๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Temmuz 2010, 15:41:33



Konu Başlığı: Gayretİn Mizmiz Çocuklari
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Temmuz 2010, 15:41:33
GAYRETİN MIZMIZ ÇOCUKLARI


Maalesef çabuk pes ediyoruz Bir zorlukla karşılaşınca, yolumuz bir yokuşa çıkınca hemen ümitsizliğe ve karamsarlığa yakalanıveriyoruz Kur’an’ın ifadesiyle insanlar olarak cezûâyız, yani “mızmızız” Önümüze ansızın dikiliveren bir problem karşısında, eh imanımız ve kadere inancımız da var ya, hemen nefis ve şeytanın emrinde bu inancımızı kötüye kullanıyoruz ve: “Allahım! Neydi günahım?!” diyoruz Yani “Niye bana bu belaları veriyorsun? Ben naptım ki?” demeye getiriyoruz

Bedenini zemzem suyuyla yıkanmış, kalbini de kevser suyuyla temizlenmiş zanneden düşüncesi bir anlık ve bir adımlık olan, olaylara çok yönlü ve ileriye dönük bakmayı bilemeyen Allah’ı nefsinin arzusuna göre konuşturmayı ve hadiseleri hep kendi keyfine göre döndürmesini isteyen nice haddini bilmez kullar var Kendi akıl ve mantığını, heves ve hevasını herşeye önceleten bu egoist ve narsist ruhlar, yön veremedikleri hayat akışları ve beklemedikleri virajlar karşısında hemen isyanı basıyorlar, neden ve niçin’lerin soru kazanında depresyonlara giriyor ve çelişkiler cenderesinde akıl-cinnet arası gel-gitler yaşıyorlar Erzurumlu İbrahim Hakkı ne hoş der:

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Deme şu niçin şöyle
Yerindedir o öyle
Bak sonunda sabreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

“Kadere razı olan, kederden emin olur” “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” gibi yüzlerce hakikat prensibini unutarak dünyadaki güzellikleri çirkinleştiren, tatlılıkları acılaştıran ve inancıyla birlikte umudunu da yitiren maatteessüf, Allah’ı unuttukları için nefisleri kendilerine unutturulan, vehim ve vesveselerde kaybolup giden bir beşeriyet coğrafyasını paylaşıyoruz Allah hakkında suizannıyla ve kadere isyanıyla “mutsuzluk vampiri”ne dönüşmüş, birilerinin kanını emmeye çalışan zavallı çaresiz insanoğlunun saadet yoksulluğundan kurtulup gönül zengini ve ebedi mes’ud olmasının önemli bir güzergahını işaret eden bir hikayecik ile mevzumuzu daha da açmış olalım:
“Fakir bir genç geceleyin kulübesinde uyurken, uyku ile uyanıklık arasında odasının ışıkla dolduğunu gördü Gaipten gelen bir ses ona şöyle dedi: “Bundan böyle Allah için çalışacak ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!” Bunun Allah’tan gelen bir emir olduğuna inanan adam, ertesi sabah kayayı itmeye başladı Daha ertesi gün, ve izleyen haftalar, güneşin doğuşundan batışına kadar taşı itti durdu Aylar süren uğraşı sırasında kaya yerinden bile kımıldamadı Adam gece kulübesine yorgun-argın dönerken, gününün boşa geçtiğini düşünmeye başladı

Gencin şevkinin kırıldığını hisseden şeytan, kalbine vesveseler vermeye başladı: “Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bir milim bile kımıldamadı Kendine bunun için niye yazık ediyorsun? Onu yerinden oynatman zaten mümkün değil, vs” Böylece, gence görevi yerine getirmesinin imkansız olduğunu, dolayısıyla başarısızlığa uğradığı duygusunu aşılamaya çalıştı Bu tür düşünceler onun şevkini daha da kırdı ve ümidini gitgide yitirdi “Doğru ya, kendimi bu iş için niye paralıyorum ki?” diye kendi kendisine söylendi “Bundan sonra azıcık bir kuvvet harcayacağım, nasıl olsa koca kaya yerinden kımıldamayacağına göre” Ellerini kaldırdı ve şöyle yakardı:

“Allahım, uzun zamandır durmadan dinlenmeden Senin dediğin gibi hareket ettim Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım Her gün yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamıyorum Neden böyle? Niçin başaramıyorum?” Gaipten şefkatli bir ses cevap verdi: “Ey kulum, Uzun zaman önce sana emrime uymamı istediğimde kabul etmiştin Sana görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim, ve sen de yaptın Ben sana hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki! Senin görevin onu itmekti Şimdi gücünün tükendiğini, başarısızlığa uğradığını söylüyorsun Kendine bir bak bakalım Pazuların güçlendi, sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi, bacakların çelikleşti Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin şimdi Evet, kayayı kımıldatamadın Ama senden istenen, emre itaat etmen ve onu sadece itmendi Kayayı yerinden oynatacak olan Ben’dim”

Hatasını anlayan genç, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu düşüne düşüne, verilen görevi yerine getirdi İkinci gün, üçüncü gün derken, kaya birden yerinden kımıldadı O zaman kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil Allah olduğunu anladı Biraz daha uğraştığında, kaya biraz daha oynadı ve kenara yuvarlandıAltından da kendisine ömür boyu yetecek kadar büyük bir hazine çıktı”

İnsana düşen, Allah’ın emirlerini yerine getirmektir, emre uymayı gaye edinmektir; yoksa başarı ve neticeleri maksat edinmek ihlasa zıttır Kur’an ve Sünnet’in bütün emir ve yasaklarına halis bir niyetle yaklaşım keyfiyeti böyle olmalıdır İslam’da muhtevaları bakımından özellikle böyle olan hükümlere “teabbüdî emirler” denir ki, bir hükmün illet, hikmet veya maslahat yönünü hiç düşünmeksizin sırf emrolunduğu için onu yapmaktır

İman ve Kur’an hizmetinde de biricik gaye, rıza-i ilahidir; hizmet erbabına düşen sadece sa’y ü gayretlerini ortaya koymalarıdır, neticeleri gaye edinmemeleridir Aksi takdirde “Allahın rızası” değil de, sanki “sonuçlar/başarılar” esas maksatmış gibi olur ki, böyle bir durum hakikate, basîrete ve İslamiyete tamamen ters bir mahiyet arzeder; kaderi tenkite kapı açarak, takdir-i ilahîden hoşnutsuzluk gibi bir kalp hastalığını doğurabilir

Zaman yolculuğunda ilerlerken yolumuzu tıkadığını sandığımız kayalarla karşılaşıyoruz Kayanın önündeki insan, küçüklüğüne ve kayanın büyüklüğüne bakarak ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmamalı; zira bu ikisi de şeytandandır Belki Yüce Yaratıcı’nın imtihan sırrına ve büyük hikmetine itimaden gönül rızasıyla zorluklara tahammül edip sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmalıdır Çöllere yollanmış Hicaz yolcusu karıncalar gibi insanlar da, dünya çöllerinde ilerleyen Cennet yocularıdırlar Gayret kuldan, muvaffakiyet Allah’tan… Bütün mesele bu, işin sırrı şöyle diyebilmekte saklı:

Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Musa HUB