๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:10:57



Konu Başlığı: Günahtan Kaçınmak Sevap Kazanmaktan Önce Gelir
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:10:57
Günahtan Kaçınmak Sevap Kazanmaktan Önce Gelir

Günahtan Kaçınmak Sevap Kazanmaktan Önce Gelir
İslami yaşantıyı sürdürme ve İslam’a hizmet konusunda öteden beri çeşitli yöntemler ve görüşler ortaya konulur Bu konuda takip edilen çizgi genelde kişinin kendisine yönelik olmaktan ziyade, başkalarına fayda sağlamayı hedefler Bu fayda, ya hemen gözetilir, ya da gelecekte olması düşünülerek hareket edilir Mesela, bulunduğu makam gereği açıkça ALLAH’a ait ödevlerini yapamayanlar başkalarına faydalı olduklarını gerekçe göstererek hallerini meşrulaştırırlar Yine, tesettürsüz okullarına devam edenler de, gelecekte İslam’a hizmet amacıyla hareket ettiklerini söyleyerek savunma yaparlar Bunlar, karşı görüş ileri sürenlere bu şekilde “sus payı” verdiklerini düşünürler Dikkat edilirse her iki durumda da kişi kendi nefsini İslam’a muhatap olmaktan kurtarmış gözükmektedir Oysa İslam “iyi” olanı önce kişinin kendisinin almasını istiyor

“Siz, kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? “ (Bakara /44)
Her bir Müslüman ALLAH’ın emanet olarak verdiği bir “irade” taşımaktadır Bir iradenin nerede nasıl kullanıldığı kişinin sorumluluk alanını belirler Herkes, başta kendi iradesinin sorumluluğunu takınmalıdır

ALLAH, insanı hayata gönderirken temiz bir fıtratla gönderir Kirlenmeler daha sonradır İnsan günahlarla beraberliğini sürdürdüğü sürece kirlenir
“Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir”(Mutaffifin/14)

Günahlar ALLAH’la ve hakikatlerle aramızda perdedir Bundan dolayı dünyaya gelen insan temiz geldiği için, amaç, bu temizliğin korunmasıdır Bu yüzden insanın birinci derecede günahlardan uzak kalmaya çalışması lazım ki, kirlenmesin Günahlar bizim kırmızı çizgilerimizdir Bu çizgilerden sakınmak lazım ALLAH’a yakın kalmanın yolu budur İnsan eğitimi denilen şeyin temelinde de onu başta zarar verici etkilerden koruma vardır

Tıp ilmi de insanı tedavi ederken, önce onu kendisine zarar veren şeylerden korumakla işe başlar Mesela; bir tansiyon hastasına önce tuzu yasaklar Niçin? Çünkü tuz ona zarar veriyor Sonra diğer ilaçları kullanmayı önerir Yine, bir şeker hastasına, onun şekerini artırıcı yani, ona zarar verici gıdalardan sakınmasını emreder Aynı mantıkla bir evi ısıtacağımız zaman, ısıtmaya geçmeden önce soğuk havanın girdiği yerlerde önleyici tedbirler alırız

İşte bunun gibi İslam da, insanı eğitirken, olgunlaşmasını sağlarken önce onu sakınılması gereken şeylerden sakındırır ALLAH’a yakın olmanın yolu, O’na karşı gelmekten sakınmaktır Ardından da O’na itaat etmektir Asıl olan budur Ama günahlardan kaçınmayla emirlere itaati bir arada yapma imkanı yoksa ve ikisinden birini tercih etmek zorundaysa, burada uygulanacak ilke; önce günahlardan kaçınmaktır Eskiden büyüklerimiz bunu, “Def-i mefsedet celb-i menfaatten evladır/zararı defetmek faydayı elde etmekten önce gelir” deyimiyle ifade etmişlerdir

Biliyorsunuz, İslam’ın ilk giriş kapısı olan kelime-i tevhidi söylerken önce “lailahe” diyerek sakınılması gereken ALLAH’ın dışındaki tüm otoritelerden (ilahlardan) sakınıyoruz Sonra “illallah” diyerek ALLAH’a teslim oluyoruz Dolayısıyla “günahtan kaçınmak sevap kazanmaktan önce gelir” ilkesi kelime-i tevhidin içinde vardır

Bir işe başlarken söylediğimiz euzu besmelede de aynı kural vardır Önce sakınılması gereken şeytandan sakınarak ALLAH’a sığınıyoruz Sonra da ALLAH’a yönelerek, “Ben, ALLAH’ın adıyla işime başlıyorum” demek istiyoruz

Talut ve Calut hadisesini hatırlayın(Bakara/246-251) Müslüman askerler ALLAH’ın yolunda savaşmak için sefere çıkıyorlar Bir süre yürüdükten sonra ALLAH onları bir nehir ile imtihan ediyor Nehri karşılarına çıkarıyor ve “Bir avuç dışında o nehirden içmeyeceksiniz” diyerek ilahi fermanını açıkça belirtiyor Halbuki istisnasız tüm akıllar o durumda suyun alabildiğine kullanılmasını öngörür Çünkü uzun süredir yorgun ve belki de yoğun su ihtiyacı olan bir ordu Az sonra düşmanla karşılaşmadan önce yıkanıp kirlerden arınmalı, kana kana su içmeli, dinlenmeliler Hatta, yanlarındaki kaplarını da doldurmalılar Bunda akla aykırı hiçbir nokta olmadığı gibi, öyle yapmayı akıl zorunlu görür Ama gel gör ki, ilahi ferman bunun tam aksine tecelli ediyor: “Sudan sakınacaksınız” İşte, iman bu noktada şunu söyler: ALLAH bize suyu yasakladıysa bir bildiği vardır Ben O’na güveniyorum O’nun bana yanlış bir şey emretmeyeceğinden eminim Çünkü, O çok merhametlidir ve hikmetlidir
Nihayet, Müslüman askerlerin çoğu ilahi emre aykırı olarak sudan içiyorlar

Ayetlerde belirtilmemiş ama büyük ihtimalle, akıllarını faydacı bir yorumla işleterek yukarıda belirttiğimiz gibi, güçlü oluruz düşüncesiyle suyu içiyorlar Çok az Müslüman ilahi emre uygun davranarak sudan içmiyorlar Bu olaydaki hikmet çok geçmeden anlaşılıyor İki ordu karşı karşıya gelince suyu içen Müslüman askerler şöyle diyorlar:

“…Bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak hiçbir gücümüz yoktur, dediler ALLAH’ın huzuruna varacaklarına inananlar ise: nice az sayıdaki bir topluluk ALLAH’ın izniyle, çok sayıdaki topluluğa galip gelmiştir ALLAH sabredenlerle beraberdir, dediler”(Bakara/249)

Bu hadise de çok net bir şekilde “Biz Müslümanlar gücümüzü nerelerde kaybediyoruz” sorusunun cevabı vardır Demek ki, gücümüzü ALLAH’a karşı gelmekten sakınmadığımız yerlerde kaybediyoruz Diğer bir ifadeyle, güç, günahın işlendiği yerde kaybediliyor

Yegane güç ALLAH’tır Eğer biz Müslümanlar O’na karşı gelmekten sakınırsak, o gücü yanımıza almış olacağız “La havle vela kuvvete” gerçeğini dil ile söylerken, daha da önemlisi, bunu pratik olarak davranışlarımızda somutlaştıracağız O da, güçlü olmanın yolunun salt akılla hareket ederek şöyle veya böyle yapmakta değil, en büyük gücün ALLAH olduğu bilinciyle hareket ederek O’na karşı gelmekten sakınmak, O’nunla birlikte hareket etmektir

Bazen bir makamda hassasiyetlerine bağlı kalarak yaşayan bir Müslüman’ın, gün geliyor şartların değişmesiyle kırmızı çizgilerini koruma imkanı kalmıyor Bu durumda ne yapılacak? O Müslüman : “Ben buradan gidersem daha kötüsü gelir Ama burada kalırsam hiç olmazsa bir iki Müslüman’a faydam dokunur” diyerek kalıyor Ama duruşu isyan üzere Sürekli, bir Müslüman’ın yapmaması gerekenleri yapıyor Bir defa orada isyan üzere duran Müslüman kendini yanlış bir zemine oturtmuş oluyor O zemin “ Sevap kazanmak günahtan kaçınmaktan önce gelir” ilkesidir Yani, orada ara sıra bir iki Müslüman’a faydası olacak, sevap kazanacak diye günahın üzerinde yaşıyor Gerçi, birine faydalı olmak için kimse kendini kolay kolay riske atmıyor Tabi, işin burası da ayrı bir tartışma konusu Ama biz oraya girmeyeceğiz

İşte bu şartlarda orada duran Müslüman her gün kirlenmektedir, ALLAH’tan uzaklaşmaktadır İşe birde karşı cepheden bakarsak, yani onun, Müslümanlara faydası olur diye ateşin içinde kalmasını onaylayan, ne biçim bir Müslüman ki, oraya işi düştüğünde kendine yardımı olsun diye kardeşini ateşe atıyor, her gün günahlarla yaşamasına razı oluyor Aslında, bana öyle geliyor ki, herkes kendi menfaatini ve rahatını düşünüyor, ama görüntü farklı bir şekilde ortaya konuluyor

Yoksa kendisinin dünyası için, Müslüman kardeşinin ahiretini mahveden ,veya kendi ahiretini riske atarak başkasının dünyevi işine koşmak İslam’ın hiçbir yerine sığdırılabilecek bir tutum değildir

Bir rivayette, Resulullah(sav) şöyle buyurmuştur: “Başkasının dünyası adına kendi ahiretinin kaybına sebep olan kimse kıyamet günü ALLAH katında insanların en kötülerindendir”(Kuzai/müsned- şihab/s48)

Ashab-ı Kehf’in olayında da bu konuda güzel bir ders vardırOnlar, devletin en üst makamlarında bulunurlarken, mevcut tağuti otoriteyi reddederek mağaraya sığınıyorlar, çünkü orada Rabb’e kul pozisyonunda durma imkanı kalmamıştırKarşı koyacak güçleri de yok Bu yüzden terk ediyorlar Bunlar şöyle de düşünebilirlerdi: ”Biz, burada kalabilecek şekilde ortama uyalım, biz gidersek daha kötüleri gelir Hiç olmazsa birkaç Müslüman’a faydamız dokunur” Ama böyle demediler”Günahtan kaçınmak, sevap işlemekten önce gelir” kuralınca terk edip mağaraya (ALLAH’a) sığındılar O yiğitlerin tavırlarında da savunduğumuz ilkeyi net olarak görmek mümkün

ALLAH bir çok ayetlerde ”Akıbet muttakilerindir” buyuruyor Bu ayet iyice düşünüldüğünde yazıya başlık yaptığımız ilkeyi desteklediğini görürüz Şöyle ki, ayet, sonuçta kazanacak olanların muttakiler olduğunu söylüyor Muttakiler de, ALLAH’a karşı gelmekten sakınanlar, anl----- geldiğine göre, demek ki, bizler sonuçta kazanmış olmak için kendimizi unutup başkalarına faydalı olmak yerine önce bizzat kendimiz günah işlemekten kaçınacağız Günahlar bizim için ateştir Günah işlemekten ne kadar kaçınırsak ateşten de o kadar kaçınmış olacağız Aynı zamanda günahlar, imanın gücünü kırdığından, günahlardan uzak durduğumuz derecede imanımız güçlü olacak ve bizler bunun kalbimize verdiği huzuru sürekli yaşayacağız Söylediklerimizi şöyle bir örnekle açacak olursak:

Biz biriyle maça çıkacağız Çok güçlü, her istediğini yapabilen biri gelerek bize diyor ki,”Sen benim dediğimi yaparsan yani, dediklerime aykırı davranmazsan söz veriyorum seni galip getireceğim” Bizde gerçekten onun, her istediğini yapabilecek güçte olduğundan, hem de sözünde durduğundan emin olduğumuzdan dolayı bunu kabul ederek maça çıkıyoruzYapacağımız tek şey, oyunu kurallarına göre oynayıp, bize söz verene karşı gelmekten sakınmakBu şartlarda maça giriyoruzBize gol atıyorlar pek fazla üzülmüyoruz Kısacası, maçın aleyhimize olduğu anlarda moralimizi bozmuyoruz Çünkü, maç devam ediyor Eğer biz, söz veren şahsa karşı gelmezsek maçın sonucunun bize ait olacağından eminiz İşte bu ahdi korumak, bizim en olumsuz şartlarda dahi güçlü kalmamızı sağlar Önemli olan maç süresince sakınmamız gereken davranışlardan sakınmaktır

İşte bizim dünya hayatımız bir maç gibidir Hak ve batılın maçıdır bu Hayatın ve her şeyin sahibi olan ALLAH, kendi safında mücadele edecek olanlara diyor ki, “Akıbet muttakilerindir” Bu bir teminattır Hem de öyle bir yerden ki, kimse bozamaz Durum böyle olunca, bize düşen şey; şu hayat maçını sahibinin koyduğu kurallarla oynamaktır Ama biz başarıyı daha maç bitmeden görmek istediğimizden dolayı sabırsız(veya güvensiz) davranarak kuralları çiğniyoruz Hiçbir oyuncu kurallarını çiğnediği bir oyundan başarıyla çıkamaz
Hem Kur’an’da yüce Rabb’imiz asıl büyük başarının ahiretteki başarı olduğunu söylüyor Kim ALLAH’tan korkarak hareket ederse, O’nun azabından emin olur

“Biz belalı ve çetin bir günde Rabbimizden(O’nun azabına uğramaktan) korkarız”(derler) İşte bu yüzden ALLAH onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir”(İnsan/10,119)

Bilindiği gibi Hudeybiye seferi denilen bir sefer var Resulullah(sav), gördüğü bir rüya üzerine ashabını toplayarak umre amacıyla Mekke’ye doğru ihramlı oldukları halde yola çıkıyorlar Yolun bir yerinde ALLAH onlara, iştahlarını kabartacak şekilde av hayvanlarını gönderiyor Ama dinen ihramlı kimselerin avlanması da yasak ALLAH, ortamı öyle bir hazırlıyor ki, adeta onları tahrik edercesine av hayvanlarını, onlar ellerini ve mızraklarını uzattıklarında yakalayabilecekleri kadar yaklaştırıyor

“Ey iman edenler! ALLAH sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile dener ki, gıyabında kimin kendisinden korktuğu ortaya çıksın Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır”(Maide/94)

Peki, ALLAH neden böyle bir ortam hazırlıyor? Ayet sorunun cevabını da içeriyor: Kimin gıyabında ALLAH’tan korktuğu ortaya çıksın

Aynı şey cumartesi balık avlama yasağında da var O gün de ALLAH tahrik edercesine balıkları bol miktarda gönderiyordu İmtihan şu: Kim görmediği ALLAH’a karşı gelmekten sakınacak?Demek ki, sevaplara koşmadan önce hayatımızdaki günahları çıkaracağız Çünkü günah işleyerek ALLAH’a doğru yol alınamaz


ALINTI