๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 22 Kasım 2010, 15:24:17



Konu Başlığı: Haremlik selamlık İslâmın emri midir?
Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Kasım 2010, 15:24:17
Haremlik – Selamlık İslâm’ın Emri Midir?


İslâm âleminde öteden beri haremlik - selamlık uygulaması bulunmaktadır. Şüphesiz bu uygulama bir takım nedenlerle ortaya çıkmıştır. Yararları yanında sakıncaları da yok değildir. Haremlik – Selamlık konusunu değerlendiren D. Mahmut Selam Zenati şöyle der: “Haremlik – Selamlık sisteminin cahiliye devri Araplarında, Rasulullah ve Raşid Halifeler zamanında bulunmadığı tarihi bir gerçektir. Emeviler Dönemi’nde yalnız Emevi kadınları için oluşturulan bu sistem Abbasiler döneminde kurumlaşmıştır. İslam’dan önce kadın – erkek ihtilatı – bir arada bulunması – Arapların köklü adetlerindendi. Ve kadın erkek arasında tam bir diyalog olabiliyordu. Kadınlar Ukaz panayırına gelir, şiirler okur ve erkeklerle konuşurdu. Nitekim savaşlara da katılırlardı. İslam bu sistemi devam ettirdi. Resulullah, Raşid halifeler ve Emeviler devrinde kadınlar erkeklerle karışır ve sosyal hayatın tüm işlerinde görünürdü.” (Bakınız. Dr. Abdulhamit İsmail el-Ensari, eş-Şura ve Eseruha fi’t-dimukratiyye, 271. dipnot)

 

Zaten – “…Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur...” (24 Nur 61) ayetinde bu durum belirtilmektedir.

 

Nitekim Resulullah zamanında Müslüman kadınların erkeklerle beraber savaşlara katıldığı ve değişik hizmetler sunduğu bilinmektedir. Bir adet olarak ortaya çıkan haremlik – selamlık uygulaması İslâm’ın emri olmadığı gibi o şekilde davranışlarda İslâm’ı bağlamaz. Ancak toplumda her iki cinsin oturup kalkmalarda rahat etmesi, rahat konuşması ve serbest davranması açısından böyle bir gelenek oluşmuştur. Gerek rahat davranmak, gerekse iffetini korumada duyarlılık göstermek düşüncesiyle bu şekilde namahrem / yabancı olanları ayrı oturmasını yeğleyenlere elbette saygı duymak gerekir. Hz. Peygamber’in, “şüpheli şeylerden sakınan dinini ve ırzını korumuş olur” buyruğundaki gibi kişinin şüpheli gördüğü şeylerden sakınması ve kendini koruması şüphesiz takdire değer bir duyarlılığın göstergesidir.

 

Ayrıca herkes inanış ve davranışlarında özgürdür. Herkesi bağlayan dinin bir hükmü olarak algılanmadığı veya başkalarına lanse edilmediği sürece, hangi düşünceyle olursa olsun insanların bu şekilde davranmasına da saygı duymak gerek.

 

Ancak – fitne zamanıdır, karışık oturmalarda fitne olur gibi – değerlendirmeler doğru değildir. Çünkü fitne her devirde söz konusu olduğu gibi, karışık oturmalarda da mutlaka fitnenin olacağı da doğru değildir. Fitne zamanı diyerek her zaman geçerli olan İslâm’ın öğretilerini görmezlikten gelmek doğru olmaz.

 

Prensip olarak kadın – erkek ayrı veya karışık olarak oturmak mübahtır/serbesttir. Önemli olan, mümin kadınların ve erkeklerin davranışlarını düzenleyen “Mümin erkeklere söyle, bakışlarını kıssınlar, iffetlerini korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mümin kadınlara da söyle,i bakışlarını kıssınlar, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı dışında, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar…” (24 Nur/30-31) ayetlerinde belirtildiği gibi, namahrem kişilerin açılıp saçılmaması, birbirlerine şehvetle bakmaması, karşısındakini kışkırtacak şekilde cilveli konuşmaması, kendiliğinden görünmeyen zînetini / vücut hatlarını göstermek için kırıtarak alımlı ve çalımlı yürümemesi (33 Ahzab/32-34) ölçülerin uymak, “…İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeke…”(2 Bakara/284) ve “Allah gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir”(40 Mümin/19) ayetlerindeki bilince ve duyarlılığa sahip olmaktır. Bunu kadın ve erkeğe öğrettiğimiz ve onların yaşam tarzı yaptığımız zaman yabancı/namahrem kadın ve erkeklerin karışık oturmalarında ve birbirleriyle konuşmalarında bir sakınca olmaz. Bu öğretileri insanımıza öğrettiğimiz, anlayış ve davranış kuralı haline getirdiğimiz taktirde, “…Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah katından bereket, esenlik, güzellik dileyerek selam verin. Allah size ayetleri düşünmeniz için böyle açıklar.” (24 Nur 61) ayette belirtildiği üzere iki tarafın bir arada oturmasında, konuşmasında ve bir sofrada yemesinde bir sakınca olmaz. Ama ne yazık ki yüzyıllardır bu öğretileri insanımıza yeterince öğretemediğimiz ve yaşam tarzını bunlarla şekillendiremediğimiz için kimi inanış ve anlayışların etkisi ve fitneden korunmak düşüncesiyle mübah/serbest olan şeyleri kendi kendimize yasaklamayı ve dinsel kural haline getirip, yaşam alanını ve davranışları kısıtlama yoluna gitmeyi tercih etmişiz. Kısaca, yasaklayarak işi halletmeyi tercih etmişiz. Haremlik – selamlığın dinin emri olmadığını M. İzzet Derveze şöyle belirtir: “İbn Abbas’tan şöyle bir hadis rivayet edilir: ‘Kadınlar Rasulullah’a gelerek ‘erkekler sizi bizden alıkoydular veya meşgul ettiler, bize de bir gün ayırın’ dediler. Perşembe gününü onlara ayırdı. Bu hadis, başka yerlerde bir arada olmak bir yana, vaaz/ders/meclis/toplantı yerlerinde bile kadınlarla erkeklerin karışık bulunmalarının caiz olmadığını anlatmak için delil olarak gösterilir. Oysa bu rivayet sahih hadis kitaplarında geçmez. Sahih olsa bile, bu konuda delil gösterilmesi doğru değildir. Çünkü rivayet, Rasulullah’ın meclislerinde / oturumlarında kadınlarla erkeklerin bir arada bulunmalarını yasaklamadığı gibi, bu oturumlarda kadınların erkeklerle beraber bulunmalarını Rasulullah’ın yasakladığını da belirtmez.

 

(Birbirleriyle evlenmeleri caiz olan yabancı kadın ve erkeğin başkalarının göremediği veya tenha yerlerde baş başa kalması demek olan halvet olmaksızın) fitne, şüphe ve münker söz konusu değilse, kadınlarla erkeklerin bir arada olmasını Kur’an ve sünnette yasaklayan bir şey yoktur. Kadınlar, erkeklerin yanında sormaya utandıkları özel meselelerini sormak için Rasulullah’la baş başa kalmayı istemiş, Rasulullah’da bunu kabul etmiş olabilir. Hatta bir kereye mahsus olmak üzere özel bir ortamda meydana gelmiş olabilir.

 

Rasulullah’ın meclislerinde, mescitlerde ve savaş meydanlarında kadınlarla erkeklerin karışık bulunduklarını belirten hadisler çoktur. Nitekim kadınların hem Rasulullah’a hem Raşit halifelere gelerek erkeklerin huzurunda meselelerini arzettiklerini gösteren bilgiler de çoktur. Nitekim Hacc mevsiminde kadınlarla erkeklerin tavafta, safa ile Merve arasında, sa’y’da, arafattaki vakfede, oradan mina ve müzdelifeye geçişte ve şeytanın taşlanmasında karışık oldukları bilinmektedir. Bütün bu yerlerde kadınlar yüzleri açık ve erkeklerle dirsek dirseğe bulunmaktadır… (M. İzzet Dervez ed-Düsturu’l-Kur’anî, 2/243 – 244)

 

Bunu gündeme getirmemizin sebebi, toplum olarak yüzyıllardan beri dinin öğretilerine uyacağımız yerde, dini kendi örf, âdet, anlayış ve davranışlarımıza uydurmamız ve bunun din olduğuna kendimizi ve başkalarını inandırmamızdır. Bu yanlış uygulamanın zaman zaman komik örnekleriyle karşılaşmıyor da değiliz. Günde belki birçok kez bahçede, yolda, dolmuşta, parkta, hastanede, mağazada, markette, düğünde, asansör önünde vb. yerlerde namahrem kişiler karşılaşıp görüştüğü ve konuştuğu, hatta bir arada bulunduğu bir alışveriş için mağaza sahibiyle dakikalarca konuşulup pazarlık yapıldığı halde kadın ve erkek olarak evlerinde kendilerinin, akrabalarının, eşlerinin en yakınlarından köşe bucak kaçmaları, yüzlerini göstermemeleri ve seslerini duyurmamaları, kısaca tanımadığı, hatta tehlikeli olabilecek bir yabancı gibi davranmaları çok komiktir. Öyle ki, karşılaştıklarında karşılıklı hal hatır sormaları, yer vermek, öncelik vermek, bir işini görmek, yükünü paylaşmak, gibi birbirlerini tanımamaları ve yabancılar gibi davranmaları da aynı şekilde tuhaf kaçmaktadır. Örneğin, apartman veya asansör kapısında karşılaştığınız komşunuzun annesini, eşini, kızını, gelinini tanımıyorsunuz, onlar da sizi tanımıyorlar ve bundan dolayı kimse kimsenin halini hatırını sormuyor. Böylece aynı bina içinde insanlar bohemler gibi ya birbirlerinin yüzüne bakıp geçiyorlar yahut yüzünü çevirip gidiyorlar. Bu da toplumda insani ve dini ilişkilerimizin ne denli sorunlu olduğunu göstermektedir. Bunun altında büyük ölçüde haremlik-selamlık anlayışının yattığında şüphe yoktur.

 

Bunun özellikle Müslüman hanımlar açısından şöyle bir sakıncası da olmaktadır; bilindiği gibi birçok yerde Müslüman erkekler dinsel bilgi ve kültürlerini geliştirmek için tefsir, hadis, siyer, vb… alanlarda dini sohbetler yapmakta ve bunun için periyodik olarak bir araya gelmektedirler. Dinin öğrenilmesi ve öğretilmesi açısından özellikle günümüz şartlarında zorunlu olan bu bir araya gelişlerde kadınlar ya onlara eşlik etmeyerek evlerinde kalıp bu bilgi ziyafetinden yoksun kalmakta yahut eşlik ettiklerinde ayrı odalarda kendi aralarında oturarak bu bilgilenmeden mahrum kalmaktadırlar.

 

Ülkemizin pek çok yerinde bu süreci yaşayanlar bu gerçeği bilirler. Bu ortak bilgilenme yerine, çok büyük çoğunlukla kadınlar kendi aralarında ya örgü, dantel, oya boya işlerini konuşmakta ya da aile ve toplumla ilgili dedikodu yapmakta veya televizyon seyretmekte yahut içi ceviz kabuğunu doldurmayan şeylerle vakit geçirmektedirler. Şüphesiz bunun zararı ilk planda müslüman kadınlara oluyorsa da, sonuçta ailenin ve Müslümanların tümüne olmaktadır. Oysa edep ve vekar içinde oturup “Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmetini öğrenin. Şüphesiz Allah haberdardır, latif olandır.” (33 Ahzab / 34) ayetinin belirttiği gibi, en az bu amaçla evlerde yapılan oturumlarda Kur’an’ı ve Peygamberi tanıma sohbetlerinden yararlanmaları hem kendileri, hem çocukları, hem ümmet için çok daha iyi olur.

 

Öteden beri kadın nüfusu özellikle din eğitimi ve öğretimi konusunda ihmal edildiği için yeterli ehliyete sahip olmadıklarından kendi aralarında bu bilgilenme işi de gerçekleşmemektedir. Nitekim bu bilgilendirmeyi yapmakta olan kadınların anlattıklarının çoğunlukla Kur’an ve Sünnete dayanmayan vulgarize, yanlış veya bidatle karışık bilgiler olduğu bilinmektedir. Ne yazık ki kendi kendine dini kitaplar okuyup din bilgilerini elde eden kadın sayısı da çok azdır. Din konusunda bilgilendirme yapan gerek erkeklerin, gerek kadınların İslâm’ı okumaya ve öğrenmeye Kur’an’dan başlayarak Kur’an eksenli ve Peygamber örnekli bilgilerle donatılmaları ve toplumu bunlarla aydınlatmaları en büyük dileğimizdir.


Prof. Dr. İbrahim Sarmış