๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 07 Ocak 2011, 16:13:22



Konu Başlığı: Herkesin yükünü çekebilmek
Gönderen: Hadice üzerinde 07 Ocak 2011, 16:13:22
Herkesin yükünü çekebilmek


Allahü teâlâ nefsi, kendine isyan edecek şekilde yani düşman olarak yaratmış ve buna karşı uyanık olmamızı, muhalefet etmemizi emretmiştir. Nefse muhalefet ise, İslamiyet’in emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak kısaca sünnet-i seniyyeye yapışmakla olur. Peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi, hep nefs-i emmarenin isteklerini yok etmek içindir. Bir kimse İslamiyet’e ne kadar çok uyarsa, nefsin arzuları o kadar azalır. Bunun içindir ki, nefse en zor gelen şey, en ağır gelen yük, İslamiyet’in emirlerine ve yasaklarına uymaktır. Nefsi ezmek için, İslamiyet’e uymaktan başka yol yoktur.

Nefsine muhalefet edemeyen, onun emrine girer, herkese eziyet eder ve yük olur. Halbuki dinimiz, yük olmayı değil, yük çekmeyi emir ve tavsiye etmektedir. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri, talebelerine ve sevenlerine hitaben buyurdu ki:
"Size önemle sünnet-i seniyyeye yapışmanızı; cahiliye âdetlerinden ve bid'atlerden sakınmanızı; gösterişe kapılmamanızı; halktan, makam ve mevki sahipleri ile görüşmeyi terk etmenizi tavsiye ederim. Yapmak mecburiyetinde olduğunuz iki bozuk işle karşılaştığınızda en hafif olanını yapmak lazımdır. Şunu iyi biliniz ki, sizin bana en sevgiliniz; dünya ehline alakası en az olanınız, başkasına yük olmayanınız, fıkıhla meşgul olanınızdır."

Kulluk, yük altına girmeyi ve yük çekmeyi kabul etmek demektir. İslamiyet’e hizmet etmek isteyen, yük çekmeyi kendine zevk edinmelidir. Zira İslamiyet’e hizmet etmek, en zor iştir. Allahü teâlâ da, bu en zor işi, en güvendiği ve en çok sevdiğine vermektedir. Allahü teâlânın en çok güvendiği ve sevdikleri ise, Peygamberlerdir ve bunların vârisleridir. Bütün Peygamberler ve vârisleri, hep yük çekmişler, insanlardan gelen sıkıntılara sabretmişler ve onlara yardım etmeye devam etmişlerdir. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allahü teâlânın dinini, Onun kullarının ayaklarına kadar götürmek, çok büyük bir zevk ve çok büyük bir saadettir.

Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine, Onun razı olduğu şekilde doğru olarak hizmet edenler, Onun kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla konuşacak. Böyle olan kimseler için, ne hesap var ne de azap..

Din Büyükleri, bir kimsenin imanının kemale gelmesini, okuduklarından ve dinlediklerinden istifade etmesini; “Herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir” diye bildirmişlerdir. Zaten Peygamber efendimiz de; (En kıymetli amel, elinden ve dilinden kimsenin incinmemesidir) buyurmuşlardır.

Müslümanlık, dünya ve ahiret saadetidir. Allahü teâlânın en sevdiği şey, imandan sonra kullarına hizmet etmektir. Bunun için Peygamber efendimiz; (İnsanların hayırlısı, en üstünü, insanlara daha faydalı olanlarıdır) buyurmuşlardır.

Yanan bir evden birini kurtarmak, çok büyük sevap olduğu halde, Cehennem ateşinden kurtarmak yanında hiç kalır. Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmak ve hiç kimse yanmasın düşüncesinde olmak lazımdır. Zira Tahrim suresinin altıncı âyet-i kerimesinde mealen; (Kendinizi, evlerinizde ve emirleriniz altında olanları ateşten koruyunuz!) buyurulmaktadır.

Abdullah ibni Ömer hazretleri bir gün Resulullah efendimizin huzuruna gelmişti. Kendisine çok iltifat ederek; (Kıyamet günü herkesin beratı, yani kurtuluş vesikası, her işi ölçüldükten sonra verilir. Abdullahın beratı ise, dünyada verilmiştir) buyurdu. Bunun sebebi sorulduğu zaman, Resulullah efendimiz; (Kendisi vera’ ve takva sahibi olduğu gibi, dua ederken “Ya Rabbi! Benim vücudumu, kıyamet günü o kadar büyük eyle ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sözün böylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden hiç kimse Cehennemde yanmasın” diyerek din kardeşlerini kendi canından daha çok sevdiğini göstermiştir) buyurdular.

Seyyid Emir Hazma hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın rızasına kavuşmak isteyenler, Resulullah efendimizin sünnetine yani İslamiyet’e uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İnsanların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslümanlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Daima Allahü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet etmezler. Dünyaya, dünyanın rahatlığına ve ziynetine güvenmezler. Salihlerin ve Eshab-ı kiramın yolunda ve onların ahlakı üzere olurlar.”

Netice olarak, iyi bir Müslüman olmanın alameti, yükünü çektirmek değil, yük çekmektir. Abdülaziz Bekine hazretlerinin buyurduğu gibi:
"Hakiki bir mümin, başkasının yükünü yüklenip, kimseye yük olmayan kimsedir."
 
 


Osman Ünlü