๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 08 Ekim 2010, 14:28:42



Konu Başlığı: Ezânı Muhammedî ve ezana saygı 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Ekim 2010, 14:28:42
Ezân-ı Muhammedî ve Ezana Saygı 2


Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de bunun karşılığında cennet vaad edilmektedir:

“Resûlüllah (s.a.s.) buyurdular ki: Müezzin, ‘Allahu ekber Allahu ekber’ deyince sizden kim samimiyetle, ‘Allahu ekber, Allahu ekber’ derse, sonra müezzin: ‘Eşhedu en lâ ilâhe illâllah’ deyince, ‘Eşhedu en lâ ilâhe illâllah’ derse; sonra müezzin: ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah’ deyince, ‘Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah’ derse; sonra müezzin: ‘Hayye ale’s-salâh’ deyince ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin: ‘Hayye ale’l-felâh’ deyince, ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin: ‘Allahu ekber Allahu ekber’ deyince, ‘Allahu ekber Allahu ekber’ derse; sonra müezzin: ‘Lailâhe illâllah’ deyince ‘Lâilahe illâllah’ derse cennete girer.”22

Evet; bu ulvî hakikat, bu yüce sesler ve tekbirler karşısında Fahr-i Kâinat, adeta hazır ola geçmemizi istemiştir. Bu yönüyle ezan, adeta bir dikkat komutu gibidir. Ezanın ilk kelimesi olan “ALLAH…” lafzı duyulur duyulmaz, herkes kendini toparlayacaktır. Uygunsuz tutum, durum ve davranışlardan uzak duracaktır. Huzur ve huşu içinde sadece ezanı dinleyecektir. Konuşan Hak ve hakikattir, Hakk’a kulak verilecektir. Her şey susacak, ezan konuşacak, ezanla konuşulacaktır. Ezanlaşılacaktır.. Ezandan irfan ve iz’an alınacaktır. Bu manâda ezan bize, malâyâniyattan uzaklaşma uyarısı, bir temkin ve bir zikr-i daimî dersidir.

İşte Peygamberimiz (s.a.s.), ezanı duyar duymaz, kulak vermiş, gönlünü vermiş, duyduklarını tekrarla duâya durmuştur. Davete icabet ederek kulluğunu eda etmiştir. Sadece dilde kalmamış, dudaklarından eksik olmayan duâlarını, davet edilen yere icabetle de pekiştirmiştir. Gerçek manâda ezana saygı ve davete icabet de ancak budur.

Evet; ezan okunurken, kainatta en büyük hakikat konuşurken, herkes susmalı, her şey durmalı, herkes ve her şey tekbir ve şehadetlerle dolmalıdır. Bütün hamdler senalar sadece O’nadır, Tek “Bir”le beraber olmalıdır. Kur’ân okuyan bile okumasını kesip ezanı dinlemelidir. Selam veren selamı vermemeli, namaza durmak isteyen dahi, namaza kalkmamalıdır. Zira ezan, selamdır. Ezan duâdır. Ezan duâ ânıdır. Mü’min buna katılmalıdır. Ezan dikkattir, dikkat ânıdır. Herkes dikkatle onu takip etmelidir. Zira ezan, duâlara mutlaka cevap verildiği ganimet zamanıdır. Af için fırsat ânıdır. Mümin dikkat eder, takib ederse, sükût murakabesine dalar, gönlünün diliyle yalvarırsa kazanır.

İşte bu dikkat ve diriliş ânını kaçırmış olan çok şey kaçırmış olabilir. Resûlüllah (s.a.s.) buyuruyor ki: “Şu beş şey için semanın kapıları açılır; Kur’ân okunduğu an, düşmanla karşılaşıldığı an, yağmur yağdığı an, mazlum duâ ettiği an ve ezan okunduğu an.”23

Kamet getirildiği zaman dilimi de böyle bir lutuf ânıdır. “Ezan okunduğu an, semanın kapıları açılır ve duâlara icabet edilir. Kamet getirildiği anda ise hiçbir duâ reddolunmaz.”24

Namaz için kamet getirildiği ânın değeri bir başka hadisde şöyle ifade edilmektedir: “Şu dört yerde semanın kapıları açılır ve duâlara icabet edilir. ALLAH yolunda düşmanla karşılaşıldığında, yağmur yağdığı zamanda, namaz için kamet getirildiğinde ve Kâbe görüldüğünde.”25

Yine bir başka hadisde ALLAH Resûlü (s.a.s.), ezanla kamet arasındaki vaktin değerine de dikkatlerimizi çekmektedir: “Dikkatli olun! Ezanla kamet arasında yapılan duâ red olunmaz. Onun için o vakitlerde duâ edin.”26 Hadisin başka bir rivayetinde şu ilave de vardır: “Bunun üzerine sahabe-i kiram; ‘Ya Resûlallah! O an duâlarımızda ALLAH’tan ne isteyelim?” diye sordular. Resûlüllah (s.a.s.): “Dünya ve ahirette af ve afiyet isteyin”27 buyurdular. Bunun hikmeti ise “ilahî rahmetin inmesi ve her tarafı kaplaması; duâ edenin de tam bir teslimiyet arz ederek ilahî rahmeti hak edecek bir konumda durmasıdır.”28 Bunun için ezan ve kamet esnasında asla konuşulmaz. Selam verilmez. Aksırana “yerhamukellah” bile denilmez. Hatta bu duâyı o anda içinden bile söyleyemez. Bazı kaynaklarda öksürmenin de konuşmak olarak kabul edildiği belirtilmektedir.29

Ezan okunurken müezzine icabette, tekbirler ve kelime-i şehadetler yukarıda hadis-i şerifte de geçtiği üzere aynen tekrar edilir.30 “Hayye ale’s Salâh” ve “Hayye ale’l Felâh” cümlesinde “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” denilir. Yani; ALLAH’tan başka güç ve kuvvet yoktur. Yoksa müezzinin bu emirlerini aynen bizim de tekrar etmemizin bir anlamı olmayacağı gibi bu doğru da olmazdı. Çünkü bir emri aynıyla tekrar etmek eğlence ve alay sayılır. Onun için müezzinin “Namaza koşun, kurtuluşa koşun, yönelin” emirleri karşısında bize, bu tesbihi söyleme tavsiye edilmiştir. Burada söylenen bu cümlenin manâsını ezandaki bu emirle şöyle irtibatlandırabiliriz: “ALLAH’a isyandan ancak ALLAH’ın kuvveti ile, onun muhafazası ile korunulur. ALLAH’a hakkıyla itaate de yine ALLAH’ın yardımı ve kuvveti ile ancak muvaffak olunur.”31 Çünkü “Bu büyük ibadetle en büyük murada ermek en üstün hayır ve en büyük bahtiyarlıktır. Fakat bizden engelleri kaldırıp itaat ve ibadetlere kuvvet verecek olan şanı yüce Rabbimizdir. Binaenaleyh bu konuda da kendisinden yardım dileriz.”32

Farza başlamadan önce getirilen kametde, böyledir. Ezanı dinleyip namaza koşanlar, kamete de eşlik etmelidir. O mübarek kelimeleri dinlemek ve ifade ettiği derin manâları üzerinde tefekkür etmek farza hazırlık ve konsantre adına, çok önemlidir. F. Gülen, ‘Namaz’ adlı bir makalesinde ezan ve kametlerin insanı ibadete nasıl hazırladığını şöyle açıklamaktadır: “Mescide doğru yürüyüş, yol mülâhazası, abdestle gerçekleştirilen ilk gerilim ve akordasyon hep birer kıvama erme cehdi sayılabilirler. Ezan, âdeta harem dairesine alınma daveti, ruhumuzun derinliklerinde bizi konsantrasyona hazırlayan ledünnî bir ses ve duygularımız üzerine inip-kalkan bir mızrap gibidir. Her gün tekerrür ettiğinden kulaklarımız ona alışmış olsa da, düz mantığımız ona karşı bir kanıksama hissetse de, ezan, her zaman ötelerle aramızdaki tepelerin arkasından tıpkı bir ay gibi birdenbire zuhur eder.. yıldırımlar gibi gürler ve bir anda arzî olan nazarlarımızı semâya çevirir.. ve derken her yanda şadırvanlar gibi ince ince çağlayan, şelâleler gibi ihtişamla coşan yepyeni ilâhî bir fasıl başlar.. ve başlar-başlamaz da ruhlarımıza dünyanın en enfes, en çarpıcı ve en diriltici mûsıkîsini boşaltır.” Bu itibarla, “Her zaman kendini yenileyip kalbî ve rûhî hayatı itibâriyle taze kalabilen canlı vicdanlar, her ezan vaktinde, onun ilk gökten indiği dönemin halâvet ve tarâvetini duyar ve minarelerden yükselen sesin içinde peygamberlerin çağrılarını dinlerler.. gönlünde meleklerin tekbir, tehlil, şehadet korosuna erer.. ve âdeta Cibrîl’in dirilten nefeslerini, İsrâfil’in hayat veren soluklarını duyar gibi olurlar. Ezanla, namaz dışı gerilim ve doyum tamamlanınca, henüz farzla gerçek kurbet enginliklerine açılmadan evvel, ılgıt ılgıt ilâhî rahmet esintilerinin ruhları kuşatma faslı sayılan ilk nafile namaz ve kametle, o dakikaya kadar adım adım derinleştirilen konsantrasyon bir kere daha kontrol edilir; nihâî huzura ait teveccüh ve temkin bir kere daha gözden geçirilir ve mi’raca yürünüyor gibi namaza yürünür. O âna kadar gönlümüze çarpan, insanî yanlarımızı alarma geçiren ve bizi ebedî mihrabımıza yönlendiren ses, söz ve davranışlar, vicdan tellerinde gönlümüze ait hakiki nağmeleri bulabilmek için bir akort ameliyesi gibidir.”33

Evet, ALLAH’ın huzuruna girerken müminlerin iç hazırlığı çok önemlidir. Ve getirilen kamet artık son hazırlıktır. Onun için müezzin, “Kadkâmeti’s-Salâh” yani “namaz başlıyor” müjdesini verirken; “ekâmehallâhu ve edâmehâ” denir. Yani “ALLAH hepimizi, namazlarımızı huşu içinde dosdoğru kılmaya ve onu bu şekilde devam ettirmeye muvaffak kılsın” demektir.

“Ebu Ümâme (r.a) veya Ashabdan bir başkası tarafından rivayet edildiğine göre: “Hz. Bilâl (r.a) kamet getirirken, ‘Kad kâmeti’s-salât’ deyince, Resûlüllah (s.a.s.); ‘ALLAH, onu (namazı) ikâme etsin (hakkıyla edaya muvaffak kılsın) ve dâim kılsın!”34 buyurmuştur. Sabah namazının ezanında, “es-salâhü hayrun mine’n-nevm” yani “namaz uykudan hayırlıdır.” kısmında ise “Sadakte ve bererte” yani “doğru söyledin ve iyi söyledin” denilir.

Ezandan sonra duâ

Ezân-ı Muhammedî okunurken, müezzinin dedikleri aynen tekrarlanmalıdır. Tabi ki bu tekrar kuru bir tekrar olmamalı. Kalpteki derin imandan kaynaklanan, daima şuurdan beslenen, bir iman tazeleme ameliyesi şeklinde olmalıdır. ALLAH Resûlü (s.a.s.) emir buyurdukları gibi: “İmanınızı ‘Lâilâhe illâllah’ ile, yani ‘ALLAH tan başka ilah yoktur’ kelime-i tevhidiyle yenileyin.”35 İnsan her an yenilenmeye muhtaç. İnsan nisyanla ma’lul, her an hatırlamaya muhtaç. O’nun yüce adını, sözüne sertaç etmeye muhtaç. Zikrini kalbine mi’rac etmeye muhtaç. Kitabını kendine minhaç etmeye muhtaç. O’nu anmaya her an aç. Bu açlığı duyabilmek, biz kullara mi’rac.

İşte ezan lafızlarının tekrarı, böyle rûhânî bir coşku ve neşve içinde yapılmalıdır. Bu, ezana ve ezandaki hakikate, hem sevgi, hem de saygının gerçek bir ifadesidir. Ezan cümlelerinin neşveyle tekrarı, imanımıza iman katmak, içimizdeki imanî hakikatlerin gelişmesine güzel bir zemin hazırlamaktır. Ezandan sonra ise okunması sünnet olan duâ şöyledir: “ALLAH’tan başka ilah olmadığına, ortağı bulunmadığına ve Muhammedin (s.a.s.) onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ederim. ALLAH’tan Rab, Muhammed (s.a.s.) den Resûl, İslâm’dan din olarak razı oldum.36 Ey bu eksiksiz tam davetin ve kılınan namazın sahibi ALLAH’ım! Muhammed’e‚ Vesîle’yi ve fazîleti ver. O’nu, vaad ettiğin makâm-ı Mahmûd’u ver.”

Kim ezandan sonra böyle duâ ederse, ona Kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur.”

Bu duânın önemiyle ilgili Abdullah b. Amr ibnu’l-As, Resûlullah (s.a.s.)’dan şu hadisi rivayet etmektedir: “Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana duâ edin. Çünkü her kim bana bir defa salavat getirirse (duâ ederse) ALLAH ona on defa rahmet eder. Sonra ALLAH’tan benim için vesîleyi isteyin. Zira vesîle cennette bir makamdır. Ona, ALLAH’ın kullarından bir tanesi layıktır. Umarım ki o bir kişi de ben olayım. Şimdi kim benim için vesileyi isterse ona şefaatim vacib olur.”38

Evet bu nurlu beyan, bizleri, gök kapılarının rahmetle açıldığı bir anda duâya teşvik etmektedir. Rahmet yağmurları altında yıkanmaya davet etmektedir. Bir semavî sofra kurulmuştur, o sofradan istifadeye buyur etmektedir. Evet “Nebiyy-i Zîşân’ın Makâm-ı Mahmûd’u, İlahî bir maide ve Rabbanî bir sofra hükmündedir. Dağıtılan lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resûl-i Zîşan’a (s.a.s.) okunan salavât-ı şerîfe, o sofraya edilen davete icabettir. Ve keza salavât-ı şerîfeyi getiren adam Zât-ı Peygamberîyi bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taalluk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salavat getirmeye teşvikçisi olsun.” 39

Hergün, günde bir kaç kez gelip-geçen dakikalar ve yakalayamadığımız bu saniyeler, bizim olmayan saatlerdir. Zira fırsatı değerlendiremediğimiz anlar veya değerlendirmediğimiz fırsatlar, asla bizim olamaz. Evet, bize, hakikat adına bir şeyler kazandırmayan zamanlar bizim değildir. İçinde ruh ve gönül olarak yıkanıp her türlü kötülüklerden arınamadığımız bu kıymetli saatler, nasıl ve neleri ile bize ait olabilir ki? Zatı itibarıyle kıymetli olsalar bile bize bir şey kazandırabilirler mi?


___________


DİPNOTLAR

1- Feyrûzabadî, Kamus, II, s. 1545; İbn Faris el-Mekayîs fi’l-Luğa, s. 65
2- Ezan kelimesi Kur’ân’da dört vecihte gelmektedir. Birisi yukarıda belirttiğimiz gibidir. Diğer ayetler için bkz.:Yusuf, 70; Araf, 70; Hac, 27.
3- Cürcanî, Ta’rifat, s. 16
4- Bkz. F. Gülen, Örnekleri Kendinden Bir Hareket, s. 205-207, Nil yay., İstanbul 2003
5- Buhârî, Ezân 4, Amel fı’s-Salât 18, Sehv 6, Bed’ü’I-Halk 11; Müslim, Salât 19, Mesâ cid 83; Ebu Dâvud, Salât 31; Muvatta, Nidâ 6; Nesâi, Ezân 30.
6- Ebu Davud, Salâh, 27
7- Münavî, Feyzu’l-Kadîr, VI, s. 104
8- Bu konudaki rivayetler için bkz., Buharî, Ezan, 1; Müslim, Salâh,1; Tirmizî, Salât,
139; İbn Mace, Ezan, 1; Nesaî, Bed’u’l-Ezan, 1; Ebu Davud, Salâh, 27
9- Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Baliğa, (İslâm Düşünce Rehberi, Trc.,
M. Erdoğan) I, s. 538.
10- Şah Veliyyullah Dihlevî, I, s. 538
11- Abdullah b. Zeyd’in, bu rüyayı görmeden sekiz gün öncesinde, Cebrail (a.s)’ın ezanı Resûlüllah’a getirdiği veya ezanın Miraç sırasında peygamberimize vahyedildiği de ifade edilmiştir. Bu rivayetler zayıftır. Sahih rivayetlere göre ezan Ashab-ı kiramdan Abdullah b. Zeyd ve Hz. Ömer’in rüyaları ve ALLAH Resûlünün onları tasdikiyle sabit olmuştur. (Bkz. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, VII, s. 495) Şayet burada bir vahiy söz konusu ise “vahyin inişi bu zamanâ rastlamış olabilir. Dolayısıyla o zaman ezan sadece bu sadık rüya ile değil vahiyle de sabit olmuş olur.” (Bkz. Vehbe Zuhaylî, I, s. 534 )
12- Bkz. Fahreddin er-Razî, (Maide, 58’de)
13- Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, (Maide, 58’de)
14- Ebu Dâvud, Salât 28; Tirmizî, Salât 139
15- Said Nursî, Mektûbat, (29.Mektup. 9.Nükte) s. 537-538.
16- Daha geniş izah için bkz. Mektûbat, (26. Mektup, 8. Mesele) s. 508.
17- Ebu Dâvud, Salât 31; Nesâî, Ezân 14; İbn Mâce, Ezân 5.
18- Ebu Davut, Salâh 36.
19- Feyrûzabadî, Besair, II, s. 149
20- Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10; Tirmizî, Salât 154; İbn Mâce, Ezân 4.
21- Es-Saatî, el-Fethu’r-Rabbanî li tertîbi Müsned-il-İmam Ahmed, III, s. 29, Daru
İhyai’t-Türas, Beyrut
22- Müslim, Salât 12; Ebu Dâvud, Salât 36.
23- O an duâ kabul edilir, fakat duânın kabul şartlarına mutlaka riayet edilmelidir. Bu konu hakkında ve benzer rivayetler için bkz. M. Muhammed Hattab es-Subkî,
el-Menhelu’l-azbu’l-mevrûd Şerhu Sünen-i Ebi Davud, IV, s. 187, Daru İhyai’t-
Türas, Beyrut
24- Kenzu’l-Ummal, II, s. 108; Bu hadisin ilk kısmı Müsned’de, Cabir b. Abdullah’tan, ikinci kısmı ise Enes b. Malik’ten ayrı ayrı rivayet edilmektedir. Bkz. es-Saatî, el-Fet hu’r-rabbanî, III, s. 12-13
25- Kenzu’l-Ummal, II, s. 110
26- Kenzu’l-Ummal, II, s. 108
27- Kenz’l-Ummal, II, s. 108; Bu hadis, sadece “Ezan ve kamet arasında yapılan duâ ret olunmaz” kısmıyla Tirmîzî ve Ebu Davud’un Sünenlerinde de rivayet
edilmektedir. Tirmîzî, Salâh, 158; Ebu Davud, Salâh, 9; es-Saatî, el-Fethu’r-
Rabbanî, III, s. 12;Tirmîzî, hadisi hasen sahih olarak değerlendirmektedir.
28- Şah Veliyyullah Dihlevî, I,s. 540
29- İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dü’rri’l-Muhtar (Trc. Ahmet Davudoğlu ) II, s, 77, Şamil Yay. İstanbul 1982
30- İlk “Eşhedü enne Muhammeden ResüIullah” cümlesinde “salle’llahu aleyke Ya
Resûlellah” yani “ALLAH sana af ve merhamet eylesin ey ALLAH’ın Resûlü” ; ikincisin-
de ise “Karret aynî bike ya Resûlellah” yani “Seninle mesut oldum, yüzüm gözüm aydınlığa erdi ey ALLAH’ın Resûlü” demek müstehaptır. Bunu söyleyen kimse sonra her iki baş parmağının tırnaklarını gözleri üzerine koyarak, “Allahumme metti’nî
bi’s-sem’i ve’l-besar” yani “ALLAH’ım! İşitmekle ve görmekle nimetlendir, faydalan-
dır.” derse Efendimiz (s.a.s.), cennete doğru o kimsenin delili olur. Kitabu’l-Firdevs’
de ise “her iki baş parmağının” ifadesinden önce, “ Kim ezanda, Eşhedü enne
Muhammeden Resûlüllah cümlesini işitince ‘Allahumme metti’nî bi’s-sem’i ve’l-bes-
ar’ derse, onun önderi ve cennet saflarına koyanı ben olurum” denilmektedir. Bkz.
İbn Abidin, a.g.e., 1/398
31- Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, I, s. 553;Yaklaşık manâlar için bkz. Muhammed Hattab es-Subkî, IV, s. 202
32- Hüseyin Cisrî Efendi, Risale-i Hamidiyye, s. 107
33- F. Gülen, Yeşeren Düşünceler, s. 75-76
34- Ebu Dâvud, Salât 39
35- Münavî, Feyzu’l-Kadîr, III, s. 345
36- Duanın bu kısmı Sa’d İbn Ebî Vakkâs (r.a)’ın rivayet ettiği hadisde şöyle geçmektedir: “Resûlüllah (aleyhi’s-salâtu vesselâm) buyurdular ki: “Müezzini işittiği zaman, kim: ‘Ben şehadet ederim ki, bir olan ALLAH’tan başka ilah yoktur, 0’na şerik de yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Resülüdür. Rabb olarak ALLAH’tan Resül olarak Muhammed’den -bir rivayette “nebî”- peygamber olarak Muhammed’den din olan İslà m’dan razıyım’ derse günahı affedilir.” (Müslim, Salât 13; Ebu Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Salât 156 ; İbnu Mâce, Ezân 4; Nesâî, Ezân 38)
37- Buhârî, Ezân 8; Ebu Dâvud, Salât 28; Tirmizî, Salât 157; Nesâi, Ezân 38; İbnu
Mâce, Ezân 4
38- Müslim, Salât 11; Ebu Dâvud, Salât 36; Nesâî, Ezan 33; Tirmizî, Salât 154; İbnu Mâce, Ezân 4. Hadisin ilk cümlesi Buhârî’de de rivayet edilmiştir. Buharî, Ezân 7
39- Said Nursî, Mesnevi, s. 1313


Dr.Selman Kuzu