyorsa, iman, ibâdet ve irfan hayatı da ruh için onu ifade eder. Onlardan birinin ihmal edilmesiyle, denge bozulmuş ve orta yol kaybedilmiş olur. Bu durumun ise, huzursuzluk, kavga, isyan, intihar gibi eylemlere zemin teşkil edeceği açıktır.

b) Âdil yönetim anlayışı: Hz. Musa’nın, “Sen bize gelmezden önce de sen bize geldikten sonra da biz zulüm ve eziyet gördük!” diyen kavmine, “Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı yok eder ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar”8 diyerek verdiği cevaptan, halkın her türlü zulüm, baskı ve işkenceden uzak, insan hak ve hürriyetlerini teminat altına alan âdil bir yönetim tarzına olan ihtiyacı ifade edilir.

c) Yeryüzünün imar ve ıslahı: “Sizi yerden inşa eden, sizi orada yaşatan ve sizden medeniyet talep eden O’dur”9 âyeti, muhatabından yeryüzünü imar ve ıslah ederek onu maddeten-mânen yaşamaya müsait zemin haline getirmesini ve orada bir medeniyet kurmasını ister. Kadîm ulemânın tabiriyle medeniyet, ta’mîr-i bilâd ve terfîh-i ibâd (şehirlerin mâmur duruma getirilmesi ve kulların müreffeh seviyeye kavuşturulması) demektir.

Şüphesiz, sözü edilen durum ve seviye, maddî-mânevî imkan, eğitim, sanat ruhu, bilgi, ihtisas ve tecrübe ile elde edilir. Bunun elde edilmesinde, başta belediye başkanları olmak üzere bilhassa mimar, mühendis, fennî mes’ul, inşaat ustası gibi teknik elemanların, hisselerine düşen görev ve sorumlulukların bilincinde olmaları gerekir. Aksi halde, “İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri (hata, kusur ve günahlar) yüzünden karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Belki dönerler diye, yaptıklarının bir kısmını (bazı kötü sonuçlarını) bu şekilde Allah onlara tattırıyor”10 âyetinin işaret ettiği üzere, umursanmaz bir şekilde tabiatın ve bitki örtüsünün tahrip edilmesi, ekolojik dengenin bozulması, havanın ve çevrenin kirlenmesi, işyeri ve meskenlerin çökmesi neticesinde meydana gelen cinayetlere, maddî ve mânevî kayıplara ortak olmuş olurlar.

Ulûhiyyet, nübüvvet ve âhiret (meâd) gibi temel akîdesi (inanç esasları) olan İslâm dini, fert ve toplum hayatında bunların tezahürlerini kulluk gereği görmek ister. Bu hususta, ilim ve fikir adamı Prof. Dr. Erol Güngör (v. 1983) tarafından dile getirilen şu mukayese dikkate şâyandır:

“İslâm, insanın dünyasını maddî ve manevî veya Kayser’in sâhası ile İsâ’nın sâhası diye ikiye ayırmamıştır. Başka bir ifâde ile, İslâm insanı maddî ve manevî bütünüyle kavramaya çalışan, onu topyekün ele alan bir sistemdir. Bu yüzden İslâm hıristiyanlıktaki manâsıyla laik değildir. İslâm’da laiklik daha ziyâde vicdan hürriyeti şeklinde ortaya çıkmaktadır. Hıristiyanlıkta insanın günlük hayatına ait bâzı hükümler bulunmakla birlikte bunlar zamanla tamâmen geri plana atılmış, âdeta unutulmuştur. Halbuki İslâm daha başlangıcında hem inanç ve ibâdete, hem günlük hayatın gidişine ait hükümler getirdi ve bu hükümler uzun yıllar, yüzyıllar içinde uygulandı, geliştirildi, bir hukuk külliyâtı meydana geldi…”11.

İlk adı Leopolde Weiss olan Avrupalı âlim ve mütefekkir Muhammed Esed’e (v. 1992) ait şu ifadeler de söz konusu mukayeseyi desteklemesi bakımından önem arz eder:

“Eğer Hz. Muhammed (s.a.v.) de Hristiyan rahiplerin izinden giderek insanları sadece Allah’a inanmaya, ebedî kurtuluş için ona duâ etmeye ve kişisel işlerinde ölçülü davranmaya çağırsaydı, elbette ki şimşekleri o kadar üzerine çekmezdi. Ama o hiçbir zaman Allah’ın hakkını Allah’a, Kayzerin hakkını Kayzere bırakan Hristiyani ikiyüzlülüğe tevessül edip, mesajını sadece iman, züht ve kişisel ahlâkla sınırlandırmadı. Hem bunu nasıl yapardı? Allah ona, “Ey Rabbimiz bize bu dünyada da iyilik ver, öte dünyada da” diye duâ etmesini buyurmuyor muydu?”12.

Her iki âlimin vurguladığı müşterek nokta, İslâm’ın hiçbir zaman dini sosyal hayattan tecrit eden seküler dünya görüşünü; gönül ve vicdanlara hasredilme gibi pasif bir inanç anlayışını ve “gökyüzünün yeryüzüne müdahale etmemesi” gibi edilgen bir Yaratıcı tasavvurunu kabul etmediği gerçeğidir. Çünkü, söz konusu anlayış ve tasavvurun, Câhiliye devri insanının putperest mantık ve zihniyetiyle paralellik gösterdiği açıktır. Nitekim onların, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı (sizin yararınıza kendi koyduğu yasalara) kim boyun eğdirdi?” suâline “Allah” diyerek cevap vermeleri13 bunu gösterir.

Ayrıca İslâm, evrensel karakter taşıyan, iman, ibâdet ve ahlâkıyla bütünlük arz eden yegâne hayat dinidir. Bu yüzden de mensupları, madde ve mâna planında dünyanın gidişatından sorumlu olduklarından olup bitenler karşısında duyarsız kalmamalıdırlar. Allah’a hâlis kul ve en son Peygamber’e (s.a) ümmet olabilmek için, bu inanç ve kararlılık şartı aranmalıdır.

Bu nokta, ilim ve siyaset dehâsı Ömer b. Abdülazîz’in (v. 101/719), tâbiînden Adî b. Adî’ye (v. 120/737) yazdığı mektupta şu şekilde açıklanır: 

“İmanın farzları (farz amelleri), şerîatları (dinî akîdeleri), hududu (yasakları) ve sünnetleri vardır. Binâenaleyh, kim bunları ikmal etmek isterse, imanı tamamlamak istemiş olur. Kim bunları ikmal etmek istemezse, o da imanı tamamlamak istememiş olur. Şayet ben yaşarsam, bunları sizlere açıklayacağım ki hayata geçiresiniz. Şayet ben ölürsem, sizinle beraber yaşamaya pek de düşkün/hevesli değilim!”14.

Müslümanlık iddiasında bulunmasına rağmen, dini sosyal hayatın dışına iten, hata ve nisyân istilasına maruz kaldığından dünyevîleşen bir insan, cennet imkanından mahrum bırakılan şu tiplerin inanç, eylem ve davranış biçimleriyle kendini karşılaştırmak, test etmek ve gözden geçirmek zorundadır:

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Dünya hayatı da onları aldattı. Onlar, bu (hesap) günleri ile karşılaşacaklarını nasıl gözardı edip unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle gözardı edip unuturuz”15.

Dipnotlar: 1) Mülk 67/1-2. 2) En’âm 6/165. 3) Ahzâb 33/72. 4) En’âm 6/116. 5) Sâd 38/26. 6) Bkz. Râğıb, ez-Zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 25-26. Kur’an ve sünnet ahlâkı veya İslâm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü
« Posted on: 18 Nisan 2024, 21:24:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü rüya tabiri,İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü mekke canlı, İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü kabe canlı yayın, İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü Üç boyutlu kuran oku İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü kuran ı kerim, İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü peygamber kıssaları,İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşü ilitam ders soruları, İnsanın Varoluşu ve Seküler Dünya Görüşüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes