> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İliştirilmiş kimlikler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İliştirilmiş kimlikler  (Okunma Sayısı 540 defa)
30 Kasım 2010, 16:56:20
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Kasım 2010, 16:56:20 »



'İliştirilmiş Kimlikler' ya da

Kula Kulluğun Değişen Vecheleri




   [YÜCELERDEN] bir ilahî kelâm indirildi sana -artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme- ki, onunla, [yoldan sapanları] uyarabilesin ve inananlara da [şu] öğüdü verebilesin:

   “Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'ndan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda, bu (öğüdü).

  (Araf Suresi 2–3)

 

     Peygamberin siretinde iman edenler için güzel örnekler vardır. Bu örnekler bireysel veya toplumsal tüm alanları etkileyebilecek tarzda örneklerdir. Kendini bu örneklerden mahrum eden karanlıklar içerisinde bocalar durur. Karanlıklardan kurtulan ise aydınlığı (hak ve hakikati) yakalamıştır ki, aydınlığın her yere ve herkese faydası vardır. Peygamberde bulacağımız örneklerden öyleleri vardır ki bilim adamları bunlara ‘tarih felsefesi’ derler bunlar ‘tarihi yönlendirecek’ yasalar nevindendir. Siret bu dikkatle okunduğunda her yeni durum karşısında uygulanabilecek örnekler sunacaktır. İşte o zaman birey ve toplumlar karanlıklardan kurtulup aydınlıkları çevrelerine taşır hale geleceklerdir. Fakat bu türden okuma ve değerlendirmeler yapmak için seküler kirlerden arınmak, ezberlerden ve alışkanlıklardan sıyrılıp zihnin sınırlarını zorlamak gereklidir. Çağı etkileyebilecek bu türden siret okumaları yorulmayı ve düşünürken bunalmayı göze alabilenlere nasip olacaktır.

     Örnekliğini Peygamberde gördüğümüz ‘ilâhi’ metotta birey ve ümmetin inşasında bir içiçelik hâkimdir. Biri ihmal edilerek diğeri inşa edilemez bir metottur. ‘Bireyi’ ele alır, onu ‘yalnızca Allah’a kul olma’ mertebesine yükseltir ve sonrasında bu bireylerin oluşturacağı bir ‘millet\ ümmet\ cemaat’ ihdas eder. Belki de hiçbir sosyolojik modele uymadığını görecek ve ‘modernizmin dar kalıplarında’ anlamaya çalışacaksın bu mücadeleyi, lakin bu bir ‘dindir’ ‘kervan yolda düzülür’ nevinde insanlığın başına tebelleş olan beşeri bir ideoloji değil… Ona ilke koymaya değil ilkelerini anlama, anladığın bu ilkeleri koruyarak değişen şartlara uygun bir tarzda sunmakla mükellefsin.

     Tarihte devrimler yapmış ve devlet kurmuş nice ideolojiler vardır. Bunlar iktidarlarını kendilerinin koyduğu ilkelere rağmen, yeri geldiğinde onları da çiğneyerek gerçekleştirmişlerdir. ‘Her devrim ilk önce kendi çocuklarını yer’ sözü sebepsiz söylenmiş bir söz değildir. İşte bu ideolojiler için aslolan bir öncekini her şeyiyle yok etmek ve ‘iktidara gelmektir’, bütün plan ve ilkeler buna göre şekillenir gerisi laf-ı güzaftır. Fakat yukarıda bahsettiğimiz ve Peygamberin de işlettiğine inandığımız yasada asla ‘rastgeleliğe’ şahit olmanız mümkün değildir. Belirlenen ilke ve prensiplere rağmen hareket etme söz konusu değildir. Çünkü İslâm’ın oluşmasını arzuladığı ‘ümmet ya da cemaat’ insanlardaki derin şuur, Allah’a koşulsuz teslimiyet, güçlü bir irade, aklî bir iman sayesinde ‘zihinlerde yaşanacak devrimle’ mümkün olacaktır. Bunun için de mevcut ‘sosyolojik modellerde’ resmedilen ‘tabandan tavana’ veyahutta ‘tavandan tabana’ değişimden ziyade konuşulması gereken bahsettiğimiz sürecin birey açısından nasıl seyrettiğidir… Birey açısından süreç aklî melekelerini harekete geçirme, özgüveni kurma, iradeyi güçlendirme yönünde bir seyir mi izlemektedir yoksa süreç kişilik ve şahsiyeti zedeleyen ve zamanla yok edip aklı iptal eden yönde mi seyretmektedir? Kanaatimce problem buradadır.

     İslâm, aldatıcı, kaypak ve göstermelik değişimleri değil ‘tarihin seyrini değiştirecek ve insanlığı etkileyecek’ bir anlayış değişimini hedeflemektedir. Değişimi yalnızca görüneni değiştirmek üzerine kurmak sığ ve de köksüz bir hedeftir. Bugün Müslümanlar gerek batı vesayetinden gerekse modernizmin baskısından dolayı İslam’ın ‘tarihin seyrini değiştirecek ve şuurları köklü bir devrimle teslimiyete yönlendirecek’ gücü temsil edecek entelektüel ve ilmi birikimden uzaktırlar. Çünkü akletmeyi yalnızca bir sınıfa tahvil edip insanı görünene meftun eden batı ve modernizmin kibri, ukalalığı ve otoriteryen tavrı yetmiyormuş gibi Müslümanlığını iddia edenler de kendi içlerinde, cemaatlerinde ve ilişkilerinde benzeri ciddiyetsiz tavır ve anlayışları ihdas etmekte bir beis görmemişlerdir. İslâm insan iradesine ve aklına ipotek koyan anlayışları yıkmak için gelmemiş midir? İşte bu süreç ‘iliştirilmiş kişilikler’, ‘iliştirilmiş düşünceler’ ve ‘iliştirilmiş guruplar’ ortaya çıkarmaktadır… İnsan iradesini zamanla yok eden, aklını iptal eden bir anlayış sürecidir bu… ‘İliştirilmişlik’ kendisini İslâm’a nispet eden birey, cemaat ve toplumlarda safra bir anlayışı ifade etmesi açısından önemlidir… Bugün İslâm âlemini resmettiğine inandığımız ‘iliştirilmişlik’ ekonomik, siyasi ve sosyal her alanda kendisini hissettirmiyor mu dersiniz? ‘Kişilikler’ yok edilip ‘yapay kişilik ve kimlikler’ iliştirilmiyor mu yakalara? Ve sonra ‘iliştirilen kimliği’ benimsemeniz telkin edilmiyor mu? Akabinde iliştirilen kimliğe uygun düşünceye sıra geliyor… Size ait fikir ve düşünceleri değil ‘iliştirilen’ düşünceyi anlamaya ve de anlatmaya çalışacaksınızdır artık… Hemen ardından o düşünceyi en iyi temsil ettiği söylenen bir ‘kahraman’ peydah edilir. ‘Kahraman’ yıkanır, cilalanır, övülür, adına türküler yakılır, olağanüstü olaylar uydurulur, üstün nitelikler yakıştırılır… Artık o kahraman da değil, ‘yarı-ilahtır’ şuuraltınızda. Artık her düşüncesinde bir hikmet, her hareketinde keramet, her eşyasında bir kutsiyet arayacaksınızdır. Bir konuda nasıl düşündüğünüz sorulduğunda ilk aklınıza gelen soru ‘O olsa nasıl düşünür veya (ben değil) biz nasıl düşünmeliyiz’dir. Çünkü artık siz yoksunuz ‘iliştirilmiş’ kimliğiniz, iliştirilmiş ‘kahramanınız’ vardır ve söz konusu olan onun düşüncesi ve düşünce metodudur… Bugün İslam toplumlarındaki ‘cemaat’lerin kahir ekseriyeti bu anlayıştan beslenmekte değil midir? Müslüman halkların bilinçaltlarına sonradan monte edilmiş bu düşünce, şahıs ve hikâyelere çok mu yabancıyız dersiniz? İslâm’ın insanı erdemli kılan, insana ‘ben böyle düşünüyorum’ deme cesareti veren, hayata ‘iliştirilmiş’ değil ‘kendi şahsiyet ve kanaatiyle’ tutunan ruhu ne zamandır kayboldu? Ne zamandır düşünce üretilemez, İslâm medeniyeti üzerinde ne zamandır kafa yorulmaz oldu? İslam kişiyi yetiştiren manevi derinliğini, ahlaki olgunluğunu mu yitirdi yoksa! Yoksa ‘cemaat’ bildiğimiz veya ‘cemaat önderi’ denilen üstatlar mı İslâm’ın kişilikler üreten ve ‘birey’e şahsiyet katan derinliğinden uzaklaştılar?

     İslam kişilikler ortaya çıkartmak, şahsiyetler inşa etmek için gelmişken ustalıklı bir manevrayla nasıl da ‘bir veya birkaç kişinin’ fikri tasallutuna râm oldu kendisini İslâm’a nispet edenler? Değerler dünyamızda var mıydı ‘yarı-ilahı’ andırır kahramanlar, yoksa bu ‘kahramanlar’ sonradan mı iliştirildi zihinlere? Hep ‘iliştirildi’… İşin acı yanı ise Müslüman halklar kendilerine Allah’ın hak gördüğünü değil ‘iliştirilenleri’ daha çok sever oldu. İliştirilmiş isimler, düşünceler, cemaatler! Ve de iliştirilmiş ‘kahramanlar’… O halde tekrar sormak gerekir! İnsan şahsiyetini yok eden, kişiliği ezen ve silikleştiren, düşünceyi tıkayan, düşünce üzerinde ‘otorite kurup aklı donuklaştıran’ kalıpları yok etmek için mücadele etmemiş midir İslam? İşte temel problemimiz hangi maslahat için olursa olsun insan kişilik ve kimliğini eriten anlayışın İslâm ve Müslümanlara ne tür zararlar verdiğidir. Peygamberin nasıl bir çağrıyla bu anlayışı ortadan kaldırdığıdır. Başka yolu yok, bu kalıpları kırıp yeni düşünce okyanuslarına yelken açmak zorundayız… Çünkü bu kalıplar en başta ifade ettiğimiz gibi, bireyleri ‘İslam Milletine ve ümmetine’ taşıyacak olan İslâm’ın yasasına uymamaktadır. 

     Madem ‘iliştirilmiş’ kimliklerin aklı donuklaştırmasından, bu kimliklerle yol alınamayacağından bahsettik güncel bir örnek vermeden geçmeyelim. Birkaç gün öncesinde ‘Sünni’ Âlim Üstad Yusuf el-Karadavi ile ‘Şii’ Âlim Üstad Fadlallah arasında geçen ve temelinde ‘tarihsel kin ve düşmanlığın yattığı’ ‘şia ve sünni’ tartışması kaç müslümanın canını yakmadı acaba? Tartışma canınızı yakmamalı, hala bin dört yüz yıl önceden taşınılan öfkeler üzerinden konuşuluyor olması canınızı yakmalıdır. Tartışma özetle şuydu: Üstad Karadavi, Şiiler’in ‘şiileştirme’ çalışmaları içinde olduğunu ve Sünniler’in şiileştirildiğini iddia ediyordu. Ve Karadavi, Şiiler’in ‘kâfir’ değil ama ‘sapık’ olduklarını, kurtulacak tek fırkanın (fırka-ı naciyenin) Sünniler olacağını söylüyordu… Tartışmanın derinliği bir yana Üstad Fadlallah’tan ve Üstad Karadavi’den beklenen de önderi oldukları toplumlara bugüne kadar şu yönde telkinlerde bulunulması değil miydi? ‘Şiiliğin de Sünniliğin de’ iliştirilmiş bir kimlik olduğu, Müslümanın ‘hak ve hakikat arayıcısı’ olup batıl ve bid’atı nerede görürse görsün acilen reddetmesi gerektiği, ‘fırka-i Naciye’nin’ Sünniler veya Şiiler değil doğruyu bulma yönünde mücadele edip, İslâm’ın sahih anlayışını arayan, yaşayan ve tebliğ edenler olduğunu, insanlara ‘Şiiliğin’ veya ‘Sünniliğin’ değil İslâm’ın tebliğinin yapılması gerektiğinin şimdiye kadar söylenmesi, toplumların bu aşamadan sonra kendi hata ve bid’atlarını kendileri eleştirmesi gerekmez miydi? Cemaatler ve kanaat önderleri mensuplarını doğrunun arayıcısı olmaları yönünde telkinde bulunmaları gerekmez mi? İnsan korkularının esiridir. Mensuplarını kaybetmek, çevresindekileri dağıtmak gibi bir kaygıdan hareket edenler ‘korkularının esiri olduklarından’ onların güdümündedirler gibi geliyor bana… Bir mütefekkirin ifadesiyle bunlara söylenecek bir şey vardır o da: ‘bir düşünce meydan okumalardan kaçmak suretiyle korunamaz. Aksine başkalarına söz konusu düşünceyle ilgili ortaya attıkları şüphelerle doğrudan yüzleşmek suretiyle daha güçlenir....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İliştirilmiş kimlikler
« Posted on: 25 Nisan 2024, 16:46:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İliştirilmiş kimlikler rüya tabiri,İliştirilmiş kimlikler mekke canlı, İliştirilmiş kimlikler kabe canlı yayın, İliştirilmiş kimlikler Üç boyutlu kuran oku İliştirilmiş kimlikler kuran ı kerim, İliştirilmiş kimlikler peygamber kıssaları,İliştirilmiş kimlikler ilitam ders soruları, İliştirilmiş kimlikler önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes