๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 07 Aralık 2010, 15:12:02



Konu Başlığı: Hidayete Kim Ulaştırır
Gönderen: Ekvan üzerinde 07 Aralık 2010, 15:12:02
Hidayete Kim Ulaştırır

Hidayette olup olmadığımız, Kur’an ve sünnet çizgisinde olup olmadığımızla ilgilidir. İslam’ın bu iki temel kaynağına uygun bir çizgide olanlar hidayette, bu çizginin dışında olanlar ise dalalettedir. Hidayetin iman ve amel olmak üzere iki boyutu vardır.

Yoldan çıkmak, yoldan sapmak, yanlış yola sapmak manasına gelen dalalet İslam literatüründe farklılık arz eder. İslam’ın bu iki temel kaynağının öngördüğü iman boyutundan mahrum olanın dalaleti küfür, amel boyutu olmayanın dalaleti ise fasıklık olarak adlandırılır.

Ehl-i sünnet alimlerinin ittifakıyla iman ve amel çizgisinin manevî pusulası olan HİDAYET de, doğru yol rotasını şaşırmak anlamına gelen DALALET de ALLAH’ın yaratmasıyla meydana gelir.

    “(Resulum!) Onları hidayete / hak yola getirmek senin görevin değil, lâkin ALLAH dilediğini hidayete / doğru yola getirir.”(Bakara, 2/272),

    “Bu müminler hâlâ öğrenmediler mi ki ALLAH dileseydi bütün insanları hidâyet eder, doğru yola koyardı.”(Rad, 13/31);

    “Hiç kötü işleri kendisine güzel görünen kimse, iyilik edip dürüst işler işleyen kimse gibi olur mu? ALLAH dilediğini dalalete / sapıklığa, dilediğini hidayete / doğru yola iletir. O halde o insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü ALLAH onların bütün yaptıklarını bilir.”(Fatır, 35/8)

mealindeki ayetler gibi, daha pek çok ayette hidayet ve dalaletin varlığı, ALLAH’ın yaratmasına bağlı olduğu vurgulanmıştır.

Hidayetin iman boyutunun özellikle vurgulandığı şu ayetler de bize konumuzla ilgili açık bir mesaj vermektedir:

    “Eğer Senin Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi imana gelirdi. (Ama bunu irade etmedi). Şimdi sen mi, imana gelsinler diye insanları zorlayacaksın? ALLAH’ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir.”(Yunus, 10/99-100),

    “(Resulüm!) Sen dilediğin kimseyi hidayete / doğru yola eriştiremezsin, lâkin ancak ALLAH dilediğini hidayete / doğruya ulaştırır.”(Kasas, 28/56).

Bu ve benzeri ayetlerden anlaşılıyor ki, HİDAYET  ALLAH tarafından insanlara verilen, yani dışarıdan telkin edilip yaratılan bir ilahî nimettir.

İnsanın hidayet ve dalalette bir kesbi, bir vesilelik boyutunun olduğu, yine Ehl-i sünnet alimlerinin kabul ettiği bir gerçektir.

    “De ki: “İşte Rabbiniz tarafından gerçek geldi. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.”(Kehf, 18/29)

mealindeki ayet ve benzeri bir çok ayette, insanın özgür iradesinin -kesb, vesilelik bakımından- rolüne işaret edilmiştir.

Şunu açık olarak belirtelim ki, hidayetin yalnız ALLAH’ın elinde olması, onun yegâne yaratıcı olmasının bir gereği olduğu gibi, kesb / vesilelik cihetiyle insanın özgür iradesinin söz konusu olması da ilahî adaletin olmazsa olmaz şartıdır. Ehl-i sünnet alimlerinin -hidayetin öncelikli boyutu olan- iman tanımları da bu yöndedir.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu tanımı -insan kesbini de içine alan- çok açıklayıcı, efradını cami, ağyarını mani bir kapsama sahiptir:

    “Şu kelime-i şahadetteki cevher-i iman bir nurdur, ALLAH (onu) istediğinin kalbine atar / bırakır. Keyyumu (imanı kalpte tutan) Hidayet-i ilahiyedir. Burhanı ise bir mücahittir (ki), düşmanını tart eder, bir süpürgecidir ki, evhamdan tezhip eder.”(Asar- ı Bediiye, Nokta, s. 21).

    “İman, Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirine göre; "Cenab-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur." denilmiştir.”(İşaratu’l-İ’caz, s.42).

Demek ki iman ve hidayetin iki yönü vardır. Bir tarafı vesilelik cihetidir ki, insanın vicdan hürriyetine bakar, diğeri ilahî hükümranlığın istiklali cihetidir ki ALLAH’ın birliği ve tevhit cihetine bakar. Kulun kesp / özgür irade tarafı yüzde bir ise, ALLAH’ın müdahalesi yüzde doksan dokuzdur.

Şeytanın görevi insanları hidayete çağırmak değil, hidayete girmelerini engellemek, onları hidayetten uzaklaştırmaktır.

    “(Şeytan) Öyle ise” dedi, “Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.” (Araf, 7/16-17)

mealindeki ayet ve benzerlerinde bu husus açıkça ifade edilmiştir.



Sorularla İslamiyet