> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İnsan denilen muammâ
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsan denilen muammâ  (Okunma Sayısı 736 defa)
01 Kasım 2010, 22:49:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 22:49:52 »



İnsan Denilen Muammâ



Cenâb-ı Hak, imtihan maksadıyla yarattığı dünya hayatını zıtlar üzerine tesis etmiştir. Bu sebeple güzel de bulunacaktır, çirkin de; hayır da bulunacaktır, şer de… Bu dünyanın bir parçası olarak yaratılan ve bu tezatlar arasında kalan insanoğlu da, kendi nefsine yerleştirilen takvâ ve fücur, hayır ve şer duyguları arasında her ân imtihandan geçmektedir. Bu sayede kimileri gönül âlemini güzelleştirmekte ve hayra meyletmekte; kimileri de iç dünyasını çirkinleştirerek şerrin, yani kötülüğün bendesi hâline gelmektedir.

Mevlânâ Hazretleri, her insanın içinde mevcud olan bu farklı husûsiyetleri şu şekilde tasvir etmektedir:

“İnsanın iç dünyası bir ormana benzer. Orada hayır ve şerrin her çeşidi bulunur. Allâh’ın sana lütfu olan «Ona, Rû hum dan (kud re tim den bir sır) üf le dim» (el-Hicr, 29) âyetinden haberin varsa, bu ilâhî nefesten feyz alıyorsan, insan; yani ondaki bu karışık, acâyip duygu ve hissiyât karşısında uyanık ol!..

İnsanın hissiyat dünyasında kurtluk, domuzluk gibi nice hayvanın şahsiyet ve temâyülü ile temiz-pis, güzel-çirkin binlerce huy vardır. Bunların hangisi gâlip gelirse, insanoğlu, ona göre yönlenir şekillenir. İnsan varlığında hangi huy hâkimse hüküm, buyruk onundur. Bir mâden karışımında da altın, bakırdan fazla ise o karışım altın sayılır.

İnsanda an olur kurtluk gibi yırtıcılık zuhûr eder. Bir an olur, insan, ay gibi Yusuf yüzlü bir güzel hâline dönüşür. İyilikler de, kinler de gizli bir yoldan gönüllerden gönüllere gider. Hatta anlayış, bilgi, hüner; insandan, emri altında bulunan hayvanlara bile geçer.

Azgın, serkeş at, sahibinin hissiyâtına râm olarak rahvan yürümeye başlar. Ayı mutî olur. İnsanlardan köpeğe bir heves, bir arzu geçer de köpek, hizmetkâr olur ya av avlar, yahut çoban olur koyun güder, ya da bekçilik eder.

«Ashâb-ı Kehf»e sadâkat gösteren köpeğe onlardan bir hâl geçti ki, sonunda Kur’ânî bir ifâde kazandı.1 Lût ve Nûh -aleyhimesselâm- hanımlarına ise fâsıklardan hisler aktı, iç dünyaları karardı, zindana döndü ve cehennemlik oldular.2

İnsanın gönlünde zaman zaman birbirine zıt huylar baş gösterir. O insan bazen şeytan olur, bazen de zıddı olan melek!.. Bazen canavarlaşır, bazen de yoksula, yetime, çâresize gönlünü açan sıcak bir kucak olur.”
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de insanların muhtelif tabiatlarda yaratılmasının tâ Hazret-i Âdem’in hilkatinden başladığını beyân etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Allâh Teâlâ, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan ya ratmıştır. Bu sebeple Âdemoğullarının, o topraklara izâfeten bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz ve siyah, bir kısmı da bu renklerin karışımındaki bir renkte; bir kısmı yumuşak, bir kısmı sert, bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötü huylu olarak (yâni muhtelif istîdâd, husûsiyet ve karakterde) dünyâya gelmiştir.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 16; Tirmizî, Tefsîr, 2/2955; Ahmed, IV, 400)

Meşhur hadis âlimlerinden İbn-i Kayım el-Cevziyye, bu hâdîs-i şerifi şerh ederken, insan nefsinin hakikatini şöyle izah etmektedir:
“-Sübhânallâh! Nefiste iblisin kibri, Kâbil’in hasedi, Âd kavminin azgınlığı, Semûd kavminin tuğyânı, Nemrûd’un cür’eti, Firavun’un haddini aşarak Tanrılık iddiâsı, Hâmân’ın taşkınlık ve alçaklığı, Kârûn’un zulüm ve fesâdı, Bel’am’ın hevâsı, Ashâb-ı Sebt’in hîlekârlığı, Velid bin Muğîre’nin inadı ve Ebû Cehil’in cehâleti vardır.

Yine insan nefsinde hayvan hasletleri de vardır. Meselâ karganın hırsı, köpeğin aşırı iştihâsı ve oburluğu, Tâvûs’un kendini beğenmişliği, mayıs böceğinin necâsetle ülfeti, kelerin âsîliği, devenin kini, kaplanın sıçraması, aslanın cesareti, farenin fâsıklığı, yılanın zehir saçması, maymunun lüzumsuz ve lâubâlî hareketleri, karıncanın toplama ihtirâsı, tilkinin kurnazlığı, sırtlanın hileli uykusu…

Lâkin riyâzât ve mücâhede bütün bu menfî vasıfları ıslah edip insanı bu kötü hasletlerden kurtarır.” (İbn-i Kayyım el-Cevziyye, el-Fevâid, Beyrut 1986, s. 98)

Zîra âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“...Nef se ve ona bir ta kım kâ bi li yet ler ve rip de iyi lik ve kö tü lük le ri ni il hâm ede ne ye min ede rim ki, nef si ni kö­tü lük ler den arın dı ran (tez ki ye eden) kur tu lu şa er miş, onu kö tü lük le re gö men de zi yân et miş tir.” (eş-Şems, 7-10)
Tasavvufun en girift hakikatlerini büyük bir maharet ve rahat bir ifâdeyle dile getiren Yûnus Emre, insanın iç dünyasındaki med-cezirleri ne güzel şiire dökmektedir:

Hak bir gönül verdi bana, hâ demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdî olur, bir dem gelir giryân olur

Bir dem sanırsın kış gibi, şol zemherî olmuş gibi
Bir dem beşâretten doğar, hoş bağ ile bostan olur

Bir dem çıkar Arş üzere, bir dem iner tahte’s-serâ
Bir dem sanırsın katredir, bir dem taşar ummân olur

Bir dem cehâlette kalır hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere Câlinus u Lokmân olur

Bir dem gelir İsâ gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine Firavn ile Hâmân olur3

İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı bu tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan imanın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayatiyetlerini devam ettirirler.

Bu iki uç nokta arasında, her seviye ve mizaçta insanın yer aldığı toplum hayatı da, âdeta en mûnisinden en vahşisine kadar her türlü hayvanın barındığı bir ormana benzemektedir. Ki burada bulunan insanların kimi tilki gibi kurnaz, kimi sırtlan gibi yırtıcı, kimi karınca gibi muhteris bir mal biriktirici, kimi de yılan gibi zehir akıtıcıdır. O ormandaki mahlûkâtın kimi okşayarak ısırır, kimi sülük gibi kan emer, kimi önden güler arkadan kuyu kazar. Kimisi de tavşan ve kelebek vesâire gibi kendi hâlinde ve diğerlerine zararsız bir hüviyete sâhiptir.

Kendini mânevî bir terbiye ile nefsinin esâretinden kurtaramamış, dolayısıyla sağlam bir karakter inşâ edememiş bir insan, çevresindeki sefih huyların çemberi içindedir. Kiminde bir hayvanın, kiminde ise birkaç hayvanın karakteri hâkimdir. Üstelik, iç dünyâları sûretlerine ve davranışlarına da aksettiğinden, o karakterleri sezmek, gönül ehli için zor değildir.

Aslında birbirlerine zıt karakterlerin barındığı bir dünyada yaşamak, pek çetin bir imtihandır. Bu imtihanın bedeli ise Cennet ve Cemâlullâh’tır. Bu sebeple insanoğlu, bu imtihânı aşmaya mecburdur. Zîrâ dünya imtihânını geçerek ilâhî vuslata nâil olmak, aynı zamanda insanın yaratılış gâyesini teşkil eder. Bunun için de onun, kötü sıfatlardan sıyrılıp ulvî vasıflara ve faziletlere sahip olması, yani insanlık şeref ve haysiyeti ile yaşaması gerekir.

Âdeta her ferdi, bir hayvanın karakterine bürünmüş bulunan böyle bir toplum içinde yaşayan insanlar, her zaman dikkatli ve uyanık olmak zorundadırlar. Zira insan, her zaman kendisine yakınlık gösterip, onun hayır ve iyiliğini isteyecek sâlih ve sâdık insanlarla beraber olamaz. Sâlihlerin sohbetine sık sık devam etmiş tâlihli insanlar nâdiren varsa bile, onların birliktelikleri de zaman ve mekân şartları ile sınırlıdır. İnsanoğlu, hem böyle hayırhâh insanların nâdir oluşu ve hem de onlarla beraberliğinin sınırlı bulunması sebebiyle menfî karakterli insanlarla beraber nasıl yaşanacağını öğrenmelidir. Nitekim tarihî bir hakikat olarak Firavun’un sarayında yetişen Hazret-i Mûsâ ve yine isyankâr Firavun’un mü’mine hanımı Asiye vâlidemiz, yüksek takvâları sebebiyle, aslî hüviyet ve îmanlarını muhâfaza etmişlerdir. Geçtikleri pek çok bâdire ve meşakkatler, onların imanlarını zaafa uğratmamış, aksine takviye etmiştir.
Diğer taraftan içten ve dıştan devamlı sûrette menfî telkin ve tesirlere muhatap olan insanların, her an teyakkuz hâlinde bulunması gerekir. Aksi hâlde bu hususta gösterilen küçük bir gaflet ve başıboşluk, bazen beraberinde büyük maddî-mânevî felâketleri getirebilmektedir. Allâh’ın gadap ve rızâsının, kişinin hangi amelinin neticesinde tecellî edeceği belli olmadığı için, her hareketimizde bu nezâketi gözetmemiz şarttır.
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, evindeki kedisine bîgâne kalarak onun ölmesine sebep olan bir kadının, geç vakitlere kadar ibadetle meşgul olmasına rağmen cehennemlik olduğunu haber vermiştir. Bu misalde görüldüğü üzere, basit bir şey gibi görülen mahlûkâta karşı merhamet duygusunun dumûra uğraması, bir âbid insanın ayağını kaydırmıştır. Öyleyse insanın, Allah’ın vermiş olduğu imkân ve ihsanları, mahlûkâtın en küçüğünden en büyüğüne kadar gerektiği miktarda tevzî etmesi zarurîdir.

Son nefes teslim edilene kadar devam eden ömür safahâtı, kaygan bir zeminde araba kullanmak gibi tehlikeli bir yolculuktur. Bazen anlık gafletler, insanı, cennete bir karış mesafe kalmasına rağmen acıklı bir azâba götürebilmektedir. Tarihte bunun pek çok misâli vardır. Nitekim Kârun, bir zamanlar sâlih bir kul iken, zamanla alabildiğine zenginleşmiştir. Hatta Kur’ânî ifâdeyle hakkında:

“…Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı…” (Kasas, 76) buyrulmuştur.

Fakat bu mal ve servet, kendisine hayır ve huzur getirmemiştir. O, bu malın şükrünü îfa etmesi gerekirken malına güvenmiş ve o zenginliğe istinâd ederek Hazret-i Mûsâ’ya meydan okumaya cür’et etmiştir. Bu gurur ve şımarıklık ise, kendisini helâk etmiştir. (Bkz: Kasas, 76-82)
Yine Hazret-i Musa devrinde yaşamış Bel’am bin Baûrâ4 da, mânevî dünyasının zirvesindeyken hevâsına meyletmiş ve bu yüzden o da helâke dûçar olmuştur.

Kârun, servet ihtirasının şımarıklığında, Bel’am ise sahip olduğu pek çok mânevî nîmetlere rağmen hevâsının sarhoşl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsan denilen muammâ
« Posted on: 30 Nisan 2024, 10:11:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsan denilen muammâ rüya tabiri,İnsan denilen muammâ mekke canlı, İnsan denilen muammâ kabe canlı yayın, İnsan denilen muammâ Üç boyutlu kuran oku İnsan denilen muammâ kuran ı kerim, İnsan denilen muammâ peygamber kıssaları,İnsan denilen muammâ ilitam ders soruları, İnsan denilen muammâönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes