> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İman ve gerektirdikleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İman ve gerektirdikleri  (Okunma Sayısı 1593 defa)
13 Ekim 2010, 17:28:21
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 13 Ekim 2010, 17:28:21 »



İman ve Gerektirdikleri


Dilimizde inanmak anlamında kullanılan iman, kelime anlamının ötesinde içinde daha başka mânâları da barındıran şemsiye kavramlardandır. Bu tür terimler, içinde bulundurduğu diğer mânâlarla birlikte tanımlandıklarında hakikatleri tam olarak ortaya çıkar. Biz bu yazıda iman kavramını, inanmak, marifetullaha ermek, muhabbetullaha ulaşmak, teslim olmak ve tevekkül etmek gibi imanın gerektirdikleriyle birlikte ele almak istiyoruz. Zira insanın tadını alacağı, bütün benliğiyle hissedeceği tahkiki anlamda iman, ancak bunlarla birlikte oluşur. Bu aynı zamanda iman kavramını, dinî hayatımıza pek bir şey katmayan dil düzeyinde tartışmaktan çıkarıp yaşanan bir hadise olarak ele almak anlamına gelmektedir.

İman Tasdiktir

İman, tasdik olarak tanımlanır. Tasdik bir şeyin sıdkını ifade etmek, doğruluğunu beyan etmek, o şeyi doğrulamak demektir. Bu sadece dille olan bir doğrulama değil, kalbin de doğruluğuna inanarak kendisine eşlik ettiği bir doğrulamadır. Bu da bir iz’anla, bir şuur uyanıklığıyla olabilir. Taftazânî; “Tasdikin hakikati, bir iz’an ve kabul ile birlikte kalbde habere ve haber verene bir doğruluk nispetinin meydana gelmesidir.” (Şerhu’l-akâid, s. 152) sözü ile bunu ifade etmektedir. Bu mânâda iman, kalbin Allah’ı ve Resûlünü doğrulaması, Resûlullah’ın Allah’tan getirdiklerini tasdik etmesidir. Yalnız bu, şüphe ve tereddüt kabul etmeyen, kesin, sarsılmaz, kalbin ve şuurun kuşku duymadığı bir doğrulamadır. Terimin Arap dilindeki kökeni de bu mânâyı gösterir. İman “e-m-n” kökünden gelen bir terimdir. Kelimenin kökeni, emin olmak, güven duymak, mutmain olmak anlamlarına gelir. İman, iman edilmesi gereken konularda kalbin emin olması, güven duyması, mutmain olması yani bu hakikatleri tasdik etmesidir. Kalb böyle bir imanın güzelliğini tadar, onunla huzura kavuşur. Bu yüzden kalbin tasdiki imanın rüknü, bunun bir kazıyyeye dönüştürülüp dile dökülmesi yani ikrar da, şartı sayılmıştır. İkrar dünyevî ahkâmın tatbiki açısından şart görülmüştür.

İman Gerçekten İnanmayı Gerektirir


İmanın tasdik olması, onun aynı zamanda kesin bir inanca dayalı olması anlamına gelir. Zira tasdik, inancın şüpheye yer bırakmayacak biçimde kesinleşmiş hâlidir. İnsan bir şeye, olduğu gibi ve aksine ihtimal vermeyecek, tereddüt hâsıl etmeyecek şekilde inandığında o şeyi tasdik etmiş olur. Nitekim Kur’ân, kalbî doğrulama olmadan sadece söz kalıbına dökülmüş bir ifadenin iman olmadığını ve bu yüzden münafıklarda imanın gerçekleşmediğini şu âyetleriyle açıkça ifade etmektedir: “İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah’a ve âhiret gününe iman ettik derler, oysa onlar iman etmiş değillerdir.” (Bakara Sûresi 2/8) “Ey şânı yüce Peygamber! Kalbleri iman etmedikleri hâlde ağızlarıyla iman ettik diyenler ve Yahudilerden küfür içinde koşuşturanlar seni üzmesin…” (Mâide Sûresi 5/41). Yine Kur’ân, bir kısım kimselerin yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan nice âyetleri görmezden gelip yüz çevirdiklerinden bahsettikten sonra, “Onların çoğu müşrik oldukları hâlde Allah’a iman ederler.” (Yusuf sûresi 105–106) buyuruyor. Bu âyette de kalbin itminan içindeki tasdikine dayanmayan zahirî imanın kınayıcı bir dille anlatıldığı görülmektedir.

İnanma, Arap dilinde “i’tikad” kelimesiyle karşılanır. İtikad, bağlamak, düğümlemek anlamına gelen “a-k-d” kökünden türemiştir. Dolayısıyla bu kökten türeyen itikad; bir şeye bağlanmak, inanmak, bir şey hakkında kanaat sahibi olmak anlamlarına gelir. İmanda aslî unsur inanmak olduğundan iman kavramı da bu mânâları içermektedir. İnanmak imanın olmazsa olmaz şartıdır. O olmadan iman olmaz. Ama sadece inanmak da tek başına iman etmeyi ifade etmez. Çünkü iman etmek, inanılan şeylere bağlanmak, marifete ermek, muhabbet duymak, teslim olmak, tevekkül etmek gibi daha başka mânâları da ihtiva eder. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin, imanı tasdik, marifet, yakîn, ikrar ve islâm kelimeleriyle tanımlaması (el-Âlim ve’l-Müteallim, s. 13) bu mânâlara dikkat çekmek içindir. Bu çerçevede imanı, insanın bir bütün olarak akıl, kalb, vicdan ve irade gibi unsurlarının birlik içinde ve canlı bir biçimde mukaddes olana veya mukaddes saydığına inanmasını, yönelmesini ve bağlanmasını, O’nunla sürekli alâka kurmasını ifade eden bir terim olarak tanımlayabiliriz.

İman bir defa olup biten bir hâdise değil, sürekli yaşanan bir hâldir. Bu yüzden devamlılık ister, tecdidi, yenilemeyi gerektirir. Çünkü zaman içinde onu zayıflatan unsurlar devreye girer; iman yenilenmezse bir süre sonra yerini küfre bırakabilir. Bu yüzden Allah (cc), “Ey İman edenler! İman edin.” (Nisa Sûresi, 4/136) buyurmakla imanda sürekliliği sağlamanın gerekliliğine işaret etmektedir. Muttakilerin niteliklerini anlatan “ellezîne yü’minûne bi’l-ğayb - Onlar gayba iman ederler” (Bakara Sûresi, 2/3) âyetinde de imanda yenilenmeye işaret edilmektedir. Buradaki fiil, geniş zaman (muzarî) kalıbı olup teceddüdü ifade eder. Bunlar da gösteriyor ki iman süreklilik ve yenilenme isteyen bir olgudur. Bu da Allah’ı bilmeye, tanımaya, rahmet eserlerini sürekli görmeye yani marifetullaha bağlıdır.

İman Marifeti Gerektirir

Marifet, bilmek, tanımak, bir şeyin bilgisini tanıma veya tecrübe etme yoluyla kazanmak mânâsına gelen bir kelimedir. Ancak marifet, ilimden farklı bir anlamı ihtiva eder. “Mârifet; düşünce ve himmetle, vicdan ve iç tefahhusla elde edilen hususî bir bilgi; ilim ise, okuma, öğrenme, araştırma, terkip ve tahlil yoluyla elde edilen bir müktesebattır. Mârifet; tefekkür, sezi ve iç müşahedeyle ulaşılan ilmin özü demektir. İlmin zıddı cehalet, mârifetinki ise inkârdır.” (F. Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri 2/140) Meselâ Hz. Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem), üzerine araştırma yapmış bir müsteşrik de bilir, araştırma yapmamış ama ona gönülden bağlı ümmî bir mü’min de bilir. İkisinin bilgilerinde mahiyet farkı vardır. Birincininki ilim anlamında, diğerininki ise marifet anlamında bilgidir.

İlim bir şey hakkındaki nazarî bilgiyi ifade ederken, marifet, o şeyle tanışıklığa dayalı bilgi anlamına gelir. Bir mimar, bir mühendis bina yapmayı nazarî olarak bilebilir ki, bunların bilgisi ilim anlamında bilgidir. Bir usta da bina yapmayı bilir, bu da marifet anlamındaki bilmedir. Çünkü o yaparak öğrenmiştir. Nitekim dilimizde bir şeyi nazarî olarak bilene değil, pratik olarak bilene marifetli denir. Pek çok sahada marifeti olan için “on parmağında on marifet” deyimi kullanılır. Yine dilimizdeki “ilmi, irfanı olan adam” tabiri, nazarî bilgisini pratik hayata yansıtan kimse için kullanılır. Bir kimse bildiklerini ameline yansıtmıyorsa bu kimseye “ilmi var ama, irfandan yoksun” denir. Bir kimse hem nazarî olarak bir şey bilmiyor, hem de davranışları bozuksa ona da “ilimden, irfandan nasibi yok” denilir.

Mârifet; hak yolunun yolcularınca, bilmenin bilenle bütünleşip onun tabiatı hâline gelmesi ve bilenin her hâlinin bilinene tercüman olması mertebesidir Mârifet, dört bir yanımızda çakıp duran isimlerin tecellîlerini görüp sezmek ve bu tecellîlerle aralanan sır kapısının arkasında, sıfâtların hayret verici iklimini temâşâ etmektir diye tarif edilmiştir. (F. Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri 1/200) Dolayısıyla marifetullah, Allah’ın nazarî olarak bilinmesini değil, tanımaya dayalı olarak bilinmesini ifade etmektedir. Yani O’nun isim ve sıfatlarının tecellilerine bakarak, rahmet eserlerini seyrederek, kâinatla ve bizle münasebetlerini görerek, O’na yönelerek, O’nu yegâne dost ve yardımcı kabul ederek, tabiri caiz ise, O’nunla hem-dem olarak bilmek demektir. Ârifin Allah’ı bilmesi böyledir.

İlimle marifet arasındaki fark, nazarî akılla amelî akıl arasındaki fark gibidir. “Allah’ı bilmek varlığını bilmenin gayrıdır.” sözü de bu farklılığı ifade eder. Bu sözdeki “Allah’ı bilmek”, marifet anlamındaki bilgiyi, “varlığını bilmek” ise ilim anlamındaki bilgiyi gösterir. Kur’ân’ın Allah’ı sıfat ve fiilleriyle tanıtmasının sebebi de, bizlerdeki Allah bilgisini nazarî bir bilgi olmaktan çıkarıp mü’minleri marifetullah ufkuna yükseltmek içindir. “İnsan, nazarî olarak inanılması gerekli olan bir kısım hakikatleri kabul edebilir. Ancak, ister ilim adına yapılan araştırmalarda, isterse inanç ve ibadet dünyasıyla alakalı hususlarda olsun, hedefe ulaşmak nazarî akılla değil; amelî akılla mümkün olacaktır.” (F. Gülen, Fasıldan Fasıla 4/ 67)

İman marifeti gerektirir, ama marifete dayalı bilgi mutlaka iman etmeyi netice vermez. Zira iman, marifetin ötesinde iradî bir yöneliş ve kabulleniştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, bir kısım Ehl-i Kitabın, oğullarını tanıdıkları bildikleri kadar Hz. Peygamber’i (s.a.s.) tanıyıp bildiklerini (ya’rifûne), ama iman etmediklerini haber vermektedir. (bkz. Bakara Sûresi, 2/146; En’âm Sûresi 6/20) Yine nankörleri anlatan, “Onlar Allah’ın nimetlerini biliyorlar (ya’rifûne) sonra da inkâr ediyorlar. Onların çoğu kâfirdirler” (Nahl Sûresi, 16/83) âyeti sadece bilmenin, tanımanın mutlaka iman etmek anlamına gelmediğini ortaya koyuyor. “Âyetlerimiz hakkı gösterici olarak onlara geldiğinde ‘Bu apaçık bir sihirdir.’ dediler. Onlar yakînî olarak bilmelerine rağmen zulüm ve büyüklenme olarak inkâr ettiler.” (Neml Sûresi, 27/13-14) âyeti de, yine kâfirlerin gerçeği yakinî olarak bildikleri hâlde inkâr edebildiklerini açıklıyor. Demek ki, marifetin imana götürmesi, yoldaki engelleri kaldırarak, marifet ufkundan bir kapı açıp muhabbet ufkuna geçmeye bağlıdır.

İma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İman ve gerektirdikleri
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:08:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İman ve gerektirdikleri rüya tabiri,İman ve gerektirdikleri mekke canlı, İman ve gerektirdikleri kabe canlı yayın, İman ve gerektirdikleri Üç boyutlu kuran oku İman ve gerektirdikleri kuran ı kerim, İman ve gerektirdikleri peygamber kıssaları,İman ve gerektirdikleri ilitam ders soruları, İman ve gerektirdikleri önlisans arapça,
Logged
13 Ekim 2010, 20:49:18
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 13 Ekim 2010, 20:49:18 »

Allah razı olsun kardeşim..insan düşünmeden edemiyor..acaba ben bu işin neresindeyim diye..ama yeise de düşmemek lazım..Dua müminin silahıdır..biz de dua edıyoruz..Rabbim bizi razı olacagın ve bizim de senden razı olacagımız hale cevir..marifet..muhabbet..ask ve rızana talibiz..bizi sensizlik koridorlarında basıbos bırakma..su yaralı gönüllerimizi Senin sevginle sevindir..AMİN! ayrıca da rep güzel kardesim..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Ekim 2010, 22:10:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #2 : 13 Ekim 2010, 22:10:40 »

ALLAH razı olsun kardeşim..insan düşünmeden edemiyor..acaba ben bu işin neresindeyim diye..ama yeise de düşmemek lazım..Dua müminin silahıdır..biz de dua edıyoruz..Rabbim bizi razı olacagın ve bizim de senden razı olacagımız hale cevir..marifet..muhabbet..ask ve rızana talibiz..bizi sensizlik koridorlarında basıbos bırakma..su yaralı gönüllerimizi Senin sevginle sevindir..AMİN! ayrıca da rep güzel kardesim..

Esselamu aleykum bu güzel duaniza amin amin ecmain insaAllah çok güzel ifade etmissiniz..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

13 Ekim 2010, 23:15:37
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #3 : 13 Ekim 2010, 23:15:37 »

Dolayısıyla mü’minin taklitten kurtulup tahkikî imana ulaşması, sadece bir bilgi seviyesi elde etmesi değildir. Aksine, bilginin düşünce, duygu ve amel ile birleşip, insanın bir bütünlük içinde ALLAH’a yönelmesidir. Yani yalnızca bilgilerin bu seviyeye erişmesi tahkikî iman için yeterli değildir.

Ve aleykum selam..Rabbim fayda vermeyen ilimden ,bilgiden sana sığınırz..Allah razı olsun paylaşım için
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Ekim 2010, 00:46:09
_MeLiKe_

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 107


« Yanıtla #4 : 14 Ekim 2010, 00:46:09 »

Çok güzeldi Allah razı olsun...baştan sona okudum,dil ile iman ettim demenin yeterli olmadığını inanan insanlar bilir... imanın gerektirdiklerini yaşayabilen kullardan olalım inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki? Orda 'O' varken,burda bırakılmaz ne var ki?
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes