> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Evren Vardır Evrenden İçeru
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Evren Vardır Evrenden İçeru  (Okunma Sayısı 972 defa)
17 Ekim 2011, 19:34:32
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 17 Ekim 2011, 19:34:32 »



Evren Vardır Evrenden İçeru


Aralık 2006 - 96.sayı

Ahmet ALEMDAR kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Bir ufka vardığını sanan insan, yeni bir ufkun görüntüsüyle karşılaşacaktır. Daha önceki serüven henüz bitmek üzere iken ortaya çıkan yeni bir görüntü, keşfedilmesi ve yaşanması gereken yeni bir diyar karşımızda belirecektir.

Ufka doğru koşan bir insan, ne kadar hız kazanmış olursa olsun, ufuk çizgisine ulaşabilir mi? İki mavinin kucaklaştığı yerde, yani deniz ile gökyüzünün kesiştiği noktada en belirgin halini alan ufuk çizgisi, gerçekte var mıdır? Okyanusların gezginleri olan gemiler bu çizgiyi yakalayabilmişler midir?

Ufuk, gözümüzün gördüğü kadardır. Ufkun ötesindekiler ise göremediklerimizdir. Ancak, görmek isteyen ve bu arzuyla gönlü dolup taşan insan, her türlü donanıma sahip olmak için çabalasa bile kendi gayretleriyle ufuk ötesini görmeyi başarabilir mi? Bulunduğumuz noktadan ufuk diye gördüğümüz çizgiye elbet varabiliriz ama oraya vardığımız anda ufuk neresidir?

Bir son var mı?


Bir ufka vardığını sanan insan, yeni bir ufkun görüntüsüyle karşılaşacaktır. Daha önceki serüven henüz bitmek üzere iken ortaya çıkan yeni bir görüntü, keşfedilmesi ve yaşanması gereken yeni bir diyar karşımızda belirecektir. Bu diyarın sakinleri olarak gönlümüzü tam dolduruyoruz derken, tekrar karşımıza çıkacak olan yeni ufuklar ve yeni hedefler bizleri yeni varoluş alanlarına götürecektir.

Var idiysek, yaratıldıysak, ruh üflenip can verildi ise herhangi bir sebepten ötürü artık bu serüvene bir son vermemiz mümkün müdür? Bedenî varlığımızı kendi kastımızla ortadan kaldırmayı başardığımızı düşünsek bile, kaderimizde belirlenmiş ve mutlaka gerçekleşmesi gereken kişisel serüvenimizin yeni bir safhası derhal başlamayacak mıdır? Hesabımız görülmeden nereye kaçabiliriz ki!

Veya gönlümüze doğan büyük bir iştiyakla, yaşamamız gerekenleri yaşayarak, vehbî ve kesbî kazanımlarımızla, bir başka ifadeyle, bizlere doğrudan lütfedilenler ve kendi gayretlerimiz sonucu elde ettiğimizi düşündüklerimizle, önümüzde duran ufku fethettiğimizi düşünelim... Serüven bitmiş midir?

Her vuslat yeni bir veda etmeyi içinde barındırır. Her başlangıcın mutlaka bir sonucu vardır. Osman Gürsoy’un bir mısraında “anamın doğurduğu ölüm” dediği gibi, her doğum o varlık için öleceğinin habercisidir. Aynı zamanda her ölüm o varlığın yeniden doğacağının işaretidir. Başlangıç veya bitiş anı, gerçekte birkaç saniye gibi çok kısa bir zaman dilimidir.

Israrla talep etmek


Her şeye her zaman yeniden başlayabilsek... Yeniden başlayabilmeyi göze alabilsek... Bir Latin atasözünde ifade edildiği üzere, “iyi insan her zaman müptedidir”, yani yeniden başlayandır. Her gün yeniden dünyaya gelmişiz gibi hareket edebilsek... Bir çocuğun veya bir ülkedeki yabancı bir seyyahın ürkek bakışları gibi teyakkuz halimizi hiç kaybetmesek... İşte o zaman, daima acemi olma bilincini taşımanın bizleri hangi ufuklara götüreceğini görebileceğiz.

“Boş kaldın mı hemen başka işe koyul.” (İnşirah, 7) mealindeki ayeti kerimeyi bu bakış açısıyla değerlendirebilirsek, hem bu hayatımızda nice yeni ufuklara doğru koşabileceğiz, hem de kendimizi ölüme hazır hissedebileceğiz. Ölüm bizim için güzelleşecektir. Tefsirlerimizde “başka iş”ten muradın ibadetler olduğu belirtilir. Hiç boş vakti olmayan, boş kaldığında hemen ibadete yönelen insanın gözleri ufuklarda olmaz mı? Bu seviyedeki insan, yüreğinde güneşleri taşımaz mı?

Ufkumuzda güneş ne zaman doğabilir? Seher vakitlerini ibadetle geçirebilen kahraman insanların ufuklarında aydınlanma çizgileri belirmez mi? Manevi anlamda ufuk nedir; insan için sır ve hikmetlerin anlaşılmasıdır. Her konudaki sır ve hikmetler ise, sır olması dolayısıyla yeni sırları içinde barındıracağından, iç içe sonsuzluğu barındırır. Hangi sır odasının sakini isek, o odanın duvarlarında örülmüş olan her bir tuğlasından yeni sırlara açılan kapılar vardır.

En öte en beride


Yunus Emre Hazretleri’nin kendi iç dünyasını tanıma serüveninde vardığı önemli basamaklardan biri, şu beytinde zikredilen makamdır:

“Beni bende dimen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeru.”

Kendi benliğinin sırrını keşfediyorum derken insanın karşısına çıkan ve keşfedilmeyi bekleyen yeni bir benlik... İnsanın özü içerisinde yeni özlerin varlığı... İç içe geçmiş helezonik dairelerin birbirini bütünlemesi...

İnsanın kendi varlığı da anne babası için başlı başına bir ufuktur. Her bir insanın doğumu, insanlık için varılması gereken yeni bir ufuktur. Doğan her insan, hem kendisini tanıma sürecine girmiş demektir, hem de diğer insanların onu tanıma süreci başlamış demektir.

İnsan ruhunun da ufku yok mudur? Bir başka ifadeyle, insanın kendisi ne zaman diğer insanlar için ulaşılması gereken bir ufuk çizgisi haline gelebilir? Hem dili hem de kalbi, hatta bedeninin her bir hücresi kâmil anlamda hakikati hissetmeye başladığı zaman; aşkın sırlarına vâkıf olduğu zaman; imanın sınırlarını keşfettiği zaman... 

Bu bağlamda Sezai Karakoç ufuk insan sıralamasını şöyle yapmaktadır: “İnsanın ufku, mü’mindir. Mü’minin ufku Peygamber. Peygamberin ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberi, şahsiyetinin katlarında bir yaprak gibi bulunduran Son Peygamber...” (Edebiyat Yazıları, I/92)

Madde ve mana farkı


Ufukların artık görülmediği bir mekân var mıdır? Öyle bir varoluş alanı düşünün ki bitiş çizgisi olmasın; son noktası tespit edilemesin!

Evren, biz insanlar için böyle bir alan değil midir? Sonu neresidir? Evrenin bütün derinliklerine ulaşma cüretiyle sürdürülen çalışmalardan bazı netice alınabilir ama unutulmamalıdır ki, uzay araştırmacılarının da söyledikleri gibi, evren sürekli genişlemektedir: “Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).” (Zâriyât, 47)

Evrende yeni evrenlerin oluşması, insanın ruh dünyasında ilâhi aşkın daha önce bilmediğimiz yeni tezahürlerinin oluşması gibidir. Her ruh halimiz, kalbimizin hissettiği, hatta bazen coştuğu her an, başlı başına bir kâinattır. Manevi veya ruhsal anlamdaki tecrübelerimiz mücerret olduğu için, maddi olarak mekânı olmadığı için, gördüğümüz evrenden daha geniş ve derindirler.

Geçmişte yaşamış nice düşünen insanlar evreni keşfetmek için çalışmışlardır. Özellikle İslâm alimleri evrendeki her bir öğeyi, Allah’ın ayetleri olarak değerlendirmiş ve araştırmalarını O’nu tanımak için yapmışlardır. Seyyid Hüseyin Nasr’ın “İslâm Kozmoloji Öğretilerine Giriş” isimli muhteşem eseri, bu çabaların örnekleriyle doludur.

Bugün bizler de evreni Allah’ın yaratmış olduğu mekânları ve onlarda carî olan zamanları öğrenmek ve böylece tecrübelerimizi genişletmek için keşfetmemiz gerekmez mi? Değişik galaksi sistemlerinde yer alan yıldızları görmek, onlara takdir edilmiş rollerin hükümleriyle kendi dünyamızda nice kapıların açılmasına şahit olmak, insan için huzur ve mutluluk vesilesi değil midir?

İnsan hayatı bu serüven için yeterli midir? Ayrıca, “O, her an yeni bir iştedir.” (Rahman, 29) ayetinde buyrulduğu üzere evrende de sürekli yeni oluşumlar meydana gelmektedir. Yüce Yaratıcımız insanı sonsuzluğa hazırlarken, zaten sonsuzluk kabiliyetiyle var olan ruhunun idrak pencerelerini genişletmek istiyor. Allah, bir şey bitti denilirken o şeyden yeni bir dünya yaratıyor. Veya evrende bir gezegeni tanımayı başarmışken, önceden beri var olan ama bizim bilmediğimiz yeni gezegenler ortaya çıkıyor.   

Sürekli genişleyen bir evrende, varış çizgisi belli olmayan bir koşudaki yarışmacının ruh halini yansıtan insanın durumunu bir düşünün! Bu insanın nefes nefese kalıp yere yığılmaması için, Musa a.s.’ın dediği gibi, “Rabbim, benim göğsümü aç.” (Tâhâ, 25) duasıyla Allah’tan yardım dilemesi, O’ndan ilâhi destek istemesi gerekmez mi? Eğer böyle yalvarabilirsek, İnşirah Suresi’nin ilk ayeti kulaklarımızda çınlayabilir: “Biz senin bunalan göğsünü açmadık mı (ondaki bunalımları, sıkıntıları giderip, onu ilim, hikmet ve huzur ile genişletmedik mi)?”

Büyük alem


İnsan, kendisini tanıyabildiği ölçüde evreni gerçek varoluş hikmetiyle tanıyabilir. Bedeni itibarıyla insan küçük bir âlem olarak görülebilirse de, beden ve ruhun birlikteliğinden oluşan gerçek mahiyetini dikkate alırsak büyük bir âlem olarak düşünülmelidir. Evrende ne varsa insanda da vardır.

“İnsanın vücudu toprak gibidir; kemikler dağlar, beyin madenler, uyluk deniz, bağırsaklar nehirler, sinirler ırmaklar ve kaşlar da toz ve çamur gibidir. Vücuttaki kıllar, bitkiler gibidir. Yüzünden ayaklarına dek vücut, bir ülke gibidir; önü doğu, arkası batı, sağı güney ve solu kuzey olan ülke. Nefesi rüzgârlar gibidir; kelimeleri gök gürültüsü; sesleri yıldırımlar gibidir. Gülmesi öğle ışığı gibidir; gözyaşları yağmurlar, üzüntüsü gecenin karanlığı, uykusu ölüm ve uyanması ise yaşam gibidir. Çocukluk günleri ilkbahar, gençliği yaz, olgunluğu sonbahar ve yaşlılığı kış mevsimi gibidir. Onun hareket ve etkinlikleri, yıldızların hareketi ve dönmesine benzer. Onun doğuşu ve varlığı, yıldızların yükselişi; ölümü ve yokluğu ise yıldızların batması gibidir.” (İhvan-ı Safa, Risaleler, III/12-13)

Nasıl ki Kâbe’yi tavaf ederken müslümanlar bir güneş etrafında kendi yörüngelerinde seyreden gezegenleri temsil ediyorlarsa, aynı şekilde insanlar gelişmiş uzay araçlarıyla bile ulaşamayacağı evrenin nice noktalarına hayallerinde ve rüyalarında gidebiliyorlar.

Evrende her şey müslümandır; her varlık ilâhi iradeye teslim olmuştur. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Evren Vardır Evrenden İçeru
« Posted on: 19 Nisan 2024, 01:59:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Evren Vardır Evrenden İçeru rüya tabiri,Evren Vardır Evrenden İçeru mekke canlı, Evren Vardır Evrenden İçeru kabe canlı yayın, Evren Vardır Evrenden İçeru Üç boyutlu kuran oku Evren Vardır Evrenden İçeru kuran ı kerim, Evren Vardır Evrenden İçeru peygamber kıssaları,Evren Vardır Evrenden İçeru ilitam ders soruları, Evren Vardır Evrenden İçeruönlisans arapça,
Logged
17 Ekim 2011, 20:51:33
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2011, 20:51:33 »

Ufkumuzda güneş ne zaman doğabilir? Seher vakitlerini ibadetle geçirebilen kahraman insanların ufuklarında aydınlanma çizgileri belirmez mi? Manevi anlamda ufuk nedir; insan için sır ve hikmetlerin anlaşılmasıdır. Her konudaki sır ve hikmetler ise, sır olması dolayısıyla yeni sırları içinde barındıracağından, iç içe sonsuzluğu barındırır. Hangi sır odasının sakini isek, o odanın duvarlarında örülmüş olan her bir tuğlasından yeni sırlara açılan kapılar vardır.

Kendi evrenini tanıyıp tüm evrenleri kucaklayabilen bu mutlu insanlara selam olsun. Onların gerilerde kalmış ve zor emekleyenler hakkındaki dualarından istifade ederek yeni evrenleri keşfedebilenlere selam olsun.

Kendinimizin ve evrenin sırrına vakıf olabilmmek duası ile.Allah razı olsun değerli bir paylaşım olmuş.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes