> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Hak dinden uzaklaşınca ne olur?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dinden uzaklaşınca ne olur?  (Okunma Sayısı 615 defa)
15 Ekim 2010, 11:30:19
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 15 Ekim 2010, 11:30:19 »



Hak Dinden Uzaklaşınca Ne Olur?


Allah Tealâ, yarattığı her çocuğun kalbine, yaratıcısına inanma duygusunu yerleştirmiştir. Her insan Allah'a inanmaya ve dindarca bir hayat yaşamaya meyilli olarak dünyaya gelir. Çocuk, yaratıcısını bir ispata ihtiyaç duymaksızın, bir bedahet olarak kabul eder. Bu hakikati beyan etmek üzere Cenab-ı Allah Kur'ân-ı Hakîm'de şöyle buyurur: "O hâlde sen bâtıl inançlardan uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslâm'a yönelt! Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et! Allah'ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler."1 Bu âyet-i kerîme beşer nefsinin fıtratıyla İslâm dininin mahiyetini birbiriyle sıkı bir şekilde irtibatlandırmaktadır. Bunların her ikisi de Allah'ın eseridir. Her ikisi de varlığın kanunu ile tam uyum içindedir. Gerek insan fıtratı, gerek din, mahiyetinde olduğu gibi, gidişatında da, diğeri ile tam uyum içindedir. İnsanın kalbini yaratan, onu kendi hâline bırakmamış, inanç, düşünce ve davranışlarında rotasını çizmesi için, kendisine bu dini göndermiştir.

Hastalandığında tedavisini sağlayacak ve kendisini her türlü sapmadan koruyacak özellikleri de bu dine vermiştir. Zîrâ yarattığı mahlûku, her yönü ile mükemmel tarzda bilen, ancak Allah'tır. 2 Fıtrattan bir sapma olursa onu düzeltecek olan, fıtratıyla uyum hâlinde olan bu dindir.3

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu âyeti bir yönden tefsir ve hakikati beyan etmek üzere şöyle buyurur:

كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ على الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ

"Dünyaya gelen her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası (kendilerine benzeterek) onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir."4 Bu hadîs-i şerîfe göre fıtrat, ilk yaratılışta Allah'ın insan tabiatına bahş ettiği Yaratıcı'yı tanıma eğilimidir, ruh temizliğidir. Maksat, onun olumlu kabiliyetlerle dünyaya gönderildiğini bildirmektir. İbn Teymiyye'nin vurguladığı gibi fıtrat "Müslümanlık" mânâsınadır. Zîrâ Hz. Peygamber'in, mezkûr hadîsinde, diğerlerine ilâveten "veya Müslümanlaştırır" dememesinden bu hüküm ortaya çıkmaktadır. 5 Bu gerçek, şu hadîs-i kudsîde de vurgulanır: "Ben bütün kullarımı "hunefa" olarak yarattım."6 Burada "hanif"likten maksat istikamet ve selâmettir.

İnsanlar genellikle beden bakımından olduğu gibi ruhî ve zihnî bakımdan da hissetmeye, algılamaya, doğru biçimde düşünmeye ve inanmaya elverişli olarak dünyaya gelirler. İslâm, Allah'ın insanlığa son mesajı olarak, O'nun varlığını ve birliğini tasdik doğrultusunda, hakka tam teslimiyet dinidir. Bütünüyle, insan ruhu ve sağduyusu ile uyum hâlindedir. Annesinden doğan her çocuk, bu duygu ile gözlerini açar. Çünkü onun ruhunda bu duygu ve bu maya konulmuştur. Dolayısıyla bu fıtratın, bütünüyle etkisiz hâle gelmesi düşünülemez. Olsa olsa üzerine bâtıl bir kılıf geçirilerek bir tarafa itilir ve tesiri azalır, üzeri küllenir; fakat tamamen yok olmaz. Bu duygu, dehşetli bir durumda, bir bedahet hâlinde ortaya çıkar. Mesela gemi ile denizde yol alırken fırtına çıkıp batma tehlikesi sırasında canlanır. "Denizde iken onları dağlar gibi dalgalar kapladığında bütün kalpleriyle yalnız Allah'a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca bir kısmı işi gevşetir, imanla inkâr arasında ortada kalır. Bizim âyetlerimizi gaddar ve nankör olandan başkası inkâr etmez." 7

Fıtratta bu özellik bulunmakla beraber, onun insanı zorlayıcı bir tesiri yoktur. İnsan, yaratılıştan gelen bir duygu ile Allah'ın varlığını ve birliğini benimser, iyiliğe, fazilete ve hayra meyl eder. Fakat iyi bir terbiye almazsa, zararlı ortamlarda yetişirse kötülüklerden de etkilenir.

"Hayır! Gerçek öyle değil! Onların yapageldikleri kötü işler, gitgide kalblerini paslandırdı." 8 İlâhî beyanı, kötülükleri işlemeyi hayat düzeni hâline getirmenin fıtratı değiştireceğini bildirmektedir. Bu âyeti açıklama sadedinde Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: "Kul bir günah işlediği vakit, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe edip vazgeçer, af dilerse kalbi yine parlar. Ama döner tekrar yaparsa o leke büyür, nihayet bütün kalbini kaplar. İşte Kur'ân'da Yüce Allah'ın "Yapageldikleri kötü işler, gitgide kalblerini paslandırdı." âyetinde bildirdiği pas budur." 9 Şu hâlde Allah'ın temiz yarattığı fıtrat değişmez değildir. Onu aslına uygun tarzda devam ettirmek için gerekli ihtimam, dikkat ve bakım gerekmektedir. Onun için, İslâm ahlak bilginleri dinî ve ahlâkî kurtuluş için fıtratın tek başına yeterli olmadığını, hak dine, peygambere ve insanın aklını ve iradesini terbiye etmeye ihtiyaç bulunduğunu belirtmişlerdir. 10 Bundan ötürüdür ki, fıtratı koruyacak ve geliştirecek olan dindir. Din fıtratı değiştirmez, fıtrattaki saf ve temiz yapıyı geliştirir. Din de sadece fıtrattan kaynaklanmaz. İnsanı aşan bir vahiy olarak Allah tarafından gelip insan hayatına yön verir. Böylece din ile fıtrat birbirini tamamlamış olur.

Dinin insanlığın en temel, başta gelen ihtiyaçlardan olduğunu, beşer tarihinde birçok devirde ve birçok ülkede görmek mümkündür. İçinde yaşadığımız zamana en yakın olarak yirminci asırda dünyanın iki süper gücünden biri olan Sovyetler Birliği dinsizliği rejim hâline getirmek istedi ve insanları dinden uzaklaştırmaya çalıştı. "Ateizm" dersini okullarda mecburî ders olarak okuttu. Fakat bu fazla devam etmedi. Beşer fıtratına aykırı olan bu ideoloji ve bu sistem, bütün dünyanın gözleri önünde, sultası altındaki yirmi kadar ülkede çöküp gitti. Onun eski nüfuz alanlarında insanlar bariz bir şekilde dinî inançlarına yöneldiler.

İnsandaki bu din duygusu kendisini hissettirir. Ama bu duygu kendiliğinden doğru mecrayı bulamaz. Onun içindir ki Allah'ın, değişmeyen hak dininin ölçülerine göre yönlendirmesi lâzımdır.

İnsan hayatın akışı içinde, elverişli ortamı bulamamama, iyi bir eğitimden mahrum kalma gibi sebeplerle yanlış yollara girebilir. Kabiliyetlerini, duygularını oralarda harcayabilir. Diyelim ki, din duygusunu görenekle tevarüs ettiği bir inanç sistemi ile tatmin etme alışkanlığını devam ettirebilir. Fakat reşit olduktan sonra hakikati araştırmak, taklitten kurtulup tahkike yönelmek adına din konusunda meydanda olan, insanlığın elindeki kutsal kitapları ve tebliğleri inceleyip, Allah'ın verdiği aklı kullanarak bir değerlendirme yapması gerekir. Ezcümle, Kur'ân bu konuda önemli prensipler bildirir. "Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalp gibi azaların hepsi sorguya çekilecektir."11 Şu hâlde insan dâima hakikat peşinde, gerçek bilgi peşinde olacaktır. Tam bilgi edinmediği takdirde sorumlu olacaktır. "De ki: İddianızda tutarlı iseniz, delilinizi ortaya koyun!"12 "Onlara: ‘Gelin, Allah'ın indirdiği buyruklara tâbi olun!' denildiğinde: ‘Hayır, biz babalarımızı hangi inanç üzerinde bulduysak ona uyarız' derler. Babaları akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış olsalar da mı onlara uyacaklar?" 13 İnsan doğru düşünme yollarını gösteren bu metodları kullanarak inanma duygusunu gerçek ve en verimli mecrasına kanalize etmelidir. İnsan yaratılışındaki inanma, sevgi, korku, şefkat, inat, şiddet gibi duyguları ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ayrıca bunları giderme, gerekli ve faydalı da değildir. Bilakis yapılması gereken iş, onların mecralarını değiştirmek, faydalı yönlere kanalize ederek o enerjilerden istifade etmektir. 14

Hakikati ortaya koyma iddiasında olan çeşitli ideolojiler, felsefeler, dinî inançlar vardır. Allah insanı mükerrem, şerefli15 , hatta eşref-i mahlûkat 16 olarak yaratmıştır. Onun içindir ki insan, hakikati aramaktadır. Bu arayışta bâtıl, istemediği hâlde kucağına düşüp, gerçek gibi görünebilir. Böyle bir durumda olan insana şefkatle yaklaşıp onu makul düşünmeye davet etmek uygun olur. Gerçeği araştırmasında matlup olan ilmî bir metod uygulaması gereklidir. İmam Gazzali'nin El-Munkiz mine'd-dalal eseri bu hususta pek güzel bir rehberdir. Yapılması gerekenleri o şöyle özetler: 1- Önce kesin bilgilere ulaşıp onlardan, o aksiyomlardan hareket etmek gerekir. Meselâ 10 sayısının 3 sayısından daha büyük olduğunu bilirsem, birisi çıkıp "Hayır! 3 daha büyüktür. Delilim de şu taşı altına çevirmemdir." dese ve gözlerimin önünde bunu yapsa bile, bu benim kesin bilgimi değiştiremez. 2-Taklidi bırakıp, tahkike yönelme. Gerçekleri kişilerle tanıyıp öğrenme yerine gerçeği bizzat tanımaya çalışma. Gerçeği tanıdıktan sonra onu bilen insanları da bulmak zor değildir. 3- Muayyen bilimlerde uzman olan bir kimsenin uzmanlığı kendi alanında geçerlidir. Yoksa başka sahalarda yanlış yapabilir. 4- Doğru ile yanlış yan yana bulunabilir. Yanlış ile beraber bulunması doğruya zarar vermez. Mahir olan tahkik ehli, doğruyu, bâtıllar arasından bulup çıkarmaya çalışır. 5- Matematik, mantık, astronomi, tıp ve diğer tabiat bilimleri, dinî meseleleri ispat veya reddetmez. Din de o bilimlerin delillere dayanan verilerini reddetmez. Fakat bu hususta iki zarar ihtimali vardır. Bazı kimseler bu bilimlerdeki uzmanların, dinî konulardaki görüşlerinin de geçerli olduğunu düşünüp: "Şayet din gerçek olsaydı, öylesine bilgin kişiler bunu görmemiş olamazlardı." diye onların tesiri altında kalmalarıdır. İkincisi: İslâm'ın cahil dostu. Onların dinî inançlarının yanlış olmasına bakarak her türlü görüşlerinin de yanlış olacağını ileri sürerek, kendi uzmanlık alanlarındaki görüşlerini de reddeder. Bu konularda onların maharetini bilenler, İslâm adına onların toptan reddedilmeleri karşısında, onun cehalete ve kesin ilmî verileri inkâra bina edildiğini düşünerek dinden uzaklaşırlar. 6- Hikmet, müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır. Kâfir insanın, bütün davranışları kâfir değildir, küfründen kaynaklanması gerekmez. Kâfirde bazı mümin sıfatlar da bulu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dinden uzaklaşınca ne olur?
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:24:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dinden uzaklaşınca ne olur? rüya tabiri,Hak dinden uzaklaşınca ne olur? mekke canlı, Hak dinden uzaklaşınca ne olur? kabe canlı yayın, Hak dinden uzaklaşınca ne olur? Üç boyutlu kuran oku Hak dinden uzaklaşınca ne olur? kuran ı kerim, Hak dinden uzaklaşınca ne olur? peygamber kıssaları,Hak dinden uzaklaşınca ne olur? ilitam ders soruları, Hak dinden uzaklaşınca ne olur? önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes