> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Tevbede acele etmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tevbede acele etmek  (Okunma Sayısı 880 defa)
01 Kasım 2010, 22:55:04
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 22:55:04 »



Tevbede Acele Etmek


“Ölüm gelmeden önce tevbe etmekte acele ediniz….”
(Münâvî, Feyzü’l-kadîr, V, 65)

Cenâb-ı Hak, insanoğlunu doğuştan hayra daha fazla meyilli olarak halketmiştir. Ancak, doğduğu andan itibaren yakın ve uzak çevresi, onun şekillenmesine tesir eder. Evlatlar, temiz fıtratlarıyla anne-babaya teslim edilen ilâhî emânetlerdir. Bu hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmiştir:
“(Ey Rasûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dîne, Allâh in sanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir! Allâh’ın ya ratışında değişme yoktur! İşte dosdoğru din budur; fakat in sanların çoğu bilmezler.” (er-Rûm, 30)
Ebeveynin, böyle temiz bir fıtratla yaratılıp kendisine emânet edilen yavrularını, hayır-hasenat ile tezyin etmeleri zaruridir. Onlar, ellerine teslim edilmiş bu ilâhî emânetleri, iyilik ve güzelliklerle bezeyebilecekleri gibi günah ve kötülüklere de alıştırabilirler. Bu hakikati Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle ifade buyurmuşlardır:
“Her do ğan ço cuk, İs lâm fıt ra tı üze re (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir şekilde) do ğar. Da ha son ra ana-ba ba sı onu (inanç la rı na gö re) ya hris ti yan, ya ya hû dî ya da me cû sî... ya par.” (Müs lim, Ka der, 22; Buhârî, Cenâiz, 92)
Her insanın iç âleminde müsbet ve menfî temâyüller bir arada bulunmaktayken, insanın doğuşta hayra daha fazla meyilli olması çok hikmetlidir. Bu özellik, öncelikle Allah Teâlâ’nın rahmetinin gazabını geçmesinin kulları üzerindeki bir tecellîsidir. Diğer taraftan yine bu hadîs-i şerîf, hâricî şartların ve toplumun, çocukluk çağındaki insanlara ne kadar çok tesir ettiğini göstermektedir. Öyle ki, o ilk çocukluk yıllarındaki sâfiyet, berraklık ve temizlik dikkatle korunmadığı takdirde zamanla kirlenmeye ve yok olmaya başlar.
Bu sebeple çocuğun eğitimi öncelikle anne kucağında başlar. Annenin ağzından çıkan her kelime, çocuğun şahsiyetine konulan bir tuğla mesabesindedir. Anne yüreği, çocuğun eğitim gördüğü bir sınıftır. Bir Arap atasözünde dendiği gibi, “el-Ümmü medresetün: Anne bir mekteptir.” Şefkatin en büyük menbaı, analardır. Ana terbiyesinden mahrum çocukların terbiyesi güçleşir. Yüksek karakterli kişiler daha çok, sâlihâ annelerin yetiştirdiği evlatlardır.
Böyle sâlih ebeveynin terbiyesinde büyüyen çocukların ilk öğrendikleri davranışlar, tekrar ede ede alışkanlıklar hâline dönüşür. Ama kötü bir âile veya toplum içinde büyüyen çocuklarda da kötü alışkanlıklar yeşermeye başlar. Sonuç olarak bu alışkanlıklar, insanı belli bir kalıba sokar ve artık insan, tekrar edegeldiği bu alışkanlıkların esâreti altında yaşamaya başlar.
Mevlânâ Hazretleri, mânevî dünyadan uzaklaşarak süflî arzularla dolan kimselerin hâlini bir hikâye tarzında şöyle tasvir etmektedir:
“Tatlı sözlü, fakat sert huylu adamın biri yol üstüne dikenli çalı dikmişti. Yoldan geçenler onu ayıpladılar;
“–Bunları sök at.” dediler.
Fakat o ihmal etti ve onu sökmedi. O dikenli çalı, her an biraz daha büyüyor, çoğalıyordu. Halkın ayağı, diken yarası ile kanlara bulanıyordu. Geçenlerin elbisesi dikenlerden yırtılıyor, yalın ayak gezen yoksulların ayakları paramparça oluyordu. Bir Hak dostu o adama;
“–Bunları sökmelisin!” diye emir verince, o:
“–Evet, sökerim.” dedi. Fakat “Yarın, öbür gün sökerim!” diye ihmal etti… Bu müddet içinde de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi. Yine Hak dostu olan kişi ona:
“–Ey vaadini yerine getirmeyen, sözünde durmayan kişi!.. Beri gel, söz verdin, sürüncemede bırakma! Vazifeni yerine getir, artık daha fazla ihmal etme!.. (Helâke yaklaşıyorsun!..)” dedi
Çalıyı diken adam:
“–Merak etmeyin, sökerim.” dedi.
O Hak dostu:
“–Çabuk ol, işi savsaklama, vaadini yerine getir!” diye nasihat etti. “Sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama, şunu iyi bil ki, gün geçip git tikçe o dikenler daha çok artıyor, kuvvetleniyor. Onu sökecek olan sen de ihtiyarlıyorsun, güçten kuvvetten düşüyorsun. Şunu bil ki, diken güçlenmede, boy atmada; diken sökecek kişi olan sen ise ihtiyarlamaktasın; gü cün kuvvetin de devamlı eksilmede... Çabuk ol, vaktini boşa geçirme... Kendi helâkini hazırlama!...”
Hikâyede mecâzî olarak ifade edilen dikenler, insandaki benlik, bütün nimetleri kendinde toplama hırsı, israf çılgınlığı ve her çeşit günah ve kötü alışkanlıklardır. Bu günahlar, farkında olmadan insanın rûhânî hayatını zedeleyerek onda merhametsizlik, duygusuzluk, Allah’ın mahlûkâtına hizmetten uzak kalmak ve kendini beğenme (ucub) gibi menfî hâllere sevk eder. Bu ise, insanın kalbinin mânen ölüm hastalığına yakalanması demektir. Kalbin günah dikenlerinden kurtuluş yolunun ancak takvâ ile olduğunu şu misal ne güzel ifade eder:
Hazret-i Ömer, bir gün Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh-’a takvânın ne olduğunu sormuştu. Übey -radıyallâhu anh- ona:
“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” dedi.
Hazret-i Ömer:
“–Evet, yürüdüm.” karşılığını verince bu sefer:
“–Peki, ne yaptın?” diye sordu.
Hazret-i Ömer de:
“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün gücümü sarf ettim.” cevâbını verdi.
Bunun üzerine Übey bin Kâ’b şöyle dedi:
“–İşte takvâ budur.” (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)
Takvâ, insanın kendi fânîliğini unutmamasıdır. Zira ham nefsin mayasında fânîliğe isyan vardır. O nefis, sonsuzluğun seyyâhı olmak ister. Dünyadaki fânî hayatın kabına sığamaz. Ebedîliğin hasretiyle fânilikten kaçış hâlindedir. Bu yüzden fânîliği hatırlatan ölüm, nefsin gözünde korkunç hâle gelir. Aklın ve kalbin icabı ise, kuru bir ölüm korkusu yerine, nefsânî arzuları bertaraf edip amel-i sâlihlerde bulunarak ölümü güzelleştirmektir.
Kelâm-ı kibârda buyrulur:
“–Dünyadan ebedîlik isteme, kendinde yok ki, sana versin!..”
Hazret-i Ömer de, dünyanın gerçek yüzünü ifade eden ve bu fânî dünyada hür yaşamanın yolunu gösteren hikmetli kelâmlarında:
“–Dünyaya az meylet ki, nefsinin esaretinden kurtulup hür yaşayasın!..” buyurmaktadır.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, günahlar, cennet yasaklarıdır. İnsan bu hatalarını artırdıkça, cennete girme imkânı da daralmış olmaktadır. Bu yüzden hatalardan vazgeçilecek, yeni ve güzel amel-i sâlihler edinilecek mevsim, gençlik devridir. Zira gençlikte Allah’a yaklaşmak, hem daha kolay, hem de daha bereketlidir. Fakat bu hususta da aceleci olmak ve hayırlı niyet ve amelleri tehir etmemek gerekmektedir. Çünkü ömür kısa, vakit ise hızla tükenmektedir. Nitekim:
“«Yarın» diyenler helâk oldu!..” buyrularak nefsin en büyük tuzaklarından biri olan erteleme ve ihmal etmeye dikkat çekilmiştir.
İnsanın ölümü sık sık ve derin olarak tefekkür etmesi de, tevbenin kıvamını arttırır.
İmam-ı Rabbânî Hazretleri buyurur:
“–Ölmek felâket değildir, asıl felâket öldükten sonra başa gelecekleri bilmemektir.”
Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh- de:
“–Dünya arkasını dönmüş gidiyor, âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var. Sizler âhiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok.” buyurmaktadır.
İnsanın kötü alışkanlıklar edinmesinde, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, çevresinin çok büyük bir rolü vardır. Zira insanlar, bulundukları ortama göre şekil alırlar. Kötü çevrenin tesiriyle başlangıçta tedirgin bir şekilde ilk hatalarını işleyen insanlar, bu konuda bir ikaz veya mânî ile karşılaşmadıkları müddetçe, işlediği günahlar kulağa hoş gelen bir mûsikî gibi onları gaflete dûçar ederek mânevî dünyalarını hüsrana uğratır.
Bu yüzden insanlar; sahip oldukları akıl, irâde ve gönül dünyalarının rûhânî ahengi içinde menfî ortamlardan uzaklaşmazlarsa, kalbler, yavaş yavaş o ortamın rengine boyanmaya başlar. Bu hususta Gazâlî Hazretleri:
“–Gâfillerle zihnî yakınlık, zaman içinde kalbî ünsiyete döner. Bu da kişinin helâkine sebep olur.” buyurmaktadır.
İnsan kelimesinin kökü, ünsiyet ile alâkalıdır. Bu sebeple insanoğlunun kalbî hayatı da içinde bulunduğu toplumun seviyesine göre, ya rûhâniyete mazhar olur veya harâbe hâline döner.
Netice olarak kurtuluş yolu samimi ve amel-i sâlihlerle takviye edilen bir istiğfardan geçer. Lâyıkıyla tevbe edebilmek, ancak kalbin seviyesine bağlıdır. Zîra Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“–Günah işlemekten vazgeçmek, tevbe ile uğraşmaktan daha kolaydır.” buyurmuştur.
Ezcümle tevbede dikkat edilecek hususlar da şunlardır:
İlk olarak yapılan hataların farkına varılmalıdır. Zira nefis ve şeytan, insana yaptıklarını süslü ve güzel gösterir. Bir kötülük baştan kerih gelse bile, tekrar ede ede basitleşir ve insana normal gelmeye başlar. Bu yüzden öncelikle yapılacak şey, iyi ile kötünün farkına varmaktır.
Bu hususta insanın, bizzat hatanın küçük veya büyük olmasından ziyâde kime karşı yapıldığına dikkat etmesi gerekir. Kendisine sayısız nimetler veren Rabbine karşı unutkanlık, isyan ve nankörlükte bulunmak, elbette hataların en büyüğüdür. Öyleyse küçük-büyük farkında önce, kendisini her ân gözeten, her türlü ihtiyacını karşılayan Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluk ve itaatteki durumumuz daha ehemmiyetlidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir müminin günah karşısındaki sıkıntısını şöyle ifade buyurur:
“Mü’min, günâhını şöyle görür: O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. «Dağ üzerine düşer mi?» diye korkar durur. Fâcir (günahkâr) ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” (Buharî, Deavât 4; Müslim 3)
İkinci olarak, hatalardan dolayı pişmanlık duyulmalıdır. Sadece dil ile tevbe etmek veya pişman olmak yeterli olmaz. Samimî ve bir daha yapmamak üzere derin bir pişmanlıkla tevbe edilmesi gerekmektedir. Zira âyet-i kerimede buyrulur:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tevbede acele etmek
« Posted on: 30 Nisan 2024, 08:42:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tevbede acele etmek rüya tabiri,Tevbede acele etmek mekke canlı, Tevbede acele etmek kabe canlı yayın, Tevbede acele etmek Üç boyutlu kuran oku Tevbede acele etmek kuran ı kerim, Tevbede acele etmek peygamber kıssaları,Tevbede acele etmek ilitam ders soruları, Tevbede acele etmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes