> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İnfak Medeniyeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnfak Medeniyeti  (Okunma Sayısı 730 defa)
05 Kasım 2010, 14:45:26
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 05 Kasım 2010, 14:45:26 »



İnfak Medeniyeti

Ahmet Taşgetiren


İnsan, İslâm dairesine bir "kelime-i şehadet"le girer. Ondan sonra İslâm içinde kişiliği inşa yolculuğu başlar.

Müslüman şahsiyetinin, tıpkı, namaz gibi, oruç gibi olmazsa olmaz değerlerinden birisi, infak etme-verme hassasiyetine sahip olmasıdır.

Kur'an'ın ikinci suresinin ilk âyetleri içinde, "iyi Müslüman" diye niteleyebileceğimiz "müttekî"lerin temel özellikleri arasında, gaybe iman etmek ve namaz kılmakdan sonra "kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler" ifadesiyle "infak" sayılır.

Burada infak, "verilen rızık"la bağlantılanmıştır. Yani "vereceğiniz, zaten size ikram edilenden başkası değildir" denmek istenmektedir.

Öyleyse infakın Müslümanın şahsiyet boyutuna katacağı ilk özellik, rızık ve infakın ALLAH'ın mülkünde bir tasarruftan ibaret olduğudur.

Müslüman hiçbir ibadetinde olmadığı gibi, infakta da, kulluk çerçevesi dışında bir tasarruf düşünemez. Can da emanettir, ALLAH'ın tayin ettiği çerçevede tasarruf edilecektir, mal da...

Bu hatırlatmanın bazı telkinleri vardır insana:

Birisi, tereddütsüz vermektir. "Ver" diyorsa onu sana veren, vereceksin. "Vermek" bir müslümanın aslî karakteri olacak öyleyse... Veren bir yanı olacak insanın. Verebilmek çetin bir iş... Bir "Akabe - aşılması zor tümsek" Kur'an'ın ifadesiyle... Bir engel. İçinde bir direnç noktası var insanın, onu aşmak demek akabeyi aşmak... Verebilme terbiyesi edinecektir.

İkinci olarak, bunun hemen yanında, verilecek alanın farkında olma uyanıklığı bulunur. Yani Müslüman, âdeta, infak alanı arayan bir inci avcısı gibi hissedecektir kendini... Her canlıya bir şey verebilme tutkusu hissedecektir içinde... Madem ki, "Günahkâr bir kadın, dili susuzluktan dışarı sarkmış bir köpeğe su içirdiği için cennetlik olmuş" yani, ALLAH'ın sevdiği bir kul haline gelmiştir, öyleyse karşılaştığı her varlıkta bir "rıza arayışı" içine girecektir. Yetimi, yoksulu, yolda kalmışı, esiri, isteyeni, isteyemeyeni görecektir. Aç sabahlayan komşusunu görecektir. kendisinden bir tebessüm bekleyen gözün farkında olacaktır.

Üçüncüsü, tasarruf ettiğim mülk benim değildir, öyleyse bir malik gibi değil, emanetçi gibi hissetmeliyim kendimi, diye düşünmelidir. Bu hassasiyet, insanı, insanlara göstererek vermekten alıkoyar. Çünkü itibar arayışı yoktur vermekte, iktidar arayışı hiç yoktur, büyüklenme hiç... Veznedarın öderken övünmesinin anlamı var mı?

Namaz nasıl, hayatı belirli zamanlarda durdurup, ALLAH'ın huzuruna durma, Oruç nasıl, yeme-içme ve cinsel ihtiyaçta ALLAH için imsak disiplini getirirse insana, infak-zekât-sadaka da, insanın en temel içgüdülerinden biri olan sahip olma duygusunu, ALLAH'ın mutlak malikiyyeti karşısında izafi hale getirir. Bilirsiniz ki verilmiştir, verilmeyebilirdi. Verilmeyen de bir sınavdadır, verilen de...

Eğer veren "verilmeyene -Kur'an ifadesiyle mahrûm olana- ver" diyorsa, ona ittibadan başka yol yoktur... Yani net bir ubûdiyyet şuuru.

Dördüncüsü, madem ki ALLAH'ın mülkünde bir tasarruf imkânı tanınmıştır, öyleyse onu, o titizlik içinde yerine getirmeliyim, diye düşünür.

Veren'i idrak, bunu gerektirir. Üstelik veren sanki kendisine "karzı hasen" verilmiş gibi niteliyorsa yapılan infakı, hatta "Sadakaları ALLAH alır" diyorsa çok daha hassasiyet gerektiren bir verme eylemi söz konusu olmalıdır. Sevdiğinden vereceksin onun için. Kendinin burun kıvırarak yediğin, içtiğin, kullandığından değil.

Sevda haline gelen mal tutkusunu, malı-mülkü-parayı dağlar gibi yığanı sevmiyor ALLAH Teâlâ... Sonra başına geçip sayarak bir tür tatmin arayanı... Sonra malda bir ebedileşme boyutu olduğunu sananları... Sevmiyor...

İnfak'ın özel bir boyutu olan zekât, "arınma" anlamını da taşıyor. Malı "Fukara hakkı"ndan arındırırken, yüreğinizi de "masiva"dan, yani mal tutkusundan, Rezzak-ı Âlem'e olan güvensizlikten, azalma korkusundan, cimrilikten arındırıyorsunuz.

İnfak insanı nasıl bir insandır diye sorulduğunda belki tüm şu vasıfları hatıra getirecektir: "Öteki"nin farkında olan, onu önemseyen, ona sahip çıkan, ona ulaşmayı görev bilen, verirken itina eden, olumsuzluklardan arınma duyarlılığına sahip...

İnfak toplumu nasıl bir toplumdur diye sorulduğunda da akla, rahmetin ve şefkatin, damar damar en uç noktaları sardığı ve muhabbetin derinden yaşanan bir iklim haline geldiği bir toplum hatırlanır.

Belki kuş evlerinde, sadaka taşlarında, sebillerde, yüreğin sıcaklığını yansıtan imaretlerde, vakıflarda, iftarlarda, bayram bayram yaşanan tebessümlerde, musafahalarda, yetim başı okşamalarda, çocuk yüzü sıvazlamada, anne eli öpmede, selâmlaşmalarda ifadesini bulan bir kerem medeniyeti...

İslâm güvercin narinliğindeki, ipek zarafetindeki, kelebek ahengindeki bu insanı, bu toplumu ve bu medeniyeti kurdu, asırlarca yaşattı...

Bakın İslâm tarihine... Bir gece altınla sabahlamayan Peygamber istiğnası... ALLAH Rasûlü (s.a.) "Evinde ne bıraktın?" diye sorduğunda, "ALLAH ve Rasûlü'nün sevgisini bıraktım" diyen bir Ebubekir adanışı akar gelir 14oo küsur yıl boyunca... ALLAH rızası için kervanı sebil eden bir Osman cömertliği, evliyaullah'ın yarına mal bırakmayı tevekküle aykırı bulan bambaşka hassasiyeti dalga dalga sarar İslâm coğrafyasını...

Sonra insanın erozyonu başlıyor.

İslâm coğrafyasını bile yaralayan insan erozyonu...

Kur'an'da bir âyet var, infak hassasiyetinden yoksun tipi anlatan:

"Ey Muhammed! Çok yemin eden, alçak, çok kınayan, daima koğuculuk eden, hayrı durmadan engelleyen, saldırgan, çok günahkâr, pek katı kalbli, bunlarla birlikte soysuz olan hiçbir kimseye, mal ve çocukları var diye sakın itaat etme." (Kalem Suresi, 68 / 10-14)

Birbirinden kopuk gibi sanılan vasıflar, hangi kişilikte bir araya geliyor, bu âyeti biraz böyle okumalı... Bir başka sûrede "Dini yalanlayanı gördün mü?" sorusuyla başlanır ve onun "yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen" (Maûn Suresi, 107 / 2-3) insan olduğu ifade edilir. Din rahmettir, şefkattir çünkü ve ondan ötesi, insani planda aşınmadır. Kalbin katılaşması, mahrumiyete duyarsızlık, dahası, ulviyetin erozyonu...

"İnsan insanın kurdudur" çağları, dinin, ilâhi olanın hayat dışına itildiği pozitivist çağlar, din dışılığın egemen olduğu ruhaniyetsiz laik çağlar, insanlığı getirip katılaşmış kalplerle başbaşa bıraktı.

Bir yanda açlık sınırının altında yaşayan 2.5 milyar insan, diğer yanda aşırı tüketim hastalığının tedavisi için servet harcayanlar... Düşünün ki, bir yerde susuzluktan ölenler, diğer yerde su gibi harcanan yığılmış servetler...

Bu da öteki dünyanın kurduğu medeniyet...

ALLAH Kur'an'da, "mal, sadece içinizdeki zenginler arasında dönüp dolaşmasın" (Haşr, 59 / 7) diyor. Faiz dahil her türlü sömürüyü yasaklıyor. Ama şimdi akıyor dünyanın serveti belli kanallara... Düzen böyle kurulmuş ve bir yanda servet, öteki yanda sefalet birikiyor... Dünyanın kuzey-güney ekseninde müthiş bir uçurum oluşmuş. Şöyle bir yukardan kuşbakışı bakabilse insanoğlu, güneydeki insanların etinin soyulup, kuzeydekilere yamandığını düşünecek... Ya da uyuşturucu, vurgun, soygun hangi yolu bulursa insanın, insanın kanını emdiğini görecek...

Bu çağa Muhammedî merhametle yetişmiş bir insanın eli değmeli... İslâm'ın eli değmeli bu çağa... Zekât dolaşmalı yüreklerde, arındırmalı orada birikmiş mal kirini... Karunca duyguları...

Görmeli insanlar komşunun açlığını... Afrika'nın çığlığını duymalı Amerika - Avrupa... Ebubekir'in insan sevgisi dolaşmalı 21'inci asrın damarlarında...

21'inci asır ne kadar tırmanırsa tırmansın bilim ve teknoloji zirvelerine, ona utanç olarak yüzünde sinekler uçuşan bir Afrikalı bebek görüntüsü yeter.

Ona insani erdemleri taşıyacak bir ruh arayışından kurtulamaz 21'inci asır.

Bill Gates, Afrika'yı görünce bilgisayar imparatorluğunu unuttu. Çünkü içindeki insani damar depreşti. O damar, Ebubekir arayışıdır. Yüreğine yansıyan infak medeniyeti çağrısıdır.

İslâm bugün de beklenendir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 05 Kasım 2010, 14:46:10 Gönderen: Reyyan »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnfak Medeniyeti
« Posted on: 19 Nisan 2024, 10:30:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnfak Medeniyeti rüya tabiri,İnfak Medeniyeti mekke canlı, İnfak Medeniyeti kabe canlı yayın, İnfak Medeniyeti Üç boyutlu kuran oku İnfak Medeniyeti kuran ı kerim, İnfak Medeniyeti peygamber kıssaları,İnfak Medeniyeti ilitam ders soruları, İnfak Medeniyetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes