> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız  (Okunma Sayısı 709 defa)
25 Kasım 2010, 15:46:04
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Kasım 2010, 15:46:04 »



Hz. Âdem İle Hz. Havva’nın Çocuklarıyız


Bizler, Hz. Havva ile Âdem’in çocuklarıyız. Kaçıncı kuşaktan çocuklarıyız bilmiyorum. Bunun çok da önemi yok. Çok iyi biliyoruz ki gönül kütüğümüz, soy ağacımızın ilk başında onların isimleri var. Onları andıkça,  yakın ile uzak arasındaki mesafenin izafi olduğunu hissediyoruz. O ikisi insanlığın inşasında beşeri deneyimleri ve vahyi öğretileriyle ilk durumdalar. İlk vahye muhatap olanlar onlar. Ve biz; onların hayat hikâyelerinde ilk vahyi öğretileri okuyarak varlığın özünü buradan kavramaya başlıyoruz. Bunun içindir ki, Havva olmayı, Âdem ve insan olmayı iradi bir seçim olarak tercih ettik. Bu tercihimizde bizi yalnız bırakmayan çeşitli ırk ve renklerde kardeşlerimizin olduğunu gördük. Yeryüzüne yayılmış milyar kardeşlerimizle kendimizi bir arada düşündüğümüz zaman muhteşem bir fotoğrafta, bir duruş içerisindeyiz. Âdem ve Havva anamızdan itibaren koca yeryüzünü bir aile, bir okul olarak hayal ettiğimiz zaman ise, olağanüstülük ve ebedilik ifade eden ilahi ve yüce bir iradenin işlediğini görmekteyiz. Hepimiz; bütün bir insanlığın kurtuluşunu “Doğu ve batının sahibi olan,” varlık âlemini, hayatı ve yaşamı borçlu olduğumuz Yaratıcı’nın,  hukukunda bularak,  çok özetle “nesilleri ve ekini ifsat etmemeyi” öğreniyoruz. 

  Peki, acı olan ne mi?  Ekrana yansıyan görüntüler ve ağızlardan çıkan sözler. Bir öğretim görevlisi şunu söylüyor:  “Biz öğrencilerimize akılcı ve eleştirel mantık bilimini öğretiyoruz. Öğrencilerimiz bizden Havva ile Âdem’den yaratılmadıklarını öğreniyorlar! Örtülülerse bilime karşılar. Onlarla ders yapılamaz.” Yani Darwin nazariyesi, yani evrim teorisi, yani soy ağaçlarının maymunla başladığı ve zamanla evrim geçirerek insanın şimdiki hale dönüştüğü iddiasına inanmış olmaları... Örtülü kızlarımızı öğrenci olarak üniversiteye almama gerekçeleri bu. Tabiî ki bunları söylemeleri şaşırtıcı değil. İnsanların bir kısmı Batı’nın Rönesans hareketiyle birlikte dinin yerine aklı putlaştırarak başlattığı inkârcılık felsefesini kabul etmiş olabilirler. Kişisel görüşleri olarak neye inandığı bizi ilgilendirmiyor çok. Ancak kurumları kendi mülkleri gibi kabullenerek örtülü öğrencileri üniversiteden içeri almak istemediklerini söylemelerini ahlaki bulmuyoruz. Hakları da yok.  Üzüntü duyulacak taraf bu sözlerin halkın eğitim öğretim kurumlarına karşı, yıllardan beri duyduğu güvensizliği artıracak olmasıdır. Aslında tam olarak sizinle paylaşmak istediğim konu bu idi: Benim bildiğim kadarıyla 60’lı yıllardan itibaren eğitim öğretim kurumlarına duyulan güvensizliğin ceremesini, okula gönderilmeyen kız çocuklarının çektiği idi.  Gelin görün ki bu kayıp ve ertelenmişlik, eğitim-öğretimden yoksunluk kimsenin umurunda da değildi. Hatta “Haydi Kızlar Okula” kampanyalarını başlatanların bile.

Başörtü yasağının sürmesi üzerine paranoyak bir psikolojiyle konuşulanlar, yazılanlar karşısında bunları yazan, konuşan zevatın meseleye yaklaşımları, birer bilim adamı olduklarını söyleyen bu insanların mesnetsiz iddiaları, çocukça bir tavır sergileyerek “görürsünüz siz” kompleksi ile kabadayılık sergilemeleri, bana halk nazarındaki durumlarını düşündürdü… Ne kadar acı. Bilim tahsil etmiş üstelik öğretim görevlisi konumunda olan profesörlerden en beklenmedik, ama en alt düzeyde, aşırı kontrolsüz patolojik bir duruşun meydanlarda sergilenmiş olduğunu görmek, bilim adına, insanlık adına acınası bir durumdu.

Hırs ve öfkelerinin hatta nefretlerinin önünü alamayan insanların çeşitli ağızlardan “örtülülerin derslere alınmayacakları, notlarının kırılacağı” yönündeki tehditleri, masum insanların tartaklanırcasına, hesap sorar tavırlarla, uzaklaştırılmaları, bazı politikacıların bilgisizce “Biz sorduk Kur’an’da örtü yokmuş” görüşünü sergilemeleri, bu noktadan sonra insanları sadece gülümsetti. “Cehalet ancak bu kadar olur” dedirtti. Öfkelenmeye bile değmezdi durum. Sadece acı bir gülümseme… O kadar. Neden mi? Çünkü dünyanın hiçbir yerinde toplumuna bu kadar yabancı kalan bir topluluğa rastlamanız mümkün değil.

İnsanlar bir ülkede ikamet ederlerken o ülkede mülteci bile olsalar, sığındıkları veya turist pasaportlarıyla seyahat sebebiyle o ülkede bulunuyor olsalar dahi, o ülkeye gitmeden önce o ülkenin tarihi geçmişi, ahlaki değerleri, adet ve gelenekleri, kültürleri, inançları,  hassasiyetleri üzerine bir ön bilgi edinerek giderler. Bu insanlar, yaşadıkları ve vatandaşı olduklarını söylemelerine rağmen, bu toprakların halkına “Kuran’da örtü yok biz sorduk” diyebiliyor iseler, bu cehalet karşısında ne denebilir. Bir şeye itiraz edilirken bunun kuralı önce kişinin neye itiraz ettiğini bilmesini gerektirir. Koca bir imparatorluktan arta kalan bir küçük ülkede kendini vatandaş sayanların, ilkin o halkın değerleri, inançları, olmazsa olmazları, tarihleri ve yaşantıları üzerine ciddi bir bilgi edinmiş olmaları gerekirdi. O halkın İslamlaştığı günden itibaren evlerinde, yaşamlarında, ellerinden düşürmedikleri bir Kitap’ları olduğu malumatından yola çıkarak, karşıt argümanlara sahip insanlar olarak, neye karşı olduğunun bilinmesi açısından Kitap’ından okunması gerekirdi. İtiraz ettikleri konuda bir turist kadar o ülke hakkında bilgileri ve hüsn-ü niyetleri olmayan bu kesim için söylenecek söz yok.

Ancak bu kesimin inanca itirazları var da, direk dillendirmekten kaçınarak, ikiyüzlülük yapıyorlarsa; bu yöntem çok yanlış. Bir inancı ciddi anlamda ya kabul eder ya da reddedersiniz. Bu karara karşı kimsenin diyeceği bir şey yoktur. Reddetmiş olsanız dahi vatandaş olarak kalırsınız. Ancak, bu ülke insanlarının sadakat gösterdikleri inançları, yaşam biçimleri, değerleri, kültürleri, tercihleri üzerine görüş beyan ederken; değil tehdit etmek, kendileri kadar, dışladıkları insanların da bu topraklar üzerinde yaşama haklarının bulunduğunu kabul etmek zorundalar. Bu haklar, mülkün sahibi Rabbin lütfettiği en doğal ve vazgeçilmez haklardır. Eğer itirazınız inanan insanlara değil de, inancı emredene yani, Rab’be; Yaratıcı güce karşı ise, zaten biz Rab’bin işine karışmayız. Biz kulluğumuzu ve sorumluluklarımızı biliriz. Yegane hüküm verici O’dur.

 Halka yabancı davranmak, sırt dönmekle, doğrusu akılsızlık ettiler. Yapılan küstahlık halkın nazarında kesin bir bilinç kaybı kategorisinde tanımını bulacaktı elbette. Halk için, halkın tüm değerlerini hiçleyici, yasakçı ve katı bir duruşun anlamsızlığını gözle görmenin etkisi ayrı bir şeydir. Bu duruş halkın eğitim-öğretim kurumlarına olan güvensizliklerini yeniden depreştirecektir. Bu duruş patolojik bir duruş olmakla birlikte ne yazık ki; birçok Anadolu şehrinde yaşları büyültülecek olan kız çocuklarının okullarından çekilip alınması demek olacaktır.

Belirgin ölçüde dinden duyulan rahatsızlık, bu insanlarda anlamsız bir kaçışa neden olmuştur. Bu korkular nedeniyle farklı düşünen insanların ne düşündüklerine, ne ifade ettiklerine kulak veremeyecek kadar sağduyudan uzaklaşılmıştır. Hâlbuki inançları sebebiyle bu insanlar ağır bedeller ödemek zorunda bırakılmışlardır. Hiçbir siyasi görüş onların kaybettiklerini, onların elinden alınan hakların getirilerini geri veremeyecek, bu hak ve kaybedilen zamanın maddi ve manevi zararlarını tazmin edemeyecek kadar acziyet içindeydiler. Bu gençler, bir kısım politikacıların samimiyetsizliğinin ve realitelerin farkındaydılar. Hiçbir örtülü öğrenci, inancına dair örtü kararını vermekteyken, birilerine güvenerek bu karara gitmemiştir. Onlar bu kararı verirken olabilecek her türlü zorluğu göğüsleyeceklerini bilerek ve sadece Allah’ın rızasını kazanmayı düşünerek, farz olan inancının gereğini yapmak istemişlerdir.  Anadolu’dan bin bir güçlük ve sıkıntıları beraberinde taşıyan, daha da fazlasını yüklenerek evlerine geri dönüşü zorunlu olan bu öğrenciler için, karşılaştıkları durum ağır bir kayıptır.

Aile için de öyle. Ancak bu kadar ağır bir sınanma ve hakların gaspıyla sınanırlarken çoğunluk başlarını açmayı düşünmemişlerdir. Bu genç insanların kafa ve gönüllerinde sanıldığı gibi dünyalık hedefler olsaydı eğer, haklarının arkasında olmak gibi bir zoru, eve dönüşü tercih etmek yerine, duruşlarını bozarlardı. Bunu yapmadılar. Pişmanlıkta duymadılar. Yıllar yılı bütün öğrencilerin yapmak istedikleri kendilerini anlatabilmek ve anlaşılmak istemeleriydi. Bunu şüphecilik üzerine geliştirdikleri argümanları sebebiyle bir kesim anlamak istemedi sadece. Çünkü paranoyak bir biçimde, ısrarla insanların ifade etmiş oldukları inançlarına, kesin şüpheyle bakmakta ısrarcı davrandılar.

Tüm iyi niyetli çağrılara rağmen önyargılarını değiştirme yetisinden yoksunluk derecesindeki bir hezeyana sürüklenmişlik hali sergilediler. Aslında bu insanların yanılgıları, gerçekte kendilerine zarar vermektedir. Günlük yaşam alanlarında da bu meseleler sebebiyle sorunlar ve güçlükler yaşıyor olmalarına şaşmamak gerekiyor. Kendilerine iktidar alanı ilan ettikleri ve Anıtkabir’e örtülü Müslümanları şikâyete gittikleri sırada, orada tevafuken bulunan örtülü insanlara olan saldırılarını anlamak daha bir kolaylaşıyor. Bu kadar asabiyet, bu kadar sık öfke nöbetleri çok fazla değil mi?

Aklı başında, sağlıklı düşünebilen insanlar kolay kolay kontrollerini kaybetmezler. Eğer kontrolden çıkarak, kaba kuvvetle bir şeylere sahip olma içgüdüsüyle hareket etmek, olumlu bir tutum olsaydı; bunu inançlarına yasak konulan örtülü kızlar yapmalıydılar. Hâlbuki örtülü insanlar, onca yıldır mağduriyet yaşamalarına rağmen insanlara bir zarar vermeyi akıllarından geçirmediler. Ahlaki duruşlarını hiç bozmadılar. O zaman bu korku niye!.

Yıllarca devlet yönetiminde iktidarda kaldılar, ortak oldular. Mesela ‘YÖK’!.. Eğitim-öğretim kurumu olmaktan çıkarak, ideolojik kimliği ile özerk bir devlet gibi işlevselliğini sürdürdü. Üniversiteler oligarşik bir kesimin iktidar alanın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız
« Posted on: 27 Nisan 2024, 03:37:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız rüya tabiri,Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız mekke canlı, Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız kabe canlı yayın, Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız Üç boyutlu kuran oku Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız kuran ı kerim, Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız peygamber kıssaları,Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyız ilitam ders soruları, Hz. Âdem ile hz. Havvanın çocuklarıyızönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes