๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 09 Ağustos 2010, 17:47:13



Konu Başlığı: İhtilafa düşerseniz Allah’a ve Resulü’ne gidin 1
Gönderen: Sefil üzerinde 09 Ağustos 2010, 17:47:13
(http://www.milligazete.com.tr/dosyalar/haberler/2010/08/04/172495/itaat-etmek-medium-0.jpg)

Ey iman edenler! İhtilafa düştüğünüz meseleyi, Allah’a ve Resulü’ne götürün

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de... Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir." [Nisa, 59]

Dikkat etmek gerekir ki 'Allah ve Resulü hakkında...' diye mutlak itaat açıkça söylendiği halde, emir sahipleri (idareciler) hakkında buyrulmayıp bunlara itaat etmek Peygambere itaate atfedilmiş ve yalnız Peygambere itaat etmeye tabi olarak emredilmiş ve bu şekilde tabi olma altında itaat etmenin hem aynı kuvvetle kayıtsız olarak gerektiği gösterilmiş, hem de isyan edilen şeyler de bu hükmün dışında bırakılmıştır. "Allah'a isyan hususunda hiç bir mahlûkata itaat edilmez." Aynı şekilde "İyi ve faydalı şeylerde itaat edilir" Hadis-i şerifleri de bunu açıklıyor. Şu halde amirin her emri, memuru sorumluluktan kurtarmaya yetmez. Diyelim ki, bir memur amirinin emri ile rüşvet alsa veya hırsızlık yapsa sorumluluktan kurtulamaz. Bu mefhum, amirin kanuna aykırı olan emri memuru sorumluluktan kurtarmaz, diye de ifade olunur.

Dikkate değer kayıtlardan birisi de müminlere hitap edilerek 'sizden' kaydıdır ki, manası apaçıktır. Müminlerden olmayan idarecilere itaat etmek dinen vacib kılınmamıştır. Bu hususta itaat değil, varsa bir anlaşmaya riayet etmek söz konusu olacaktır. Fakat itaat etmenin vacib olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışmamalıdır. İtaatin vacib olmaması, isyan etmenin vacib olmasını gerektirmeyeceğinden itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka, isyan etme vazifesi yine başkadır.

Bundan dolayı buradan mümin olmayan bir çevrede (ortamda) bulunan müminlerin şuna buna karşı isyancı ve ihtilalcı bir durumda kabul edilmemeleri ve belki müminlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah'a ve Resulü'ne karşı itaatsizlikten sakınmak ve aynı zamanda kendilerinden olan idarecilere itaat etmeleri ve tağutlara boyun eğmemelerinin gerekli olduğunu anlamak gerekir.
Hadislere dikkat!

Taberî tefsirinde de zikredilen şu hadisler ne kadar önemlidir:

İbn Zeyd'in babasından rivayet ettiği üzere Peygamber (sav) Efendimiz buyurmuştur ki: "İtaat, itaat, itaatte imtihan da vardır. Fakat Allah dilemiş olsaydı emretmeyi hep peygamberlere verirdi." Yani peygamberler mevcut iken bile hükümdarlara emretmeyi nasip etmiştir.

Aynı şekilde Ebu Hüreyre'den rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber (sav) buyurmuştur: "Benden sonra size bir takım valiler valilik edecek. İyi iyiliği ile velâyet edecek, günahkâr da günah işlemekle velâyet edecek; hakka uygun olan her konuda bunları dinleyin ve itaat edin ve arkalarında namaz kılın, iyilik yaparlarsa hem sizin, hem onların lehinedir. Kötülük yaparlarsa sizin lehinize (menfaatinize), onların zararınadır."

Aynı şekilde Abdullah bin Ömer hazretlerinden rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber buyurmuştur ki: "Müslüman olan kişinin itaat etmesi onun vecibesidir, hoşlandığında da hoşlanmadığında da... Ancak günah işlemesi emredilmiş olursa başka. Günah işlemeyi emredene itaat yok."
Nasıl yorumlanacak, kim yorumlayacak?

Şuara Suresinde: "O aşırıların emrine uymayın. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, ıslah etmezler." [Şuarâ, 26/151-152] ayeti de bu hususu apaçık ifade ediyor. Ebu's-Suûd, tefsirinde bütün bunları şu şekilde özetlemiştir. Bunlar raşid halifeler ve onlara uyan ve doğru hareket eden hakkı emreden idareciler ve adil davranan valilerdir. Zalim idarecilere gelince, bunlar Allah'a ve Hz. Peygambere atıf ile kendilerine itaat etmenin vacib olmasını hak etmekten uzaktırlar.

Âyette buyrulmayıp buyrulması dikkate değer bir husustur. Bu mana, amirleri ve hâkimleri kapsamaktan başka gerçek anlamıyla (emir vermeye) sahip olmak ve işlerde başvurulacak kimse olmak manasını da içine alır. Buna göre sahabe ve tabiinden ilk müfessirler bu konuda bir kaç mana nakletmişlerdir:

1-) Raşid halifeler,

2-) Ayetin iniş sebebine göre küçük müfreze komutanları.

3-) "Hâlbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kişilere gösterselerdi, içlerinden işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin neye delalet ettiğini) bilirlerdi." [Nisâ, 4/83] ayetinin işaretiyle âyetlerden hüküm çıkarma gücüne sahip olan âlim ve fakihler olduğu zikredilmiş ve bununla emrin yalnız askerî ve sivil idarecilere ait olmayıp daha fazla kazaî (hüküm verme) ve teşriî (kanun yapma ile ilgili) yöne ait bulunduğu da gösterilmiştir.

Bundan dolayı Ebû Bekr er-Râzî'nin de hatırlattığı şekilde gerek ayetin beyan üslubuna ve gerekse rivayetlerin tamamına göre meseleyi daha geniş bir şekilde düşünmek gerekir.

Bunun için Fahreddin er-Râzî bu gerçeği inceleyerek Allah ve Hz. Muhammed'den sonra toplumsal bir kural halinde kendilerine kesin olarak itaat etmek vacib kılınan emir sahiplerinden maksat, "erbab-ı hal ü akd" (işleri görüp sonuca bağlayana kimseler) denilen ve ittifakları bütün ümmeti temsil ederek Kur'ân ve Sünnetten sonra başlı başına bir şerî delil meydana getiren icma ehli olması lazım geldiğini, Allah ve Peygambere itaat etmekten sonra en mutlak itaatın ancak bu olabileceğini ve amirlere, hâkimlere ve âlimlere itaatin de bunlardan biriyle ilgili olduğunu delil getirerek tafsilatlı bir şekilde açıklamıştır.