> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek  (Okunma Sayısı 562 defa)
03 Aralık 2010, 15:07:25
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Aralık 2010, 15:07:25 »



   
   “Gündem Ve Müslümanlar” Ya Da  ‘Hayat’a Dönmek



             ‘Gündem ve Müslümanlar’…Bu başlık neyi ifade etmektedir? İki ayrı olguyu mu, birbiriyle sıkı ilişki içerisinde olan iki şeyi mi yoksa kurulmak istenen bir alakayı mı? Gündem nedir ve Müslümanlar kimlerdir? Ve bu ikisini yan yana getiren şey nedir? 

 Böyle bir başlık kendimizi nereye konumlandırdığımıza dair bir ipucu olabilir mi? Alt tarafı bir başlık deyip geçmek de pek ala mümkün. Ancak ne dersek diyelim, yukarıdaki ifade, bu iki olgunun ayrı bir şey olmakla beraber birbirleriyle olan alakasını ifade etme kaygısının bir eseridir. Ve bu minvalde en kritik nokta belki de bu alakanın boyutlarını, keyfiyetini ve teşekkülünü konuşmaktır.

Evet, "Gündem ve Müslümanlar" gibi bir başlıktaki birinci kelime bir olguya, içtimaî bir gerçeğe denk gelirken ikinci kelime bir kitleye ve hatta bir 'durum'a işaret etmektedir. Ancak bu iki ayrı kelime üzerinden kurulmak istenen bir alakanın izahına yöneliktir bu başlık.


        Ancak bir şeyin beni rahatsız ettiğini ifade etmeliyim. O da şudur ki, her ne zaman araya bir "ve" bağlacı konulup ondan sonra gelecek kelime "Müslüman/lar" olsa rahatsız olmaktayım. Bununla beraber buradaki sorunu yeteri kadar izah edemeyeceğimin endişesini taşıyorum: "Medya ve Müslümanlar", "Küreselleşme ve Müslümanlar", "Sistem ve Müslümanlar", "Kürt Sorunu ve Müslümanlar"  ve hatta "İslam ve Müslümanlar" vs.

Bu başlıklar bir aidiyetin ve mevcut bir gerçekliğin karşısında kendinizi ne olarak tanımladığınızın/konumlandırdığınızın ifadesi ise mesele yok. Ancak bana bir yabancılaşmanın, ayrı kalınmak istenen bir dünyaya işaret edişin, başlığın ilk kısmına (gündem, küreselleşme, medya vs.) sonradan dâhil oluşun işareti gibi gelmekte.

Bir yanda küreselleşme, radikalizm, terörizm, siyaset, dünya diğer yanda ise Müslümanlar. Kurulan bu denklemlerin yansıttığı gerçek, neredeyse karşılaşılan her yeni durumun bu kadim kitle üzerinden değerlendirilmeye çalışılmasıdır. Aynı şekilde yeni durumların yahut tanımlanmış bir dünyanın bu kitle üzerinden gerçekleştirilmesi; türlü politik ve felsefî formlar altında benimsetilmeye çalışılması sözkonusudur ve böylece tanımlanmış bu dünyaya Müslümanları da eklemlemenin yolları aranmaktadır. Her nedense bu durum son yıllarda daha dikkat çekici bir boyuta ulaşmış ve dünya konjonktüründe konuşulan her konu başlığına İslam da dahil edilmeden konuşulamaz olmuştur.(1) O nedenle başlıklandırmalar önemlidir ve “Müslümanlar” lafzı ile kurulmak istenen her alaka dikkatle takip edilmelidir.

Birileri İslam da dahil olmak üzere her şeye bir biçim verme ve yeniden tanımlama çabası yürütürken başlığın ikinci kısmı, yani biz, süreçleri geriden takip eden bir görünüm sergiliyoruz. Nerede duracağımızı kestiremeyecek kadar hazırlıksız yakalanıyoruz. Zira dünyaya daha doğrusu meselelere karşı tuhaf bir yabancılığımız var. Adeta dışında kalıyoruz ve uzaktan bakan biri gibiyiz. Bu durumun bir özeleştirisi yapılabilir ancak bundan tamamıyla Müslümanları sorumlu tutmak da doğru değildir. Zira yaşadığımız yepyeni bir şeydir ve bugün itibariyle bizi kuşatmış durumdadır. ‘Zamanımızda Müslümanların karşı karşıya kaldıkları "durum", başlarına ilk defa gelen bir hadise sayılmaz. Bugün Batının modern hale gelmesinde belirleyici etkisi/katkısı olan Kadim Grek düşüncesiyle Müslümanlar, yaklaşık dokuzuncu yüzyıldan itibaren karşı karşıya gelmişlerdi. Karşılaşma Müslümanların  fikir dünyasına canlılık getirmiş ve zengin bir entelektüel miras bırakmıştı. Ne var ki bu karşılamanın günümüzdekinden farklı olan noktası, onun sadece entelektüel boyutta cereyan etmiş olmasıdır. Bugünkü ise iki önemli boyutta cereyan etmektedir. Birincisi, ilkinde olduğu gibi entelektüel düzlemde cereyan etmekte; ikincisi ise, hayat evrenimizi tanzim eden maddi/fiziki bir yapı olarak kendisini giderek kurumsallaştırmakta ve bizi giderek içine çekmekte olmasıdır.’(2)

Bu nedenle olsa gerek dünyaya talip olmakla onu ahiretin bir tarlası olarak değerlendirme noktasında bir basiret sergileyemiyor; ifrat ve tefrit çizgisinde ya dünyadan el-etek çekiyor ya da hırsla peşinde koşuyoruz. Böylece meselelerimizi aslî mecrasına oturtamayıp birbirine karıştırıyoruz. Oysa ‘yeryüzünde güçlenmek ve dünyanın dizginlerini ele geçirmek haram olan istekler cümlesindendir ya da kısmen iman dairesinden çıkmaktır anlayışı, hakkı batılla karıştırmanın bir örneğidir. Dünyada güçlenip ona egemen olmakla, dünyaya aldanıp ona meftûn olma hamâkatı arasında çok fark vardır. (Ve) doğrusu Müslümanlar, İslam’ın dünyayı kusurlu ve eksik buluşunu  yanlış anlayarak, dünyaya ait iş ve birikim alanında sivrilmekten, yeryüzünü inceden inceye araştırmaktan kaçındılar.’ (3)

Hali pür melalimiz bu olsa da yukarıda dediğimiz gibi bundan tamamen Müslümanları suçlu bulmak doğru değildir. Çünkü Batı dünyası Grek düşüncesinden aldığı mirasla “çok hızlı” bir şekilde mesafe kat etmiş ve bilhassa maddi anlamda bir güç olmuştur. Bu güçle birlikte sömürmüş böylece daha çok semirmiştir. Ve bugün gelinen nokta itibariyle geçmişe nazaran topraklarımızdan çok zihinlerimizi işgal etmiş durumdadır. Bu "hızlı" ve "yağmacı" talan hareketinin icra edildiği dönemlerle eş zamanlı olarak Müslümanların büyük bir kısmı zihnî donukluğun ve kısırlığın hâkim olduğu bir düşünce dünyasına sahip olmuşlardır. Bu 'güç'le karşılaşma neticesinde baş gösteren telaş kimini ‘güçlü olanı taklit etme’ye (4) kimini ise köklere/öze dönmeye sevk etmiştir.(5) Bugün gelinen nokta itibariyle bu durumun Müslümanlar üzerinde yarattığı netice afallama durumudur diyebiliriz.(6)

Bu süreçler devam ederken dünyanın efendiliğine soyunan mezkûr güç bir yandan da yukarıda geçtiği üzere kurumsallaşıyordu. Artık savaşlar top-tüfekten daha çok "Kelimelerin Savaşı”na yani propagandaya yerini bırakıyordu. Bunu icra eden ise işbu kurumsallaşmanın en kapsayıcı ve tesirli boyutunu temsil eden 'medya'dır. Gündem dediğimiz şey tam da buraya tekabül etmektedir ve medya ile birebir alakalıdır. Dünden bugüne daha da güçlenen ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla daha kapsamlı bir tesir gücüne sahip olan medya, sahip olduğu imkânları dünyanın efendiliğine soyunan gücün hizmetine sunmuş durumdadır. Yerel ve küresel boyutlardaki icraatlarıyla ya İslam'ı hedef alan gündemler teşkil etmekte yahut da efendilerinin hazırladıkları kehanetleri (Uygarlıklar Çatışması, Tarihin Sonu, Dinsel Çoğulculuk, Diyalog, Fundamentalizm, İslami Terör) biz dünyalıların zihnine servis etmektedir. Böylece bir sonraki adımda uygulamaya geçireceği bu kehanetler için uygun zemini en baştan temin etmiş olmaktadır.

Medyanın bir “ideolojisi”nin olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. ‘Batı medyasında belirli grupların tekelinden söz edilebileceği gibi, uluslararası kitle iletişim araçları üzerinde de Batı hegemonyası ve tekelinin bulunduğu görmezlikten gelinemez. Tabii bu durum pek çok sakıncayı da beraberinde getirmektedir. Diğer kültürler hakkında haksız imajlar oluşturulurken, medyayı amansız bir silah halinde kullanabilen Batı dünyası kendi dışındaki tüm kültürlerin marjinalleşmesine sebep olmaktadır.’ Belki de bu yüzden olacak ‘öyle olmadığı halde gelişmelerin gerçeklik kısmından ziyade, Batılı kurum, kuruluş ve medya tarafından oluşturulan sanal kısmını realitelerin yerine koyar hale geldik.’ (7) Yerel medya ve icraatlarının da bundan pek farkı yok.

Dolayısıyla dünyaya ve onun meselelerine dair bahsettiğimiz ‘yabancı’ ve ‘hazırlıksız’ tavrımız ise bizleri neredeyse her türlü nevzuhur mevzunun tesirine açık hale getirmekte; soğukkanlılığımızı muhafaza etmemizin önündeki en büyük engel olmaktadır.

Bu arada bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Hayatımızda oldukça büyük bir yer işgal eden ve günlük kullanımda oldukça sık başvurduğumuz ifadeler olsa da ‘ülkemizde “kamuoyu oluşturma” ve “gündem oluşturma” ya da “gündem belirleme” terimleri sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. (…) Ancak birbirleriyle çeşitli noktalarda ilişkisi olan bu kavramlar, birbirlerinden farklı anlamlar içermektedir.’(8) Kamuoyu “belli bir toplum içinde yaşayan insanların belli bir olgu ya da inanç üzerindeki ortak yargısı” (9) olmakla beraber gündem yahut gündem belirlemeden farklı olarak daha kapsamlı, çok katılımlı ve içtimaî unsurların daha fazla dâhil olduğu bir olguya karşılık gelir.  Kamuoyunda bir yargı oluşması söz konusuyken gündemin sürükleyiciliği ön plandadır. Kamuoyu durgundur ancak gündem dinamiktir. Dolayısıyla kamuoyu oluşturmada, yine baş aktör olmakla beraber medyanın tesiri nispeten daha azdır. (10) Oysa gündem yahut gündem belirleme yaklaşımı birebir zamana endeksli, günübirlik, geçici ve izafiliği yüksek bir olgudur. Ve en önemli şey ise bu hususta medyanın rolüdür. Öyle ki, gündem belirleme kavramının isim babaları “’gündem belirleme’ kavramını tanımlamakla beraber bundan “kitle medyasının bir işlevi” olarak söz etmişlerdir.(11)Yani gündem belirleme, bilhassa günümüzde doğrudan basın yahut medyanın bir fonksiyonu durumundadır.

‘Gündem’ ise, asıl anlamının işaret ettiğinden daha kapsamlı bir kullanıma ulaşmakla beraber çok sık başvurduğumuz bir kavram olarak hayatımızda yer edinmiştir. Daha çok organik yapıların (şirket, siyasi parti, meclis vs.) ve bireylerin görüşmek/değerlendirmek üzere tespit ettikleri konulara denk gelmektedir. (12) En nihayetinde gündem, meşguliyetinizi bir hedef, program yahut kaygı istikametinde tespit edip onu bir ‘gün’ün içerisine dâhil etmeye karşılık gelmektedir. Bu yönüyle gündem “belirlenmiş” bir şeydir. O yüzden değişkendir, izafidir ve kapsayıcılığını ve meşruiyetini ancak siz ona dâhil olduğunuzda sizden alır.

Bu nedenle, en başa dönerek söylersek;  gündemle ilişkimizi başlıklarımızda, ajand...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek
« Posted on: 25 Nisan 2024, 02:50:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek rüya tabiri,Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek mekke canlı, Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek kabe canlı yayın, Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek Üç boyutlu kuran oku Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek kuran ı kerim, Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek peygamber kıssaları,Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmek ilitam ders soruları, Gündem ve müslümanlar ya da hayata dönmekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes