> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet  (Okunma Sayısı 481 defa)
27 Eylül 2010, 21:45:28
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Eylül 2010, 21:45:28 »



İnsan Kaynaklı Hoşgörü ve Hürriyet

Dünyamız globalleşiyor, iki kutuplu dünyamız tek kutuplu oldu. Bunun getirdiği siyasi, kültürel sıkıntılar, genel ölçekte dünyayı etkiliyor. Böyle bir zamanda genel anlamda ülkelerin, küçük ölçekte de insanların birbiriyle daha samimi ve dostane ilişkiler kurmasında zaruret var. Yazımız, hoşgörünün tesisinde Kur’ân eksenli çözüm teklif ediyor.

Her şeyden önce daima aynı kalan, asıl itibariyle hiçbir zaman değişmeyen ve Kur’ân-ı Kerîm’le olgunluk zirvesine ulaşan vahiy kaynaklı evrensel dine, bizzat Allah Teâla tarafından İslâm adı verilmesi bile bu dinin ne derece müsamaha ve hoşgörü dini olduğunu anlatması bakımından son derece önemlidir. Zira sözlükte İslâm; emniyet, güven, boyun eğme, itaat, ihlas, samimiyet, doğrudan ayrılmamak, şaşırmadan yolun ortasından yürümek gibi anlamlarının yanında, hoşgörü ile doğrudan alakalı; sulh, barış, anlaşma, uzlaşmagibi anlamları da ihtiva etmektedir.

Başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere diğer bütün semavî kitapların insanlığa tebliğ edilmesi, varlığın sahibi yüce Allah’ın varlık içinden seçerek, bu semavî kitaplarla ve ilâhî elçiler aracılığıyla insana hitap etmesi, insanoğlunu muhatap kabul etmesi de başlı başına insana verilen değerin açık ve net bir göstergesidir.

Evrensel İslâm’ın en son ve en mükemmel şekli ile insanlığa tebliğ edildiği ilâhî mesaj Kur’ân-ı Kerîm de birçok âyetleriyle insana verilen değeri, insanın varlık içindeki üstün konumunu gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu husus Kur’ân’ı okuyan ve tetkik eden herkes için inkâr edilemez bir gerçektir. Vakıanın da tasdik ettiği gibi Kur’ân’a göre insanoğlu; mükerrem, şerefli, ikrama en çok mazhar kılınan bir varlık olarak yaratılmış ve varlıkların pek çoğundan üstün kılınmıştır. İster maddî şekil veya yüz güzelliği (fizyolojik açıdan) olsun, ister manevî özellikleri, fıtrî yetenekleri bakımından olsun; varlık içinde en üstün, en güzel yaratılış insana verilmiştir. Yiyeceklerin en güzeli ve en temizleri de rızık olarak insana verilmiştir. Yer yüzünde ve göklerde olan herşey insan için yaratılmış, insanın hizmetine ve emrine sunulmuştur. Bütün bu ve benzeri üstün yaratılış özellikleri sebebiyle insanoğlu hilafete, yer yüzünde Allah adına tasarrufta bulunmaya memur ve izinli kılınmış, ondan bu dünyada adaleti, hak ve hukuku, güzel ahlâkı, gerçek insanlığı sergilemesi istenmiştir. İlim ve öğrenme kabiliyeti sebebiyle fıtrat olarak cinleri ve hattâ melekleri bile geçen bir konuma sahip olmuş, halifeliğine uygun bir hayatı gerçekleştirmesi için de gerekli bütün şartlar, imkân ve kabiliyet kendisine verilmiştir.

İnsan nevi söz konusu üstün konumuna rağmen yaratılan bir varlık olması hasebiyle ancak sınırlı bir ilme ve sınırlı imkânlara sahiptir. Diğer birçok varlıklardan farklı olarak belli bir sınır konulmayan duygular sahibi bir fıtratla beraber hem iyiye hem de kötüye meyledip ikisinden birini yapma kabiliyetine sahip oluşu sebebiyle de her an şerre düşmeye, günah işlemeye müsait bir yaratılışı vardır. Bununla beraber Allah Teâla insanı başıboş, kendi hâlinde bırakmamıştır. Yüce Allah’ın insanoğluna, şeytanla beraber yer yüzüne indirilme safhasında vaad ettiği gibi her zaman elçileri vasıtasıyla ilâhî hidayet rehberi göndererek insanlığa hidayeti, doğruyu göstermiştir ki, bu da insana gösterilen paha biçilmez bir lütuf ve rahmetin başka bir göstergesidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın haram kıldığı bir cana kıymayı kesin olarak yasaklaması, hattâ bir can karşılığı yahut yer yüzünde bir fesat çıkmasından dolayı olmaksızın birini öldürmeyi âdeta bütün insanlığı katletmiş gibi sayması, tam aksine bir insanın hayatının kurtarılmasını da bütün insanların hayatının kurtarılması gibi göstermesi, İslâm Dini’nin anayasası hükmündeki bu yüce kitabın insana verdiği yüksek değeri göstermesi bakımından fevkalâde önemlidir.

Hz. Peygamber (sav) de insanın dokunulmazlığı konusunda, Veda Hutbesi’nde şu tarihî ifadelere yer vermiştir:"Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir (dokunulmazdır); her türlü tecavüzden korunmuştur."

İlmî kaynaklar ve yaşanan tarih bize gösteriyor ki, temelini Kur’ân ve Sünnet’in teşkil ettiği İslâm Hukuku’nun gelmesiyle, daha önce var olan ilkel hükümler ortadan kaldırılmıştır. Aristo’nun "İnsanlar iki grup hâlinde doğarlar; birisi hizmet edilenler yani hürler, diğeri ise hizmet edenler yani hizmetçiler ve köleler" sözünden ilham alan Batı Medeniyeti yerine, insanı ahsen-i takvîm suretinde yaratılmış ve yer yüzünde Allah’ın halifesi, mükerrem bir mahluk olarak gören İslâm Medeniyeti tesis edilmiştir.

İslâm’da insanlar hukukta, kanun önünde de eşit sayılmışlardır. İslâm nazarında her insan Allah’ın kuludur ve hepsi aynı tabiî haklara sahiptir. İslâmiyet sınıf farklarını kaldırmış ve bu farklara dayanan bütün gurur ve kibirleri kırmıştır... Hangi ırka, hangi sınıfa mensup, hangi mesleğe, hangi rütbeye sahip olursa, olsun her insan, insan olmak bakımından birtakım eşit haklara sahiptir. Ancak Allah katında insanlardaki üstünlük ölçüsü sadece takva kabul edilmiştir. Hz. Peygamber (sav) de söz konusu gerçekleri Veda Hutbesi’nde şöyle ifade buyurmuşlardır: "Ey insanlar! Rabbiniz bir, ceddiniz birdir. Hepiniz dem’den türemiş bulunuyorsunuz. dem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en mükerrem ve makbul olanınız, O’ndan korkup çekineninizdir. Arab’ın Arap olmayan üzerinde herhangi bir üstünlüğü yoktur; varsa bu, takva yönündendir..."

Bu ve benzeri İslâmî prensipler neticesidir ki, Hz. Peygamber’den bu yana İslâm devletlerindeki başkan ve yöneticilerin hepsi hukuk önünde sıradan vatandaşlar gibi eşit sayılmışlardır. Hukuk önünde âmir ile memur, zengin ile fakir, soylu ile halktan birisi, akraba ile yabancı bir kabul edilmiştir. İslâm Tarihi konu ile ilgili sayısız örneklerle doludur.


İslam'da inanma hürriyeti o kadar kesindir ki, peygamberlerin bile iman konusunda zorlama yetkisi yoktur.




Bizzat Asr-ı Saâdet’te vuku bulan bir hırsızlık olayı karşısında Resûlullah’ın takındığı tavır ve kararlı ifadeleri bu konuda en çarpıcı bir örnektir. Olay şöyledir: Mahzûmî’lerden bir kadın her nasılsa hırsızlık yapmış, Kureyş ileri gelenleri eşraftan birine mensup olan bu kadının ceza görmeyerek affedilmesini istemişti. Bu amaçla Hz. Peygamber’in (sav) çok sevdiği Üsame’yi kendisine şefaatçi göndermişlerdi. Hz. Peygamber, Üsame’ye şu cevabı vermişti:

"Ey Üsame! Sen Allah’ın kanunlarını tadil etmek mi istiyorsun?... Önceki milletler de tarafgirliklerinden dolayı helâk olmuşlardır. Onlar fakirler üzerinde en şiddetli cezaları tatbik ederler, nüfuzlu ve zengin olanları cezadan kurtarırlardı. Allah’a yemin ederim ki: Kızım Fatıma da hırsızlık etseydi onun da elini keserdim."

Hz. Ömer (r.a)’in hilafeti döneminde Mısır valisi olan ‘Amr b. el-s’ın bir oğlu, Mısır yerlilerinden bir Kıbtî’yi haksız yere dövmüştü. Şikâyet üzerine Hz. Ömer, Hz. Amr’ın yanında ve herkesin önünde aynı Kıbtî’nin eliyle kamçılattırmış ve vali baba ile oğluna hitaben: "Analarından hür doğdukları hâlde insanları ne zamandan beri köle kıldınız." diyerek azarlamıştır.

Yine Hz. Ömer (r.a) döneminde Sûriye’nin kalburüstü reislerinden prens mertebesindeki Cebele b. el-Eyhem el-Gassânî Müslüman olmuştu. Kâbe’yi tavaf ederken biri kazara onun harmanisine basınca Cebele dönüp adama bir tokat attı. Adam da ona bir tokatla mukabele edince Cebele çok hiddetlendi. Hz. Ömer’e giderek şikâyette bulundu. Halife hikâyeyi dinledi ve bunu hak ettiğini söyledi. Hayretten ağzı açık kalan Cebele çok yüksek bir aileye mensup olduğunu, onlara kabaca davrananın, kim olursa olsun ölümle cezalandırıldığını söyleyince, Hz. Ömer, bunun cahiliye devrinde böyle olduğunu, ancak İslâm’ın insanlar arasında seviye farkı gözetmediğini bildirdi. Cebele, eğer İslâm asillerle avam arasında hiçbir fark gözetmiyorsa İslâmiyet’e veda edeceğini söyledi ve o zaman Bizans İmparatorluğu’nun merkezi olan Kostantiniyye’ye (bugünkü İstanbul) kaçtı. Tabiatıyla Hz. Ömer hiçbir prens için İslâm’ın kanunlarını değiştirecek değildi.
İslâm Tarihi’nde tarafsız adalet örneklerinden birisi de bizzat Hz. Ömer’in ailesi içinde vuku bulan olaydır ki, oğlu Ebu Şahme bir gün şarap içmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer onu bizzat kendi eliyle ve seksen kamçı darbesiyle cezalandırmış, neticede delikanlı duyduğu mahcubiyet ve acıdan ölmüştü.

İslâm Tarihi’nde sayısız örneklerini bulabileceğimiz bu ve benzeri olaylar gösteriyor ki,İslâm nazarında her insan Allah’ın kuludur. Kanun önünde eşit haklara sahiptirler.
Ancak İslâmiyet insanlar arasında insan olarak eşitlik prensibini kabul etmekle beraber, şahsî meziyet, ilim ve rütbece aşağı tabakada olanın daha yukarıdakilere yapması gereken hürmeti de kaldırmış değildir. İslâm dini bir taraftan böyle bir eşitlik tesis ederken diğer taraftan büyüklere ve "Evliya-i Umûr" dediğimiz amirlere ve idarecilere itaatin vacip olduğunu da en kesin bir ifade ile bildirmiştir. Allah’a ve Peygamber’e itaatin yanında onları da zikretmiştir.


İslâm Ahlâk Dinidir

İslâm hoşgörü dini olduğu gibi aynı zamanda bir ahlâk dinidir. Müslümanlık ahlâk demek, Müslüman da en olgun ve en faziletli bir insan demektir. İslâm’ın mü’mine yüklediği ahlâkî vazifelerin hepsi imanla yakından ilgilidir. İnancın temeli olan tevhidle alakalıdır. İslâm’da ahlâkî görevlerle imanı birbirinden ayırmak mümkün değildir.

İslâm’da ahlâkî hiçbir emir yoktur ki, dinin esas...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet
« Posted on: 26 Nisan 2024, 15:49:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet rüya tabiri,İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet mekke canlı, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet kabe canlı yayın, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet Üç boyutlu kuran oku İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet kuran ı kerim, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet peygamber kıssaları,İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet ilitam ders soruları, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes