> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Gönlümüz hangi davette ?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gönlümüz hangi davette ?  (Okunma Sayısı 703 defa)
28 Ekim 2010, 15:44:39
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 28 Ekim 2010, 15:44:39 »



GÖNLÜMÜZ HANGİ DAVETTE?


Duymuş veya okumuşsunuzdur:

İstanbul’a ziyarete gelen bir turist, Sultanahmet Camii’nde yanık bir ses ve muhteşem bir âhenkle okunan bir öğle ezanının güzelliği ve etkileyiciliği karşısında âdeta kendinden geçer. Rûhunu saran her ezan cümlesinde gönlü îman iklimine doğru çağlayan gibi akmaya başlar. Aklı ve nefsi; «Yahu sen hıristiyansın, kendine gel!» dese de kalbi; «Böylesine muhteşem bir davete sahip olan bir dîne îman etmemek ne mümkün!» şeklinde mukabele eder.



Ezan bittiğinde onun gönlünde hidâyet sıçrayışları başlamıştır. Bir yanda aklının ve nefsinin itirazı diğer yanda kalbinin iştiyakı. Adamcağız rastgele dolaşmaya koyulur. Ne yapacağına karar verecektir. Fakat İslâm ile alâkalı hiçbir bilgisi yoktur. Sadece dinlediği davet sesi ve güzelliği. Vakit ilerledikçe onun tesiri damarlarına daha derin bir nüfuzla yayılmaktadır. Sultanahmet’ten iyice uzaklaşmış, farklı bir semtin ara sokaklarını adımlamaktadır. Müslüman oldu olacak bir vaziyettedir. O esnada;

Bir ezan daha başlar.

İkindi ezanı.

Ara sokaklardaki küçük bir cami minaresinden.

Fakat bu ses ve okuyuş, Sultanaahmet’tekinin tam tersinedir. Sadâ çok bet, makam da çok bozuktur.

Adam birden durur. Dikkatle ve alâkayla dinler. Aklı ve nefsi de aradığını bulmuş gibi onu oraya mıhlar. Ezan bitene kadar yerinden kıpırdamaz. Sonra camiye koşar, doğru müezzinin yanına. Ona okuduğu ezan dolayısıyla teşekkür eder ve eline birkaç altın sıkıştırır. Müezzin, hiç rastlamadığı bu durum karşısında şaşkındır, sorar:

–Bu ne için? Hayrola?

Adamcağız cevap verir:

–Sizin sayenizde îmânımı kurtardım. Siz olmasaydınız az daha müslüman olacaktım.

–?!.

Bu hâdise, erbabınca güzel ezan okumanın ehemmiyeti açısından bilvesile dile getirilir. Ancak burada hıristiyan turistin de anlayamadığı gerçek şudur:

Davetin şekli mühim fakat asıl mühim olan, neye davet edildiğimiz. Çünkü davetin şeklinde her zaman farklılık, aksaklık veya tam liyâkat olabilir de olmayabilir de. Bazen çok güzel bir şeyin daveti çok hafif kalabilir, bazen de çok hafif ve basit bir şeyin daveti çok ağır ve mükemmel olarak gerçekleştirilmiş olabilir.

Bu durumda değer ölçüsü;

Davetin özü olmalı.

Çünkü genelde kötülük ve felâkete davet, gaflete ve cehenneme davetler, daha caziptir. Cafcaflıdır. Şatafatlıdır. Dünyevî olarak da bazen çok kârlıdır. Ama âhiret tarafı, sönük mü sönük, siyah mı siyah.

Hak ve hakikate davet ile hayra ve cennete davetler ise, bedellidir, dünya tarafı da cazibesizdir, fedâkârlık ister, zarar görünür, rahatsızlık getirir, sıkıntı getirir... Ama âhiret ufku tamamen parlaktır.

Ancak yüce davete gönül kulağını verenler bunu idrak eder. Âyette buyurulduğu gibi:

“Ancak kulak verenler daveti kabul ederler. Ölüleri Allah diriltir, sonra O’na dönerler.” (el-En’am, 36)

Eskiler ne güzel söylemiş:

“Namazda gönlü olmayanın ezanda kulağı olmaz.”

Niye?

Çünkü başka davetlere yönelmiştir.

Çünkü hayatın her safhası, sayısız davetlerle dolu.

Bir bakıma hayat demek; bin bir davet ve bin bir icâbet demek.

Kâh ihtiyârî, kâh mecburî.

Vâkıa;

Dünyada her neye koşsak, her ne yapsak, davet ve icâbetle.

Yediğimiz lokmalar bile iştihâmızı çekiş davetinde öne geçen gıdalardan oluşuyor. Bizi kendisine çekebilen şeyleri alıp yiyoruz. Diğerlerine karşı isteksiz oluyoruz.

Fakat tesir ve neticeler, daveti oluşturan muhtevâların değerine göre.

Bir davet ve icâbet, zirvelere taşırken bir diğeri yerin dibine geçirmekte. Biri insanı olgunlaştırırken biri hamlaştırmakta. Biri akıllandırırken diğeri delirtmekte. Biri gül gibi eylerken biri de çöl gibi eylemekte.

Biri cennete çıkmakta, biri cehenneme.

Yani;

Kötülük muhtevâlı çirkin bir davet, ona icâbet eden insanı da eşyayı da abus hâle getirmekte. Fakat iyilik muhtevâlı güzel bir davet de, ona icâbet edenleri bahar çehreli bir hâle dönüştürmektedir.

Meselâ, merkep ve karga sesi rûhu sıkmakta ve yüzlerin buruşmasına sebep olmaktadır.

Ezan sesiyse, tarifler üstü bir huzur ve tebessüm hâlinin sesi...

Davet seslerinin en güzeli...

Yerden göğe kubbeleri dolduran ilâhî davet. O; yeryüzünü kucaklarken gönüller bambaşka güzelliklerle, feyizlerle ve hakikatlerle doluyor.

Ezan sadâsı ki; günün netâmeli dünyasında insanın iç âlemindeki gürültüyü, lâhûtî bir sükûnet ve sekînete dönüştüren ve gönüllerdeki nice ıstırapları dindiren ulvî bir ses. Kâinâtın kalbi. Köylerin, şehirlerin, memleketlerin, ülkelerin can suyu, hattâ çiçeklerin bile.

Malûm, bu isimde bir çiçek de var;

Ezan çiçeği...

Bütün çiçekleri temsilen bir vazife icrâ eden bir çiçek. Günün diğer vakitlerinde çanak yaprakları âdeta kurumuş gibi kapalı ve büzüşmüş hâlde. Ama akşam vakti ezân-ı Muhammedî başlar başlamaz, bu çiçek; yapraklarını şevkle, neşeyle, tarifsiz bir huzurla ve bütün güzelliğiyle açmaya başlıyor. Ezan okundukça açıyor, açıyor. Sanki elleriyle ve gönlüyle semâya yönelmiş bir kul gibi. Ezanla ve ezanın davet ettiği yüce sevgiliyle buluşma ve konuşma ânında ibâdetle güzelleşen bir kul gibi...

Gönlü daima ezanda. Ezanla ilân edilen yüce davette.

Bu itibarla;

Yapısı sap gibi bir bitki olduğu hâlde ezan sayesinde tatlı ve mükemmel bir çiçeğe dönüşmekte.

Gönlü ezan davetine koşanların hâline bir ayna.

Ya başka başka davetlere koşanlar? Davetiyeleri hayli güzel, fakat mahiyetleri berbat olan davetlere koşanlar?

Çok mânidar!

Hayat filmi bir yerde mutlaka kesiliyor, fakat;

Köhne dünyada davetlerin ardı arkası kesilmiyor...

Çok tatlı davetler var. Şeker patlaması yapıyor.

Çok acı davetler var, tansiyon yükseltiyor.

Her şeyde bir davet.

Satıcılarda, alıcılarda.

Eğitimde, ilimde.

Ticarette.

Reklâm reklâm davetler, davetiyeler.

İyilikler de davet hâlinde kötülükler de.

Deniz kendine davet ediyor, hava kendine, cıva kendine.

Tabiî mühim olan, hak davet.

Ama bu ehemmiyet unutulunca;

Bazen insan davet edildiği şeye değil de, davetin cazibesine kapılıyor. Hayırlı bir işte neyse ama şer bir hususta davetin cazibesi, felâket. Hani, cehenneme davet şekli neredeyse cennetten güzel. İnsanlar o güzelliğe koşuyor, ama düşülen yer cehennem.

Bakın;

Hastalığa davet eden bir sürü gıda var, yiyecek-içecek var, fakat lezzetleri sıhhatten, sağlamlıktan daha çekici. Bunun için insanlar bir çırpıda sıhhatinden bile vazgeçip onlara koşuyor.

Hâlbuki;

Davet cazibesi değil, davet edilenin cazibesi veya cezbesi, felâketi veya nimeti, kısacası neticesi önemli. Davetiye cazip, davet şekli de cazip diye davete mevzu olan şey de cazip anlamına gelmez. Sigara; kimi gafil bulursa kendine cezbediyor, cazip şekilde davet ediyor, ama yaptığı icraat, sıhhatlere dinamit!

Buna benzer daha nice işler mevcut.

Hele bu devirde.

Çılgınca yapılan reklâm yarışları ile insanlar işin vitrininde köreliyor. Mutfaklara bakan yok. Böyle olunca sahtekârların bile reklâmlara göre değerleri çok yüksek, ama hâlleri bir o kadar alçakça. Görüyorsunuz; kimisi merhamet üzerinden reklâm yapıyor, fakat en acı zulüm ve gaddarlığı sergilemekten çekinmiyor. Kimisi şifâ dağıtmak üzerinden reklâm yapıyor, fakat mikropluğun âlâsını gerçekleştiriyor. Kimisi eğitim üzerinden reklâm yapıyor, fakat insanı yontulmamış bir kütük hâline getirebilmek için olmadık şeylere imza atıyor.

Bütün bunlar, gönüllerin hangi davette olup olmadıklarına göre kişiliklere yerleşmiş insan davranışları. Bu davranışları Hazret-i Mevlânâ, basîretli bir şekilde tanıtır:

“Şunu bilmiş ol ki:

Allah; kimi kendisine davet ederse, o kimse mümkün olduğu kadar bütün dünya işlerinden vazgeçer de Hakk’a yönelir. Ve her kim Cenâb-ı Hakk’ın lutfuna mazhar olursa Hakk’a yaklaşmak imkânını bulur, dünya işlerinden, dünya dedikodusundan kurtulur.

Fakat;

İlâhî sırlardan kendisine bir şey verilmemiş olan, nasıl olur da cansız bir varlığın inlediğine inanır! İnanmaz.

O kişi mecburen; «Evet.» der ama gönülden değil; kendisine münafık demesinler diye inanmış görünür, onu-bunu kandırmak için; «Evet.» der.”

Yani;

Doğruluk / gayret / vazife / insâniyet gibi güzel haslet ve mes’ûliyetler husûsunda söz üstüne söz vererek muhatabı inandırmak için bir sürü «evet/tamam» elbiseleri giyer. Giyer de hiç beklenmedik yerde onları çamura batırır, yapacağını yapar. Bir de şeytan gibi kendini savunarak temizleri suçlar. Çünkü o, nefsinin ve iblisin davetine uymuştur.

Böylelerini Hazret-i Mevlânâ, ince ince ikaz eder:

 “Ey dünya işlerine dalmış, dünyalık için birbirleri ile kavgaya tutuşmuş gafil kişiler, kavgacı kuşlar! Hepiniz de doğan gibi bir padişahın, yani kâmil insanın davet sesine kulak verin!

Haydi şu çekişmeyi, şu ayrılığı bırakın da her yandan birliğe doğru yönelin, rûhunuz şâd olsun!

Nerede olursanız olunuz, yüzlerinizi O’nun tarafına döndürün. O, sizi huzurdan men etmedi ki!

Fakat bizler kör kuşlarız, çok da terbiyesiziz. Meğer zamanın üstün insanını hiç tanımamışız.

Baykuşların doğanlara düşman oldukları gibi, biz de velîlere düşman olmuşuz da, bu dünya harâbesinde yerleşip kalmışız.

Bilgisizliğimiz, körlüğümüz yüzünden Hakk’ın velîlerini hor görmek, onları incitmek ist...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gönlümüz hangi davette ?
« Posted on: 25 Nisan 2024, 20:23:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gönlümüz hangi davette ? rüya tabiri,Gönlümüz hangi davette ? mekke canlı, Gönlümüz hangi davette ? kabe canlı yayın, Gönlümüz hangi davette ? Üç boyutlu kuran oku Gönlümüz hangi davette ? kuran ı kerim, Gönlümüz hangi davette ? peygamber kıssaları,Gönlümüz hangi davette ? ilitam ders soruları, Gönlümüz hangi davette ?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes