๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 30 Ağustos 2012, 14:16:23



Konu Başlığı: Hacda yaşanmış bir sabır örneği
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 30 Ağustos 2012, 14:16:23
HAC’DA YAŞANMIŞ BİR SABIR ÖRNEĞİ

Kayser Hoca’dan bir dost meclisinde hac hatıraları dinlerken ibretli bulduğum bir olayı sizlere de arzetmek istedim. Söz, sahasında hacca gitme rekoru kıran hocamızın: – Şeytanı taşladık, tuttuğumuz özel otobüsümüze hacıları bindiriyorum. Dışarıda kimsenin kalmadığını anlayınca en son ben biniyorum. Bir de bakıyorum ki, otobüste bir kavga var. Meğer hacının biri yanındaki koltuğu boş tutmuş, buraya bizim için yorulmuş olan hocamız oturacak, demiş. Hiç tanımadığımız bir başka otobüsün hacısı da gelip: – Ben Hoca filan tanımam, özel otobüs ise hiç tanımam. Burada da mı özel otobüs, özel koltuk? Burası Allah’ın ülkesi!... diyerek koltuğa oturmuş. İtiraz edilince de yanındaki hacının ağzına, gözüne yumruğunu insafsızca indirmiş. Bir de baktım ki, bizim hacının yüzü kan revan içinde. Beni istilâ eden öfke ve hiddetimin tesirinden Allah’a sığınarak bizim hacıyı teskin ettim, meçhul hacı ise bu defa yumruğunu bana göstererek:
– Mütevazı rolü oynama bana, cesaretin varsa ben hazırım! diyor, nerdeyse koltuktan kalkıp üzerime atılmaya niyetleniyordu.
Hacıların sabırlı olmaları konusundaki âyetleri hatırladım, hadisleri düşündüm. Mekke’ye gelinceye kadar Rabbi’me sığınarak ayakta bekledim. Harem-i Şerif’in yakınında otobüsten inerken kendimi toparlayıp, hâdisenin şokundan birazcık olsun kurtuldum, tavafa giden mütecâviz hacıya dedim ki:
– Bak, şimdi Harem’e girecek, Allah’ın evinin etrafında tavaf yapacağız. Gel ağzını, burnunu kan içinde bıraktığın hacıyla helallaş, küs gitme. Burası küs gidilecek yer değil...
Ne mümkün. Hacı, ilk andaki hiddet ve şiddetiyle yine ağıza alınmayacak sözler sarfederek Harem-i Şerif’e doğru yürüdü...
Öylesine bir hisse kapıldım ki, ister istemez içimden şu düşünceler geçiyordu:
– Sırtımda şu ihram, karşımda şu Beytullah olmasaydı, ben sana gösterirdim kimin barışması gerektiğini. Ama burası öyle yer değil, hacıyı ikaz eden âyetler, hadisler elimi kolumu bağlıyor...
Ben böyle nefsimle mücadele ederken bir de baktım ki, hacı durakladı. Sanki ayakları yere mıhlanmış gibiydi. Sonra geri döndü, bana doğru düşünceli adımlarla gelmeye başladı. Yaklaşınca baktım, çok değişmişti. İlk sözü şu oldu:
– Barışmaya karar verdim, bir şartla!
– Neymiş o şart, söyle bakayım?
– Hayır, söylemem!
– Söylemediğin şartını nasıl kabul edeyim. Ya yerine getiremeyeceğim bir şart ise?
– Hayır, yerine getirirsin, gücün yeter.
– Peki öyle ise şartını kabul ediyorum.
– Müsaade et, şu mübarek ayaklarından bir öpeyim!
Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra:
– Ne münasebet, ben ayakları öpülecek kimse değilim, dedim.
O, ısrar etti:
– Hayır, hayır! Sen ayakları öpülecek hocasın. Ben de ayağını öpecek hacı! Senin bu sabrın, bu nefsini yenişin gösteriyor ki, sen ayakları öpülecek insansın. Benim de şu haksızlığım, şu mütecavizliğim gösteriyor ki, ben haksızlık ettiği kimselerin ayaklarına yüzünü sürecek kimseyim. Benim lâyık olduğum da budur! Lütfen sözünde dur ayaklarını öpmeme müsaade et...
* * *
Yaptıklarına derin pişmanlık duyan hacıyı, ayak öpmek üzere yere diz çöktüğü sırada tutup ayağa kaldıran Kayser Hoca, O’nu şefkatle kucaklar, hep birlikte barışırlar, Beytullah’ı tavafa küs olmadan, gönüllerini birleştirmiş olarak giderler.
Böylece bu ibretli olayı tesbit edip tefekkürünüze sunmak da bize düşmüş olur...

Ahmet Şahin