Günah İşlemeye Gerek Var mı?

Günah İşlemeye Gerek Var mı?

Doç. Dr. Süleyman Derin

Yüce dinimiz İslam insanın fıtratına en uygun dindir. İnsanın yaratılıştan gelen bütün ihtiyaçlarına en uygun şekilde cevap verir. Başka bir deyişle bir Müslümanın helal dairesini aşarak günah yoluyla tatmin edeceği fıtri bir ihtiyacı yoktur. Zira İslam insan fıtratının üstünde emir ve yasaklarla insanları sorumlu tutmamıştır. Hıristiyanlıkta mesela din adamlarına evlenmek yasak olduğundan pek çok papaz, büyük günahlardan olan zina günahına düşer. Halbuki İslam, insanları evliliğe teşvik ederek harama düşülmesine engel olur. Maalesef bugün insanlığın içine düştüğü sapıklık batağının en temel sebebi, onların insan fıtratının ihtiyaçlarını tanımayan batıl dinlere uymalarıdır. İnsanlar bu bozulmuş dinler sebebi ile istemeseler de sapıklığa düşmektedir. İmam Rabbanî hazretleri Mektûbât'ında İslam'ın ne kadar kolay bir din olduğunu, insanın fıtratını zorlamadığını şöyle açıklar

“Allah Teâlâ’nın nimetlerinin en kıymetlisi, dini hükümlerde ve emirlerin tümünde bize kolaylık göstermesidir. İslam’ın bütün isteklerinde tam kolaylık gözetilmiştir. Meselâ yirmi dört saat içinde, yalnız on yedi rekât namaz kılmağı emr buyurmuştur. (Burada kastedilen sünnetler hariç beş vakit farz namazdır.) Bu namazların tümü bir saat bile sürmez. Buna ilaveten Allah Teala namazda kıraatlerin, en kolay olanı okumayı da yeterli görmüştür. Namazı ayakta kılamayanın, oturarak kılmasına; oturarak kılamayanının, yatarak kılmasına cevaz verilmiştir. Aynı şekilde namaz esnasında Rükû ve secdeleri yapmaya güç yetiremeyenlere ima veya işaret ile namaz kılmaya izin verilmiştir. Abdest almak için su bulmak zor olduğunda toprak ile teyemmüm edilmesine izin verilmiştir.” (Mektubat, 191. mkt)

İmam Rabbanî hazretlerine göre Allah Teala sadece vücut ile yapılan ibadetlerde kolaylık tanımamış, zahiren insanlara çok ağır gelen mali ibadetler hususunda da Müslümanlara kolaylıklar göstermiştir. Mal sevgisi insanda fıtri olduğu için İslam insanları mallarını güç yetiremeyeceği oranda vermeye zorlamamıştır. İslam insana mülk edinmeyi mubah kılmış ama gerçekte mülkün Allah’a ait olduğunu bildirerek varlık sahiplerinin belli oranda mallarından infak etmesini emretmiştir. İmam Rabbanî hazretleri infak ve hac gibi mali yönü olan ibadetlerin fazlaca zor olmadığını şöyle ifade eder.

“Zekât için de, malın yalnız kırkta birini fakîrlere ayırmıştır. Bunu da, yalnız ticâret eşyâsından ve çayırda parasız otlayan, dört ayaklı hayvanlardan emretmiştir. Ömründe bir kez hac etmeği farz etmiştir. Bu da yalnız, yol parası olanlara ve yol tehlikesiz olduğu zaman farz olmaktadır.”

Din hakkında bilgi sahibi olmayan bazı insanlar İslam’ın baştan sona haram ve yasaklarla dolu olduğunu, dindar insanların pek çok yasaklarla sıkıcı bir hayat yaşadığını düşünmektedir. Halbuki durum bunun aksinedir. İmam Rabbanî hazretlerine göre İslam'ın haramları öncelikle insanı korumayı amaçlar, yani haram olan şeyler genelde insana zarar veren şeylerdir. İkinci olarak ta haram olan şeyler helal olanlara göre azınlıktadır:

“Allah Teâla mubahların çerçevesini geniş tutmuş, yiyecek, içecek ve kumaşlardan çoğunu mubah etmiş, pek azını haram kılmıştır. Ayrıca şunu da bilmeli ki Allah Teâla’nın haram kıldığı şeyler de aslında kullarının iyiliği için olmuştur. Acı, zararlı, kötü olan şarabı yasak etti ise de, buna karşılık çeşit çeşit tatlı, güzel kokulu, faydalı şerbetleri mubâh etmiştir. Meyve suları, darcın, karanfil ve çiçek suları hep helâldir. Bunların hepsi faydalıdır, içmeleri kolaydır. Bunları bırakıp ta acı, tadı kötü, kokusu pis, aklı giderici ve tehlikesi büyük olan içecekleri tercih etmekte ne gibi bir fayda vardır? Bu iki grup içecek arasında o kadar fark var ki!”

“İpekli kumaşlardan bir kısmını erkeklere harâm etmiş ise de, buna karşılık süslü, renkli sayısız kumaşları helâl eylemiştir. Yünlü kumaşların hepsi helâldir. Bunlar, ipekten kat kat dahâ faydalıdır. Bununla berâber, ipekli kumaşları, kadınlara mubâh eylemiştir. Altın ve gümüş gibi ziynet eşyâsını kadınlara mubâh etmesi böyledir.”

İmam Rabbanî Hazretlerine göre din bu kadar kolay olmasına rağmen hala bazıları çıkıp ta dinin zor olduğunu ve bazı emirlerinin artık yok sayılması gerektiğini iddia ediyorsa bunların iyi niyetinden şüphe etmek gerekir.

“Bu kadar kolaylığa rağmen, herkim İslam’ın hükümlerini zor ve güç sayarsa bu insafsızlık ve taş kalplilik olur. Böyle bir kimsenin kalbi ve ruhu hastadır. Nasıl ki sağlam insana kolay gelen işler hastaya zor gelirse aynen bunun gibi iç dünyası kararmış insanlara dinin emirleri de zor gelir. Kalbin hasta, bozuk olması demek, Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) getirdikleri bilgilere, tam inanmaması demektir. Bu tür insanların inanmaları sadece görünümdedir. Onlar içten inanmış değillerdir.”

***

İmam Rabbanî’nin günümüzde İslam’ın pek çok emrini beğenmeyen ve dinde reform isteyen kişilere bu uyarısı son derece ilginçtir. Zira dine uymak yerine dini kendi keyfilerine uydurmaya çalışan insanlar aslında bu isteklerinde samimi değillerdir. Din onların istediği gibi değiştirilse bile bir süre sonra bu isteklerinden de vazgeçip başka değişiklikler yapacaklardır. İmam Rabbanî’ye göre gerçek bir Müslüman dinini sevgi ve istekle yaşar:

“Hakiki imanın alameti şudur. Dini hükümleri yerine getirirken Müslüman hafiflik hisseder ve gönlü şen şakraktır. İslam’ı beğenmeyenlerin, ona uymak istemeyenlerin Müslüman olduklarını söylemelerine inanılmaz. Bunlara ‘Münafık’ denir. Şura suresi, 13. ayetinde “Müşrikleri imana, Allah’a kulluğa çağırman, onlara ağır gelir. Bunun için sana düşman olurlar”, buyrulmuştur.”

Mevlana’dan günahları yaymak isteyenlere uyarı

Kur’ân-ı Kerim’i değil, kendini te’vil et

Mevlana Hazretleri zoraki yorumlarla dini değiştirmeye çalışanlara, dini değil de kendilerini değiştirmelerini şu veciz ifadelerle tavsiye eder:

“Sen, çok derin mânâlı ve anlamına dokunulmamış olan sözü te'vil ediyor, ona başka türlü mânâ veriyorsun. Sen Kur'ân-ı Kerîm'i değil, kendini te'vil et, kendini anlamaya çalış. (Mesnevi c. I, 1080)

Küstahça adım atanın, zora düşmeden nefsin hevâsına uyup kendini haklı çıkarmak için kendi kendine fetva verenin, böylece işlediği günahı uygun bulanın, kendini temize çıkaranın vay haline! (Mesnevi, III, 3246)

Ey gönülden günah işlemeye istekli olan, nefsânî arzularını gizlice tazeleyen kişi, sen, imanı tazele, fakat yalnız dilinle söyleyerek değil de kalbinle tazele.

Nefsânî istekler, şehvânî arzular tazelendikçe iman tazelenmez, çünkü şehvetin, nefsin dileğine uymak Hakk kapısını kapar, kilitler.” (mesnevi, c.I 1070-71)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın