๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Haziran 2010, 17:41:44



Konu Başlığı: Günahına ağlamak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Haziran 2010, 17:41:44
Günahına Ağlamak



Günah, iradenin sendelemesi, bakışların bulanması, kalbin kayması ile Hakk’ın rızasına muhalif hareket etmektir Bembeyaz bir sahifenin siyah mürekkeple lekelenmesi gibi kalp de günahla lekelenir ve temizlenmedikçe de pas bağlar Allah Rasûlü, günahı, işlendiğinde insanın içini rahatsız eden, vicdana baskı yapan şey olarak tarif eder

Onun temizliği ancak, istiğfar, tevbe, gözyaşı ve ardından yapılacak iyilikle mümkündür Hakk’a dilbeste olmuş gönüller sürekli kendi hallerinin muhasebesini yapar, yaptıklarında kusur arar, hiçbir zaman yapıp ettiklerini yeterli bulmazlar Hele bir de küçük bir sürçme veya hata sadır olursa günlerce gözyaşı dökerler, dua dua yalvarırlar ve hemen bir hayır işlemeye koşarlar Öyle ki, artık bu onların tabiatının bir parçası haline gelir

İnsanlığın kurtuluşu için gelen nebiler de ümmetlerine ağladılar, ümmetlerinin akıllarını kullanamayışlarına ağladılar, Allâh’ın nimetlerine karşı insanların nânkörlüğüne ağladılar Kur’an onları, ağlayan, inleyen, hep dua dua yalvaran zatlar olarak vasıflar

KUR’AN VE SÜNNET’TE AĞLAMA

Kur’an, her mevzuda iyiyi güzeli tavsiye ettiği gibi ağlamayı da yerli yerince yapmayı tavsiye eder: “Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah'a secde ve ibadet edin!" (Necm, 53/62) Öyleyse kazandıkları günahların cezası olarak az gülsün, çok ağlasınlar!” (Tevbe, 9/82), “İşte bunlar, Allah'ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Âdem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrâhim ve İsrailin nesillerinden ve hidâyete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir Onlar Rahman'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı” (Meryem, 19/58)

"Ukbe bin Âmir şöyle rivayet ediyor: Allah Rasûlüne sordum “Ya Resûlallah! Necât ve kurtuluş nerededir?" Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdiler: “Dilini tut, evini geniş yap (çok misafir ağırla) ve hataların üzerine ağla”(Tirmizî, Zühd, 61)

Allah’ın Habîbi, Ebû Hureyre’den rivayet edilen bir hadislerinde de şöyle buyurdular: “Allah korkusuyla gözyaşı döken kişi, sağılmış süt memeye dönmedikce Cehenneme girmez Cihad tozu ile Cehennem dumanı asla bir araya gelmez" (Tirmizî, Fezâilu’l–cihâd, 8; Zühd, 9 Ayrıca bk Nesâî, Cihâd 8; İbni Mâce, Cihâd 9)

İnsan asıl ağlanması gerekli olan şeylere ağlamalı ki, Allah onu kıymetsiz şeyler için ağlatmasın Mesela, günahına, hatalarına, boşa geçen zamanına, Mevla’nın bahşettiği nimetleri boşa harcayışına, iyi bir müslüman olamadığına, İslamı tam yaşayamadığına, müslümanların hal-i pür melâline, Kur’an’ın engin hakikatlerine, kabirde ve ahirette onu bekleyen binbir türlü hallere ve nihayet başkası adına, başkasının günahına, günahına ağlayamayanın günahına ağlamak Hakk katında makbuldür

Kur’an kendilerine ilim verilenlerin ilâhî lütuf olarak Allâh'ın azâmeti karşısında ağladıklarından bahseder " De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur'ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar" "Ulu Rabbimizin şanı yücedir Ne vâd ederse mutlaka gerçekleşir" derler Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar"İşte Kur'ân, onların saygısını böyle artırır” (İsra, 17/107-109)

AĞLAYANLAR

Hz Ömer, Hudeybiye’de müşriklerin ağır şartlar ileri sürmesini içine sindirememişti Bu şartlarla bir anlaşmaya imza atılmasını ise hiç hazmedememişti ve doğruca Allah Rasûlü’ne giderek, neden böyle bir anlaşmayı kabul ettiğini sormuştu Bir anlık bir galeyanla yaptığı bu hatanın keffareti için yıllarca istiğfar edip sadaka verdiğini söyler Belki, soruyu sorarken üslubu ayarlayamayışına, belki hakim olamadığı ses tonuna, belki de neden böyle bir soruyu sorduğuna o kadar üzülmüştü ki, Allah Rasûlüne karşı yaptığı bu saygısızlığın keffaretini belki yıllarca ağlayarak ödemişti Aynı Hz Ömer, Kur’an okurken adeta ateşin karşısındaki mum gibi erir, namazda Cehennem’e dair bir ayet geçse minbere yığılıverirdi

Hz Ömer’in oğlu Abdullah İbn Ömer, o kadar çok ağlardı ki, zaman zaman evinden hiç çıkmaz, hıçkırıkları dışarılardan duyulurdu Dışarı çıkarken de, ağladığı belli olmaması için gözüne sürme çekerdi

Muhammed b Münkedir, Mansur b Mu’temir, Esved b Yezid ve daha niceleri ağlayanlar kervanının önde gelenlerindendi Onlar, gülmek için ağlayan, güldürmek için ağlayanlardı Zira, kul olana ağlamak çok yakışıyordu

Milli şairimiz Mehmet Akif, bir gözü yaşlı zattan bahseder Camiye ne zaman gitse bir adamı bir köşede ağlar bulurmuş Bir gün dayanamış sormuş; Nedir senin derdin kardeşim? Allah her derde bir derman yaratmıştır? Hem Allah Erhamurrâhimîn’dir, affedicidir, kendini bu kadar helak ediyor hep ağlıyorsun” Adam kem küm etmiş ve anlatmaya başlamış Ben Osmanlı ordusunda bir binbaşı idim Babam vefat edince, aile fertleri, benim görevden istifa edip mirasın idaresi ile uğraşmamı istediler Ben de istifa mektubumu yazdım gönderdim Cevap, red olduHerhalde derdimi anlatamadım, diye düşündüm ve bizzat zat-ı şahaneleri sultanımız II: Abdulhamîd’in huzuruna çıktım Derdimi anlattımÖnce çok taraftar olmadığını ifade ettiler Ben ısrar edince de sükut buyurdular ve birden ellerinin tersi ile işaret ederek “istifan kabul edildi” buyurdular Ben de döndüm geldim Bir kaç gün geçmişti ki, rüyamda ordu-yu hümayûnun teftişe hazır bir vaziyette sınıf sınıf, bölük bölük idiler Rasûlüllah Efendimiz, yanıbaşında Sultan II
Abdulhamîd hazretleri elleri bağlı hürmet içinde teftiş için hazır bekliyorlar gördüm Bütün bölükler sıra ile geçtiler Benim bölüğüm geldiğinde darmadağınık bir vaziyette idi Efendimiz sordu: “Abdulhamîd, bu bölük neden böyle darmadağınık”, Abdulhamîd: “Ya, Rasûlallah, bu bölüğün komutanı istifa etmiştir, ondan böyledir” dedi Bunun üzerine O da, “Sizin istifa ettirdiğinizi biz de istifa ettirdik” buyurdularŞimdi sen söyle, ben ağlamayayım da kim ağlasın” Bir hatanın affı için ömür boyu ağlamak ne muazzam bir şuur Rabbe karşı saygı saffet ve samimiyetin göstergesidir

Bir gün yakın bir dostum başından geçen manalı bir hatırasını anlattı: “Ben, belki biraz yaş, tecrübe ve bilgi itibariyle genç arkadaşlarca hüsn-ü zanna mazhar olduğumdan mıdır nedir, gelir bazı hallerini, bazı sırlarını açarlar, dertlerine dermanın ararlar Yine bir gün çok sevdiğim, şuurlu bir kardeşim ziyaretime geldi Biraz durgun, sessiz ve hatta muhcup bir hali vardı “Hayırdır?” dedim “Abi, nasıl desem”“Hayırdır inşallah” Sustu yere baktı Bir türlü yüzüme bakamıyor, derdini açamıyordu Tekrar yumuşak bir sesle “Hayırdır” dedim “Abi, nereden başlıyacağımı bilemiyorum” dedi Beni merakla beraber, bir korku sarmaya başladı Derken, “Abi, bizim beraber kaldığımız bir arkadaş günaha giriyor” dedi Bir yandan da sessiz sessiz ağlamaya başladı Ben şok olmuştum Hiçbir şey diyemedim Sanki beynimi birisi avuçlamış, düşünmeme de fırsat vermiyordu Belki de o an, düşünme anı değildi, hislerin dile geleceği, göz yaşlarının konuşacağı yerdi Zaten genç arkadaşım da öyle yapmıştı O sessizce ağlıyor, nefes alınca da “Abi, ne yapabiliriz” diyordu Ben sadece, bir düşünelim diyebildimAyrıldıktan sonra ancak kendime geldim ve bu hadise karşısında bayılmadığıma, yüreğimin durmayışına, en azından ağlayamayışıma oturdum hüngür hüngür ağladım” İşte, gözleri öpülesi şuur abideleri Ashabın bu mevsimdeki gölgeleri

Ağlamak, kendi günahına ağlayabilmek bir seviye işi, başkalarının günahına ağlamak ise bir başyüceliktir Hakk n----- ağlamak en mukaddes bir iş, o göz yaşı da bî-hemta bir elmastır Zira, Kâinatın İftihar Tablosu, Allah için ağlayan gözle, gece vatanı bekleyen gözün Cehennem’den azat olacağını yine hiç bir gölgenin olmadığı mahşer anında, yalnız kaldığında Allah için ağlayanların, Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenecek seçkin yedi sınıftan birisi olduğunu beyan buyurmuşlardır Söz sultanlarından şair Necip Fazıl Kısakürek, bu babayiğitleri ne tatlı bir dille anlatır:

O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar

İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar

Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar

Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar

Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar




Ali Ünsal