๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Kasım 2010, 12:02:44



Konu Başlığı: Filistin in çiçeğine
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Kasım 2010, 12:02:44
Filistin’in Çiçeğine…


O şiiri okuduğunda on üç yaşında bir çocuktun. Gözlerinde yaşlarla, boğazını parçalarcasına bağırarak okuduğun şiirin hala kulaklarımızda. “Ey sabahları çocuklarını öpen babalar!” diye feryat ederken sen, çocuklarımızı öpmekten utandık; sen babanı hiç öpememişken, baban seni hiç koklayamamışken… Sen her sabah güneşle konuşurken babamı bir daha görebilecek miyim diye; bizim çocuklarımız babalarının sırtında atçılık oynuyorlar, hiç bitmeyen istekleri yerine getirilsin diye alabildiğince şımarıyorlardı.

Sanki sen bize başka bir dünyadan sesleniyordun; biz ise bambaşka bir dünyada yaşıyorduk. Senin dünyan sapanlarla, taşlarla, oyunun ortasına düşen top mermileriyle(!), ansızın götürülen babalarla, acısını yüreğine gömen analarla, demir parmaklıklarla ve beton duvarlarla örülüydü. Siz, İsrail askerlerini taşlamayı oyun sayıyordunuz. Buldozerle, tankla üzerinize yürürken düşman, siz ölümle oynuyordunuz… Çocukluğunuzun en gözde oyunu savaştı belki… Oyun aralıksız sürüyordu. Okula giderken bile kaldığınız yerden devam ediyordunuz oyuna;  çarpışıyordunuz askerlerle, direniyordunuz küçücük bedenlerinizle… Bilmiyordunuz aslında nasıl da devleştiğinizi, nasıl da…

Bizim dünyamızsa başka bir dünya… Eğlencenin, hazzın, tüketim çılgınlığının gırla gittiği, monoton hayatımızı biraz renklendirmek için neyi icat edeceğimizi şaşırdığımız bir dünya. Biz, savaşı modern hayatımızın sıradanlığına bir heyecan getirmek için veya şirket çalışanlarıyla işbirliği ve strateji geliştirmeyi öğrenmek adına,  hafta sonu bilmem kaç yüz dolarla oynanan bir oyun olarak biliriz belki de. Senin doğal yaşamında her gün iç içe olduğun adrenalin(!) uğruna biz,  para harcıyoruz anlayacağın. Sizdeki savaşlara da akşam yemek soframızda haberler açıksa şöyle bir bakarız ama hiç görmeyiz aslında. Siz zaten hep böylesinizdir, alışılmıştır sizin ölümlerinize, savaşlar ve ölümler sizin yazgınızdır adeta.

Ey Filistin’in güzide çiçeği, ey zeytin gözlü İslam Tahrir! Ey çocukluğunu tadamadan büyüyen direngen ruh! Sen Filistin’in çiçeklerinden bir örneksin biliyorum, senin hikâyen tek değil, ilk değil ve son da olmayacak belki. Sen şiirinle kazıdın kendini, Filistin’i beynimize, farklılığın sadece burada belki de… Peki ya diğer yüzlerce Filistinli çiçek? Ya diğerleri?

Bu gün tesettüre bürünmüş, vakar abidesi, üniversiteli bir genç kız olarak duruyorsun karşımızda. Sen o unutulmaz şiirini küçücük bir kızken okurken ağlıyordun, acı vardı gözlerinde, isyan vardı… Çocukluğuna şahit olamayan baban, yanında şimdi ve sen ona bakarken gözlerinin içi gülüyor. Aynı şiiri bir kez daha okuyorsun ve yine ağlıyorsun, yine ağlatıyorsun bizleri… Bilmektesin ki arkadaşların hala babasız, hala demir parmaklıklar ardında nice civanmertler, nice analar ağlamaktalar kimselere sezdirmeden…

 ‘Urîdü ebî’ derken sen tüm yetimler dile geliyor adeta. Biz bir kez daha utanıyoruz analığımızdan, babalığımızdan, Müslümanlığımızdan dahası insanlığımızdan. Bir kez daha çarpıyorsun yüzümüze Filistin’in gerçeğini. Bir kez daha, bin kez daha utanıyoruz…

Filistin her şeye layık bunu bilirsin, Filistin her şeye layık bunu biliriz… Babamı bir kez daha görebilecek miyim diye sorarken sen, bak, artık baban yanında, yanı başında dağ gibi duruyor; annenin gözyaşları dinmiş artık. Lakin hala toprakların işgal altında, hala çiçeklerin koparılmakta… Gözlerinde yılgınlığın, gözlerinde umutsuzluğun, gözlerinde çaresizliğin zerresi yok yine de… Bilmektesin ki toprağa düşen her çiçek yüzlerce tohuma dönüşmede ve her tohum yüzlerce çiçeğe... Yakındır, korkma yakın; demir parmaklıkların kırılacağı gün yakın.(duvar bile bu utanca dayanamamışken parmaklıklar da ne oluyor) Korksunlar sizden, korksunlar bizden!

    Zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında bilecekler!!!


     Fatma Horata