> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır  (Okunma Sayısı 1276 defa)
17 Eylül 2010, 09:19:18
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 17 Eylül 2010, 09:19:18 »



                                                      Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır


Hz Peygamber, kavminin yalan, iftira ve tehditlerine aldırmadan büyük bir tevekkülle, sabırla Allah’ın emir ve yasaklarını onlara anlatmaya devam etmişti Bunun üzerine hasımları daha da ileri giderek bu defa fiilî saldırı ve eziyetlere başlamışlardı Hz Peygamber namaz kılarken, Ebû Cehil bir devenin bağırsaklarını getirip O’nun başına koymuştu Namazına engel olmak için her türlü kötülüklere ve eziyetlere devam ediyorlardı Amcası Ebû Leheb ve karısı Ümmü Cemil, Hz Peygamber’e eziyet edenlerin başında yer alıyordu
Yine Ukbe b Muayt, Hz Peygamber’i namaz kılarken boğmaya çalıştığı bir sırada Hz Ebû Bekir yetişip kurtarmış ve Ukbe’ye “Siz bir adamı «Benim Rabbim Allah!» diyor diye öldürecek misiniz?” demiştir
“Ey insanlar! Şüphesiz Peygamber size Rabbiniz-den hakla geldi; öyleyse iman edin Sizin için hayırlıdır Eğer küfre saparsanız, şüphesiz göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ındır Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”Bir keresinde Sakif kabilesini dine davet etmek üzere Taif‘e gitmişti Orada kendisine akraba olan üç reisle ayrı ayrı görüşmüştü Her üçü de ona karşı çok kötü davranarak, derhal Taif’i terk etmesini istemişlerdi Bir taraftan da çocukları, deli ve köleleri Hz Peygamber (sav)‘in peşine takarak onu taşlattırmışlar ve sövdürüp saydırmışlardır Yara bere içinde kalan ve ayaklarından kanlar akan Hz Peygamber (sav) burada da sabır ve metanetin en güzel örneğini vererek, Allah Teâlâ (cc)‘ya şöyle niyazda bulunuyordu:
“Allah’ım! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, insanlar arasında hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin Sensin benim Rabbim Allah’ım, karanlıkları aydınlattığın dünya ve ahiret işlerini yoluna koyduğun ilahî nuruna sığınırım Bana gazabının inmesinden ve darlığının başıma gelmesinden korkuyorum Razı oluncaya kadar niyaz sanadır Kuvvet ve kudret ancak senindir, sendedir”
İşte davetçinin Allah’a tevekkülünü ve sabrının nasıl olması gerektiğini gösteren samimi dua ve Hz Peygamber (sav)‘in ruh yapısını sergileyen güzel bir örnek
“Eğer sabrederseniz, korkup sakınırsanız onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır”
“Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının“
“Yoksa siz, Allah içinizden cihat edenleri belirtip ayırt etmeden ve sabredenleri belirtip ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? ”
Yine bu ayet-i kerimeler gösteriyor ki, Peygamber (sav)’in sabrına güç katmış ve çektiği her zorluğa metanetle, sabırla dayanmış, bıkmamıştır Bazen taşlanıyor, bazen üzerine bağırsaklar atılıyor, bazen geçeceği yollara dikenli çalılar seriliyor, bazen de boğulmak ve öldürülmek isteniyordu Ama Hz Peygamber (sav) bütün bunlara sabrediyor, yılmadan davet görevini adım adım hedefine ulaştırmaya çalışıyordu Aynı zamanda yapılan bu eza ve cefalar karşısında müslüman-ların da sabretmeleri gerektiğini her vesile ile onlara hatırlatmış oluyordu Ashâbtan Habbab bir gün Hz Peygamber (sav)’e gelerek: “Ya Resûlullah, çektiğimiz şu işkencelerden kurtulmamız için dua etmez misin?” dedi Bunun üzerine Peygamber (sav):
“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir taraklarla bütün derileri, etleri soyulup kazılırdı da bu işkence yine onu dininden döndüre-mezdi Testereyle tepesinden ikiye bölünürdü de yine bu işkence onu dininden döndüremezdi Allah elbet İslamiyet’i tamamlayacak ve üstün kılacaktır” buyurarak tesellide bulundu ve sabretmeleri gerektiğini söyledi
Günümüzde Ebû Cehillerin, Ebû Leheblerin, Firavunların nesli hâlâ devam etmektedir Hz Peygamber (sav)’in zamanında yaşayanların hâlini göz önünde bulundurursak, acaba biz neler çekiyoruz, hangi işkenceye maruz bırakılmışız ve işkencelere maruz bırakılsaydık sabretmesini bilir miydik gibi birçok soru geliyor aklımıza Resûlullah (sav)’in okuduğu Kur’an bizim de okuduğumuz Kur’an’dır Ashâbının okuduğu Kur’an bizim de okuduğumuz Kur’an’dır Neden onlar gibi olamıyor ve onlar gibi yaşayamıyoruz?
Yine Mahzumoğulları, Yasir ailesini müslüman-lıktan döndürmek için onlara akıl almaz işkenceler yaparlardı Bir gün işkence yaparlarken Hz Peygamber (sav) onların üzerine geldi ve “Sabredin ey Yasir ailesi, yeriniz cennettir!” diyerek, yapılan işkencelere karşı Yasir ailesini teselli etmiştir
Nitekim Kur’an’da, sabredenlere büyük mükâfatlar verileceği açıklanmıştır:
“Sabredenlere ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz”
“Sabretmelerine karşılık bu gün onları mükâfatlandırdım”
“Sabırlarının karşılığı cennet ve oradaki ipeklerdir“
mealindeki ayetlerle, Allah yolunda çeşitli zorluklara sabredenlerin karşılığının kendilerine daha fazlasıyla ödeneceği ifâde edilmiştir
Böylece davet yolunda sabrın önemi belirtilerek, davetçinin hâdiseler karşısında çok sabırlı olmasının lüzumunu ortaya koymuştur Şu noktaya dikkat çekmek istiyorum ve altını çizerek yazıyorum ki, bu dünyada Yasirlerin ve Sümeyyelerin, Mâşitelerin, Rabiatü’l-Adeviyelerin sonu tükenmiş değil

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır
« Posted on: 20 Nisan 2024, 16:03:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır rüya tabiri,Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır mekke canlı, Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır kabe canlı yayın, Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır Üç boyutlu kuran oku Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır kuran ı kerim, Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır peygamber kıssaları,Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabır ilitam ders soruları, Fiili saldırı ve eziyyetlere karşı sabırönlisans arapça,
Logged
17 Eylül 2010, 09:19:49
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« Yanıtla #1 : 17 Eylül 2010, 09:19:49 »

Müslümanların merhametli olması, Kur’an’ın ve sünnetin emrettiği bir husustur Davetçi ise her müslü-mandan daha çok merhametli olmak zorundadır Başkalarına karşı şefkat ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini ister mi? Halbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup, Allah’ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden kimsedir O kendisi için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever Bir davetçinin arzu ettiği şeylerin en yükseği, şüphesiz ki iman ve hidayettir Böylece davetçi başkalarının da iman ve hidayete kavuşması yolunda gayret sarf eder
Bir anne, çocuğuna olan şefkatinden dolayı onun daima tehlikelerden uzak kalmasını ister, bu uğurda elinden gelen her fedakarlığı yapar Ateşle oynamak isteyen bir çocuk, onun tehlikeli olduğunu bilemez; ama annesi o tehlikeyi bildiği için hemen çocuğunu ateşten geri çekerek yanmasını önlemeye çalışır Halbuki tehlikelerin en büyüğü Allah’a karşı isyan etmek ve günah sayılan işleri yapmaktır Bu şekilde davetçi, annenin çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha derin bir şefkat ve merhametle sapıklık içerisinde olanları helak olmaktan kurtarmaya çalışır
Davetçinin merhametli olması hususunda Kur’an-ın açıklaması şöyledir:
“Ey inananlar! Andolsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir Peygamber gelmiştir”
Başka bir ayette Hz Peygamber’in merhametli olması sebebiyle insanların etrafında toplanmış olduğu; aksi hâlde kalbi katı olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmiştir
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi “ mealindeki ayet bu gerçeği ortaya koyarak, davetçinin güler yüzlü olmasının önemini belirtmiştir
Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir gerçektir Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır Mütebessim bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkar edebilir?
Hz Peygamber’de güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindir ki hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir Enes b Malik bu konuda şöyle demiştir:
“Hz Peygamber (sav)’e on sene hizmet ettim, bir kere bana (canı sıkılıp) üf demedi” (29)
“O’nunla karşılaşan ve sohbet eden herkesin kalbi ona karşı büyük bir sevgiyle dolmuş oluyordu Eline geçen her şeyi yoksullara dağıtır ve kapısına gelmiş bulunan hiçbir kimseyi boş çevirmezdi”
Bir keresinde İslamiyet’e iyice ısınmamış bir bedevi Hz Peygamber (sav)‘in huzuruna gelerek, ondan bir şeyler istedi O da bu fakir adama yardımda bulundu Adam kalkıp giderken Hz Peygamber:
“Seni memnun edebildim mi?“ dedi Adam:
“Hayır, memnun değilim, bu da bir şey mi sanki?“ diye söylendi
Adamın bu nezaket dışı davranışına karşı ashâbtan orada bulunanlar son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek istediler Hz Peygamber (sav) onlara durmalarını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler de getirip verdi Tekrar adama:
“Şimdi seni memnun edebildim mi?“ diye sordu Adam:
“Evet, yardımda bulundun Allah ehline ve aşiretine hayır versin“ dedi Bunun üzerine Hz Peygamber (sav) ona:
“Öyleyse gel, demin darılttıklarına bu memnuniyetini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider” dedi Adam içeri girip müslümanların huzurunda Hz Peygamber (sav)‘den memnun olduğunu belirtti Ondan sonra Hz Peygamber şu misali anlattı:
“Bu adamla benim durumum devesini kaybeden adamın durumuna benzer Halk devesini yakalayabilmek için peşine düşer Deve kalabalıktan ürküp daha uzaklara kaçar Sonunda devenin sahibi: “Ben devemin huyunu daha iyi bilirim, benimle devemin arasından çekilin!“ der Sonra eline aldığı bir tutam yeşil otla onu yakalayıp, yükünü yükler ve üzerine oturur Eğer bu adam ilk sözünü söylediğinde sizi bıraksaydım, onu öldürmüş olurdunuz, o da cehenneme giderdi”
İyilik ve müsamaha yönünden Hz Peygamber’in hayatı eşsiz örneklerle doludur Bu örneklerden bir tanesini daha burada nakletmekte fayda görmekteyiz
Hz Aişe bu dikkat çekici hâdiseyi şöyle anlatmaktadır:
“Allah Resûlü’ne dedim ki:
- Ya Resûlullah! Uhud gününden daha şiddetli bir gün gördün mü?
O şöyle cevap verdi:
- Senin kavminden gördüm Onlardan gördüğüm musibetin en şiddetlisiydi
Akabe günü idi
Ben Abd-i Kilai oğullarından Abd-i Yalil oğluna sığınmak istemiştim İsteğimi reddetti, ben de derin bir hayret içerisinde düşüverdim Ancak Karn-ı Sealibe gelince ayıldım Başımı kaldırdım birde ne göreyim Bir bulut beni gölgelendiriyor Cebrail de orada idi, bana seslendi:
- Allah Teâlâ (cc) kavminin senin hakkında söylediklerini ve seni reddettiklerini işitti Sana dağların meleğini gönderip onların hakkında ne dilersen yapmaya âmâde kıldı, dedi O anda dağların meleği seslenerek bana selâm verdi ve:
- Ne emredersen onu yapmam için Allah Teâlâ (cc) beni sana gönderdi Dilersen Ahşebeyn denilen şu iki dağı onların üzerine kapatıvereyim, dedi
Bunun üzerine ben:
- Allah Teâlâ (cc)’nın bunların sülbünden, Kendine ibadet edecek ve O’na hiçbir şeyi eş-ortak koşmayacak kimselerin çıkaracağını ümit ederim, dedim(33)
İşte Hz Peygamber’in bu ölçüdeki şefkat ve müsamahası insanları İslamiyet’e çekiyor ve onlara İslamiyet’i benimsetmiş oluyordu Bütün peygamberler gönderildikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsamahakâr davranmışlardır Hz Nuh kavmini şöyle davet etmişti:
“Ey milletim! Allah’a kulluk edin O’ndan başka Tanrınız yoktur Doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum”
Bunun üzerine onların ileri gelenleri Hz Nuh’u sapıklıkla itham etmelerine rağmen O yine de onlara karşı gayet yumuşak ve merhametle dolup taşan bir üslupla şöyle demişti: “Ey milletim! Bende bir sapıklık yoktur; ancak ben âlemlerin Rabbinin bir peygamberiyim Rabbimin sözlerini bildiriyor, öğüt veriyorum”
Karşı tarafın ith----- ve ağır sözlerine rağmen Hz Nuh, onları nasihatle yola getirmeye ve ateşten korumaya çalışıyor İşte davetçinin muhataplarına karşı müşfik ve merhametli olmasının gerekli olduğu bu örneklerle açıkça ortaya konulmaktadır

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

17 Eylül 2010, 09:20:31
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« Yanıtla #2 : 17 Eylül 2010, 09:20:31 »

Davetçi, peygamber vazifesini yüklenmiş kimsedir Bu bakımdan her müslümandan daha hassas bir noktada bulunmakta ve dolayısıyla daha büyük bir sorumluluk taşımaktadır Davetçinin tek örneği Hz Peygamber (sav)‘dir O, zengin, fakir, köle, hür, herkese karşı büyük bir tevazu içinde bulunur, hiç kimseyi hor ve hakir görmezdi Herkesle ilgilenir, herkese değer verirdi Çünkü Yüce Allah onu terbiye ederek, insanlara örnek olarak göndermişti
Onda kibir, gurur, kendini beğenme, başkasını küçük görme gibi bir özellik söz konusu değildi İnsanların makam ve şöhretlerine, zenginlik ve fakirliklerine göre farklı bir muameleye tabi tutulamayacağı birçok ayetle Hz Peygamber (sav)‘e hatırlatılmıştı Herkes bir tarağın dişleri gibi müsavi olup, kimsenin kimseye karşı bir üstünlük iddia etmeye hakkının olmadığı belirtilmişti
Kureyş’in ileri gelenleri kibir, gurur ve hasetlerinden dolayı İslam davetini kabul etmeye yanaşmamışlardı Hz Peygamber (sav)‘in etrafında Süheyb, Ammar b Yasir, Habbab, Selman-ı Farîsî, Bilal ve İbn Mes’ud (ra) gibi fakirlerin bulunması sebebiyle onlarla bir arada oturup konuşmayı kendileri için bir --------lik sayarak, Peygamber’le görüşmek için çevresindeki bu fakir insanları kovmasını veya kendileri için ayrı bir toplantı yeri tahsis etmesini istemişlerdi Böylece Kureyş’in ileri gelenlerinin bulunduğu toplantıda bu fakir insanların yeri olmayacak, dolayısıyla cahiliye dönemlerinden kalan kendi imtiyaz ve hakimiyetlerini İslamî dönemde de sürdüreceklerini zannediyorlardı Hz Peygamber (sav)‘in onları İslam’a çekmek için bu isteklerini yerine getirme duygusuna kapılmasının üzerine şu ayet nazil olarak, onu ikaz etmiştir:
“Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek O’na yalvaranları kovma Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın”
Bu ayetle Kureyş’in ileri gelenlerinin istekleri reddedilmiş ve Hz Peygamber (sav) de uyarılmış oluyordu Çünkü İslamiyet’in değer ölçüsü, insanların zengin veya fakir oluşları değil samimiyetle Allah’a inanmaları ve O’na ibadet etmeleridir
Benzeri başka bir ayet de aynı noktaya dokunarak, Kureyş’in ileri gelenlerinin aldatıcı sözlerine iltifat edilmemesini hatırlatmıştır:
“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O’na yalvaranlarla beraber sen de sabret Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini ondan ayırma Bizi anmayı kendisine unutturduğumuz, heva ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme”
Bu ayetler gösteriyor ki, davetçi karşısındaki insanların sosyal durumlarına göre farklı ve imtiyazlı bir tavır takınmamalıdır Çünkü İslamiyet, nesep, mal, mülk ve makama dayanan üstünlük anlayışını kaldırmış, onun yerine takvaya dayanan üstünlük anlayışını getirmiştir Hz Peygamber (sav)’in etrafındaki müslü-manlar fakir olmakla birlikte samimi olarak Allah’a inanmış insanlardı Onları bırakıp Kureyş’in kibirli ve inatçı büyüklerinin sözlerine kulak vermenin doğru olmadığı ayetlerle ortaya konulmuştur
Abdullah b Ümmü Mektum hâdisesi, bu konuda daha ibret verici bir örnektir:
Hz Peygamber (sav) Kureyş büyüklerinden Rebia’nın oğulları Utbe ve Şeybe, Hişam b Amr, Ebû Cehil, Ümeyye b Halef ve Velid olduğu bir sırada İbn Ümmü Mektum gelerek “Ya Resûlallah! Bana Kur’an oku ve Allah’ın (cc) sana öğrettiklerinden bir şeyler öğret” der ve bu isteğini tekrarlar Hz Peygamber (sav) meşgul iken bu şekilde sözünün kesilmesinden memnun olmayarak yüzünü çevirir Adı geçen Kureyş-lilerle meşgul olur Bunun üzerine şu ayet nazil olarak İbn Ümmü Mektum’a karşı yapılan bu davranışın iyi olmadığını sert bir üslupla ihtar etmiştir
“Yanına âmâ bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü çevirdi
Ey Muhammed! Ne bilirsin belki de o, arınacak yahut öğüt alacaktı Bu öğüt kendisine fayda verecekti Ama sen kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun Arınmak istememesinden sana ne? Sen Allah’tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun!”
Böylece davet hususunda hiç kimseye farklı bir muamele yapılamayacağı, kuvvetli-zayıf, zengin-fakir, efendi-köle, erkek-kadın, büyük-küçük herkesin eşit olduğu açıklanmıştır
“Bundan sonra Allah dilediğini doğru yola yöneltir, dilediğini de dalalette bırakır”
Davetçiye düşen, tebliğ vazifesini yapmaktır Allah’ın koymuş olduğu bu ölçü, tevazu ve ağırbaşlılık davetçinin bütün hayatını kaplamalıdır Konuşmasında, giyinmesinde, oturup kalkmasında, yiyip içmesinde daima mütevazi olmalıdır Hiç kimsenin haysiyetini ve şerefini rencide edecek davranışları bulunmamalıdır Nitekim tevazu konusunda Kur’an’ın pek çok ayetinden bazısı şu gerçekleri insanın dikkatine sunmaktadır:
“Rahman olan Allah’ın kulları yeryüzünde müteva-zi (şekilde) yürürler Cahiller kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel sözler söylerler”
Başka bir ayet de şöyledir:
“İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme Allah kendini beğenip, övünen kimseleri sevmez”
Diğer bir ayette:
“Bana kulluk etmeyi gururlarına yediremeyenler, alçalmış olarak cehenneme girecektir” buyurulmuş-tur
Bütün bu ayetler gösteriyor ki soyuna, sopuna, ilmine, malına ve benzeri hususlara güvenerek büyüklenenlere karşı Allah’ın (cc) gazabı ve azabı vardır Böyle olan insanların kalpleri kararmış ve gerçekleri görmekten çok uzak kalmış olduklarını başka bir ayet şöyle bildirmektedir:
“Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden yüz çevirteceğim Onlar bütün ayetleri görseler yine inanmazlar, doğru yolu görseler yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler”
Böylece kibirlenen insanların Kur’an-ı Kerim’i anlamaktan nasıl mahrum kaldıkları açıklanmıştır
Hz İsa: “Mahsul ovada, sulu ve yumuşak toprakta yetişir; dağlarda ve sert topraklarda yetişmez Bunun gibi hikmet de mütevazi olanların kalplerinde gelişir, kibirli olanların kalplerinde gelişmez Görmez misin? Başını tavanlara kaldıranların başları tavana değer ve yaralanır, başını eğenlere ise tavan gölgelik yapar ve kendini korur” demiştir İşte bu büyüklük taslayanların hikmetten nasıl mahrum kaldıklarını göstermektedir
Hz Peygamber de tevazu konusunda şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki Allah Teâlâ (cc) bana sizin müteva-zi olmanızı emretti Hiçbir kimse diğerine karşı övünmesin ve tecavüzde bulunmasın”
Başka bir hadis-i şerif de şu anlamdadır:
“Allah, suçu bağışlayan kimsenin şerefini artırır, tevazu gösterenlerin de kadrini yükseltir”

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes