> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Hak kelimesi ve ötesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak kelimesi ve ötesi  (Okunma Sayısı 587 defa)
05 Ekim 2010, 15:03:34
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Ekim 2010, 15:03:34 »



Hak Kelimesi ve Ötesi


Hak kelimesi, hem mastar, hem sıfat hem de Esmâ-i Hüsnâ’dan bir isim. Sabit, muhakkaku’l-vücûd bir gerçek, bir nesne ne ise (mahiyet-i nefsü’l-emriye) ona uygunluk, bâtılın zıddı olmak, kendi olarak bulunmak... gibi mânâlar onun gölgesinde ilk hatıra gelenler.. pay, hisse, nasip, vazife bu kelimeye yüklenen diğer mânâlar. Aslında o, hakikî, nisbî, izafî ve itibarî bütün hakların biricik kaynağı ve kâinatları kuşatan hak gerçeğinin de aslı, esası ve temelidir.
Bildiğimiz, bilemediğimiz zâhir-bâtın, maddî-mânevî, âfâkî-enfüsî bütün haklar, Hak ism-i şerifinin değişik dalga boyundaki tecellilerinden birer tecelli ve onun ef’âl ve âsâr âlemindeki inkişaf, sübut ve vücudunun da bir gölgesi ve bir yansımasıdır. “Hak” dendiğinde bazen zihnî mânâlar, bazen de a’yân hatıra gelse de, biz bu ism-i şerifi her düşündüğümüzde, onda, zihinle a’yânın, enfüs ile âfâkın, ilim ile malûmun mutabakatını görür ve anlarız: Evet hak, bu hususların muvafakatının bir unvanıdır ve ondan sadece ve sadece vücûb-u vücud anlaşılmaktadır.

Vücud, “lizâtihî” ve “ligayrihî” şeklinde ikiye ayrılır. Lizâtihî ve liaynihî olan Vacib Vücud, Zâtının muktezası olarak bir başka şeye muhtaç bulunmayan Ganiyy-i ale’l-ıtlak, Müstağnî-i Mutlak, nekaisten münezzeh.. ne cisim ne cevher ne araz, dolayısıyla ne de mütehayyiz; ezeliyet ve ebediyet vâhidinin biricik sultanı ve kemâl sıfatların da tek sahibi Allah Tealâ’ya mahsustur. İşte bu mânâdaki Hak ism-i celili Esmâ-i Hüsnâ’dandır ve bütün meratib-i hak da bir tür onun tecelli ve inkişafından ibarettir. Bütün enfüs ve âfâkın birbiriyle mutabakatı ve hüviyet-i vahide içinde oluşu, bulunuşu.. ve tabiî hiçbiri, kendinden dolayı, kendi için ve kendi hakları olarak değil; Zât-ı Hakk’ın gerekli görmesi ve onlara olma, bulunma hakkı vermesi ile O’nun hakkı olarak mevcuttur. Yoksa, eşyanın kendilerinin kendilerine nisbeti bâtıl, kendileri olarak varlıklarını devam ettirmeleri muhal ve imkânsız, Hakk’a nisbetle ise haktırlar: Evet O’nun kayyûmiyetiyle burada kader takvimine bağlı muvakkaten, ötede de makdûr-u müebbet ile kaim ve dâimdirler.

Bu itibarla hak, lizâtihî ve liaynihî bir tanedir; o da, mutlak mevcut, mutlak sabit ve her şey O’nun vücudunun, sübutunun bir ziya ve bir tecellisinden ibaret bulunan vücûd-u Hak’tır. Buna karşılık bütün “mâsivâ”, “hak ligayrihî”, “hak ligayri zâtihî” olarak, bir istinad u istimdat noktasına ihtiyaçları itibarıyla her zaman mâlüldürler. Ama, yine de vücûb-u Hak’tan gelen şua ile mevcut ve sabit sayılırlar. Vücud itibarıyla sabit kabul ettiğimiz her nesne ziya-yı Hakk’ın vücudunun bir şuaı olduğu gibi, âsâr ve ef’âl âlemindeki her oluşum, her gelişim, her iş, her faaliyet, her vazife, her mükellefiyet de ancak Hakk’a nisbet edilip O’na bağlandığında bir kıymet ifade etmektedir. Aksine Hak’la irtibatı ortaya konamayan, O’na izafe edilmeyen; bu irtibat ve nisbet çerçevesinde yürütülmeyen, işletilmeyen, başlatılmayan, tahlile-terkibe tâbi tutulmayan her faaliyet de bâtıl ve bir vesile-i hüsrandır. Değil sair işlemeler, başlamalar, aktiviteler ve bunlara terettüp eden semereler; Hakk’a nisbet-i tâmmı olmayan iman ve amel-i salih dahi -ona da salih denecekse- sırf bir kuruntu ve nazariye ve Şâri beyanıyla beyhude bir yorgunluktan ibarettir.

Gerçek mü’min her işini Hak ism-i şerifiyle irtibatlandırarak yerine getirmeye çalışır. Her faaliyetinde hakkın esas olduğu mülâhazasıyla hareket eder. Hakka bağlı kalmayı bir zimmet borcu bilir ve bunu da bir cebr-i lütfî esprisi içinde değerlendirir. Her zaman dopdolu hak saygısıyla yaşar; onunla oturur kalkar; hakkın zıddı sayılan fâni, zâil ve aldatıcı şeylere kıymet-i izafiyeleri ölçüsünde bir değer atfetse de, yine de bunlar karşısında duruşunu ona göre belirler. Aksine bâki ve dâimî olanı, istikamet ve hüsn-ü akıbet vaad edeni, her zaman O’nu hatırlatanı, O’ndan açık ve net bir şeyler ifade edeni, kendi tarifi içinde hakka uygun düşeni, ruhta sürekli hak mülâhazaları uyaranı arar ve her zaman Zât-ı Hakk’ın belirlediği hak eksenli yolda yürümeye çalışır; imanı hak, ameli hak, muamelesi hak, sözü hak, duruşu hak ve davranışları hak şehrâh gibi bir genişlikte yürür her zaman Hakk’a ve Hak rızasını hedefleyerek “Ya Hak!” der, aşar aşılmazları. Her işini hemen her zaman hak mazmununa bağlı görür. Hak olan aktiviteler içinde bulunur. Hakkı tutup kaldırma cehdiyle çırpınır durur. Alacağı zaman hakkı olanı alır, verme mükellefiyetinde bulunduğu hakları vermede de kusur etmez; hakla münasebeti olmayan şeylerden, birer bâtıl olabileceği mülâhazasıyla hep uzak durur ve mutlaka temkinli davranır.

Hak, çok geniş kullanım alanı olan bir kelimedir: bâtılın zıddı, nakîzi hak; kuvvet karşısında tahterevalli mizanında ağır basan taraf hak; ferdî plânda herkesin nasibi, hissesi hak; meşrû nizam tarafından şahıslara tanınan menfaat, fayda ve ihtiyaçları, zaruretleri karşılayıp giderme de bir haktır.

Bütün bu hakların hakiki sahibi, ecza u mürekkebâtın, cevâhir u ârâzın, esbâb u müsebbebâtın da sahibi olan Cenâb-ı Hak’tır. Ne var ki O, bu hakları, bir kısım yetkili makamlar vasıtasıyla bazı kimselere menfaat, bazılarına salâhiyet, bazılarına da o menfaatlerden yararlanma ve o salâhiyeti kullanma hakkı olarak bahşetmiştir. Ancak, O’nun halifeleri olarak bu tür tasarrufta bulunanlar, ferdî hukukun yanında âmmenin haklarını da nazar-ı itibara alma ve dengeyi koruma mecburiyetindedirler.

Gerçi bu hakların sahipleri zahiren fertler veya tüzel kişilerdir, ama yine de -yukarıda da temas edildiği gibi- bütün hukukun hakiki sahibi Cenâb-ı Hak’tır ve O’nun insanoğluna emanet muhtevalı bir armağanıdır. Bizim, “Allah hakkı”, “insan hakkı”, “müşterek haklar” dediğimiz şeyler ise, bu hakların hükümleri itibarıyladır ve fukahanın ıstılahına emanet bir taksimdir. Şimdi isterseniz o taksime de küçük bir kapı aralayalım:

Fıkıh açısından haklar:

1. Her şeyin hakiki sahibinin Cenâb-ı Hak olması itibarıyla hüküm açısından mahzâ Allah hakları ki; şöyle-böyle topluma ait âmme hukuku dediğimiz bütün hususlar da bu haklar içinde mütalâa edilmiştir..

2. Mülkiyeti, tasarrufu, nemalandırılması, menfaatleri fertlere ait olması açısından ve tabiî hüküm itibarıyla kul hakları..

3. Menfaat, fayda, çıkar ve tasarruf bakımından hem ferdi, hem de toplumu ilgilendiren yine hükme bağlı müşterek haklar diye üçe ayrılır.

Bunlardan mahzâ “hakkullah” diyeceğimiz hukuk bütün hakların önünde gelir. Bunlara kat’iyen müdahale edilemez; cereyan şekli değiştirilemez; hakk-ı rüçhaniyetleri vardır, hiçbir hak onlara tercih edilemez. Ayrıca bu haklarda af sistemi işletilemez; sulh yoluna gidilemez; hiçbir suretle ıskatları söz konusu olamaz ve böyle bir şeye teşebbüs bile edilemez. Bundan başka ne suretle olursa olsun bu haklardan birinin ihlali âmmeyi alâkadar ettiğinden, bütün bir toplumun davacı olması da söz konusudur; ne var ki devlet, milleti adına bu hakları koruyup kolladığı gibi, bu kabîl hukukun ihlâlini de sadece o sorgular. Ayrıca, toplumun her ferdinin bu gibi konularda hem şikâyet etme hem de gerektiğinde şahitlikte bulunma haklarının hatırlatılmasında da yarar var.

Allah haklarının başında, namaz, oruç, zekât, hac; öşür, fıtır sadakası, haraç.. gibi değişik türden vergiler, had cezaları ve kefaretler gibi hususlar gelir. Özel hukukla alâkalı aynî haklar, alacaklar ve ferdî hürriyetle ilgili hükümler de derecelerine göre bu kategoriye girerler. İslâm’ın belirlediği çerçevede fertler, yararlanabilecekleri şeylerden, israf ve tebzire girmeme kaydıyla diledikleri gibi yararlanabilirler.. ve tabiî, isterlerse bir kısım haklarını kullanmayabilirler de; kullanmaz, başkalarına cemilede bulunur; ilim, irfan yolunda harcar; vakıf müesseseleri kurar ve bu yolla, yaptıkları, yapacakları hayırlara süreklilik kazandırır, fertlere veya topluma karşı bazı haklarından vazgeçebilir ve bazı alacaklarını da ibrâ edebilirler...

Müşterek haklardaki yarar ve menfaatler hem fertlere hem de topluma ait olması itibarıyla bir farklılık arz eder ve bu gibi haklarda hüküm iki taraftan birinin ağır basmasına göre verilir; şayet hakkın şahıslara ait yanı ağır basıyorsa o bir kul hakkı kabul edilir; aksine âmmeye râci tarafı gâlip görünüyorsa o zaman da Allah hakkı olması esasına göre hüküm verilir ki, bunlar daha ziyade fakihlerin üzerinde durdukları konulardır.

Günümüzde biz, “hak” veya “haklar” dediğimizde daha çok insan haklarını hatırlarız ki, zaten Müslümanlığa göre de insanlar analarından hür doğmuşlardır. Hak ve kıymet açısından hepsi birbirine eşittir. Düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti, vicdan hürriyeti vazgeçilmez haklardandır.. ve yine Müslümanlığa göre ırk, cins, renk, dil, din ayrımı yapılmaksızın herkes aynı hak ve aynı imkânlara sahiptir. Ayrıca, bu haklar, insanın ruh ve beden gibi iki ayrı yanıyla alâkalı büyük-küçük bütün hukukunu ve bugün oluşmuş bulunan, yarınlarda oluşacak olan onun her çeşit haklarını da içine alır.

Bu hakların, insanlık tarihi boyunca -yeterli veya değil- hâlihazırdaki seviyeye ulaşabilmesi için çok uzun süreçlerden geçilmiş; uğrunda uzun mücadeleler verilmiş, defaatle ifratlara-tefritlere girilmiş; bilmem kaç kere değişik tipte yanlışlar yapılmış, mevcut hatalar düzeltilirken daha farklı yanlışlıklara girilmiş; neden sonra eksik veya tamam bazı esaslar belirlenerek şöyle-böyle bir çerçeve ortaya konabilmiş, ama ikmal, tashih ve rötuşlamalar hiçbir zaman durmamış -durmayacak gibi de görünüyor- düzeltmeler, açmalar, genişletmeler beraberlerinde bir kısım hatalar da getirmiş; çok defa hüsnüniyetler ve kıyasıya gayretler inkisarla neticelenmiş, ya bir süre her yanda ümitsizlik homurtuları duy...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak kelimesi ve ötesi
« Posted on: 28 Mart 2024, 21:04:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak kelimesi ve ötesi rüya tabiri,Hak kelimesi ve ötesi mekke canlı, Hak kelimesi ve ötesi kabe canlı yayın, Hak kelimesi ve ötesi Üç boyutlu kuran oku Hak kelimesi ve ötesi kuran ı kerim, Hak kelimesi ve ötesi peygamber kıssaları,Hak kelimesi ve ötesi ilitam ders soruları, Hak kelimesi ve ötesi önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes