> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2  (Okunma Sayısı 547 defa)
27 Eylül 2010, 21:47:24
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Eylül 2010, 21:47:24 »



İnsan Kaynaklı Hoşgörü ve Hürriyet 2

Batılılar nazarında İslamiyet

İslâm bazı Avrupalı yazarların iddia ettiği gibi diğer dinlere karşı lâkayt; Müslüman da enaniyeti sebebiyle Müslüman olmayan birisinin dalalete düşmesi veya hidayete ermesi, said veya şaki olması, Cennet’e veya Cehennem’e gitmesi karşısında sorumsuzluk sergileyen bir tavır içinde asla değildir. Aksine İslâm, diğer bütün dinlere mensup olanları ve bütün insanlığı daima hakka, iyiliğe, hidayete çağırmıştır ki, tarihin her devrinde aynı olan, değişmeyen bu çağrı (davet) karakteri İslâm’ın en belirgin özelliği olmuştur. Çünkü İslâm’da davet, hakkı tebliğ görevi farzdır. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâla, Peygamber’ine; "(Ey Peygamber!) Sen kâfirlere itaat etme ve onlara karşı Kur’ân’la bütün gücünü kullanarak mücâdele et" âyetiyle Kur’ân mesajını insanlığa ulaştırmasını ve bunu yaparken de son derece gayret sarfetmesini, en güzel bir yolu seçmesini emretmektedir. Yine Kur’ân, "Allah’a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?" âyetiyle de inananları söz konusu çağrıyı yerine getirmeye teşvik etmektedir. Hattâ insanlığın kurtuluşunu bu tebliğ ve davet görevini yerine getiren iman erlerine bağlamaktadır ki; "Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk oluşsun. İşte asıl kurtuluşa erenler bunlardır." ve "İnsan muhakkak hüsrandadır. Ancak iman eden, güzel işler yapan ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler böyle değildir." âyetleri bu gerçeği açıkça ifade etmektedirler.

Diğer taraftan birçoklarının iddia ettiği gibi İslâm; kendisinden olmayan insanları kılıçtan geçirmeyi esas kabul eden, şiddet taraftarı veya kana susamış bir din değildir. Bütün insanlara Müslüman olmayı farz kılıp Dünya’da yegâne din İslâmiyet olsun gibi bir gaye de gütmemektedir. Böyle bir gaye Kur’ân felsefesine ve İslâm’ın değişmez çizgisine aykırıdır. İslâm Tarihi’ne bakıldığı zaman yer yüzünde tek bir dini hâkim kılmak için yapılan her türlü iyi niyetli gayretin sonuca ulaştırmayan gayretler olacağını, hattâ böyle bir gayretin Sünnetullah’a karşı koyma ve lemlerin Rabbı’na karşı âdeta bir direnme olacağını tecrübe ile öğrenenlerin ilki şüphesiz Hz. Peygamber (sav) olmuştur. Çünkü O, peygamberliğinin ilk yıllarında İslâm’a, Kur’ân’a olan samimi ve hâlis imanı sebebiyle herkesin, en azılı inkârcı ve müşriklerin bile iman etmesini, İslâm olmasını arzu etmekte idi. Ancak Allah tarafından böyle bir arzunun gerçekleşmesinin imkânsız olacağına dair müteaddit defalar ikaz ve uyarılara muhatap kılınmıştır. Konuyla ilgili olarak, "Eğer Rabbın dileseydi, insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa işte ihtilaf edip durmaktadırlar."

"Ne kadar istersen iste, insanların çoğu iman etmez." "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunan herkes, topyekün iman ederdi. Hal böyle olunca sen insanları mü’min oluncaya kadar zorlayıp duracak mısın?" "(Ey Muhammed!) Sen, sevdiğin kimseye hadayet edemezsin. Fakat Allah dilediğine hadayet eder..." "İman etmiyorlar diye neredeyse kendini mahvedeceksin." gibi âyetleri hatırlamak, bu kesin gerçeği anlamak için yeterli olacaktır.


Eğer Allah İsteseydi

Allah Teâla’nın insanlar için din ve inanç konusundaki kanunu -imtihan sırrının gereği olarak- bu olunca, Kur’ân’ın açık ve kesin diğer bir kaidesi olan ve âyet-i kerîmede "Dinde zorlama yoktur." şeklinde ifadesini bulan inanma hürriyeti kaidesi doğmuştur.

Az önce meallerini verdiğimiz âyet-i kerîmelerden açıkça anlaşıldığı gibi ilâhî takdir gereği "İnsanlar arasındaki ihtilâflar daima var olacaktır." Binaenaleyh vicdanları baskı altında tutmak ve inanma hürriyetini engellemek bir yana, İslâm; bu hürriyetin gelişmesine mani olup onu güç durumda bırakanlara şiddetle muhalefet etmiştir. İşte din hürriyetine engel teşkil eden güçleri ortadan kaldırmak gibi yüce bir fikir, İslâm mücahitlerinin yegâne ilham kaynağı olmuştur.

Kur’ân’ın insanlığa tanıdığı inanma hürriyeti ile ilgili olarak şu noktayı da unutmamak gerekmektedir. O da şudur ki, şayet Allah Teâla dileseydi melekleri, canlı ve cansız bütün varlıkları emirlerine, fıtratlarına uygun bir çizgide hayat sürmeleri için ister istemez boyun eğdirdiği gibi; insanları da şüphesiz yaratılış gayelerine uygun olarak tevhide, bir Allah’a inanıp, O’na boyun eğmeye, O’nun dini istikametinde yaşamaya mecbur bırakabilirdi. Muhakkak ki, Allah (cc), varlığın sahibi olarak bunu yapmaya da kadirdir. Ancak insanın yaratılış hikmetine binaen yüce Allah böyle bir şey yapmamış, yapmayı da irade etmemiştir. İnsanlığı din ve inanç konularında hür bırakmıştır. Çünkü hürriyet mefhumu insanla ilgili değerlerin en başta gelenlerinden birisidir.

Din ve inanç konularındaki hürriyet gibi, genel anlamdaki hürriyetin de; insanın maddî-manevî gelişme ve olgunlaşmasında, fert ve toplum olarak şahsiyet kazanmasında, huzur ve mutluluğa ermesindeki önemli rolü inkâr edilemez. Çünkü hürriyet, rekabet ve yarış hislerini uyandırarak insanları harekete, gayret ve çalışmaya sevketmektedir. Böylece insanın duygu ve kabiliyetleri gelişerek maddî ve manevî sahalardaki terakkinin gerçekleşmesini netice verir.

Hürriyet ortamında insanlar çalışma ve gayretlerine göre maddî sahadaki hak ettikleri farklı konumlara layık görülürken; manevî, dînî sahada da yine gösterdikleri gayret ve yaptıkları hayırlı işlerine göre Allah katındaki daimi konumlarına, farklı derecelerine oturtulurlar. Böylece insan için bu âlemde açılmış olan imtihan sırrı da gerçekleşmiş olur.

Tabiatıyla burada asıl bizi ilgilendiren din ve inanç konusundaki hürriyettir. Şayet insanlar bu anlamda hür olmasalardı, ya hepsi cebren küfre düşürülerek zulme, adaletsizliğe uğramış olacaktı, ya da cebren bütün insanlık Allah’a inanmaya zorlanarak farklı ruhlar, kabiliyetler ve farklı gayretler eşit sayılmış olacaktı ki, netice itibariyle haksızlık ve adaletsizliğe sebep olacak, imtihanın bir anlamı kalmayacaktı. Tabiatıyla mesuliyetin de bir anlamı kalmazdı. Bu da Ahsen-i Takvîm suretinde yaratılıp kemâle yükselmede melekleri bile geçebilecek, düşüşte Esfel-i Safilin’e (aşağıların en aşağısı bir mertebeye) veya hayvanlar seviyesine hattâ hayvanlardan da aşağı mertebelere düşebilecek kabiliyet ve donanımdaki insanın yaratılış hikmetini anlamsız hâle getirecekti. Böyle bir anlamsızlık da şüphesiz her türlü noksanlıktan ve abesiyetten münezzeh olan Allah’ın isim ve sıfatlarına ters bir tezahür olurdu ki, Allah Teâla için böyle bir durumun düşünülmesi muhaldir.

Bu sebepledir ki, insan için inanma hakkı en derin rûhî bir ihtiyacın ifadesi ve vicdanımızın hakkıdır. Böyle olduğu içindir ki, buna "vicdan hürriyeti" de denir. Buradan da şunu anlıyoruz ki, Avrupa’da ancak 17. yüzyılda felsefî bir sistem olarak çıkan "Laiklik" prensibi ve onun sonucu olan din ve vicdan hürriyeti, İslâm dünyasında çok daha önce uygulamaya konulmuştur. Daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi Kur’ân-ı Kerîm’de din ve vicdan hürriyeti ile alâkalı pek çok âyet-i kerîme bulunmaktadır.

Meselâ bunlardan; "Biz onu, Kur’ân olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, sûre sûre) ayırdık; ve yine onu peyderpey indirdik. (Ey Muhammed!) De ki; siz ona ister inanın, ister inanmayın ..." "(Ey Muhammed!) De ki, hak Rabbınızdan gelmiştir. Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin..." mealindeki âyetler de inanç hürriyetini göstermektedir. Ancak gerek Kehf sûresindeki kısmen mealini verdiğimiz âyetin devamında ve ondan sonra gelen 30. âyet-i kerîmede ve gerekse Kur’ân’ın diğer birçok âyetlerinde imanla küfürden ibaret her iki çizginin mutlaka tabiatlarına uygun bedellerinin olacağı da ısrarla hatırlatılarak insanlık uyarılmaktadır.

İslâm’da inanma hürriyeti o kadar kesindir ki, peygamberlerin bile iman konusunda zorlama yetkisi yoktur. Binaenaleyh bir rahmet peygamberi olarak Hz. Peygamber (sav); kâfirlerin, müşriklerin veya genel olarak bütün insanların iman etmesini şiddetle arzu edip hırs gösterdiğinde veya onların inkârda ısrar etmelerine üzüldüğünde, kendisinin sadece tebliğle ve insanları uyarmakla mükellef olduğu, onların inkârlarına üzülerek kendisini harap etmemesi gerektiği açıkça hatırlatılmış, defalarca uyarılmıştır.

İnsanlık tarihinde vahiy kaynaklı dinin tebliğinde, temel prensipler itibariyle ve özde aynı olan evrensel İslâm’ın insanlığa ulaştırılmasında bütün peygamberlerin konumu aynıdır. Hepsinin görevi sadece Allah’tan aldıkları vahyi en güzel bir şekilde insanlardan herhangi bir ücret beklemeden insanlığa ulaştırmalarıdır. Yoksa insanlar istemediği hâlde vahyi zorla kabul ettirmek değildir. Bütün devirlerde insanlık ilâhî vahyi kabul edip etmeme konusunda hür bırakılmıştır.

Ancak burada şunu da açıklıkla belirtmek gerekir ki; İslâm’da insanın her aklına geleni ve arzu ettiği herşeyi yapması demek olan "mutlak hürriyet" yoktur. İslâm’daki hürriyet mefhumu ile Batıdaki ve günümüzdeki hürriyet mefhumu çok farklıdır. Günümüz hak ve hürriyet beyannamelerinde hürriyet, "Başkasına zarar vermeyen herşeyi yapabilmektir." şeklinde tarif edilirken İslâmiyet 14 asır önce hürriyeti, "Ne kendisine ne de başkasına zarar vermemek şartıyla meşru dairede istediğini yapmaktır." şeklinde tarif etmiştir.1789 tarihli Fransız "İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi"nin dördüncü maddesinde yer alan ve Montesquieu’nun fikirlerinden mülhem olan Batılı hürriyet anlayışı ile İslâm Hukuku’ndaki hürriyet anlayışı arasında, görüldüğü gibi açık fark vardır.


Doç. Dr.İdris Şengül
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2
« Posted on: 25 Nisan 2024, 16:05:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 rüya tabiri,İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 mekke canlı, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 kabe canlı yayın, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 Üç boyutlu kuran oku İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 kuran ı kerim, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 peygamber kıssaları,İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2 ilitam ders soruları, İnsan kaynaklı hoşgörü ve hürriyet 2önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes