Konu Başlığı: Günümüz Gençliği ve Haya Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Mayıs 2010, 15:46:28 Günümüz Gençliği ve Haya Bilmiyorum son zamanlarda ne kadar dikkatinizi çekmiştir günlük gazetelerin sayfalarında ülkemizin genç nüfusunun durumu Daha 14-15 bilemediniz 16-17 yaşlarında olan genç kız ve erkek çocuklarımızın halini hep birlikte görüyoruz, izliyoruz Gençlerimiz ergenlik dönemini çok çabuk geçerek ergenliğe erişmek istiyorlar ki herhalde yaşlarından beklenmeyecek hal ve hareketler gösteriyorlarOkul mezuniyet törenlerinde gördüğümüz görüntüler yalnızca bu tespitime bir örnekBuna ilave edebileceğimiz o kadar çok görüntü var ki ben hayâ ediyorum onları burada yazmaktan,anlatmaktan Günümüz yazılı ve görsel medyası bu konuda da o kadar çok yardımcı oluyor ki çocuklarımıza haklarını yiyemeyiz Türkiye’nin Top modeli,Türkiye’nin en iyi Oryantali, Türkiye’nin pop star'ı vsLütfen yapmayınKıymayın gençlerimize çocuklarımızaAr damarlarını yırtmayın Sonu iyimi olacak bu gençlerin ?Onlar geleceğimize sahip olacak yarınlarımızBiz onların eline kalacağızBiz onları güzel ahlâk ile yetiştiremez isek yarın ne ile karşılaşacağımız bu günden aşina Hayâ'yı anlatan bir yazarımızın makalesini ekliyorum yazımın sonuna Biraz uzun bir yazı ama hayâ noktasında iyi bir örnekRabbim bizlere emanet verdiği dünya meyvelerini Hak'ka layık salih evlat olarak yetiştirebilme dualarım ile *********** Gönlün titremesidir hayâ Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde Gün gelir, daha bir incelir de, görmek bir yana, işlemek bir yana, bir günahı düşünmek titretir, O'nu hakkıyla bilmemek titretir o nazenin gönlü Rabbi'ni düşünür de titrer Taşta-toprakta, insanda, kendinde Rabbi'ni görür de, taştan-topraktan, insandan, kendinden hayâ eder Hz Aişe ra gözleri görmeyen İshak ra yanına her geldiğinde kendini sakınır, örtüsüne çeki-düzen verirmiş Onun bu durumunu hisseden İshak ra bir gün sorar: Ey Müminlerin Annesi! Ben âmâ olduğum halde benden de sakınıyorsun Halbuki ben sizi görmüyorum! Hz Aişe ra cevap verir: Evet, sen beni görmüyorsun fakat ben seni görüyorum Mü'minlerin emiri Hz Ömer ra'ın canına kastedilmişti Ağır yaralıydı Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor Bir dileği vardı, son bir dilek Kızı Hafsa ra'ı Aişe ra'a gönderdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz Aişe'den izin istedi Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz Aişe ra' ın babası Hz Ebu Bekir ra da oradaydı Hz Aişe bu isteği şöyle karşıladı: Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim Ve Hz Ömer ra vefat edince Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem'in ayak ucuna defnedildi Müminlerin annesi Hz Aişe ra , Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi Ancak Hz Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder oldu Her insan muhakkak hayâlı doğuyor Örtünmek hayâdan Rabbimiz setreden, örten Tüm sırlar bir bir açığa vurulduğunda mahcup olmayalım diye, Rabbim setretsin ayıplarımızı diye her mümin biraz mahcuptur bugün Ve örtülüdür 'tan hayâ edin Rasulü sav Miraç Gecesi dünya göğüne çıktığı zaman Hz Osman ra'ın suretini gördü, ona sordu: Ey Osman! Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz Osman ra : Gece namazı kılmakla, dedi Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem ikinci göğe vardı Yine Hz Osman ra' ın suretini gördü, sordu: Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz Osman ra : Kur'an-ı Kerim okumakla, dedi Ve Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem yükseldiği diğer göklerde de hep onun suretini gördü ve farklı güzel amellerle o derecelere eriştiğini öğrendi Nihayet Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem altıncı gök katına ulaştığında yine onu gördü ve sordu: Bu mertebeye nasıl, neyle ulaştın? Hz Osman ra şu cevabı verdi: Tealâ'dan hayâ etmekle Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem bir gün sahabilerine sordular: Hepiniz cennete girmek istersiniz değil mi? Sahabiler : Evet Ey 'ın Rasulü ! Elbette isteriz, dediler Bu cevap üzerine Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem buyurdular: O zaman uzun yaşama ümidinizi biraz kısaltın Ecellerinizi gözlerinizin önünde tutun ve 'tan hakkıyla hayâ edin Onlar: Biz hepimiz 'tan hayâ ediyoruz, dediler Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem buyurdular: Öyle değil! 'tan hayâ etmek kabirleri ve kabirlerde sizi bekleyen imtihanları unutmamanızdır Başınızı ve başınızda taşıdığınız dü ş ünceleri , midenizi ve midenize gireni, size nimet olarak verilen azalarınızı muhafaza etmenizdir Kim ahireti dilerse dünya hayatının aldatıcı süsünü terk etmeli, ahiret hayatını dünya hayatına tercih etmelidir İşte 'tan hakkıyla hayâ etmek böyle olur İşte 'ın dostluk ve himayesine böyle ulaşılmış olur Dört büyük melekten biri olan İsrafil as her gün günde yetmiş kere yüzünü kendi kanadıyla örter, “Ya İlahel Alemin ! Ne yapayım, sana layık bir secde ve rükû yapamadım” der Melekler ve peygamberler: “Ya Rabbi! Seni tesbih , tenzih ederiz Sana hakkıyla ibadet edemedik” derler Layıkıyla kulluk yapamadıkları için 'tan hayâ ederler, utanırlardı Hz Musa as : Ya Rabbi! Bana cennet lazım Senden cennet isterim Seni görmek de bana gerekli, onu da isterim Fakat bana ekmek, tuz, koyunların yiyeceği gibi düşük şeyler gerekince bunları senden nasıl isterim, dedi Rabbi'nden günlük maişetine dair bir şeyler istemekten hayâ etti Hak Tealâ buyurdu: Ya Musa! Maksat budur, bunları isteyeceksin Böylece her vakit bir ihtiyaç ile huzura gelinir, yalvarılır Bu bahane ile kulluk vazifeleri yapılır, bana kavuşma yoluna girilmiş olur Rabbimiz de kullarından hayâ ediyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem buyurdu: rahimdir, kerimdir Hayâyı çok sever Kulu tarafından kendisine kaldırılan elleri, içine bir şey koymadan geri çevirmekten hayâ eder Biz, Dua ediyorum, olmuyor, vermiyor demekten hayâ etmez miyiz? Bilmiyoruz, görmüyoruz belki, ellerimize neler neler koyuyor, neler veriyor Rızasızlıktan hayâ etmez miyiz? Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem kudsî hadisleriyle bizlere nakletti: Tealâ buyuruyor ki: Ey Ademoğlu ! Başınıza düşen aklık benim nurumdan bir nurdur Ben nurumu nârımla azaplandırmaktan hayâ ederim Öyleyse sen de benden hayâ et! Mahlukatımın bana olan ihtiyacı ve yüceliğim hakkı için müslüman olarak yaşlanmış kullarıma azap etmekten hayâ ederim Sonra Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem ağladı, ağladı Gözyaşları dinince sahabiler ( onlardan razı olsun) sordular: Ey 'ın Rasulü! Seni ağlatan nedir? Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem buyurdu: O kişinin haline ağlıyorum ki, ondan hayâ eder de, o 'tan hayâ etmeyip günah işler Kullardan utanırız Ama gerektiği yerde, gerektiği şekilde değil Haklarını hoyratça gasp ederiz, kendilerine verdiğimiz sözleri tutmayız Olmadıkları yerde haklarını savunmaz, gıybetleri mi yapılıyor, bir cümle de biz ekleriz! Sonra yüzlerine gülmekten hayâ etmeyiz de… Evimize misafir geldiklerinde, Tealâ'nın nimet olarak bahşettiklerini onlara ikram ederken utanır, sıkılırız: Kusura bakmayın, size layık değil ama ev de biraz dağınık! deyiveririz Bir güler yüz, bir güzel söz, bir bardak su ne güzel ikramdır oysa Rabbimiz bizden hayâ eder Biz sıkılmayız Gönüllerimiz bu dağınıklılığıyla onu kabul etmeye hazır mıdır? O'na layık mıdır, secdelerimiz, rükûlarımız? O'nu hakkıyla tesbih ve tenzih edebildik mi? ve Rasulü'nden utandıkları gibi… Muhakkak ki sahabilerin hepsi birer hayâ timsali idi Nitekim Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem ; Hayâsı olmayanın dini de yoktur buyurmuşlardır Bir gün Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem bir arkadaşına rastladı ki, o Ensar'dan bir sahabiye şöyle diyordu: Sen çok hayâ ettin Sana hayâ zarar verdi! Bu sözleri duyan Efendimiz Sallallahu Aleyhi vessellem : Onu bırak, zira hayâ imandandır ve hayâ ancak hayır getirir, buyurdu Hz Osman ra ise hayâ ile vasıflanmış, hayâ cihetiyle diğer sahabilerden daha fazla öne çıkmıştı Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi vessellem'in huzurunda bir melek duruyorduO sırada oradan Hz Osman ra geçti Melek: Bu geçen kimdir, diye sordu Rasulullah Sallallahu Aleyhi vessellem : Affan oğlu Osman'dır buyurdular Melek Hz Osman'ın ismini işitince ayağa kalktı ve şöyle dedi: Ya Rasulallah ! Bu zattan bütün melekler utanır, ona muhabbet ve hürmet ederler Onun Hak Tealâ katında mertebesi çok yüksektir Hz Osman ra güzelliği ile Yusuf as'a benzerdi Anlatıldığına göre Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem onun yüzünün tamamını pek çok kez görmek istemiş, fakat görmesi mümkün olmamıştı Bu halini bir gün Cebrail as'a anlattı Cebrail as şöyle dedi: Ben de onun yüzünü iyice göremedim Osman'ın hürmeti, büyüklüğü, haşmeti biz meleklerin kalbinde o kadar yer etmiştir ki, cemalini seyretmekten bizi alıkoymuştur Her gece yarısı evinden mescide gelirken onun haşmet ve hayâsı yerdeki ve göklerdeki melekleri utandırır, mahcup eyler Bir gün Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi vessellem Hz Aişe ra ile oturuyordu Hz Ebu Bekir ra izin isteyerek yanlarına geldi Daha sonra müsaade isteyerek Saad bin Malik ra içeriye girdi Her ikisi de geldiğinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi vessellem' ın mübarek dizleri açıktı, onlarla o şekilde konuşuyorduSohbetleri devam ederken Hz Osman ra geldi ve girmek için izin istedi Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem elbisesini dizlerinin üzerine çekti, Hz Aişe Validemiz'e “Sen geri çekil” buyurdu Bir süre sohbet ettiler ve izin isteyerek kalktılar Hz Aişe ra Efendimiz'in tavrına bir mana verememişti, sordu: Ey 'ın Rasulü , babam ve arkadaşı içeri girdiğinde elbiseni dizlerine çekmedin, beni de yanından uzaklaştırmadın Osman içeriye girdiğinde ise farklı bir tavrın oldu Rasul -i Ekrem Sallallahu Aleyhi vessellem buyurdu ki: Ey Aişe , meleklerin utandığı bir adamdan ben utanmayayım mı? Varlığımı kudret elinde bulunduran 'a yemin ederim ki, melekler ve Rasulü'nden utandıkları gibi Osman'dan da utanıyorlar Sen benim yanımda iken Osman içeri girseydi, yanımızda kaldığı müddetçe ne konuşur, ne de başını kaldırırdı Gönül incelir de kanatlanır Hayâ, ama nasıl? Bir gün Nebi Sallallahu Aleyhi vessellem eşine sordu: Ey Aişe , hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? Ve bir gün buyurdular: Ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Hayâları onları dinlerini öğrenmekten alıkoymadı Böylelikle Rasulü Sallallahu Aleyhi vessellem hayâ ile ilgili düsturları vermişlerdir Kişinin ahlâkı dilindedir Sözü hayâsız kişi, kat kat örtüler altında olsa nafile! Ve hayâ, ne sorular sorup dinimizi öğrenmekten alıkoyar bizi, ne -incitecek olsa da muhatabımızı- hakkı ve doğruyu söylemekten! Zor zamanlar Her ibadet mutlaka zikirdir, zikirledir Namaz kılacak kişi daha abdeste yönelirken zikir halindedir Oruç tutacak kişi sahur hazırlığı yaparken zikir halindedir Hayâ ise zor zamanda zikirdir Karşımıza çıkıveren bir günah karşısında 'ı hatırlayarak utanmak, günahtan el çekmektir Günahın cazibesine, albenisine rağmen durmaktır Hayâ, mütevazi bir iklimdir Ezelde ruhumuza nakşolunan aslî halimizdir Layık bir kul olamadık Rabbim, utanırız Taştan-topraktan, kullarından, kendimizden hayâ ederiz Kullarını utandırmaktan hayâ ederiz ki, bizi utandırma! Müjde, bir kudsî hadisle gelir, yetişir: Ey Kulum! Sen her ne kadar günahkâr isen de, bu günahlarından korkup hayâ ediyorsun İzzetim ve celalim hakkı için senin günahlarını insanoğlunun gözünden, gönlünden gizlerim Gözünün hıyanetlerini, gizli kabahatlerini meleklerin anlayışından saklarım Hatalarını ve günahlarını Levh-i Mahfuz'da Kiramen Kâtibin'den gizlerim Kıyamet günü muhasebe makamına geldiğinde hesabını kolay görürüm Medeniyetimiz hayâ üzre kurulmuştur Bu topraklar nakış nakış hayâ ve edeple işlenmiştir Kur'an olan odada uyumaz, sabaha kadar uykusuz beklerdi, Arapça yazılı bir kağıt parçasını Kur'an yazısıdır diye yerde bırakmazdı bu toprağın insanları Burnunun ucunu göstermekten ar ederdi sütninem Ve, sevgilinin yüzünde yabancı bir bakış okunurdu: A benim bahtı yarim Başımın tahtı yarim Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yarim |