๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Eylül 2010, 22:50:19



Konu Başlığı: Hiç kimse hiç bir işini besmelesiz bırakmasın!
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Eylül 2010, 22:50:19
Hiç Kimse Hiç Bir İşini Besmelesiz Bırakmasın!

BESMELENİN ÖNEMİNE DAİR BAZI RİVÂYETLER


Peygamber Efendimiz (asm), “Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü Teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.” buyurdu. (İbn-i Kesir)

“Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır.” (Beyhâkî)

“Yemeğe başlarken, Allahü teâlânın adını anın, yani Besmele çekin! Başında Besmele çekmeyi unutan, hatırladığı zaman, "Bismillâhi alâ evvelihi ve ahirihi" desin!” (Ebu Davud, Tirmizi, Hâkim)

“Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Teâlâ da râzı olur. ” (Deylemî)
 
“Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkân yok” der, dönüp gider.” (Tibyan)

“Osman İbn Affan (ra) Resûllullah (sav)’a besmeleyi sorduğunda, Resûlullah (sav) buyurdu ki: “O Allah’ın isimlerinden bir isimdir. Allah’ın en büyük ismi (İsmi A’zâm) ile onun arasında sadece iki gözün karasıyla akı arasındaki yakınlık kadar fark vardır.” Başka bir hadiste ise: “Meryem oğlu Îsâ’yı (as) annesi yazıcıya teslim etti ki ona yazmayı öğretsin. Öğretmen ona ‘yaz’ deyince o ‘ne yazayım?’ dedi. Öğretmen de ‘bismillâh’ (Allah’ın ismiyle) diye karşılık verdi. İsa (as) öğretmene, ‘Bismillâh nedir?’ deyince öğretmen ‘bilmiyorum’ karşılığını verdi. Hz. Îsâ (a.s) ona dedi ki: ‘Be Allah’ın bahası, Sin senâsı, Mim de memleketidir. Allah, ilâhların ilâhıdır. Rahmân, dünya ve âhirette son derece merhametlidir. Rahîm ise sadece âhirette merhametlidir.’” (İbn-i Kesir)

 
Hadiste: “Kim, üzerinde besmele yazılı bir kâğıdı Allah’a saygısından dolayı yerden kaldırırsa, Allah katında sıddıklardan yazılır, ana babasının müşrik de olsalar azabları hafifletilir.” Bu konuda Bişr-i Hafi’nin hikâyesi meşhurdur. (Râzî)


ÂLİMLERİN SÖZLERİ


“Bismillâh,  kudret-i ezeliyenin (Allah’ın ezelî kudretinin) taalluk (ilgi, alâka) ve tesirini celbeder (çeker). Ve o taallûk (alaka, ilgi), abdin (kulun) kesbine (çalışmasına, kazancına) ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyle ise hiç kimse, hiçbir işini Besmelesiz bırakmasın!” (Bedîüzzaman)

“Ben ‘Errahmanirrahîm’ isimlerini öyle bir nûr-ı azam görüyorum ki, bütün kâinatı ihata eder (kuşatır). Ve her ruhun bütün hâcât-ı ebediyesini (ebedî ihtiyaçlarını) tatmin edecek hadsiz düşmanlarından emin edecek nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. Bu iki nûr-ı azam olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile fakr ile şükür; acz ile şefkattir. Yani ubûdiyet (kulluk) ve iftikardır (fakirliğini bilmektir).” (Bedîüzzaman)

Besmelede bu üç ismin zikredilmesinin hikmeti Kur’ân-ı Kerîm’de muhatap alınanların üç kısım olmasındandır. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Onlardan nefsine zulmedenler vardır. Onlardan orta yolu tutan vardır. Ve onlardan hayırlarda en önde olan vardır.” (Fatır, 32)  Bu âyette Cenâb-ı Hakk sanki şöyle buyurmaktadır: “Ben, hayırlarda en önde olanların Allah’ıyım. Orta yolu tutanların Rahmân’ıyım. Zulmedenlerin de Rahîm’iyim.” Aynı şekilde Allah, lütuflarda bulunan; Rahmân, seçkin kullarının (evliyâ) zellelerini (küçük hatalarını) bağışlayan; Rahîm de kabalığı (cefâ) bağışlayandır. Rahmetinin kemalinden dolayı Cenâb-ı Hakk,

adeta şöyle diyor: “Ey kulum! Ben senin öyle hallerine muttaliyim (haberdarım) ki, eğer anne ve baban onları bilmiş olsaydı, seni terk ederlerdi. Eğer hanımın bilseydi, sana cefâ ederdi. İnsanlar bilseydi, evini yerle bir etmeye çalışırlardı. Ben, bütün bunları biliyorum. Fakat benim Kerim bir Rabb olduğumu bilesin diye onları örtüyorum.” (Râzî)

Allah ismi, Allah’ın dostluğunu gerektirir. “Allah, iman edenlerin dostudur.” (Bakara, 257) Rahmân ismi, Allah’ın muhabbetini gerektirir. “Hakikaten iman edip de salih ameller işleyenler yok mu? Rahman onların gönüllerinde (kendi) sevgisini yaratacaktır.” (Meryem, 96) Rahîm ismi ise, Allah’ın rahmetini gerektirir. “Cenâb-ı Allah, mü’minlere merhametlidir.” (Ahzab, 43) (Râzî)


BESMELE İLE İLGİLİ BAZI KISSALAR


Hazreti Musa (as) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de halini Cenâb-ı Hakk’a arzetti. Allah da ona sahradaki bir otu gösterdi. O da ondan yedi de Allah’ın izniyle şifa buldu. Sonra başka bir zaman bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun üzerine aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı artınca şöyle dedi: “Hastalığı artınca şöyle dedi: “Ya Rabbi, ilk önce bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise hastalığım arttı.” Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şöyle buyurdu: “Çünkü birincide seni ota sevk eden Ben idim, böylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, bunu müteakip hastalığın arttı. Bilmiyor musun ki, bütün dünya öldürücü zehir, onun panzehiri de benim ismimdir.” (Râzî)

Anlatıldığına göre Firavun, tanrılık iddiasında bulunmadan önce bir saray yaptırdı. Sarayın dış kapısına da besmelenin yazılmasını emretti. Ulûhiyet iddiasına kalkışıp da, Hz. Musa (as)  peygamber olarak ona gelip, onu hak dine davet edince, onda doğruya ulaşma kabiliyeti görmedi. Bunun üzerine şöyle dedi: “Ya Rabbi, onu ne kadar dine davet ettimse de onda her hangi bir hayır görmedim.” Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şöyle buyurdu: “Ey Musa, belki de sen, onun küfrüne bakarak, onu helak etmemi istiyorsun. Hâlbuki Ben, onun sarayının dış kapısının üzerine yazdırmış olduğu besmeleye bakıyorum.” Buradaki incelik şudur: Kâfir de olsa, kim bu kelimeyi dış kapısının üzerine yazarsa, helak olmaktan emin olur. Kim bu kelimeyi, ömrünün başından sonuna kadar kalbine yazarsa, onun durumu nasıl olur, var sen düşün. (Râzî)

Bizans imparatoru, Hz. Ömer’e (ra), devamlı bir baş ağrısı olduğunu, bunu için kendisine bir ilaç göndermesini yazmıştı. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) bir fes gönderdi. İmparator bu fesi başına koyduğunda, baş ağrısı duruyor, çıkarınca başı yeniden ağrımaya başlıyordu. İmparator hayret ederek fesi kontrol etmeye başladı. Fesin içinde besmele yazılı bir kâğıt buldu. (Râzî)


BESMELEDEN ÇIKAN HÜKÜMLER


Kur’ân yazarken “Tevbe” Sûresi’nden başka sure başlarında “Bismillâhirrahmanirrahim” yazmak farzdır.

Hayvan keserken veya ava silahla ateş ederken sadece “Bismillâh” demek farzdır. Kasıtlı olarak besmele terk edilirse o hayvanın eti yenmez. Fakat besmele unutulursa bir sakıncası yoktur. “(Kesilirken) üzerine Allah’ın ismi anılmayan hayvanlardan yemeyin!” (En’am, 121)” Bunda ve bu gibi bazı yerlerde “errahmanirrahim” denilmemesi sünnettir.

Namaz dışında Kur’ân okumaya başlarken sûre başlarında ise “Eûzu-besmele” âlimlerin çoğuna göre sünnettir. Bu cümleden olarak Atâ gibi bazı imamlara göre vaciptir. Yalnız “Tevbe” Sûresi’nde besmele okunmaz. İki sûre arasında ise iki kıraat vardır. Âsım kıraatında besmele okumak mendubtur. Kur’ân okumaya başlamak, sûre başından değil de ortasından veya sonundan ise “Eûzu-besmele” okumak mendubtur.

Yukarda açıklandığı üzere namazda Hanefîlere göre Fatihadan önce gizlice “Eûzu-besmele” okumak sünnet, Şâfilere göre gizli veya sesli besmele çekmek farz, Mâlikîlere göre okunmaması mendubtur. İki sûre arasında ise Hanefîlerce de böyledir (mendubtur).

Kıraatten başka diğer İslâm’a uygun işlerde besmele ile başlamak işin önem derecesine göre ya mendub veya sünnet veya vacibtir. (Elmalılı)


*****************************


Besmelenin mânâ ve ehemmiyeti Risâle-î Nûr’un birinci risâlesi olan Birinsi Söz’de hârikulade bir sûrette işlenmiştir. Bedîüzzaman Hazretleri’nin ilk talebelerinden Sabri Efendi bu risâle için, “Birinci Söz tevhid miftahıdır” der.

Yine Bedîüzzaman Hazretleri’nin ilk talebelerinden Hulûsi Bey ise Birinci Söz’deki temsilâttan yola çıkarak şu câlib-i dikkat yorumu yapmıştır: “Birinci Söz'deki temsilde seyahat eden mütevazi zât, tamamen Üstadımızdır. Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök, damarları nasıl "Bismillâh" tesiriyle, yer altında sert taşı toprağı delip geçiyorsa aynen onun gibi, "Bismillâh" ile mevki-i intişara vaz' olunan Sözler de, hârika bir tarzda arza yayılıyor. Ve en münevver ve mükemmel meyve olan beşerin mü'minlerinin kalblerine nüfuz ediyorlar. Bu bid'atların kesreti ve muharriblerin bolluğu devrinde "Bismillâh" ile gars olunan Nur fidanının yaprakları olan diğer Sözler ve Mektublarla, bu kudsî fidanın dal ve budakları olan Hizb-ül Kur’ân ve bu hizbin esası ve seyyidi olan muhterem Üstad da bir hıfz-ı gaybîye mazhar bulunuyorlar.”

(Barla Lâhikası)



******


“Biz savaş kızıştığında gözler öfkeden kıpkırmızı kesildiğinde O’nun (asm) arkasına sığınırdık."

HZ. ALİ (RA)



İlyas RAMAZANOĞLU