Konu Başlığı: Gücünü Hakk tan alanlar Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Kasım 2010, 18:12:25 Gücünü Hakk’tan Alanlar Güç sahipleri bu güçlerini farklı kaynaklardan alırlar. Kimileri güçlerini atalarından miras yoluyla, kimileri silah zoruyla, kimileri seçim yoluyla, kimileri de vahiyden alırlar. Güç, alındığı kaynağa göre biçimlenir ve kullanılır. Verilen güç bazen süre bakımından, bazen yetki bakımından, bazen de her iki bakımdan belli sınırlamalarla verilir. Resulullah gücünü mutlak hâkim olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve istediğini yapan Allah’tan almıştır. Mutlak güç ve hâkimiyete rağmen kendisine inanılmadığı takdirde bir güce sahip olmanın anlamı kalmayacaktır. Bu nedenle Resulullah’ın gücünün vazgeçilmez iki dayanağı bulunmaktadır: Asıl dayanak mutlak otorite tarafından, yani Allah tarafından seçilip yetkilendirilmesidir. İkincisi ise, gönderildiği toplum tarafından tanınmasıdır. Aslında birinci koşul onun otorite sayılması için yeterlidir. Ancak elçiliğin gereklerinin yerine getirilebilmesi için yetkili bir elçi olduğunu halkların kabul etmesi gerekir. Günümüzün göreceli otoriteleri genellikle seçim yoluyla gelmektedir. Bunlar gücünü halktan alırlar. Bunlara göre hiçbir otorite halkın iradesinden üstün olamaz. Halkın gücünü Hakk’ın gücü olarak görürler. Halkın iradesi hangi yönde ise gücün kullanımı da o yöne hizmet eder. Bu durum özellikle emperyalizmin yayılmacı politikasına zemin hazırlamıştır. Giderek halkın gücünün yerini gücün biçimlendirdiği halk tabakaları almıştır. Şöyle ki, emperyalizm ve oligarşik düzenler kendilerine göre bir halk oluşturmak için başta medya olmak üzere birçok aracı kullanmaktadırlar. Gücünü halktan alanlarla Hakk’tan alanlar arasında bir benzerliğin bulunması mümkün değildir. Gücünü halktan alanlar kimi zaman arkalarındaki çoğunluğun desteğine bakarak önceden belirlemiş oldukları hedeflerden sapar, böbürlenir, hatta bazen ilahlık iddiasında da bulunabilirler. Ne zaman ki bu güç desteğini kendilerinden çekerse işte o zaman bu otoriteler hezeyana düşüp bir anda hiçleşirler. Oysa, gücünü Hakk’tan alanlar çoğunluğun gücüne itibar etmezler. Onlar bilirler ki çoğunluk her zaman doğruyu tercih etmeyebilir. Çoğunluk yanlışta ısrar ediyorsa verilen yetki de, bu yetkinin kullanımı da sonuçta yanlışa hizmet edecektir. Onlar vahye sımsıkı sarılıp çoğunluğun ya da azınlığın kendilerini onaylayıp onaylamamasını umursamazlar. Tek doğru varsa o da Kur’an’ın gösterdikleridir. Yanlışlar ise Kuran’da belirtilen yanlışlardır. Sırf halkın beğenisini kazanmak için kendilerini onların yanlış değerleri ile donatmazlar. Gücünü halktan alanlar giderek şan ve şeref sahibi olmak için didinirler. Platon “Şan ve şeref tutkusu olan kişiler hem tarihin hem de kendilerinin kölesi olurlar.” diyerek bir gerçeğin altını çizmektedir. Gücünü Hakk’tan alanların şan ve şeref sahibi olmak gibi bir sıkıntıları yoktur. Onların tek amacı Allah’ı razı edebilecek biçimde kulluk görevinin ifasıdır. Onlar başkalarının kınamasından, tehdidinden, alkışlamasından, hor görmesinden, hoşnut olmasından etkilenmezler. Gücünü halktan alanlar üstlerine karşı köle gibidirler; onlara dalkavukluk ederler. Hatta bazen onlara kulluk edercesine kişiliklerini yitirirler. Gücünü halktan alanlar astlarına karşı ise zalimane, tepeden bakan bir tavır sergileyerek onları birer ayak takımı olarak görürler. Gücünü Hakk’tan alanların kula kulluk etmeyeceğini herkes bilir. Onlar takvaya, adamlığa ve kişiliğe önem verip bunun dışındaki özellikleri önemsemezler. “Akıbet takva sahipleri içindir.” (Taha–132) Bu nedenle gücünü Hakk’tan alanlar insanlar arasında alt-üst sınıf şeklinde bir ayrıma gitmezler. İnsana insan oldukları için önem verirler; onların dünyada kazanmış oldukları statüleri önemsemezler. Onlar merhametlidirler. Hiç yoldan çıkaranlarla yol gösterenler bir olur mu? Çoğunluğun desteğini alarak bu desteğe güvenip iktidara gelenlerin bir top ateş kesilip hem kendilerini hem de etrafındakileri nasıl yaktığını görebilmek için yakın zaman tarihini okumak dahi yeterli olacaktır. Halkı güç olarak görenlerin zamanla halkın yanlışlarını savunmaya, toplumun tamamını tahakküm altına almaya çalıştıklarını hiç kimse görmezden gelemez. Güçlüler asıl güç sahibini hep unuturlar. Bütün güçlerin üzerinde güç sahibi kadir-i mutlak olan Allah vardır. O, zalimlere zulmetme süresini tanıdığı gibi mazlumların intikamını da mutlaka alacaktır. “Sakın ola ki Allah’ı o zalimlerin işlediklerinden habersiz saymayasın. Allah o zalimleri yalnızca gözlerin dehşetle yerinden fırlayacağı bir güne erteliyor. Allah’ın onlardan intikamını aldığı o gün onların hepsi korkudan başlarını dikerek koşacaklar. Gözleri dehşetten fırlayacak, kalpleri ise bomboş ve ümitsiz olacak.” (İbrahim / 42, 43) Altan Murat Ünal |