> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Hicret diyarında ölmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hicret diyarında ölmek  (Okunma Sayısı 603 defa)
30 Haziran 2010, 15:31:17
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Haziran 2010, 15:31:17 »



Hicret Diyarında Ölmek



Soru: Hicret edilen beldeden ayrılmama ve ölene kadar hicret mahallinde kalma meselesini yaşadığımız dönem itibariyle değerlendirir misiniz?

Cevap: Mekke döneminde, Efendimiz (sav) İslâm'ın nefesiyle dirilmek için gelenlerin biatlarını kabul ederken onlardan "hicret" etmelerini de istiyordu Bundan dolayı o dönemde hicret, -imanın şartı olmasa bile- İslam esaslarına denk bir farz gibi değerlendiriliyor ve hatta hicret etmeyene münafık nazarıyla bakılıyordu

Sadece, Velid İbn-i Velid, Ayyaş İbn-i Rebia, Seleme İbn-i Hişam gibi, Kur'an'ın ifadesiyle, "müstaz'af" diyebileceğimiz zulme maruz kalmış, müşrikler tarafından tutuklanıp işkence edilmiş müslümanlar hicret konusunda mâzur görülmüşlerdi Zira bunlar, "Lâilâhe illallâh Muhammedurrasûlüllâh" dedikleri günden itibaren zincire vurulmuş, Mekke fethedilinceye kadar da ayaklarında zincir, boyunlarında bukağı, bin bir türlü işkenceye maruz olarak yaşamışlardı O zulümden kaçmak, hicret edip Allah Rasûlü'ne ulaşmak için çok uğraşmış, fakat zalimlerden kurtulamamış ve hicret edememişlerdi Peygamber Efendimiz sabah namazında rukûdan kalktıktan sonra, ellerini kaldırıyor, bunlara dua ediyor ve "Allah'ım Velid İbn-i Velid'e, Allah'ım Seleme İbn-i Hişam'a, Allah'ım Ayyaş İbn-i Rebia'ya necat ver!" deyip inliyordu Diğer müslümanlara mukaddes göç emri verirken onlara da hicret kapısı açılması için dua ediyordu

Hicret, sıradan bir göç ve geçici bir yolculuk değildi O sevdiklerini arkada bırakma ve sürekli bir gurbete adım atma demekti Muhacirler, yurtlarını yuvalarını, evlâd ü ıyâllerini terkediyor, bilmedikleri diyarlara, tanımadıkları insanlar arasına gidiyorlardı Onların kimisi anne-babasından, kimisi eşi ve çocuklarından ayrı düşmüş, sevdiklerini müşrikler arasında bırakarak "hicret" deyip yürümüştü Mesela, Hazreti Ebu Bekir (ra) giderken, göznuru Aişe annemiz yoktu yanında; kızı Esma yoktu, oğlu Abdullah yoktu O merhamet âbidesi ve şefkat timsali Ebu Bekir Efendimiz, babasını, eşini ve çocuklarını Allah'a emanet ederek ve vazife sorumluluğunu babalık şefkatinin önüne geçirerek yola koyulmuştu Ashab efendilerimiz emre itaat ederek doğup büyüdükleri topraklardan ayrılıyorlardı ama aileleriyle beraber gönüllerini de arkada bırakıyorlardı Çünkü, bir insanın ailesini, evlad ü ıyâlini, doğduğu yeri çok sevmesi ve o insanlardan, o mekanlardan ayrılmak istememesi tabiî ve fıtrîdir Dâussıla (sıla hasreti) her kalb sahibini inletecek bir acıdır ve hemen herkeste var olan bu hissi gönülden söküp atmak mümkün değildir Nitekim, Efendimiz (sav) bile Sevr mağarasından ayrılıp yola revân olacağı an yaşlı gözlerle son bir kere daha doğup büyüdüğü topraklara bakmış ve "Mekke! Seni o kadar çok seviyorum ki, eğer beni çıkarmasalardı -vallahi- senden ayrılmazdım" buyurmuşlardı Hazreti Ebu Bekir ve Seyyidina Bilal gibi sahabe efendilerimizden bazıları Peygamber köyünde Peygamberle beraber olmalarına rağmen dâussıla duygusuyla hıçkıra hıçkıra ağlamış ve Mekke için şiirler söylemişlerdi

İşte, böyle bir ayrılığın hasıl ettiği daussıla duygusuyla geri dönme telaşına düşmeme, hicret beldesini terketmeme ve vazifeyi yarıda bırakıp oradan ayrılmama gibi maslahatlar adına sahabe efendilerimiz "hicret beldesinde ölme, orayı asla terketmeme" mevzuuna çok ehemmiyet veriyorlardı Dolayısıyla, o dönemde, talihsiz bir şairden başka hiç kimse Medine'yi bırakmamış, Mekke'ye dönmemişti Dönmek bir yana, onlar hicret mahalleri dışında bir yerde vefat etmekten bile korkmuş, başka yerde ölmeyi hicreti eksik bırakmak olarak anlamışlardı

Buharî ve Müslim gibi güvenilir kaynaklarda geçen bir hadis-i şerifte anlatıldığına göre, Sa`d İbni Ebî Vakkâs (ra) Vedâ Haccı senesinde Mekke'de şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı Orada vefat etmekten çok korkmuş ve kendisini ziyarete gelen Peygamber Efendimize şöyle demişti: "Yâ Rasûlallah! Arkadaşlarım gidecek de ben kalacak mıyım; yoksa ben burada mı öleceğim?" Allah Rasûlü (sav) de ona, "Hayır, sen burada kalmayacaksın Allah'tan öyle umuyorum ki, daha nice yıllar yaşayarak Allah rızası için güzel işler yapacak ve yükseleceksin; kimi insanlar (mü'minler) senden fayda, kimileri de (kâfirler) zarar görecekler" demiş, "Allahım! Ashâbımın hicretini tamamla! Onları geri döndürüp hicretlerini yarım bırakma!" diye dua etmiş ve Sa`d İbn-i Havle'nin Mekke'de ölmesine üzüldüğünü de ifade buyuran Efendimiz sözlerini şöyle bitirmişti, "Acınacak durumda olan Sa`d İbn-i Havle'dir, yazık onun haline!"

Evet, ilk dönem itibariyle farz mesabesinde kabul edilen hicret Mekke'den Medine'ye göç şeklinde gerçekleşmiş ve bitmişse de, niyet ve Allah yolunda cehd yönüyle o kıyamete kadar devam edecektir Mukaddes göç, insanlığın İslam dinine eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olduğu şu dönemde eski devirlere nisbeten daha da önemlidir Bugün medenîleşmeyi ve Medîneleşmeyi bekleyen o günkü Yesrib yoktur ama, her yere Medine'nin boyasını çalma ve bedeviliklerle kirlenmiş şehirleri Medîneleştirme vazifesi vardır Efendimizin huzuruna çıkarken, "Köyünün izdüşümü Medineleri arkamızda bırakıp, senin Medine'ne koştuk!" diyebilmek için bugün de hicrete ve hicret beldelerine ihtiyaç vardır

O'nun Sesini Duyurmak İçin Gidin!

Özellikle 90'lı yıllarda yurtdışında kaldığım yerlerde Allah Rasûlü'nü çok garip hissetmiştim "Buralarda çok az anılıyorsun ya Rasûlallah, herhalde çok gurbet yaşıyorsun!" demiştim O'nun ruhâniyetinden özür dileyerek, "Davud'un sesi Seninkinden yüksek çıkıyor Süleyman'ın sesi Senin sesinden daha çok duyuluyor Her yandan Musa'nın sesi, İsa'nın sadâsı geliyor O ses ve sadâlara da ruhlarımız kurban Ama Ya Rasûlallah, en gür ve yüksek sadâ Senin sesin olmalı değil miydi? Sporda başarılı olamamış bir takımın bayrağının birkaç adım aşağıya çekilmesi gibi nam-ı celilinin aşağıya çekildiğini görüyorum ve adeta içim parçalanıyor" demiştim Ümmetinden birisi olarak Efendimize karşı derin bir mahcubiyet duymuş, çok utanmıştım Utanmıştım zira, O'nu biz duyuramamış, yüksekte olması gerekeni biz omuzumuza alıp yükseltememiştik

Sahabe Efendilerimiz için "Kur'an'ın mucizesi bir cemaat" diyoruz Çünkü onlar, çok kısa bir sürede emanete ehil hâle geldiler; cihanın dörtbir yanına Allah'ın dinini ve Rasûlü'nün sünnetini götürdüler Her tarafta Efendimizin sesinin duyulmasını sağladılar O Kur'an bugün de var O bugün de sahabe nesli gibi bir nesil yetiştirme gücüne sahip; fakat Allah'ın dini de, Rasûlü'nün sünneti de, Kur'an da bizden vefa bekliyor

Bu mülahazalarla dolduğum anlarda öyle arzu ediyorum ki, mümkün olsa ve elimden gelse, Türkiye'den bir milyon insanın "hicret" deyip yollara düşmelerini sağlasam Türkiye'de, kardeş, dost, arkadaş, sempatizan seviyesinde söz ve teşviklerime değer veren insanları hicret niyetiyle dünyanın değişik yerlerine gidip yerleşmeye teşvik etsem Sanayici, iş adamı, doktor, üniversite ya da yüksek lisan öğrencisi kim ve ne olursa olsun, kendi durumlarına göre şartları zorlamalarını, hayatlarını idame ettirebilecek kadar bir iş tutturmalarını ama bulundukları yerlerde mutlaka dinî ve millî değerlerimizin temsilcileri olmalarını, tarihî birikimlerimizi başkalarıyla da paylaşmalarını söylesem Öyle inanıyorum ki, bir yolunu bulan herkes sebepler dairesinde kendine düşeni yapıp sonra da Allah'a mütevekkil olarak mutlaka hicret etmeli; gittiği yerde bir diplomat gibi vatanımız ve milletimizin temsilciliğini yapmalı, oradan Türkiye'yi gözetip Türkiye'yi kollamalı yüreği daima Türkiye için çarpmalı vatan ve millet adına yükselen menfi ya da müsbet sesleri bir de oradan dinlemeli, bazı kapıları Türkiye hesabına zorlamalı ve milletimizin istikbali için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalı

Neylersiniz ki, bunları arzulasam ve dilimin döndüğünce hicrete teşvik etsem de bu konuda bir müeyyidem –şimdilerde yaptırım gücü diyorlar– yok benim Bu sözleri, bir müessese ya da bir teşkilat adına söylemediğim için ben ne kadar "hicret edin" desem de bu konuda bir müeyyide uygulamam söz konusu değil Öyle olunca da gitmeyen gitmiyor; tabiî sevaptan da mahrum kalıyor ve gitmeyenlerin pek çoğu bencilliğe gömülüyor Bu sebepledir ki, Cenab-ı Hakk bazılarını te'dib de ediyor; samimi mü'minleri birbirine düşürüyor, onlara birbirlerinin kusurlarını gösteriyor; neticede herkes diğerinin savcısı gibi davranıyor, başkasında günah aramaya başlıyor Oysa ki, "Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek çok güzel yerler ve bolluk (imkân) bulur" (Nisa, 4/100) mealindeki ilahî beyana itimad ederek gitseler, hem Allah rızasını tahsil edebilecekleri bir yola girmiş olacak hem de başkasının günahlarının peşinde olma yerine sevap arkasından koşacaklarBelki onlar da birer Mus'ab bin Umeyr olacaklar

Aslında, Mus'ab'a da aklım ermiyor benim Gençliğinin baharında, makam mansıp, mal-menâl her şeyi arkaya atıyor; nefsini, dünyevî isteklerini ayakları altına alıyor ve Yesrib'e gidiyor; onun gittiği dönemde orası henüz Medine olamamış, kupkuru bir çöl Düşünceleri ters, gözleri kanlı, elleri silahlı adamların arasında kalıyor; onlara iman hakikatlerini anlatabilmek için çırpınırken başında kavis çizen kılıçların gölgesinde maruz kaldığı hakaret ve tehditlere aldırmıyor Ertesi sene kadın-erkek yetmiş insanı arkasına takıp Mekke'nin yolunu tutuyor; Efendimizin huzuruna varınca "Sana bunları armağan olarak takdim ediyorum yâ Rasûlallah" der gibi Medine'de İslâm'ın girmediği hiçbir ev kalmadığını müjdeliyor

Söz buraya gelmişken, son dönemde Anadolu'nun bağrından çıkıp herbiri bir eğitim gönüllüsü olarak dünyanın her tarafına seyr u seferler düzenleyen ve açtıkları okullarla ülkemizin, milletimizin yüz akı olan muhacirleri yâd etmemek vefasızlık olur Aydın Ağabey, dilini, kültürünü bilmedikleri yabancı ülkelerde, çok ağır şartlar altında, yazın kavuran sıcağa kışın da donduran soğuğa rağmen vazife yapan gencecik öğretmenleri gözleri dolarak ve heyecan içinde anlatırdı Evet,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hicret diyarında ölmek
« Posted on: 26 Nisan 2024, 23:45:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hicret diyarında ölmek rüya tabiri,Hicret diyarında ölmek mekke canlı, Hicret diyarında ölmek kabe canlı yayın, Hicret diyarında ölmek Üç boyutlu kuran oku Hicret diyarında ölmek kuran ı kerim, Hicret diyarında ölmek peygamber kıssaları,Hicret diyarında ölmek ilitam ders soruları, Hicret diyarında ölmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes