๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 04 Eylül 2010, 11:46:41



Konu Başlığı: Hizmetimiz var mı
Gönderen: Hadice üzerinde 04 Eylül 2010, 11:46:41
Giderken yanımızda götürecek hizmetimiz var mı.                                                                                                                                                     Bu dünyadan neyle ayrılmayı düşünüyoruz? Ahiret için ne kadar hazırlıklıyız? En ufak bir sıkıntıda ölümü isteyenler, kendisini acaba ilahi hesap gününe ne kadar hazırlıyor?
Hayat fırtınasız ve dağdağasız yaşanamaz. Bu imtihan dünyasında iniş-çıkış vardır. Zaman olur ki sen inersin öteki çıkar, zaman olur ki öteki iner sen çıkarsın. Tıpkı temsilde olduğu gibi. Fakir adam, kapıcılığını ettiği apartmanın zengin sahibiyle konuşurken sık sık;


- Rabb’im merdiven yapıyor, dermiş.

Apartmanın mağrur sahibi de bu sözle alay eder dururmuş. Günün birinde öyle bir yangın çıkmış ki, çatısı temeliyle bir olan apartmanın sahibinin elinden bütün serveti gittiğinden, perişan olmuş, bu arada kapıcıya da Allah bir başka kapı açmış, bu defa da kapıcı apartman yaparak çekilip içine oturmuş.

Günün birinde bir dilenci, zili çalmış:

- Allah için bir sadaka, ben de sizin gibi bir apartmanın sahibiydim; fakat işte gördüğünüz hale geldim.

Eski kapıcı başını sallamış:

- Hiç üzülmedim; zira sen ta o zaman Rabb’imin yaptığını söylediğim merdivenin başına doğru tırmanırken, ben henüz dibinde sana bakıyordum. Fakat sen zirvede bulunmanın kıymetini bilemedin, muvazeneni tez kaybettin, bu yüzden de sen inmeye başladın, ben de çıkmaya... Ben senin eski kapıcınım!

Evet, hayatımız böyledir. Bugün belki çıkmaktayız; ama yarın ineceğimizi unutmamalıyız. Yahut bugün yerdeyiz; ama yarın da tırmanma sırasının bize gelmeyeceği iddia edilebilir mi?

Şu kadar var ki, ister merdivenin başında ol, istersen dibinde, bu âlem bir kibrit yanıp sönmesi gibidir, tez gelip geçer, sadece hayırlı hizmetlerimiz yanımıza kâr kalır, gerisi laf ü güzaftan ibaret olur.

Zaten Resul-i Ekrem (sas) Hazretleri de öyle buyurmaktadır:

- Kişinin cenazesini üç şey takip eder, çoluk-çocuğu ile serveti ve bir de ameli. Yani İslamî hizmetleri...

Bunlardan aile, çoluk-çocukla serveti mezarlıktan geri dönerler, ancak işlediği hayırlı işler ve faydalı ameller kendisiyle birlikte gider. İslamî hizmetleri arkadaşlık eder...

İşte koskoca bir ömrün neticesi bu amellerden ibarettir! Diğerleri, topyekûn toprağın üstünde, mirasçıların payındadır. Sana kalan bir ömrün hesabıdır.

Bir gün Hazret-i Mevlana’ya hanımı Kerra Hatun sorar:

- Ah efendi, ne olurdu keşke dört yüz sene yaşasaydınız?

Mevlana ciddileşir, hatta tatlı tebessümünü de kaybederek şu karşılığı verir:

- A hatun, biz Nemrud muyuz, Firavun muyuz ki bu süfli cihanın dört yüz sene mihnet ve meşakkatini çekelim? Esasen bizim hapishaneden farkı olmayan şu âlemde bu kadarcık kalışımız da birkaç hapsi kurtarmak içindir, yoksa ömrün bu kadarı bile bize fazladır, ne götüreceğiz yanımızda, hizmetten başka!

Evet, büyük veli hak ve gerçek söyler. Burada kalmak ve uzun ömürler sürüp, hayat uzatmak bir hedef değildir. Asıl maksat ebedi hayatta bizimle beraber olacak hizmetler görüp, ameller işlemek, kabir kapısından geri dönenlerle kalmayıp bizimle birlikte olacak hizmetler ifa etmektir.

İşte bunun içindir ki Resül-i Ekrem Hazretleri şu tavsiyede bulunurlar:

“Allah’tan ölümünüzü temenni etmeyiniz, ancak şöyle diyebilirsiniz:

- Allah’ım, yaşamam hakkımda hayırlı ise ömrümü uzat, değilse, bu ömür bana bir şey kazandırmıyorsa beni huzuruna kabul eyle!”

Çünkü uhrevi kazancı olmayan ömür yaşanmaya değmez.

Öyle ise yaşanmaya değecek bir ömre sahip olmak için İslam’ı evvela nefsimizde yaşamaya gayret etmeli, sonra ona hizmet yolunda vazife alıp ömrümüzün sayılı günlerini vicdanımıza huzur verecek şekilde kıymetlendirmeliyiz. Kendimize soracağımız sual şu olmalı:

- Ben İslam’ı nefsimde yaşıyor, sonra ona hizmet yolunda vazife almış bulunuyor muyum?