> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Hazır ol cenge ister isen sulhu salah
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hazır ol cenge ister isen sulhu salah  (Okunma Sayısı 1282 defa)
01 Aralık 2010, 19:11:41
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Aralık 2010, 19:11:41 »



Hazır Ol Cenge İster İsen Sulh-u Salah



Doğrusu, geldiğimiz durum karşısında söze nasıl ve nereden başlayacağımı bilemiyorum. Çünkü yuvarlanıp dibe varmış olan kayayı yeniden dağa tırmandırmak gibi bir güçlükle karşı karşıyayız. Müslüman halklar olarak ne Kur’an'ın öğrettiği gibi bir İslami eğitim ve hazırlık işlevimiz var, ne de pozitif bilimlerde rakip ve düşmanlarla yarışabilecek bir gücümüz var. Onun için manzarayı gözler önüne sermek ve çözüm yollarını göstermek çok zor.

Vahyin rehberliğinde, Hz. Muhammed’in dünya milletleri arasında adı sanı neredeyse anılmayan cahiliye toplumundan elli yıl sonra, o günün süper devletleri olan Pers imparatorluğunu tarihe gömecek ve Bizans imparatorluğunun başkenti olan bugünkü İstanbul'u kuşatacak bir toplum meydana getirdiğini hatırlatmama bilmem gerek var mı? Bunun imani, insani, ahlaki, fikri, iktisadi, siyasi, askeri, dünyevi, uhrevi, vd. ilkelerini Kur’an’da görmek mümkündür. Bu eşsiz zafere ve üstünlüğe götüren diğer unsurları bir tarafa bırakarak sadece maddi kuvvet hazırlamayı Müslümanlara emreden bir ayeti belirtmek yeterli olacaktır.

Yüce Allah, “düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz ama Allah'ın bildiği düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, size asla bir haksızlık yapılmaz”(8 Enfal/60) diyor.

Ne dediği açık olmakla beraber daha da açmak için meal yazarları bunu şöyle açıklamaktadır: “Bu ayette Allah Teala düşmana karşı kuvvet hazırlamamızı emretmektedir. Bu kuvvetten maksat, savaşta düşmana üstünlük sağlayacak her çeşit vasıtadır. Kara, hava ve deniz kuvvetlerine ait bütün vasıta ve silahlar, kara ve demir yolları, ekonomik güç ve savaş tekniği gibi şeyler bu kuvvetin kapsamındadır.”(TDV Meali)

Vahyin rehberliğinde Hz. Muhammed’in yetiştirdiği müminler imani, ahlaki, insani, fikri, iktisadi, siyasi, dünyevi, uhrevi, vd. öğretilerin yanında düşmana karşı kuvvet hazırlama emrini okudular, anladılar ve gereğini yerine getirerek bu üstünlüğe ulaştılar. Onları izleyen Müslümanlar bu anlayış ve bilinçle hareket ettikleri sürece üstün ve galip oldular. Fikri ayrılıklar, siyasi çekişmeler, iktidar mücadeleleri ve bir virüs gibi bünyeyi hasta eden yabancı kültürlerin tahribatıyla bu ruhu, anlayışı, bilinci, ideali, sorumluluğu ve istikameti bozdukları yahut yitirdikleri tarihten itibaren de zayıfladılar ve onları üstün yapan niteliklerini, dinamiklerini, ideallerini, bilinçlerini, istikametlerini, rollerini ve sorumluluklarını yitirdiler. Hz. Peygamberin ““Gün gelecek, yemek çanaklarına hayvanların üşüştüğü gibi milletler üzerinize üşüşecektir, o gün az olacağımızdan mı? denilmesi üzerine, ‘hayır, aksine çoksunuz ama sel suyu üzerindeki çer çöp gibisiniz” 1 sözleriyle yaptığı sosyolojik tespitte belirttiği duruma düştüler.

Gerçekten de gün geldi ve Haçlı Seferleri ile Moğol istilalarının boy hedefi oldular. Müslümanlar yatağa düştüler ama Hz. Peygamberin kurduğu ve sağlam temellere dayandırdığı o güçlü yapı sayesinde tarih sahnesinden silinmeden yaşamaya devam ettiler. Bu sürecin nasıl başladığını ve mikrobun vücuda girip onu nasıl felç ettiğini göstermek için yüzyıllardır Kur’an gibi Müslümanların ellerinden düşmeyen Gazali’nin (öl.505/111) İhyau Ulumiddin kitabından bir örnek vermek istiyorum. İslam, ilim elde etmek için ilk emir olarak okumayı ve düşmana karşı kuvvet hazırlamayı emrederken, Gazali bunu göz ardı ederek okuma yazma olmadan, uzlet ve riyazet ile cilalanıp parlatılan kalbe Levhi Mahfuz’dan bilgileri akıtmanın yolunu Müslümanlara şöyle gösterir:

"Bil ki kalbin acayipliklerini duyular kavrayamaz. Çünkü kalbin kendisi de duyunun idraki dışındadır. Duyularla idrak edilemeyen bir şeyi anlatmak da ancak duyularla hissedilen bir örnekle anlatmakla mümkün olur. Anlayışı zayıf kişilere bunu iki örnekle anlatacağız:

a-Bir havuz düşünelim.  Bu havuza toprak yüzeyinde açılan kanallardan su gelebileceği gibi, havuzun derin kazılması ve oradan çıkan su ile dolması da mümkündür. Bu su daha berrak, daha bol ve kalıcı da olabilir.

Kalb havuz, su bilgi ve kanallar beş duyu gibidir. Doluncaya kadar kalbe bilgiler duyu kanalları ve gözlemlerle doldurulabildiği gibi, bu kanallar uzlet, halvet ve dışa kapatmakla kalbin derinliklerini temizlemeye ve üzerindeki kat kat perdeleri kaldırmaya yönelerek içinden bilgi pınarlarının fışkırmasına da yönelmek mümkündür. Bilgilerden yoksun olduğu halde kalbin içinden bilgi nasıl fışkırabilir? diye sorarsan, cevabı şudur:

Bil ki bu kalbin sırlarındandır. Muamele ilminde anlatılmasına izin yoktur. Ancak şu kadarı söylenebilir: Eşyanın hakikati Levhi Mahfuz'da, hatta mukarreb meleklerin kalplerinde yazılıdır. Nasıl ki bir mühendis binanın projesini beyaz kâğıda çizer ve bu projeye göre binayı yaparsa, yeri ve gökleri yaratan Allah da başından sonuna kadar âlemin bir nüshasını Levhi Mahfuz'a yazmış ve bu nüshaya göre varlık âlemine çıkarmıştır. Varlık âlemine sureti çıkmış olan âlemin his ve hayalde de bir sureti meydana gelmektedir. Yere ve göklere baktıktan sonra gözlerini kapatan kişi, yer ve gök yok olmuş olsa bile, onlara bakıyormuş gibi suretini kendi hayalinde görür. Onlara bakıyor ve görüyor gibi içinde onların suretini bulur. Bu suret kalbe yansır, böylece his ile hayale giren eşyanın gerçekleri kalbde ortaya çıkar. Kalbde ortaya çıkanlar hayalde meydana gelen bilgiye uygun, hayalde meydana gelenler de insanın hayal ve kalbinden çıkarak mevcut olan âleme uygundur. Mevcut olan âlem de Levhi Mahfuz'da bulunan nüshaya uygundur. Sanki âlem varlık bakımından dört derecedir: Levhi Mahfuz'daki varlık. Bu maddi varlıktan öncedir. Sonra hakiki varlık gelir. Sonra hayali varlık, yani hayaldeki suret gelir. Hayaldeki suretten sonra da fiili, yani kalbdeki suretin varlığı gelir.

Bu varlıkların bazısı ruhani, bazısı da maddidir. Ruhani olanların ruhanilik dereceleri de farklıdır. Bu lütuf ilahi hikmettendir. Çünkü göz bebeğini bütün genişliğine rağmen yer ve göklerin suretini yansıtacak şekilde yapmıştır. Göze yansıdıktan sonra oradan hayale yansır, oradan da kalbe yansır. İnsan ancak kendisine ulaşan şeyleri idrak eder. Şahsında bütün âlemin bir misalini yerleştirmeseydi, kendi zatından ayrı olan şeyden haberin olmazdı. Kalblerde ve gözlerde bu acayip şeyleri düzenleyen, sonra kendilerini ve sahip oldukları acayiplikleri bilmeyecek kadar kimi kalbleri ve gözleri kör yapan Allah bütün eksikliklerden münezzehtir.

Konumuza dönelim; kalbte âlemin hakikat ve sureti bazen duyulardan, bazen da Levhi Mahfuz'dan yansıyabilir. Tıpkı gözde güneşin suretinin bazen güneşe bakmakla, bazen da güneşi yansıtan suya bakmakla görünmesi gibi.

Kişi ile Levhi Mahfuz arasındaki perde ne kadar kalkarsa, o kadar kalpte eşyayı görür ve ilim fışkırır. Böylece duyular yolu ile almaya ihtiyacı kalmaz. Tıpkı yerin dibinden suyun fışkırması gibi. Hissedilen (duyularla algılanan) şeylere ne kadar yönelirse, Levhi Mahfuz’u okumaktan o kadar engellenmiş olur. Tıpkı nehirlere dolan suyun yerden fışkırması engellendiği gibi. Yine, güneşin suretini yansıtan suya bakan kişinin güneşin kendisine bakmamış olduğu gibi...

O halde evliya ve enbiyanın bilgileri ile ulema ve hukemanın bilgileri arasındaki fark şudur: Evliya ve enbiyanın bilgileri melekût âlemine açılan kalbin içinden gelirken, bilginlerin bilgileri madde âlemine açılan duyular kapısından gelir. Kalp dünyasının acayiplikleri ve gayb ile şahadet âlemleri arasında gidip gelmesini muamele âleminde tam kavramak mümkün değildir. Bu, iki âlemin girişi arasındaki farkı gösteren bir örnektir.

b- İkinci örnek, alimlerle evliyanın çalışması arasındaki farkı göstermektedir. Âlimler bilgilerin kendisini kalbe doldurmak için çalışırken, sufiler sadece kalplerin temizliği, arındırılması, berraklaştırılıp cilalanması için çalışırlar”2 .

Gazali'nin bilgi kazanmanın yolu olarak önerdiği yol budur. Okuyup yazmak, öğrenmek, öğretmek ve üretmek yerine, kalbi halvet ve riyazet ile parlatarak cilalama ve Levhi Mahfuz’dan bilgilerin parlak zemin üzerinde yansımasını sağlama yolu!

Hz. Peygamber zamanından Gazali'nin zamanına kadar geçen bunca alim ve müçtehid bilgilerin bu şekilde kazanılacağını ne hikmetse bilememiş, elektriğin ve doğru dürüst lambanın bile bulunmadığı asırlar boyunca karanlık hücre veya dehlizlerde halvete çekilerek gözlerini kapatıp kalblerini mücahede ve riyazet ile parlatmaya ve suyun yerin dibinden kaynayıp havuzu doldurduğu gibi Levhi Mahfuz'dan bilgilerin akması için hazırlayacağına, harf harf, kelime kelime ve cümle cümle okuyarak gözlerini kör etmiş, zihinlerini yıpratmış ve ömürlerini tüketmişlerdir. İlim tahsili için kimi yaya, kimi binek üzerinde günler ve haftalarca yol tepmişler, yıllarca gurbette yoksulluk içinde ömür tüketmişler ve gerekli bilgileri kavramak veya ezberlemek için gece gündüz çalışmışlardır. Halbuki Gazali'nin bulduğu bu metodla (!) dünyanın her şeyinden yüz çevirip karanlık bir hücreye kapanarak açlık, uykusuzluk, mücahede ve riyazetle kalplerini parlatmaya, keşif ve ilhamların radyo aktif dalgaları gibi yansımasına hazır duruma getirmeye çalışsalardı, hatta direkt Levhi Mahfuz'dan bilgiler almak için kalplerini sadece cilalayıp parlatsalardı daha iyi olmaz mıydı!? Ne dersiniz, Müslümanların bu duruma düşmesinde başka sebeplerin yanında en başta bu anlayış her şeyi izah etmiyor mu?

Gazali'nin, Haris el-Muhasibi'yi de yanına alarak, çalışmak, kazanmak ve düşmana karşı kuvvet hazırlayarak üstün olmak konusunda anlayışını göstermek için zenginlik yerine fakirliği nasıl tavsiye ettiği ve helal yoldan kazanılıp helal ve hayır ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hazır ol cenge ister isen sulhu salah
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:21:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hazır ol cenge ister isen sulhu salah rüya tabiri,Hazır ol cenge ister isen sulhu salah mekke canlı, Hazır ol cenge ister isen sulhu salah kabe canlı yayın, Hazır ol cenge ister isen sulhu salah Üç boyutlu kuran oku Hazır ol cenge ister isen sulhu salah kuran ı kerim, Hazır ol cenge ister isen sulhu salah peygamber kıssaları,Hazır ol cenge ister isen sulhu salah ilitam ders soruları, Hazır ol cenge ister isen sulhu salahönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes