> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Geç kalınmışlık
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Geç kalınmışlık  (Okunma Sayısı 1483 defa)
20 Kasım 2010, 16:54:22
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 20 Kasım 2010, 16:54:22 »



Geç Kalınmışlık


Geç kalınmış bir hayatın kollarındayım.

Adımlarım ürkek ve ben çaresizim.

Gitmek istediğim yolu biliyorum;

Ama yürümeyi bilmiyorum…

Ve dolayısıyla ulaşmak istediğim yere de ulaşamıyorum.

Ulaşmak da imkansızlaşıyor…

Bulmadan kaybettiğim bir pusulam vardı, bana hedefi gösteren. Ona da inanmıyorum artık. Yani hepten çaresiz kaldım. Yalan değil, problem bende!

Bazen gözlerimi kapatıp, yaşanılan ana ve geleceğe tüm perdelerimi çekiyorum. Geçmişime gömülüyorum kontrolsüzce. Ve tek tek sorgulamaya başlıyorum… İlk sorguya çektiğim hesapsızca kendim oluyor. Sonra ailem geliyor. Acımasızca  eleştiriyorum herkesi.

“Neden?” diyorum!

Her soruda niçinsiz cevaplar kemiriyor içimi.

Sebepli sebepsiz saldırıyorum karşımda olmayan insanlara.

İçsel bir savaş başlıyor amansızca...

Ruhumla ve düşüncelerimle yapıyorum bu savaşı.

Saldıran da ben, kaybeden de…

Ve sadece keşkeler kalıyor geriye.

Dilimin ucunda en ağır itham:

Keşke beni daha güzel yetiştirseydiniz!

Keşke beni daha iyi anlayabilseydiniz!

Keşke ben, ben olmasaydım!

Zaman geliyor yaşama sitem ediyorum. Sonra da kızıyorum topluma, eşime, dostuma, değiştiremediğim herkese. Sanki ben sütten çıkmış ak kaşığım ya. Ne kadar çabalamış olsam da zaten  hiç bir şey değişmiyor. Bense hep kızıp duruyorum, olmayan değişimlere.

Değişmesi gereken tek şey aslında düşüncelerim, biliyorum. Baksana bunca yıldır yerinde sayıp duran ben, değişimden ne taviz verdim ki?

Oysa değişmek şartmış, değiştirmek için.

Yenilenmem gerekirmiş, yeniliğe davet için.

Ben, bunca yıl boşuna yorulmuşum.

Ne garip! Ben bu tür endişelerle gel-gitler yaşarken, hayatımda çok şeyler de değişiyormuş farkında olmadan. Önceleri küçük düşünürdüm. Yaşamın nefes almaktan ibaret olduğunu sanırdım. Ne dünyanın büyüklüğüne inanırdım ne de yaşamın geçiciliğine… Hani derler ya: “Bu dünyaya bir daha gelmeyeceğiz” diye, aynen öyle. Oysa her şey faniymiş. Biz de, dünya da... Gerçek olan başka şeyler varmış. İkinci bir hayat ve var olan bir yaratıcı. Bunlar benim bilmediklerimdi. Bilip de yapmadıklarım değil. Ne kadar geç farkında olsam da bu gerçeklerin hayatımda bir çok şeyi birdenbire ve hızlı bir şekilde değiştirdiğini gördüm.

Hep bir değişimden bahsederdim.. Değiştiremediklerimle kaçınılmaz bir kaosun içinde boğulurken, birden bire bambaşka bir insan oluverdim. Ruhum, düşüncelerim, duygularım ve hissettiklerim bir anda farklılaştı. Anladım ki baştanbaşa yenilenmem gerekiyormuş.

İçimde her zaman bitmeyen bir yaşam tutkusu vardı. Oysa yaşamak nefes almaktan da öte bir şeymiş. Şunu da anlıyordum ki, bedenimle değil; ruhumla, düşüncelerimle ve duygularımla çizmeliydim yaşamın ince çizgilerini.

Her geçen gün daha da farklı. Takvim yapraklarını işaretlemek ve eksilen her bir günün hesabını yapmak zor olsa da, akıp giden zamanın farkında oluyor insan. Masamdaki saatime baktığımda yetişemediğim saniyelerin geç kalınmışlığını derin bir şekilde yaşıyorum. Bunun adı yenilmek bunun adı kaybetmek olsa gerek.

Hızla akıp giden zaman, büyük bir darbe indiriyor. Çünkü kaybedilenlere geri dönüş yok artık. Yaşanılan, yaşanmak istenilenlerden çok uzakta ise her şey birden bire anlamsızlaşıyor. Hızla akıp giden zamana ayak uyduramayışımız ise bir kez daha kaybettiriyor bize. Oysa, her gün yeni bir akşamı, her gece yeni bir günü bize hazırlıyor diye düşünsek de eksik olan bir şeyler var. Bu eksiklik ne geceye ne de gündüze dair. Aslolan bizim durağanlığımız. Biz, kendimizi ne geceye ne de gündüze hazırladık. Yaşama hazırlanmadığımız gibi ölüme de hazırlanmadık.

Yarına tutkuyla, özlemle inansak da dünün acı kırıntılarını yaşarız çoğu zaman. Dün böyle olmasaydı, dün keşke şöyle olsaydı diye avutur dururuz kendimizi. Aslında gayelerimiz açık ve nettir: Yaşanılan dünden ders alarak yaşanılacak yarına hazırlanmak.

Her nedense biz insanlar, şu dünyanın nizam ve intizamına bakıp da kısa nasihatlerden büyük nasipler almayız hiçbir zaman. Ağacı toprağa diktik, suladık, büyüttük. O da meyvelerini verdi diye düşünürüz. Ama bunun sırrını hiç bilemeyiz. Yağan yağmurun, doğan güneşin, yeni bir canlının dünyaya gelişinin, yaşanılanların ve yaşanılacakların birer tesadüften ibaret olduğunu düşünürüz. Oysa tüm bunların arka planını ve sırrını düşünemeyiz. Dünyaya gelişimiz de bir tesadüf gibi gelir bizlere. Küçük beyinlerimiz hurafelerle körelmiştir. Yaşamak, yaşamamak kadar anlamsızdır çoğu zaman. Ve inanamayız yaşamın sınırlarına.

Bir gün kapı çaldığında irkilen ürkek bedenimiz, ruhî bir bunalımın eşiğine düşecek, korkudan amansız bir halde. Çünkü gelen ölüm haberi ve teşrif eden ölüm meleğini görünce, yüzüne çarpmak isteyeceğiz kapıyı. Maalesef… Zaman gelmişse hiçbir şey fayda vermez. İlahi emir elbette tecelli edecek ve biz bitmeyecek sandığımız ömrümüzün sonunu böyle hüzünlü bir hezeyanla bitireceğiz. Ne yaşam tutkumuz kalacak ne de yarın kaygımız… Tek düşündüğümüz geçmişimiz olacak. Geçen her şey, an, zaman, günler, yıllar ve kaybedilenler… Geriye dönmek isteyeceğiz kim bilir; ama nafile. Belki de bir fırsat daha diyeceğiz; boşuna. Keşke diyeceğiz ve “ah”lar “vah”lar… Geç kalınmışlığın acısıyla ve son bir çırpınışla teslim edeceğiz ruhumuzu…

 

Ne dur diyebileceğiz; ne de artık devam.

Tek anlamlı olan son yolculuğa son bir güzellikle başlamak olsa gerek.

Nefis muhasebesi yapmaya fırsatımız kaldı mı?

İyilik etmeye zamanımız var mı?

Kötülükleri ve zulümleri silmek için büyük bir silgimiz var mı?

Üzerini örttüğümüz, gizlediğimiz yalanlarımız ne olacak?

Ya haramlar, günahlar, yenen haklar?

Gaflet denizinde boğulduğumuz anlar?

Hepsi bir yana, en acı olanı Rabbimize asi ve onu tanımayan, emirlerine uymayan ona ulaşmak için çabalamayan, ondan gelene ya da geleceklere boyun eğmeyen biz, şimdi hangi kapıyı çalacağız?

 

Başka bir alternatif yok! Şimdi daha da zorlaştı işimiz…

Eyvah çok geç kaldık…



Psk. Dan. İdris Bilen
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Geç kalınmışlık
« Posted on: 25 Nisan 2024, 11:21:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Geç kalınmışlık rüya tabiri,Geç kalınmışlık mekke canlı, Geç kalınmışlık kabe canlı yayın, Geç kalınmışlık Üç boyutlu kuran oku Geç kalınmışlık kuran ı kerim, Geç kalınmışlık peygamber kıssaları,Geç kalınmışlık ilitam ders soruları, Geç kalınmışlıkönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes