Konu Başlığı: Hayat bir askerlik ise ölüm de teskere almaktır Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Eylül 2012, 16:45:04 Hayat bir askerlik ise ölüm de teskere almaktır! İnsan ahiret yolculuğuna her zaman hazır olarak yaşamalıdır. Annesinin başörtüsü gibi içi dışı temiz bir şekilde öteden gelecek daveti beklemeli. Çünkü ne zaman ?gel? denileceği belli değil. Öyle ise her zaman temiz durmalı, saf kalmalı, akıl, mantık, kalb, kafa, duygu ve düşünceleri daima berrak tutmalı ve gitmeye hazır durmalı... İyi duygu ve düşünce içinde iken gitmeyi elde etmeli. Mesela; birisinin içinden kendini beğenme hissi geçebilir. İşte tam o esnada ?gel? derlerse, o zaman insan Allah?ın huzuruna bir firavun gibi düşebilir. Ömür boyu ibadet ü taat içinde yaşamış; ama sonunda kaybetmiş birisi gibi düşebilir.. Evet, hazır olmak lazım.. kendini rütbesiz bir nefer gibi görerek vazife yapma gayreti içinde hazır olmak lazım. İnsan, O?nun varlığının ziyasının gölgesinin gölgesi; O olmasa hiçbir şey ifade etmeyen bir varlık. Öyleyse iddia niye? Varlık O?ndan, her şey O?ndansa iddia niye? Evet, bir hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, ?Men kerihe likâallah, kerihallahu likâeh -Allah?a kavuşmaktan hoşlanmayan kimseyle Allah da mülâkî olmayı istemez.. İşte, Allah?a kavuşmayı arzulama, ölüme hazır olma demektir; ahirete, haşre, yeniden dirilmeye kat?i inanma ve ebedi saadeti yakalama azm ü gayreti içinde bulunma demektir. Samimi bir kulun hali de budur; o öteyi, sevgililer diyarı ve ebedi saadet yurdu bilir.. bilir de tertemiz olarak oraya gidip onlara kavuşmak için bu dünyada da hep saf ve duru bir hayat yaşayarak yolculuğa hazır, ötelere müştak bir tavır sergileyerek bekler. Bununla beraber, bazı büyük zatların, zahiren bakıldığında ölümden korktukları zannını hasıl edecek sözleri olabilir. Vazife ve misyon itibarıyla yapacakları şeylerle alakalı olarak, onların hayatta kalmalarına bağlı bazı hususların ihmali ve sarsılması endişelerini, bir korku şeklinde algılamaları muhtemeldir. Mesela, ?Ben ölürsem beni örnek alanlar, nasihatlerimi dinleyenler dağılabilirler; vahdetlerini koruyamazlar. Yapılması gerekli olan şeyler aksar; kulluk vazifelerinde gevşeklik gösterilebilir.? gibi mülahazalar olabilir. Bediüzzaman gibi kimselerin varlığı, başka insanları toparlayıcı olur. Sebepleri izzet-i azametine perde yapan Cenâb-ı Allah, Bediüzzaman gibi insanlara da bir misyon yüklemiştir. Onların fıkdanında (yokluğunda) iftiraklar, tereddütler olabilir. Dolayısıyla O?nun gibi bir insanın ahireti istemesi, kendi nefsi adınadır. Burada kalması ise, (Efendimiz?in miraçtan nüzulü, tekrar aramıza dönmesi gibi) dini adına olur. Bundan dolayı hayatına, sağlığına dikkat çeker; yaşamak için değil başkalarını yaşatmak için dikkat eder. Oksijen insandır o gibileri. Yoksa Allah?a, Peygamber?e, haşr ü neşre inanmış insan için ölüm rahmettir. İşte büyük zevatın ölümle alakalı endişe ifade ediyor gibi görünen sözlerini, vazife ve misyonlarıyla irtibatlandırarak böyle yorumlamamız icap eder. Çünkü onlar davaları için yaşarlar. Dosttan, ahbaptan ayrılma yer yer bir hicran şeklinde kendisini hissettirebilir. Zayıf bir rivayette, son günlerinde Resul-ü Ekrem?in (sas), ashab-ı kiram efendilerimize bakarak duygulandığı anlatılıyor. Dostlardan böylesi bir ayrılık, askere gitme gibidir. Hani anne-baba evlatlarını askere gönderirken ağlarlar. Bu da askere gitme gibi muvakkat (geçici) bir ayrılmadır. Sonradan dirilmeye inananlar böyle inanır; hayatı bir askerlik, vefatı da bir terhis kabul ederler. Ayrılırken ağlayabilirler; fakat bu ağlama arz ettiğimiz mânâda kavuşma sonuçludur.? ahmet şahin |