๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Temmuz 2010, 15:35:29



Konu Başlığı: Hangi ayna seni sana gösterir
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Temmuz 2010, 15:35:29
Hangi ayna seni sana gösterir?


Gündelik dilde, tanımak ile bilmek sözcüklerini, aralarındaki farkı pek önemsemeksizin kullanıyoruz Üstelik bilme ve tanıma kavramlarına —bu iki kavramın özü üzerine düşünmek suretiyle— açıklık kazandırmaya gerek de görmüyoruz

Aramızda sadece haberleşiyoruz; âdeta el kol işaretleriyle anlaşıyoruz Düşünmüyoruz; düşünmediğimiz için karşılıklı konuşmayı da beceremiyoruz: konuşamıyoruz yani Konuşamadığımız için, bir türlü hakkını vermek suretiyle ne kendimizi, ne de birbirimizi bilebiliyor ve/veya tanıyabiliyoruz

Yanlış anlaşılmamalı İnsan da diğer hayvanlar kadar kendini bilir ve tanır Lâkin insan ayrıca bildiğini de bilebilir, tanıdığını da tanıyabilir

Bu anlamıyla bilmek ve tanımak kendiliğindendir ve kesbî değildir; yani gayretle elde edilmez Herkes varolduğunu bilir meselâ Zorunlu olarak, bedihî olarak bilir Ama bildiğini bilemeyebilir

Demek ki biz, 'bilme'yi, insanın bildiğini bilmesi, 'tanıma'yı ise tanıdığını tanıması (tanıdığının bilincinde olması) anlamında kullanmış oluyoruz

Biraz durup düşünelim bakalım: Bildiğimizi biliyor muyuz, tanıdığımızı tanıyor muyuz? Ne kadar biliyor veya tanıyoruz?

Sanki bilmek ve tanımak çok kolaymış gibi soruyorum değil mi? Fazla ukalâca bir soru bu!

Haklısınız, gerçekten de çok ukalâca! O hâlde hemen kendime geliyor, birlikte ve adım adım yürümek amacıyla sormak zorunda kaldığım bu soruyu değiştiriyorum:

— Bilmediğimizi biliyor muyuz? Tanımadığımızı tanıyor muyuz? Hissetmediğimizi hissediyor muyuz?

Bilmediğini bilmek, bildiğini bilmekten daha mı kolay? Hiç şüphesiz öyle Kişinin nefsini tanıması, kendini tanıması demek 'Ben' diye işaret ettiğimiz kendimizi/kendiliğimizi tanımak

Nedir, ben ben dediğimiz şu ben?

Aynanın karşısında gördüğümüz heyet mi? Hangi ayna seni sana gösterir? Söyle bakalım, seni sana gösterecek bir âyinen var mı ey talib?

Aynalar sana sadece heyet-i umumiyeni gösterebilirler; hissedebileceğin bir heyeti yani Görebileceğin, dokunabileceğin, koklayabileceğin, kısaca duyuların aracılığıyla bilebileceğin bir heyeti

Teknolojinin sana yardımı olabileceğini sanma! Ne kadar gelişmiş olursa olsun, hiçbir teknolojik aygıt sana seni gösteremez Gösterseydi, gösterebilseydi, bilim adamlarının çoğu, kendilerini tanımak şerefinden mahrum olmazlardı

Bilimin aynası pusludur; talib olanın gözünü kamaştırmaz

Hatırlanacak olursa, biz, dış duyularla hissetmekten değil, tam da aksine kendimizi tanımaktan söz ediyorduk Tanımak, dış duyularla hissetmek değildir; daha da önemlisi 'nefs' de dış duyularla hissedilebilecek bir mahiyet taşımaz Nefsi, nasıl hissedemiyorsak, aynı şekilde bilemeyiz de Çünkü bilgi, zihnimizde ya kavramlar ya da kavramlardan oluşan önermeler hâlinde bulunur Nefs, bir kavram değildir, kavramlar aracılığıyla bilinecek bir nesne ise hiç değildir

Demek ki kitaplar da sana nefsini tanıtamaz; zira sözcükler ve kavramlar aracılığıyla bilinmek, nefsin şânından değildir O hâlde ben boş mu konuşmuş, boşuna mı konuşmuş oldum? Hayır! Benim yaptığım, sadece 'boş'u konuşmak, 'boş' üzerine konuşmak

Boş'un bilgisi seni başarılı kılmaz ey talib! Sadece hüznünü artırır İhtiyacın olan hüzünden kendini niçin mahrum ediyor da o koca aynalar önünde boy gösterip kendinden geçiyor ve aklın sıra kendinden geçersen ancak göğe ereceğini sanıyorsun!

Sakın kendinden geçme! Kendinden vazgeçmeyi aslâ bir marifet sanma! Tanımak, mesafeden rahatsız olur Hadi yaklaş biraz Kendine yaklaş; bunca yıl mahrum ve metruk bıraktığın o kendicağızına yaklaş Konuş onunla! Nasılsın de, hâlini sor! Kişi kendinden utanır mı, utanma! Seni gösterdiğine inandığın makam, mevki, unvan gibi sözümona başarı aynalarının canları cehenneme! Evet, canları cehenneme, çünkü aklın sıra kendinden geçip peşinden koştukların da bir gün senden geçecekler, inan bana!

Kendi gölgenin dışına sıçrayamazsın Ne duruyorsun, kalk, gölgenin sahibine çevir yüzünü! Kendine yani Gölgenin haşmetiyle seni ser-hoş edecek başarı aynalarını bırak da asıl gölgenin sahibini gösterecek aynaya dik gözlerini: gönlüne!

Ey talib! “Görmek dilerim seni tenha bulamam/Seni tenha bulıcak [bulunca] kendimi bulamam” deme o sevimli şair gibi de bir an evvel şu aptalca sen-ben dâvâsından vazgeç! Ne yap et, insanını, hayvanına ezdirme!

Güya bir de nefsi tanımaktan söz ediyorduk Hakikaten 'hakikat'e talibsen, söyle bakalım: ben kim, sen kim?

 

ALINTI