Konu Başlığı: Hakka hizmet büyük ve ağır bir defineyi taşımak gibidir Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Eylül 2010, 22:36:21 Hakka hizmet büyük ve ağır bir defineyi taşımak gibidir Sevgili kardeşlerim ve kıymetli misâfirler! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhâfaza etmek gibidir. O defineyi omzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyâde sevinilir ve memnun olunur. Üçüncüsünü tertip ettiğimiz Milletlerarası Bedîüzzaman Sempozyumu’na omuz vermek için dünyanın değişik ülkelerinden ve memleketimizin dört bir köşesinden teşrif eden siz kardeşlerim hoş geldiniz, safalar getirdiniz. İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gâyesi Hâlık-ı kâinatı tanımak ve ona iman edip ibâdet etmektir. Bu sempozyumun bu hikmet ve gâyeye hizmet etmesini ve hepimiz için istifâdeye medar olmasını Allah’tan niyaz ederim. 1900'lü yılların başında İngiltere'nin Sömürgeler Bakanı Avam kamarasında yapmış olduğu bir konuşmada elinde tuttuğu Kur'ânı göstererek şöyle diyordu: “Bu Kur'ân, Müslümanların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp etmeliyiz, bu Kur'ân'ı onların elinden almalıyız. Yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız.” Bu konuşmadan haberdar olan Bedîüzzaman Hazretleri de “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” diyerek hayatını iman ve Kur’ân’ın hakîkatlerine hizmet etmeye vakfetti. Bu meyanda yüzü aşkın risâleler telif etti. Kardeşlerim! İnsanlık iman ve İslâm’dan gelen mânevî kuvvete, teselliye ve saâdete tarihte hiç bu kadar muhtaç olmamıştı. Çünkü bu asırda fen ve felsefeden gelen bir dalâlet, İslâmiyet’in ve imanın esaslarına el uzatmış, imanı zedelemiş, kalpleri bozmuş ve teslimiyeti kırmıştır. İnsanların akılları gözlerine inmiş, kalpleri mâneviyatta körleşmiş ve vicdanları bozulmuştur. Bin seneden beri iman ve Kur’ân aleyhinde biriken Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri bu asırda yol bulup ehl-i imana hücum etmiştir. Bunlara karşı atom bombası gibi onların fikirlerini parça parça edecek bir kudsî hakîkat, bir hizmet lâzımdır ki onların tecâvüzlerini durdursun ve bir kısmını imana getirsin. İşte Risâle-i Nur böyle bir zamanda bu vazifeyi gördü ve görüyor ve görecek. Bunun şâhidi de karşımda duran binlerce siz kardeşlerimsiniz. Bununla birlikte, eski zamanda imânı kurtaran yüz el varsa, şimdi bire inmiş. İmânsızlığa sevk eden sebepler eskiden bir iken, şimdi yüze çıkmış. Âhirzamanda ümmetin fesada gideceğini ve pek çok fitnelere maruz kalacağını haber veren Peygamberimiz (asm) bu fitnelerin sebebi olan iman zaafına dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “İleride öyle fitneler olacaktır ki; o fitnelerde kişi mü’min olarak sabahlayacak ama akşama kâfir olarak dönecektir. Ancak Allah’ın ilim ile kalbini ihya ettiği kimseler bundan korunacaklardır.” Bu hadis insanların iman hizmetine ne kadar muhtaç olduğunu göstermiyor mu? Biz Müslümanlar Kur’ân’ın hizmetkârlarıyız. Vazifemiz ise kendi imanımızı muhâfaza etmekle beraber başkalarının da imanına hizmet etmektir. Âhirete doğru sel gibi akmakta olan şu insan kafilesinin her ferdinin bu hizmetimize ekmek gibi su gibi ihtiyacı vardır. Allah’ın rızasını esas maksat yapıp bu davayı hiçbir maddî ve mânevî menfaate âlet etmeden, tam bir ihlâs ve sadâkatle yapmaya mecburuz. Bedîüzzaman Hazretleri, bütün mesaîsini yalnız iman hakîkatlerine hizmet için sarf etmiştir. Risâle-i Nur, Kur’ân’ın âyetlerini öyle bir tarzda beyan eder ki; Kör gözlere dahi gösterir, akılları doyurur, duyguları tatmin eder. Daha hiç bir münkir, o hakîkatları inkâr edemez. Risâle-i Nur, iman esaslarını o kadar güçlü delillerle ispat eder ki, mü’minlerin imanını kuvvetlendirirken, dinsizleri de susturmuştur. Biz Kur'ân talebeleri olan Müslümanlar, burhana tâbi oluyoruz. Akıl, fikir ve kalbimizle iman ediyoruz. Başka dinlerin tâbileri gibi ruhbanları taklid için delilleri bırakmıyoruz. Onun için akıl, ilim ve fennin hükmettiği istikbalde, elbette aklın delillerine dayanan ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'ân hükmedecektir. İnşaallah. Kıymetli misâfirlerimiz! Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu: “Sizin vâsıtanızla bir kişinin imana gelmesi, sizin için sahralar dolusu kırmızı koyunu Allah yolunda tasadduk etmekden daha hayırlıdır.” Diğer bir hadislerinde Peygamberimiz (asm): “Allah’ın, bir kulunu senin vâsıtanla hidâyete (imana) kavuşturması, güneşin üzerine doğduğu her şeye sâhip olmaktan daha hayırlıdır...” diyerek imanın kıymetini ve buna vesile olmanın Allah katındaki makbûliyetini ilan etmiştir. Bu konuda İmam-ı Rabbânî (ra) da diyor ki: “İmanın küçük bir meselesinin açığa kavuşması benim için yüzler mânevî zevk ve kerâmetlerden daha üstündür.” Evet, ebedî saâdetin anahtarı olan iman, yaradılışın en büyük gâyesidir. Bunun içindir ki imanın az da olsa kuvvetlenmesi büyük bir hazinedir. Acaba dağlar büyüklüğündeki hâdiselerin baskıları altında bizi ezilmekten kurtaran nedir? Şu asrın her türlü fitnelerine zulümlerine ve günahlarına maruz bizleri cehenneme düşmekten koruyan nedir? Yeryüzüne bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan küfür ve dalâletin karanlığında boğulmaktan bizi hidâyete çıkaran nedir? İmanın nur ve kuvveti değil midir? Evet, iman hem nurdur hem kuvvettir. Hakîkî imanı elde eden adam bütün kâinata meydan okuyabilir. Risâle-i Nur’un fıtrî birer talebesi ve şefkat kahramanları olan hanım kardeşlerimize de gerek burada gösterdikleri ilgi ve alâka gerekse memleketlerinde yapmış oldukları hizmetlerinden dolayı binlerle tebrik ederim. Allah hepimizin hizmetlerini dâr-ı âhirette nurânî bir şekilde karşımıza çıkarmayı nasib etsin. Âmin. Sempozyumda emeği geçen bütün kardeşlerimize ve buraya iştirak eden bütün misâfirlerimize verdikleri destekten dolayı teşekkür ederim. Cenâb-ı Hak, bu yoldaki her bir dakikanızı bir gün ibâdet hükmüne getirip emeklerinizi makbul birer sadaka olarak kabul etsin. Âmin. Ya Rab! Hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede ayaklarımızı sâbit kıl. Bizi ciddî fedakâr eyle. Kemal-i sadâkatte dâim ve muvaffak kıl. Âmin. Bülend GÜNER |